İslÂm inanışına gore yeryuzunde yapılan ilk mÂbed, Muslumanların kıblesi Kabe'dir. Kabe nedir, nasıl inşa edilmiştir?Sozlukte “dort koşeli veya kup şeklinde olmak” anlamındaki ka‘b (كعب) kokunden gelen ka‘be “kup şeklinde nesne” demektir. Kur ’Ân-ı Kerîm ’de adı iki defa gecen KÂbe ’ye (el-MÂide 5/95, 97) bir kısmı yine Kur ’an ’da yer alan Beyt (el-Bakara 2/125, 127, 158; Âl-i İmrÂn 3/96, 97; el-EnfÂl 8/35; el-Hac 22/26; Kureyş 106/3), Beytullah, el-Beytu ’l-atîk (el-Hac 22/29, 33), el-Beytu ’l-harÂm (el-MÂide 5/2, 97), el-Beytu ’l-muharrem (İbrÂhîm 14/37), el-Mescidu ’l-harÂm (el-Bakara 2/144, 149, 150; el-MÂide 5/2; et-Tevbe 9/7, 19, 28), el-Beytu ’l-ma‘mûr (et-Tûr 52/4), el-Meş‘aru ’l-harÂm, Beniyye, DevvÂre, Kādis, Kıble, HamsÂ, Muzheb gibi ceşitli isimler de verilmiştir; halk arasında daha cok K‘be-i Muazzama tabiri kullanılmaktadır.

KABE'NİN İNŞASI

Mekke şehrinde Mescid-i HarÂm ’ın ortasında bulunan KÂbe yaklaşık 1,5 m. genişliğindeki temeller uzerine inşa edilmiştir. Dıştan dışa 10,70 × 12 m. olcusunde ve 15 m. yuksekliğinde olan duvarlar 1,25 m. kalınlığındadır (AbdusselÂm Ahmed Nazîf, s. 170). Temeller, tavaf alanı (metÂf) yuzeyinden 22-27 cm. arasında değişen yukseklikte yukarı cıkmış ve duvarlar 25 cm. kadar iceriden başlatılarak temellerin dışarıda kalan kısmının uzeri 45° meyilli mermer levhalarla kaplanıp duvarlarla birleştirilmiştir. Yanları da mermer kaplama olan ve “şÃ‚zervÂn” adı verilen bu kısma KÂbe ortusunu tutturmak icin bakır halkalar konulmuştur. Mekke ’nin cevresindeki dağlardan getirilmiş bazalt parcalarıyla yapılan duvarların dış yuzlerinde değişik boyutlarda 1614 taş yer almaktadır (M. TÂhir el-Kurdî, III, 235).

KÂbe ’nin merkezinden dort koşesine (rukn) cekilecek hatlar yaklaşık olarak dort ana coğrafî yonu gosterir. Bunlardan doğu yonunu gosteren koşeye Ruknulhacerulesved, guneyi gosteren koşeye RuknulyemÂnî, batıyı gosteren koşeye Ruknulgarbî, kuzeyi gosteren koşeye de RuknulırÂkī denilir. Bazı kaynaklarda kuzey koşesi, bircoğunda ise batı koşesi ayrıca RuknuşşÃ‚mî diye adlandırılmaktadır. Yine KÂbe ’nin merkezinden duvarların ortasına cizilecek dikey cizgiler de yaklaşık olarak kuzeydoğu, kuzeybatı, guneydoğu ve guneybatı yonlerini gosterir. Gerek ana yonler gerekse ara yonlerdeki hafif sapma sebebiyle kaynaklarda Hacerulesved, KÂbe kapısı, makām-ı İbrÂhim, hicr, altın oluk gibi bolum ve unsurların tanıtımında farklı yon tesbitlerinin yapıldığı gorulmektedir.

