Yıllar boyunca batının yalanları ile ovunenler kendi tarihlerinden bihaber kaldılar. İlim ve bilim yolunda hep ezik bir psikoloji verilmeye calışıldı fakat gercekler cok farklı. İşte dunya capında bilimsel anlamda ilkleri bulan Musluman bilim adamlarımız ve icraatları...Îmandan mahrum kişileri, cennete girmeleri gerektiğini soyleyecek kadar aşırı şekilde methetmek ne kadar luzumsuz ve boştur. CenÂb-ı Hak, rÂzı olmadığı butun gayretler hakkında şoyle buyurur:
“Calışmıştır boşuna!” (el-ĞÂşiye, 3)
Diğer taraftan;
Cebir ilmi, sıfır ve rakamlar; Muslumanlar tarafından bulunmuş ve Avrupa ’ya Muslumanlar vasıtasıyla ulaşmıştır. Ekvatorun uzunluğunu, AbbÂsi Halîfesi Me ’mûn (786-833) zamanında; Ahmed bin Musa ve kardeşleri birlikte, Sincan ’da ve Kûfe ’de yaptıkları olcumler ve hesaplar sonunda, % 2,5 ’luk bir yanılma ile 39 bin kilometre olarak hesaplamışlardır. Matematikte HÂrizmî, kimyada CÂbir bin HayyÂn, mekanikte Ebu ’l-İzz İsmail el-Cezerî, astronomide FergÂnî ve BattÂnî, tıpta İbn-i Sîn gibi nice Musluman dehÂlar, ilim tarihinin cok muhim buluşlarına imza atmışlardır. Mesel coğrafyanın ilim hÂline gelmesini sağlayanlar da Muslumanlardır. Dunyanın pek cok ulkesini koşe-bucak dolaşan Evliy Celebi (1611-1682), 29 sene hic durmadan bir kıtadan diğerine yolculuk eden İbn-i Battuta (1304-1369) ’nın seyahatnÂmeleri, birer tarih ve coğrafya hazinesidir.
İLKLERİ BULAN MUSLUMAN BİLİM ADAMLARIMIZ Kristof Kolomb (1446-1506), Amerika ’nın varlığını Muslumanlardan, ozellikle İbn-i Ruşd ’un kitaplarından oğrendiğini kaydeder.
Bîrûnî (973-1048) asırlar once Amerika ’nın varlığından soz etmiş, Pîrî Reis (1465-1554) KitÂb-ı Bahriye isimli eserinde, Avrupa ’nın haritasını cizmiştir. Ayrıca Pîrî Reis ’in dunya haritası, bugun dahî tarih ilminin cozemediği hÂdiselerden biridir. Bu haritada «Gronland Adası», aslına uygun olarak uc parca hÂlinde gosterilmektedir. HÂlbuki bu, ancak insanoğlunun aya ayak basması ile tespit edilebilmiş bir hakikattir.
İdrisî (1100-1166), gunumuzden 800 kusur sene once, zamanımızın dunya haritalarına benzer haritalar cizebilmiştir.
Unutmamalı ki;
Kristof Colomb, Macellan, Amerigo Vespucci gibi batılı kÂşiflerin coğu eşkıy kimselerdir. Hakikaten bunlar Afrika ’nın ve Amerika ’nın mazlum insanlarını yıllarca somuren, kole yapan, olduren, harÂmî ve hırsız eşkıyÂlardır.
Asıl kÂşifler ise; İbn-i Battuta, Evliy Celebi ve emsalleri İslÂm şahsiyetleridir. Bunlar gittikleri her coğrafyadan dunyayı en guzel şekilde haberdar etmişlerdir.
Bir başka ilim dalında; tarih felsefesinin en seckin sîmÂlarından olan İbn-i Haldun (1332- 1406), sosyoloji ilminin kurucusu olarak anılmakta, Mukaddime ’siyle bugun bile ilim dunyasına ışık tutmaktadır.
Mimarî denilince de dunyada ilk akla gelen, muhteşem eserleriyle hÂl gonullerde yaşayan Mimar Sinan (1489-1588) ’dır.
Astronomi ’de Uluğ Bey ve Ali Kuşcu ’nun kurdukları rasathaneler ve cıkardıkları gokyuzu haritaları ilim tarihinde oncu gayretlerdir.
Maalesef gunumuzde batıya karşı aşağılık kompleksiyle kaleme alınan ilme dair eserlerde bunlardan hicbir şekilde bahsedilmez de dÂim ehl-i kufrun îcatları one cıkarılmaya calışılır.
Bu inkÂr, batının nankorluğunun tezÂhurudur.
Kendi değerlerinden habersiz şark icin ise; bu gaflet, aşağılık kompleksinin neticesidir.
HÂlbuki batı, ulaştığı terakkîyi Muslumanların meydana getirdiği ilmî zenginliğe borcludur. Gerek haclı seferlerinde gerek Endulus universitelerinde batılılar, ilmî gelişmelerle tanışmış ve ancak ondan sonra kendilerini geliştirebilmişlerdir.
