Osmanlı Devleti'nin kuruluşuna yıllar once Endulus'ten bir işaret... Muhyiddin-i Arabî Hazretleri'nin yıllar once verdiği mujde, gercekten dikkate şayan.
Ahmed Cevdet Paşa ’nın naklettiği vechile Muh­yid­dîn-i Arabî Hazretleri, Osmanlı Devleti kurulmadan yetmiş sene once onun mujdesini vermişti.

O, bunu ilm-i cifir ile Kur ’Ân-ı Kerîm ’deki Âyetlerden istinbÂt etmiş ve ustelik eserinin ismini henuz Osmanlı beyliği bile ortada yok iken “eş-Şeceratu ’n-Nu ’mÂniyye fi ’d-Devleti ’l-OsmÂniyye” (Osmanlı Devleti ’nde Soy Ağacı) koymuştur. Ayrıca bu eserde Osmanoğulları ’ndan birinci halîfenin Yavuz Sultan Selîm Han olacağı vs. birtakım hÂdiseler de yer almaktadır. (Osman Nuri Topbaş, Osmanlı, Erkam Yayınları)

"TURKLER İCİN MUZAFFERİYET VE SAADET VARDIR"

Muhyiddin-i Arabî Hazretleri eserinde, sadece Osmanlı Devleti ’nin kuruluşundan bahsetmemiş, Osmanlılar devrinde meydana gelecek pek cok olayı asırlar oncesinden aynen haber vermiştir.

Şam ile Mısır ’ın fethedilip, Yavuz Sultan Selim ’in Şam ’a girmesiyle kendi kabrinin ortaya cıkarılacağını; Hafız Paşa ’nın, dokuz ay boyunca kuşatmasına rağmen Bağdat ’ı alamayıp, fethin 40 gun icinde IV. Murad ’a nasip olacağı; Sultan Abdulaziz ’in katledileceği gibi daha bir cok hÂdiseyi rumuzlu (mÂnÂsı gizli işaretler) bir bicimde bildirmiştir. Turkler hakkında ise, “Turkler icin muzafferiyet ve saadet vardır” demiştir.


MUHYİDDİN İBN-İ ARABİ KİMDİR?

Muvahhidun doneminde 27 Ramazan 560 ’da Mursiye (Murcia), Endulus'te (bugunku İspanya) doğdu. Bilinmeyen bir sebeple 8 yaşında ailesiyle birlikte İşbiliye ’ye (bugunku Sevilla) geldi (muhtemelen babasının memuriyeti nedeniyle). Ailesi Arap Tayy kabilesine mensuptu.

Yakın cedleri hakkında fazla bir şey bilinmiyorsa da, anne ve baba tarafından nufuz ve itibar sahibi kimseler olduğu anlaşılıyor. Akrabaları arasında tasavvufî bilgilere sahip kimseler vardı.

İlk tahsilini bu şehirde yaptı, uzun bir sure burada kaldı. Cocuk yaşlarında 'Ahmed İbnu ’l-Esirî' adında genc bir Sufi ile arkadaş oldu. Hakkındaki kayıtlara gore İbnu'l-Arabî, bu tahsil sırasında bir aralık Halvet'e cekilen İbnu'l-Arabi, halvetinden keşf yoluyla edindiği ceşitli bilgilerle cıkmıştır.

Endulus'de bir sure daha kaldıktan sonra, seyahate cıktı. Şam, Bağdad ve Mekke'ye giderek orada bulunan tanınmış alim ve şeyhlerle goruştu. 1182'de İbn-i Ruşd ile goruştu. Bu goruşmeyi eserinde anlatır. Bu İbnu Ruşd ’un bilgi'nin akıl yolu'yla elde edileceğini soylemesiyle meşhur olduğu yıllardır.

17 yaşındaki genc Muhyiddin gercek bilgi'nin sadece aklımızdan gelmediğine, boyle bir bilginin daha cok ilham ve keşf yoluyla elde edilebileceğine inanmıştı.

Bu senelerde 'Şekkaz' isminde bir şeyh'le tanıştı. Bu zat kucuk yaşlardan itibaren ibadete başlayan, Allah korkusu taşıyan, hayatında bir kerecik olsun ‘ben ’ dememiş olan ve uzun uzun secde eden bir kimsedir. Muhyiddin o olene kadar onunla sohbete devam etti.

1182-1183'de İşbiliyye ’ye bağlı Haniyye ’de 'Lahmî' isimli bir şeyhden, bu zatın adını taşıyan bir mescidde Kur'an dersi aldı.

1184-1185'de 'Ureynî' isimli bir şeyh ’le tanıştı. Eserlerinde Ondan ilk hocam diye bahseder, cok faydalandığını soyler. 'Ureynî', Ubudiyet [kulluk] meselesinde derin bir bilgiye sahipti.