Doğu koşesinde yerden 1,5 m. yukseklikte, gumuşten bir mahfaza icinde tavafın başlangıc ve bitiş noktasını belli eden Hacerulesved bulunmaktadır. Kuzeydoğu duvarında Hacerulesved ’e 2 m. mesafede ve yerden 1,92 m. yukseklikte KÂbe kapısı, kuzeybatı duvarının onunde de iki ucu RuknuşşÃ‚mî ile RuknulırÂkī ’den 2 m. kadar mesafede olan ve “hatîm” denilen yarım daire şeklinde, 1,31 m. yuksekliğindeki duvarla cevrili hicr yer almaktadır. Hacerulesved ile KÂbe kapısı arasında kalan 2 metrelik kısma “multezem”, RuknulyemÂnî ile batı duvarı uzerindeki HaccÂc tarafından kapatılan kapı arasında kalan kısma da “mustecÂr” denilir. Tavafın yapıldığı yer uzerinde ve KÂbe kapısının sağ tarafında, yaklaşık doğu duvarının ortasına yakın bir yerde 2 × 1,12 × 0,28 m. boyutlarında “mi‘cen” adı verilen bir cukur vardı. Bu cukur, hacıların tavaf sırasında duşerek sakatlanmalarına yol acması sebebiyle 20 Şubat 1958 tarihinde kapatılmış ve uzerine mermer doşenmiştir.

İci dort koşe bir oda gorunumunde olan KÂbe ’nin RuknulırÂkī koşesinde dama cıkılan merdiven ve onunde “tovbe kapısı” denilen bir kapı yer alır. Taban mermer doşeli, duvarlar 2 m. yuksekliğe kadar mermer kaplamalıdır. Yapılan onarım ve yeniden inşalarla ilgili olarak batı duvarına beş, doğu ve kuzey duvarlarına birer kitÂbe yerleştirilmiştir (metinleri icin bk. Huseyin Abdullah BÂ SelÂme, s. 138 vd.). Tabanın ortasında, Abdullah b. Zubeyr zamanından kalma guney-kuzey yonunde dizilmiş uc ağac direk ve bunlardan kapının karşısındakinin onunde batı duvarına doğru Hz. Peygamber ’in namaz kıldığı yer bulunmaktadır; burası seccade şeklinde bir mermerle belirtilmiştir. Tavan ve duvarlar, yukarıdan mermer kaplamalara kadar inen cepecevre kırmızı atlastan yapılmış bir perde ile ortuludur. Tavan ile dam arasında 1,33 m. yuksekliğinde bir acıklık vardır.

KABE İLK DEFA NE ZAMAN VE KİM TARAFINDAN YAPILDI?

KÂbe ’nin ilk defa ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı hususunda ihtilÂf vardır. Kur ’Ân-ı Kerîm ’de KÂbe ile ilgili olarak şu Âyetler yer almaktadır: “Şuphesiz Âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar icin kurulan ilk ev -mÂbed- Mekke ’deki -KÂbe- ’dir (Âl-i İmrÂn 3/96); “Biz beyti insanlara toplanma mahalli ve guvenli bir yer kıldık. Siz de İbrÂhim ’in makamını namaz yeri edinin. Biz İbrÂhim ve İsmÂil ’e, ‘Tavaf eden, ibadete kapanan, rukû ve secde edenler icin evimi temiz tutun ’ diye emretmiştik. İbrÂhim, ‘Rabbim, burayı emin bir şehir yap! Halkından Allah ’a ve Âhiret gunune iman edenleri ceşitli meyvelerle rızıklandır ’ dediğinde -Allah-, ‘Kim inkÂr ederse onu kısa bir sure -dunyada- faydalandırır, sonra da cehennem azabına suruklerim. O ne kotu bir Âkıbettir! ’ demişti. Bir zamanlar İbrÂhim İsmÂil ile beraber evin temellerini yukseltirken, ‘Ey rabbimiz, bizden kabul buyur! Şuphesiz sen işitensin, bilensin, demişlerdi” (el-Bakara 2/125-127); “Bir zamanlar İbrÂhim ’e beytin yerini gostermiş -ve şoyle demiştik-: Bana hicbir şeyi ortak koşma; tavaf eden, kıyamda bulunan, rukû ve secde edenlere evimi temiz tut” (el-Hac 22/26); “İnsanlar arasında haccı ilÂn et ki gerek yaya olarak gerekse nice uzak yol ve diyarlardan yorgun argın gelen, zayıf develer uzerinde, kendilerine ait birtakım yararları muşahede etmeleri, Allah ’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar uzerine belli gunlerde Allah ’ın ismini anmaları -kurban kesmeleri- icin sana -KÂbe ’ye- gelsinler. Artık ondan hem kendiniz yiyin hem de fakir ve yoksullara yedirin. Sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve eski evi tavaf etsinler. Kim Allah ’ın yasaklarına saygı gosterirse bu, rabbinin katında kendisi icin daha hayırlıdır” (el-Hac 22/27-29).

