Mağarada sıkışan uc salih arkadaşın hikayesi...İsrÂîloğulları arasında sÂlih insanlar da vardı. Nitekim bir hadîs-i şerîfte RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, bunların ucunden şoyle bahsetmektedir:

“Sizden evvel gecenlerden uc kişi yola cıktılar. Geceyi gecirmek icin bir mağaraya girdiler. Derken dağdan bir taş yuvarlandı ve mağaranın ağzını kapattı.

Bunun uzerine şoyle dediler:

“–İyi amellerimizle du etmekten başka bizi buradan hicbir şey kurtaramaz!”

İclerinden birisi şoyle du etti:

“–AllÂh ’ım! Benim cok ihtiyar annem ve babam vardı. Onlardan evvel ne cocuklarıma ne de hayvanlara bir şey icirmezdim. Gunun birinde odun toplamak icin uzaklara gitmiştim. Onlar uyuyuncaya kadar donemedim. Akşam yemeklerini hazırladım; fakat onları uyumuş buldum. Onları uyandırmayı ve onlardan evvel Âilece sut icmeyi hoş gormedim. Canak elimde olduğu hÂlde onların uyanmalarını bekledim. NihÂyet gun ağarmaya başladı. Cocuklar ayaklarımın altında aclıktan ağlıyorlardı. Derken, annem ve babam uyandılar ve sutlerini ictiler.

AllÂh ’ım! Eğer bu işi Sen ’in rızÂn icin yapmışsam, bu taştan cektiğimiz belÂyı bizden uzaklaştır!”

Bunun uzerine taş bir parca acıldı, lÂkin cıkılacak gibi değildi.

İkincisi şoyle yalvardı:

“–İlÂhî! Amcamın bir kızı vardı ki, onu herkesten ziyÂde seviyordum. (Bir rivÂyete gore: Bir erkek, bir kadını ne kadar sevebilirse, ben de o kadar seviyordum.) Onunla beraber olmak istedim. LÂkin teklîfimi kabûl etmedi. Birkac sene sonra bir kıtlığa uğrayınca bana başvurdu. Kendisini bana teslîm etmesi şartıyla ona yuz dirhem vereceğimi soyledim. (CÂresiz) kabûl etti. Bu sûrette fırsat elverince, (kendisine el uzatacağım sırada o):

«–AllÂh ’tan kork da haksız olarak muhrumu bozma!» dedi.

Ben de (AllÂh ’tan korkarak) bu cok sevdiğim kadından (o bana teslîm olmak zorunda kaldığı hÂlde) uzaklaştım. Verdiğim paraları da ona hibe ettim.

AllÂh ’ım! Eğer bu işi sırf Sen ’in rızÂnı kazanmak icin yapmış isem, icinde bulunduğumuz belÂyı uzerimizden gider!”

Mağaranın kapısı bir parca daha acıldı, (ancak) yine cıkılabilecek derecede değildi.

Ucuncu şahıs da şoyle du etti:

“–AllÂh ’ım! Ucretle birkac amele tuttum ve ucretlerini verdim. LÂkin biri ucretini almadan bıraktı gitti. Onun ucretini urettim. Onun hesÂbına mal coğaldı. Bir muddet sonra o adam yanıma gelerek:

«–Ucretimi ver!» dedi.

Ben de:

«–Şu gorduğun deve, okuz, koyun vs. senin ucretinden uremiştir, al hepsini gotur!» dedim.

O da:

«–Ey AllÂh ’ın kulu! Benimle alay etme!» dedi.

«–Seninle alay etmiyorum, hakîkati soyluyorum.» dedim.

Bunun uzerine malları aldı ve hepsini surup goturdu. Hicbir şey bırakmadı.

İlÂhî! Eğer bunu Sen ’in rızÂn icin yapmışsam, icinde bulunduğumuz belÂyı uzerimizden defet!”

(NihÂyet) taş, mağaranın ağzından kaydı, onlar da mağaradan cıkarak yollarına devÂm ettiler. (BuhÂrî, Buyû, 98; İcÂre, 12; Muslim, Zikir, 100)

Bu hadîs-i şerîf, tasavvuftaki amelle tevessule bir delîldir. Diğer yonuyle de, AllÂh rızÂsını hayÂtında on planda tutan kimselerin ilÂhî lutfa mazhar olacaklarına dÂir en bÂriz bir misÂldir.

Bunun icindir ki, kulun kendi istek ve arzularına uymayıp CenÂb-ı Hakk ’ın emir ve yasaklarına, yÂni yaratıcısının rızÂsına tÂbî ve O ’na teslîm olması gerekir. Cunku rız ve teslîmiyet, kulun Rabbine olan muhabbetinin nihÂî meyvesidir.

Nitekim Hak yolunda insanın varabileceği en yuce makam, AllÂh TeÂl ’nın kulundan rÂzı olmasıdır ki, bu da, kulun AllÂh ’tan rÂzı olmasının bir mukÂfÂtıdır.

İşte bu hÂl, Âyet-i kerîmede:

“AllÂh onlardan rÂzıdır, onlar da AllÂh ’tan rÂzıdır…” (el-Beyyine, 8) diye ifÂde buyrulan sÂlihlerin hÂlidir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi-2, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan