
Osmanlı teşrifatında, Hz. Peygamber ’in doğum gunu kabul edilen 12 Rebîulevvel ’de duzenlenen torenlerin başlangıcı hakkında kesin bilgi yoktur. Bazı vakfiyelerdeki kayıtlardan hareketle bunu Osman Gazi ’ye kadar goturenler varsa da (Ali Seydi Bey, s. 151) genel goruş, bu torenlerin Kanûnî Sultan Suleyman doneminden itibaren saray protokolunde yer almaya başladığı ve III. Murad zamanında tamamen resmîleştiği şeklindedir.SelÂnikî ’nin kaydına gore, Sigetvar seferi sırasında (974/1566) Kanûnî Sultan Suleyman ’ın vefatının saklanmaya calışıldığı bir ortamda padişahın otağında 12 Rebîulevvel gecesi mevlid okunmuş, ertesi gece de sadrazamın cadırında tekrarlanmıştır (TÂrih, s. 36). Yine SelÂnikî ’den, 12 Rebîulevvel 996 ’da (10 Şubat 1588) Resûl-i Ekrem ’in doğum gunu munasebetiyle padişahın (III. Murad) butun minarelerde kandil yakılmasını ve camilerde, mescidlerde mevlid okunmasını emrettiği oğrenilmektedir (a.g.e., s. 197-198). Bu emir mevlid gecesinin o tarihte resmen kutlandığının kanıtıdır.
Mevlid torenlerini saray, konak ve evlerde yapılanlarla padişahın katıldığı mevlid alayı denilen merasim yuruyuşunun ardından bir selÂtin camisinde yapılanlar olmak uzere iki grupta ele almak mumkundur. Topkapı Sarayı ’ndaki torenlerin bazan Ağalar Camii ’nde, bazan da Cinili Koşk ’te, sonraki yıllarda ise başta Sultan Ahmed Camii olmak uzere Eminonu VÂlide Sultan, Eyup Sultan, Beyazıt, Nusretiye ve Yıldız camilerinde gercekleştirildiği bilinmektedir. Mevlid gununden once protokole dahil devlet adamlarına davetiyeler gonderilir, ne zaman hangi camide hazır bulunacakları bildirilerek davetlilerin toren kıyafetleriyle belirtilen saatte yerlerini almaları sağlanırdı. Osmanlı teşrifatında padişahın, merasim erkÂnı ve muhafızlarının katılımıyla saraydan belli bir guzergÂhı takiben başka bir yere gidiş gelişini ifade etmek icin “alay” kelimesi kullanıldığından mevlid okunacak camiye gidip gelmesine de “mevlid alayı” deniliyordu. Ancak bu tabir zamanla daha geniş anlamda kullanılıp rebîulevvelin on ikinci gunu sarayda ve camide yapılan torenlerin tamamını kapsamına almıştır.
Mevlid alayı camiye yaklaştığında muezzin mahfilinde Feth sûresi okunmaya başlar, sûre tamamlandığı sırada padişahın mahfil-i humÂyuna geldiğini belli etmek icin kafesin kucuk penceresi acılır ve cemaat ayağa kalkarak bulunduğu yerde saygıyla eğilirdi. Muezzin mahfilinde “muarrif” denilen gorevlinin Hz. Peygamber ’in ozelliklerini belirten “ta‘rîf”i okumasının ardından Ayasofya ve Sultan Ahmed camilerinin vÂizleriyle o caminin vÂizi sırayla kursuye cıkıp kısa birer vaaz verirlerdi; kendilerine de kursuden indikten sonra bazı armağanlarla birlikte birer samur kurk veya ferace hediye edilirdi. Ayrıca her vÂizin kursuye cıkışı sırasında cemaate şerbet ve buhur sunulurdu. Ardından Suleyman Celebi ’nin Mevlid ’inin okunmasına başlanır ve birinci mevlidhan ilk bahri bitirip kursuden inince kendisine hil‘at giydirilirdi. İkinci mevlidhan, “Geldi bir ak kuş kanadıyla revan / Arkamı sığadı kuvvetle heman” beytini okurken herkes hurmeten ayağa kalkardı. Bu esnada mahfil-i humÂyun tarafında perde arkasında bekleyen mujdecibaşı Mekke emîrinin gonderdiği mektubu sadrazamın onune koyar, sadrazamın işaretiyle reîsulkuttÂb onu alarak mujdecibaşıyla birlikte padişahın huzuruna girerdi. DÂrussaÂde ağası da mektubu kesesinden cıkarıp kendisine geri verir, o da okurdu. Daha sonra aynı zamanda Haremeyn nÂzırı olan DÂrussaÂde ağasına samur kurk, reîsulkuttÂb ile mujdecibaşıya hil‘at giydirilirdi. Ardından padişah Medine ’den gonderilen hurmanın bir miktarını peşkir ağası eliyle sadrazama yollar, o da birkacını alıp bir ikisini şeyhulislÂma verdikten sonra kalanını vezirlere ve orada bulunan diğer devlet erkÂnına dağıttırırdı; bu iş tamamlanınca peşkir ağasına bir miktar bahşiş verilirdi.