Bu Âyetlerden KÂbe ’nin Hz. İbrÂhim ’den once de var olduğu, ancak yıkılıp uzun zaman icinde yerinin kaybolduğu ve İbrÂhim tarafından bulunarak yeniden yapıldığı anlaşılmaktadır. Fakat Hz. İbrÂhim ’den once kimin tarafından inşa edildiği hususunda Kur ’an ’da herhangi bir bilgi yoktur. Bununla birlikte bazı kaynaklarda ilk yapanların Hz. Âdem yahut oğlu Şît, hatta onlardan daha once melekler olduğuna dair bircoğu İsrÂiliyat kaynaklı, mubalağa ve efsane unsurlarıyla suslu, bir kısmı da sembolik anlamlar taşıyan rivayetler yer almaktadır.

KABE'Yİ ZİYARET

KÂbe ’yi ziyaret, Hz. İbrÂhim zamanından putperestliğin yayılışına kadar tevhid esaslarına uygun olarak surdurulmuştur. Mekke ’de putperestliğin başlamasıyla muşrikler KÂbe ve cevresine cok sayıda put dikerek burayı puthÂneye cevirdiler; ayrıca zaman icerisinde tavafı cıplak yapmaya başladılar. Hz. İbrÂhim ’in dinine bağlı Hanîfler gibi bircok kişi ise KÂbe ’yi putperest anlayışın dışında ziyarete devam etti. Mekke muşrikleri KÂbe ’yi ve etrafını putlarla doldurmalarına rağmen hicbir zaman onu bu putlara nisbet etmemişler, daima Beytullah olarak gormuşlerdir. Fakat kendilerini Allah ’a yaklaştırdığına inandıkları putlara kurban kesip dua etmekten de vazgecmemişlerdir. Muşrikler bir yandan da KÂbe ’nin imarına calışır ve hacılara ucretsiz olarak su ve yemek dağıtırlardı.

Ezrakī ’nin rivayetine gore Hz. İbrÂhim ile oğlu İsmÂil ’in yaptığı binanın duvarları harcsız olarak ust uste konulan taşlarla orulmuştu ve kuzeydoğu duvarı 32 zirÂ, guneybatı duvarı 31 zirÂ, guneydoğu duvarı (Hacerulesved ile RuknulyemÂnî arası) 20 zirÂ, kuzeybatı duvarı ise (RuknulırÂkī ile RuknuşşÃ‚mî arası) 22 zir uzunluğunda idi. 9 zir yuksekliğindeki binanın biri şimdiki kapının yerinde, diğeri onun karşısında olmak uzere yer hizasında iki kapısı vardı; uzeri acıktı ve icine mahzen olarak bir cukur kazılmıştı (AḫbÂru Mekke, I, 64). İnanışa gore bugun makām-ı İbrÂhim denilen buyuk taş Hz. İbrÂhim ’in insanları hacca davet icin uzerine cıktığı taştır. KÂbe ’nin Hz. İbrÂhim ’den sonra kac defa yeniden yapıldığı hususu da ihtilÂflıdır; genelde benimsenen goruş AmÂlika, Curhum ve daha sonra Hz. Muhammed ’in dedelerinden Kusay b. KilÂb tarafından olmak uzere uc defa inşa edildiği şeklindedir. Kusay, o gune kadar damı bulunmayan KÂbe ’nin uzerini hurma dallarıyla ortmuştur. Kureyş ’in 605 yılında yaptığı yeniden inşa sırasında Hz. Muhammed ’in, amcası Abbas ile birlikte taş taşıdığı ve bu arada Hacerulesved ’i yerine koyma şerefini paylaşamayan Kureyş kabileleri arasında cıkması muhtemel bir catışmayı onlediği bilinmektedir.

