
İslam merhamet dinidir ve İslam ahkamının uygulandığı heryerde merhamet esintileri mevcuttur. Yarım asır hukum suren Osmanlı'nın en bariz ve takdire şayan değeridir "merhamet". İslam medeniyetinin dokunduğu heryerde guller acmasının altında yatan en buyuk sebeptir merhamet. Cunku insanın insana ihtiyacı olduğu gibi insanlığında merhamete ihtiyacı vardır.Her medeniyet, kendi insan tipini inşÃ‚ eder. O insan tipi de, mensup olduğu medeniyetin vasıflarını taşır, karakteriyle Âhenk arz eder. “İslÂm medeniyeti” ise, insanlık tarihinde bir kere ulaşılabilmiş bir zirvedir.
Burada, yıllardır mÂnevî koklerinden uzaklaştırılmaya calışılan insanımıza ustun medeniyet(!) denilerek takdim edilen Batı medeniyeti ile ahlÂk ve fazîleti temsil eden İslÂm medeniyeti arasındaki değer farklılıklarından birkac misÂli zikretmek istiyoruz:
İslÂm medeniyetinde insan, mahlûkÂtın en şereflisidir. Rengi, ırkı, cinsiyeti, zengin veya fakirliği dolayısıyla değil, CenÂb-ı Hak indinde ancak “takv”sı olcusunde değerlidir. Nitekim Âyet-i kerîmede:
“…Allah katında en keremliniz (ustun olanınız), en cok muttakî olanınızdır…” (el-HucurÂt, 13) buyrulmaktadır.Hadîs-i şerîfte de:
“Hic şuphesiz ki Allah TeÂlÂ, sizin bedenlerinize ve sûretlerinize bakmaz; ancak kalplerinize nazar eder.” buyrulmuştur. (Muslim, Birr, 33)
BATI MEDENİYETİ VE MERHAMET ANLAYIŞI
Batı medeniyetinde ise insan, once rengi sebebiyle, sonra da aynı inanc ve değerleri paylaşmadıkları icin ayrıma tÂbî tutulmuştur. Nitekim cok yakın bir gecmişte, medeniyetin beşiği(!) olarak adlandırılan Avrupa ’da, -Afrikalılar başta olmak uzere- Uzak Doğulular, Eskimolar ve daha bircok etnik gruptan insanlar, kafeslere ve bahcelere kapatılıp tıpkı hayvanlar gibi ziyarete acılmıştır. Bugun butun dunyaya “insan hakları” ve “medeniyet” dersi vermeye kalkan Avrupa ’nın en utanc verici sırlarından biri olan bu insanlık dışı rezÂlet, hem de Avrupa ’nın ortasında sergilenmiştir. Paris, Hamburg, Antwerp, Barcelona, Londra, Milan, New York ve Varşova gibi buyuk şehirlerde bulunan bu yerler, maalesef halktan da yoğun bir alÂka gormuştur.
Mesel 1931 ’de Paris ’te, Eyfel ’in altında acılan “İnsan Sergisi”nin, 6 ay icinde tam 34 milyon kişi tarafından gezildiği bildirilmiştir. Ayrıca sergi alanının dışındaki levhaya da şu ibÂre yazılmıştır:
“Lutfen yiyecek vermeyin, daha once beslendiler!”
İşte ustun addedilen Batı medeniyetinin insana verdiği değer!..
İSLAM MEDENİYETİ'NİN DUSTURU
Hadîs-i şerîfte şoyle buyrulur:
“Merhamet edenlere RahmÂn olan Allah TeÂl merhamet buyurur. Yeryuzundekilere şefkat ve merhamet gosteriniz ki, gokyuzundekiler de size merhamet etsin.” (Tirmizî, Birr, 16/1924)
İşte bu dustur dolayısıyla İslÂm medeniyetinde “butun mahlûkÂta şÃ‚mil bir merhamet” anlayışı hÂkimdir. İnsanlığı bu zirve medeniyetle tanıştıran Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, bu hususa riÂyet etmeyenleri dÂim îkaz buyurmuştur. Nitekim bir gun yolda giderken, bir grup insanın binek hayvanlarının uzerinde oldukları hÂlde, durmuş (sohbet ettiklerini) gormuş ve onları şoyle uyarmıştır:
“Hayvanlarınıza, onları yormadan guzelce binin ve (kullanmadığınız zaman da) guzel bir şekilde istirahat ettirin. Onları yollardaki ve sokaklardaki konuşmalarınız icin kursu edinmeyin. Nice binilen hayvan vardır ki, sırtına binenden daha hayırlıdır ve Allah TebÂreke ve TeÂl ’yı ondan daha cok zikretmektedir.” (Ahmed, III, 439)
Yine yuvasından yavrularını alarak anne kuşu tedirgin eden kimselere, yavruları tekrar yuvaya koymalarını tembih etmiş,[1] derisi kemiğine yapışmış bir deveyi gorunce de sahibine:
“Konuşamayan bu hayvanlar hakkında Allah ’tan korkun! Besili olarak binin, besili olarak kesip yiyin!” buyurmuşlardır. (Ebû DÂvûd, CihÂd, 44/2548)
Gercek ve ustun medeniyet, Mekke fethine giderken yol guzergÂhında yavrularını emziren bir anne kelb dolayısıyla, ordunun guzergÂhını değiştiren İslÂm medeniyetidir.