Bu yıllarda 'Martili' adlı bir şeyhten de istifade etti. Ureynî O ’na: ’Sadece Allah ’a bak ’ derken Martilî‘Sadece Nefsine bak, nefsin hususunda dikkatli ol, ona uyma ’ diye oğut vermişti. Martilî ’ye bu zıt onerilerin icyuzunu sordu.

Bu zat, kendi nasihatinin doğruluğunda ısrar edecek yerde, ‘Oğlum, 'Ureynî' ’nin gosterdiği yol, doğru yolun ta kendisidir. Ona uyman lazım. Biz ikimiz de, kendi halimizin gerekli kıldığı yolu sana gostermişizdir ’ dedi.

Bu yıllar'da İşbiliyye ’de Kordovalı Fatma adında yaşlı bir kadına (tanıştıklarında 96 yaşındadır) 14 sene hizmet etti. Bu kadın, erkek ve kadınlar arasında muttaki ve mutevekkile olarak temayuz etmişti. Cok iyi bir kimseyle evliydi. Yuzunun İbn Arabi'nin bakmaktan utanacağı kadar guzel olduğu soylenir.

1189'da Ebu Abdullah Muhammed eş-Şerefî adında biriyle tanıştı. Kendisi doğu İşbiliyye ’li olup, Hatve ehlindendi. Beş vakit namazını Addis Camii'nde kılan bu zatın ibadete aşırı duşkunluğunden namaz kılmaktan ayaklarının şiştiği soylenir.

Arabi, İşbiliyye ’deyken (1190) hastalanıp okuma kabiliyyet'ini kaybetti. İki yıl bu halde kaldıktan sonra 589'da (Hicri) Sebte Şehri'ne giderek orada ahlak makamına erdiğini soylediği İbnu Cubeyr ile tanıştı. Bir sure sonra İşbiliyye ’ye dondu. Aynı yıl Tlemsen ’e geldi. Burada Ebu Medyen (o.594)[1] hakkında gorduğu bir ruyayı anlatacaktır.

1196'da Fas ’a gitti. Orada yaptığı Seyahatler sırasında buyuk şohret kazandı. 1198'de tekrar Endulus ’e gecti. Gırnata Şehri dolaylarındaki Bağa kasabasında Şekkaz isimli bir şeyhi ziyaret etti. Onun Tasavvuf yolu'nda karşılaştığı en yuce kimse olduğunu soyler.

1199-1200'de İlk defa Hac icin Mekke ’ye gitti. Orada [el-Kassar] (Yunus ibnu Ebi ’l-Huseyin el-Haşimi el-Abbasi el-Kassar) isimli bir şahıs'la sohbet etti.

Hac ’dan sonra Mağrib ’de, oradan da Ebu Medyen ’in şehri olan Becaye'de bulundu. Bir sure sonra tekrar Mekke ’ye geldi ve "Ruhu ’l-Quds", "Tacu'r-Rasul" adlı eserler'ini yazdı.

1204'de Medine, Musul, Bağdad'da bulundu. Musul'da, "et-Tenezzulatu'l-Musuliyye" yi yazdı. Musul ’dan ayrıldıktan sonra Konya ’ya geldi. Orada tanıştığı Sadreddin Konevî ’nin dul annesi ile evlendi. Konya ’da iken "Risaletu ’l-Envar" ı yazdı. Selcuk Meliki tarafından hurmet ve ikram gordu. Sonra Mısır ’a gecti.

Orada Futuhat-ı Mekkiye'deki sozlerinden oturu Mısır uleması tarafından hakkında verilen idam fetvasıyla yuzyuze gelince gizlice oradan kactı.Tekrar Mekke ’ye geldi ve burada bir sure kaldı. Bağdad ve Halep ’de bir sure dolaştıktan sonra 612/1215 de tekrar Konya ’ya geldi. 617 de Şam ’a yerleşti.

Zaman zaman civar şehirlere seyahatler yaptı.Şam'da kendisinin Futuhat'tan sonra en buyuk eseri olarak kabul edilen Fusus'u kaleme aldı(627/1230). İbn Arabi bu eseri ruya'sında Peygamber'den ummetine aktarmak uzere aldığını belirtir. 638 de 22 R.Evvel ’de (1239) Şam'da oldu.

Kabri Şam şehri dışında Kasiyun Dağı eteğindedir. 1516 yılında I. Selim, Şam ’ı Osmanlı toprağı yaptığında oraya turbe, camii ve imaret inşa ettirdi.

Medfun bulunduğu turbenin kubbesinde -İbn Arabi'nin kendisine ait olduğu iddia edilen- 'butun yuzyıllar yetiştirdikleri buyuk insanlarla tanınır, benden sonraki yuzyıllar benimle anılacak' mealindeki bir beyit yazılıdır.
İslam ve İhsan