Kureyşliler, duvarları bir sıra taştan sonra ahşap bir hatıl koymak suretiyle orduler ve yuksekliği 9 arşından 18 arşına cıkardılar; iceriden RuknuşşÃ‚mî tarafına bir merdiven, damın kuzeybatı kenarına da biriken yağmur sularının hicre akması icin bir oluk koydular. Halifeliğini ilÂn eden Abdullah b. Zubeyr, Mekke ’yi kuşatan Emevî ordusunun mancınıklarla attığı taşlar ve bu sırada cıkan yangın yuzunden KÂbe ’nin tamamen tahrip edilmesi uzerine duvarların kalan kısımlarını yıktırıp binayı Hz. İbrÂhim ’in temellerini esas alarak yeniden yaptırdı ve bu arada guneybatı, kuzeydoğu duvarlarını hatîm ile birleştirerek hicri binaya dahil edip binanın yuksekliğini 27 arşına cıkardı. Eni 2 arşın olan duvarlarda yirmi yedi sıra taş bulunuyordu. Ayrıca İbnu ’z-Zubeyr damın altına uc direk koydu ve 11 arşın boyunda cift kanatlı, iki kapı ile RuknulırÂkī koşesine iceriden dama cıkmak icin ağactan doner bir merdiven yaptırdı. İpekten yeni bir ortu giydirilen binanın etrafı da cepecevre taş doşendi (64/684). 73 (692) yılında Mekke ’ye giren HaccÂc b. Yûsuf es-Sekafî, Halife Abdulmelik b. MervÂn ’ın onayı ile (a.g.e., I, 210) KÂbe ’nin kuzeydoğu ve guneybatı duvarlarından 6 ’şar zir 1 ’er karış yıkarak bu taraftaki duvarı Kureyş ’in yaptığı temel uzerine geri cekti ve boylece hatîmi yeniden ihdas edip hicri tekrar binadan ayırdı. Guneybatı duvarı uzerindeki İbnu ’z-Zubeyr ’in actığı ikinci kapıyı taşla orerek kapattı; kuzeydoğu duvarındaki bugun de mevcut olan kapıyı, altını 4 zir 1 karış kadar taşla ormek suretiyle daha once Kureyş ’in yaptığı gibi tekrar yerden yukseltti. İcerideki ağac merdiven yerine taştan yeni bir merdiven yaparak onune bir de kapı taktı. HaccÂc KÂbe ’nin diğer taraflarına dokunmadı (a.g.e., I, 210 vd.; Necmeddin İbn Fehd, II, 103); dolayısıyla sadece birtakım tÂdilÂtta bulunmuş, onu yeniden inşa etmemiştir.

KABE'NİN YAPISI

KÂbe ’nin yapısı 1040 (1630) yılına kadar herhangi bir değişikliğe uğramadan devam etmiş, bu uzun zaman dilimi icinde yalnız basit onarım ve susleme calışmaları yapılmıştır. XVI. yuzyılın sonlarına doğru kuzeybatı duvarında tehlikeli boyutlarda catlamalar meydana gelmiş, fakat İstanbul ulemÂsı KÂbe ’nin yıkılıp yeniden yapılmasının cÂiz olmadığına karar vermişti. Daha sonra I. Ahmed, başmimar Mehmed Ağa ’dan harap durumdaki KÂbe ’nin yıkılma tehlikesine karşı onlem alınmasını istemiş, hazineden de gerekli tahsisat ayrılmıştı. Muharrem 1021 ’de (Mart 1612) yapılan ve 80.000 altın harcanan bu tamiratta duvarlar, yıkılmış olan kısımları tamamlandıktan sonra İstanbul ’da hazırlanan altın ve gumuşlerle suslu dort ayak ve on altı kirişten oluşan demir kuşaklarla takviye edilmiş, ahşap catı elden gecirilmiş, eskiyen yağmur oluğu sokulup yerine gumuş kaplama uzerine altın suslemeli yeni bir oluk takılmıştır. Bu arada kapı kemeri yenilenmiş ve uzerindeki gumuş kitÂbe levhası alınarak yerine altın bir kitÂbe levhası konulmuştur.