Gectiğimiz aylarda vefat eden Fuad SEZGİN, omrunu bu hakikatin ispat ve beyanına vakfetmiş bir Âlim idi. O yaptığı calışmalarla gostermektedir ki;
Gunumuzde Avrupa merkezci anlayışla, matematiğin ilk kez tabiat ilimlerinde kullanılması, Roger Bacon (1219-1292) ’a, optik ilminin ve fotoğraf makinesinin temeli olan «Karanlık oda»nın îcadı da Levi ben Gerson (1288-1344) ’a mÂl edilmektedir. HÂlbuki her ikisinde de oncelik İbn-i Heysem (v. 1041) ’e aittir.
Trigonometri ’nin mustakil ilim olarak inşÃ‚sı, Regiomontanus (v. 1476) ’a ithaf edilmektedir. HÂlbuki Nasîruddin Tûsî (v. 1274) ’ye aittir.
Guneş merkezli Âlem tasavvuru, ilk olarak Kopernik ve Kepler ’e isnÂd edilmektedir. HÂlbuki bu ilim adamları, Enduluslu ez-Zerkālî (11. asır) gibi Âlimlerin tesiri altındadırlar. Her sahada daha yuzlerce misal verilebilir. (Fuad SEZGİN, İslÂm ’da Bilim ve Teknik, 2008, Kultur A.Ş., c. I, s. 163-166)
TÂ 16 ’ncı asırda dahî; batının, ilmî hakikatler karşısındaki taassubu şu seviyedeydi:
Musluman Âlimlerden tercume edilen eserler sayesinde, Avrupa ’da astronomiyle alÂkalı hakikatler yayılmaya başlamıştı. Galile de, Kilise ’nin iddia ettiğinin aksine, dunyanın donduğunu soyledi. Bu sebeple engizisyon mahkemesine verildi. Omur boyu hapse mahkûm edildi. Galile, cezadan kurtulmak icin ifadesini değiştirdi. Kapıdan cıkarken yine şoyle demekten kendini alamadı:
“Ben donmuyor desem de dunya donuyor!”
Dolayısıyla, ilmî ve fennî terakkî husûsunda da Muslumanların kompleks duymalarını gerektirecek bir sebep yoktur.
Bir misal olarak, Avrupa ’nın onemli mutefekkirleri olan Thomas Aquinas, Pascal, Descartes ve David Hume, duşunce sistemlerini oluştururken, İmam GazÂlî ’nin eserlerinden istifade etmişlerdir.
Bir başka şeytÂnî telkin de tavizciliktir.
Son senelerde maalesef gorduk ki;
Şeytanın sağdan yaklaşmasının bir tezÂhuru olarak; guya İslÂmî bir gayeyle yola cıkan kimilerinin, İslÂmî esasları ciğneyip, turlu cinayetlere, dîne ve vatana ihÂnete kadar vahim noktalara gelmiş olmalarıdır. Onları bu hÂle getiren, hedeflerine giden her yolu mubah gormeleridir.
HÂlbuki şer‘î bir gayeye, gayr-i şer‘î yollar ve usûllerle gidilemez. Neticede; tutulan gayr-i meşrû yol, gayeyi de gayr-i meşrû hÂle donuşturur.
TEK OLCUMUZ "KURAN VE SUNNETTİR" Bu da, tutulan bÂtıl yolun putperesti olmak olur. Hadîs-i şerifte beyan buyurulduğu uzere; Kur ’Ân ve Sunnet, kıyÂmete kadar her mu ’min icin ve her İslÂmî calışma icin yegÂne kıstastır.
Şeytanın gosterdiği gayr-i meşrû yollara misal verelim:
Gunumuzde şeytan; guya tebliğ, emr-i bi ’l-mÂruf, İslÂmî faaliyet, akademik calışma bahaneleriyle, karşı cinsle karışık oturma ve neticesinde (halvet) baş başa kalma fırsatları oluşturmaktadır.
Neticesi; gonul meyilleri ve nefsÂnî yakınlaşmalar, feyiz ve rûhÂniyetin yok olması, ceşitli seviyelerde zinÂ, boşanmalar, yıkılan aileler ve perişan olan cocuklardır.
HÂlbuki dînimizin bu hususta prensipleri acıktır. Peygamberimiz ’de, sahÂbede, ecdÂdımızda asla boyle karman corman faaliyetler gormuyoruz. Erkekler kendi dunyalarında, hanımlar kendi dunyalarında hizmet ederler. Zarûrî olan goruşmeler ise, asgarî seviyede tutulur ve ciddî bir uslûpla ve birtakım tedbirlerle gercekleştirilir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yuzakı Dergisi, Yıl: 2018 Ay: Kasım, Sayı: 165
İslam ve İhsan