İkinci mevlidhan okumasını bitirip kursuden inince hil‘atini ve armağanlarını alır, yerine ucuncu mevlidhan cıkardı. Bu sırada Sultan Ahmed Camii ’nin mutevellisi sadrazamın, Ayasofya Camii ’nin mutevellisi şeyhulislÂmın, diğer vakıfların mutevellileri de vezirlerle defterdar, nişancı gibi devlet buyuklerinin ve ulemÂnın onune şeker tablaları koyar, zamanı gelince de derecelerine gore zağarcıbaşı, saksoncubaşı, muhzır ağa ve diğer ocaklılar bunları kaldırırdı. Ucuncu mevlidhanın ve arkasından mevlid duası yapan duahanın kursuden inip hil‘at ve hediyelerini almalarından sonra toren tamamlanırdı. Sadrazam ve yuksek rutbeli devlet ricÂli camiden cıkıp atlarına binerek abdest ceşmelerinin onundeki alanda padişahı selÂmlamak uzere beklerlerdi. Padişah da yine at ustunde bekleyenlerin onunden gecerken selÂmlanır ve alkış cavuşlarının alkışlarıyla uğurlanıp yine geldiği yoldan mevlid alayı ile saraya donerdi. Sadrazam ve şeyhulislÂmla diğer devlet buyukleri de kendi maiyetleriyle ve daha kucuk caplı torenlerle konaklarına giderlerdi.
Sarayda veya padişahın katılımıyla camide buyuk torenlerle ve cok pahalı hediyeler dağıtılarak okutulan mevlidlerden başka hemen her devlet adamının ve zenginin konağında, camilerle, mescidlerde ve halktan kimselerin evlerinde de mevlidler okutulurdu. 1850-1918 yılları arasında yaşayan ve Umûr-ı Mulkiyye NÂzırı Pertev Paşa ’nın torunu olan Abdulaziz Bey, kendisinin de icinde buyuduğu anlaşılan bir paşa konağındaki mevlidleri ozetle şoyle anlatmaktadır: Hz. Peygamber ’in doğum hikÂyesi daima geceleri okunduğu icin o gece tezkereler yazılarak davet edilen misafirlere mukellef yemekler hazırlanır, sofralar kurulur ve uzerlerinde her ceşit meyve bulundurulurdu; ayrıca ev halkıyla misafirlere yetecek sayıda renkli kÂğıt kulÂhlar icinde elvan şekerleri hazırlanırdı. Konağın ust kat sofasının iki yanına pamuk şilteler ve uzerlerine kenarları sırma sacaklı kırmızı Trablus ihramları serilirdi. Sofanın ortasında uzerine şal gecirilmiş bir minderle onune sedef işlemeli, ustu ağır bir şalla ortulu bir rahle, iki tarafına iki buyuk gumuş şamdan ve biraz uzağa da sırma işlemeli ortulerle kaplı iki kucuk sehpa uzerine gumuş buhurdanlar yerleştirilirdi. Sofanın karşısına hanımlar icin boydan boya kafes cekilir, arkasına yine şilteler serilirdi. Akşama doğru avizeler ve billûr kandiller yakılır, davetliler geldikce takım takım odalara alınarak once kahve ve cubuk ikram edilir, ardından yemeğe kaldırılırlardı. Yatsı vakti gelince sofada cemaatle namaz kılınır, sonra ev sahibi ve misafirler onceden hazırlanan şilteler uzerine, mevlidhan rahlenin onundeki mindere, tevşîhhanlar da yarım daire halinde onun onune otururlardı. Bu arada ev halkı ve hanımlar da yerlerini alırlar, buhurdanlar yakılır ve mevlid-i şerif kıraatine başlanırdı. Ara verilen yerlerde tevşîhhanlar na‘t-ı şerif ve ilÂhiler okurlardı. Mevlid sonuna kadar diz cokmuş durumda sessizce dinlenir, sıra Hz. Peygamber ’in doğum Ânına gelince ayağa kalkılır ve salÂtuselÂm getirilerek tekrar oturulurdu. Ardından konağın hizmetinde bulunan ağalar gumuş gulÂbdanlardan dinleyenlerin ellerine sırayla gul suyu serper ve onlerine bağladıkları elvan futalar icindeki şeker kulÂhlarını ikişer ikişer dağıtırlardı. Kapaklı el-mastıraş bardaklarla şerbet ikramının arkasından mevlidin okunması sona erince kahve ve cubuklar icilir, ardından herkes evine giderdi. Mevlidhana ve tevşîhhanlara ayrı ayrı atıyyeler verilir ve uzakta oturanlar o gece konakta misafir edilirdi. Mevlidhana atıyyeden başka sırma başlı beyaz bir cevre ile bir mintanlık kumaş verilmesi de Âdettendi.
Kaynak: Mehmet Şeker, TDV İslam Ansiklopedisi
İslam ve İhsan