Ashab-ı Kiram ’ın mubarek hanımlarının sarsılmaz imanı.Kadının mîzÂcına hitap eden, ona hurmet ve muhabbetle muÂmele etmeyi emreden dînimiz, Asr-ı SaÂdet cağında birbirinden fedakÂr ve kahraman hanımlarla doludur. Onlar, Hazret-i Sumeyye ve Hazret-i Nesibe gibi canlarını, Ummu Suleym ve Safiyye vÂlidemiz gibi evlÂtlarını bu uğurda seve seve feda etmişlerdir.
Dunyanın yarısı erkek, diğer yarısı da kadındır. Eğer bir dÂv sadece erkekler yahut sadece kadınlara hitap eder, yalnız bir tarafın dertlerini cozmeyi hedefleyerek onların emek ve gayretleriyle buyumeye calışırsa, tıpkı tek kanatla ucmaya calışan bir kuş gibi olur.
Dinimiz, kadın ve erkeği bir butunun birbirini tamamlayan iki parcası olarak gormuş, onları Allah huzurunda birbirinden ayrı tutmamıştır. Kadın veya erkek; îman, ibadet, ahlÂk, takv ve hukuk acısından farklı sayılmamış, birisi faziletli kabul edilirken oburu hakir gorulmemiştir. Fizikî ozelliklere ve yaratılıştan gelen bazı farklara gore, mesûliyet ve vazifelerde ilÂhî bir taksim yapılmış, ama bunda da tam bir adalet ve insaf gozetilmiştir.
CAHİLİYE DONEMLERİNİN DEĞİŞMEYEN ANLAYIŞI CÂhiliye devrinin ve kıyamete kadar butun cÂhiliye donemlerinin değişmeyen anlayışı olan “zayıfları ezmek” duşuncesi, İslÂm ’ın kesinlikle yasakladığı bir uygulamadır. O yuce din, tam aksi istikamette toplumun en zayıf kesimleri olan fakirleri, yetimleri, kadınları, yaşlıları, kole ve hizmetcileri ayrı ayrı ele almış, onların “insan” ve “AllÂh ’ın kulu” olmak bakımından zengin ve itibarlı kimselerden hic farkı bulunmadığını ortaya koymuştur. Toplumun guclu kesimlerini, bunları bakıp gozetmekle sorumlu tutmuştur.
İslÂm ’ın adÂlet ve merhametle dolu bu anlayışı sebebiyle, bu dînin ilk mensupları umûmiyetle zayıflar, fakirler, bîcare ve kadınlar olmuştur. Kendini insanların ustunde goren kibirli ve mustağnî kimseler ya cok gec vakitte İslÂm ’la şereflenmiş ya da bu nîmetten tamamen mahrum kalmışlardır.
Kadının mîzÂcına hitap eden, ona hurmet ve muhabbetle muÂmele etmeyi emreden dînimiz, asr-ı saÂdet cağında birbirinden fedakÂr ve kahraman hanımlarla doludur. Onlar, Hazret-i Sumeyye ve Hazret-i Nesibe gibi canlarını, Ummu Suleym ve Safiyye vÂlidemiz gibi evlÂtlarını bu uğurda seve seve feda etmişlerdir.
Onların gonullerindeki îman cağlayanı, kufrun bitmeyen inat, intikam ve işkence ateşini sondurmuş; tek kişiyle başlayan nubuvvetin butun dunyaya yayılmasına butun varlıklarıyla hizmet etmişlerdir.
ASHAB-I KİRAM ’IN MUBAREK HANIMLARI AshÂb-ı kirÂmın o mubÂrek hanımları, collerde işkence gorduklerinde, develerle parca parca edildiklerinde hep:
“-LÂ ilÂhe illallÂh, Muhammedu ’r-Rasûlullah!” demişlerdi.
Onlar, yurtlarını terk edip hicret ederken, beylerinden, evlatlarından, Âile ve yuvalarından ayrılırken de Peygamber Efendimiz ’e teslim olmuşlardı.
Savaşlarda hem on saflarda, hem de cephe gerisindeki hizmetlerde kadınlar vardı. Peygamber Efendimizin en kucuk bir tehlikeye duşmemesi icin, abi, kardeş, evlÂt, baba, koca kim varsa hepsini cepheye gonderen, bununla da yetinmeyip ellerine ne gecirirlerse Allah Rasûlu ’nun etrafında pervane olanlar da onlardı.
Onlar, Akabe ’de canla başla Peygamberimizi şehirlerine davet eden, bu uğurda gerekirse olumu goze alan kadınlardı. Onlar, umreye niyetle yola cıkılmasına rağmen savaş ihtimali cıkınca, Peygamber Efendimizin etrafında pervane olan, Rıdvan Ağacı ’nın altında biat eden kadınlardı.
Peygamber Efendimizi canlarından cok seven, mallarını İslÂm uğrunda tamamen tuketen Hazret-i Haticeler, kasıp kavuran aclık ve yokluktan gectiği hÂlde “Âh” etmeyen cilekeş hanımlardı.
Rabbimiz, onların îman, hizmet, takv ve cihad şuurundan bizlere de hisseler nasip etsin. Âmin.
Kaynak: ZÂhide Topcu, Şebnem Dergisi, Sayı: 165
İslam ve İhsan