Yoksa gunumuz İspanya ’sında hÂl devam eden boğa gureşlerinde yaşanan vahşet manzaraları ustun bir medeniyetin tezÂhuru olamaz!..
Yine hakikî medeniyet; “Suleymaniye CÂmii” yapılırken, inşaatta calıştırılan at, merkep ve katırlar icin dinlenme ve cayırda otlatma saatlerine dÂir padişah tarafından ferman cıkartan medeniyettir.
Buyuk binÂlar inşÃ‚ ederken, kuşları da unutmayıp, onlar icin tezyînatlı Âşiyanlar, yani kuş yuvaları, susuzluklarını gidermek icin de su kÂseleri yapmayı ihmÂl etmeyen medeniyettir.
OSMANLI'DAN MERHAMET ESİNTİLERİ
Mesel Bayezid CÂmii ’nin bÂnîsi Sultan 2. Bayezid ’in, hazırlamış olduğu vakfiyesinde guvercinleri de unutmayıp, her yıl bu camiin guvercinlerine harcanmak uzere 30 altın yem parası ayrılmasını ferman buyurması, ne guzel bir merhamet misÂlidir.
LÂkin aynı donemde Avrupa ulkelerinde hicbir hayvan hakları kanunu yoktu. Hatt 16. asırda Paris ’te her yıl yaz ayının belli bir gununde butun sokak kedileri cuvallara doldurulup yakılmış ve halk da bu vahşeti eğlencelerle bir festival havasında kutlamıştır.
O devirlerde ulkemize seyahate gelen yabancılar, hÂtıralarında musluman mahallelerde bulunan kedi ve kopeklerin insanların etrafında pervane olduklarını, diğer mahallelerde ise insan gorunce hızla kactıklarını anlatmaktadırlar.
Sıcak yaz gunlerinde insanların guneşten bunalmayıp golgede yuruyebilmeleri icin yol guzergÂhlarına uzun omurlu cınar ağacları dikmek, kıyameti bekleme salonu olan kabirleri dort mevsim yeşil kalmasından dolayı selvi ağaclarıyla suslemek, ancak zirve bir medeniyetin tezÂhuru olabilir.
Yine gunde beş vakit ilÂhî huzura cıkmak icin gidilen cÂmilerin avlularına kabristanların yapılması ve boylece insanların gunde beş defa hayat ve olumu tefekkur etmelerini sağlamak da İslÂm medeniyetinin bir başka nişÃ‚nesidir.
İslÂm medeniyeti, bir merhamet medeniyetidir. Nitekim Batı ’da akıl hastaları, “iclerine şeytan kacmış” diye yakılırken, İslÂm medeniyetinin bir temsilcisi olan Osmanlılarda, onlara buyuk bir edep ve hurmet ile “muhterem Âcizler” denilmiştir. Av etiyle beslenip mûsikî ile tedÂvi edilmeye calışılmıştır.
Bulaşıcı ve tehlikeli bir hastalık oluşundan dolayı, toplum tarafından tecrid edilen cuzzamlılara, Osmanlı vakıf medeniyetinde şefkat eli uzatılmış, onlar icin her turlu bakımın yapıldığı “Miskinler Tekkesi” adı verilen muesseseler kurulmuştur.
İslÂm medeniyeti, ulaştığı her noktada insanlığa buyuk bir huzur ve saÂdet sunmuş, tÂbiri cÂizse, gonullere Âb-ı hayat olmuştur. Hatt Lehistan ’da:
“Osmanlı atları Vistul Nehri ’nden su icmedikce, bu ulkenin hurriyet ve istiklÂle kavuşamayacağı…” sozu, bir darb-ı mesel hÂline gelmiştir.
Batı medeniyeti ise, bunun aksine, tarih boyunca elini uzattığı her karış toprağın once kıymetli varlıklarını somurmuş, sonra da o bolge halkını bir nevî koleleştirmiştir.
HÂlbuki İslÂm medeniyetinde bir kolenin dahî hangi mevkiye cıkabildiğini gormek icin şu gercek kÂfî bir misÂldir:
MÂlûm olduğu uzere BilÂl-i Habeşî -radıyallÂhu anh-, İslÂm ’dan once bir kole idi. Ancak musluman oluşuyla birlikte Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in baş muezzini oldu ve kendisine butun muezzinlerin pîri makamı verildi. Nitekim medeniyetimizin kulluk Âbideleri olan cÂmilerimizin muezzin mahfillerinde yer alan; “YÂ Hazret-i BilÂl-i Habeşî” levhaları da bunu hatırlatmaktadır. Yine İspanya fÂtihi olan TÂrık bin ZiyÂd da daha evvel bir kole idi.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Şebnem Dergisi, Şubat - 125.Sayı - 2017
İslam ve İhsan