IV. Murad zamanında Mekke o gune kadar gorulmemiş şiddette bir fırtına ve sel baskınına mÂruz kaldı (1039/1630); sular Mescid-i HarÂm ’a girerek KÂbe duvarlarının yarısına kadar cıktı ve ertesi gun akşama doğru kuzeybatı duvarı tamamen, kuzeydoğu duvarı kapıya kadar, guneybatı duvarının da altıda bir kadarı yıkıldı. Mekke Emîri Şerîf Mes‘ûd b. İdrîs, ulemÂyı toplayarak ne yapılması gerektiği hususunda fetva aldıktan sonra KÂbe ’nin etrafını tahtalarla kapattırıp uzerine yeşil bir ortu ortturdu ve durumu İstanbul ’a bildirdi. Bunun uzerine Mısır ’dan Mimar Rıdvan Ağa ile Medine Kadısı Mehmed Efendi KÂbe ’nin yapımına memur edildi. Temmuz 1631 ’e kadar yaklaşık altı bucuk ay suren bu calışmalar sırasında Hacerulesved koşesi haric butun duvarlar temellerine kadar taş taş sokulerek orijinalitesine dokunulmadan yeniden yapıldı ve yıpranmış, harap olmuş kısımlar yenileriyle değiştirildi (IV. Murad ’ın yaptırdığı altın oluğun resmi icin bk. DİA, II, 537). Suûdîler zamanında gercekleştirilen başlıca onarımlar ise 1958 yılında dam ile duvarların ic taraflarında bulunan mermer kaplamaların değiştirilmesi, 1982 ’de zemin mermerlerinin değiştirilmesi ve 1996 ’da duvarların dış yuzlerindeki taşların numaralanıp sokulerek bozulan kısımlarının duzeltilmesi ve direklerle zeminin elden gecirilmesidir.

KÂbe Hz. İbrÂhim tarafından inşa edildiğinde kapı yeri boş bırakılmıştı; dolayısıyla ilk kapıyı kimin taktığı bilinmemekte, ancak Curhumluler veya Himyerîler ’den Tubba‘ III. Esed olduğuna dair rivayetler bulunmaktadır. Kureyş kabilesi 605 yılında KÂbe ’yi yeniden inşa ettiği zaman tek kanatlı bir kapı takmış, Abdullah b. Zubeyr de binayı yenilerken bu kapıyı cift kanatlı kapı ile değiştirmiş ve karşısına aynı şekilde bir kapı yapmıştı. HaccÂc yaptırdığı onarım sırasında yeni bir kapı taktırmış, Halife I. Velîd de bunu altın levhalarla kaplatmıştı (93/711-12). AbbÂsî Halifesi Emîn kapı uzerindeki altın levhaları yenilemiştir. TÂhirîler ’den II. Tahir 219 (834) yılında hacca geldiğinde HaccÂc ’ın yaptırdığı kilidi bir altın kilitle değiştirmiştir. Karmatî lideri Ebû TÂhir el-CennÂbî 317 ’de (930) KÂbe ’yi yağmalamış, bu arada kapıyı tahrip etmiş ve Hacerulesved ’i sokerek goturmuştu. Daha sonra Musul Atabegliği vezirlerinden CemÂleddin el-İsfahÂnî, Yemen Resûlî Hukumdarı el-Meliku ’l-Muzaffer Yûsuf b. Mansûr, Memluk sultanları el-Meliku ’n-NÂsır Muhammed b. Kalavun, Hasan b. Muhammed b. Kalavun ile el-Meliku ’l-Eşref Şa‘bÂn, Osmanlı padişahları Kanûnî Sultan Suleyman ile IV. Murad ve Suudi Arabistan kralları Abdulazîz b. Abdurrahman ile HÂlid b. Abdulazîz ’in kapının ya tamamını ya da yalnız kaplamalarını yenilettikleri bilinmektedir.

KÂbe ’nin dort duvarı uzerine dıştan ve icten siyah ve kırmızı iki ortu (kisve, sitÂre) asılır. Dıştan dam korkuluğunun kenarlarında bulunan demir halkalarla catıya, şÃ‚zervÂn uzerindeki bakır halkalarla tabana tutturulan kisvenin oluk, Hacerulesved ve kapı hizalarına gelen yerleri kesiktir; kapının ise fevkalÂde işlemeli ayrı bir ortusu vardır. Kisvenin KÂbe ’ye CÂhiliye devrinden beri ortulduğu bilinmekle beraber bunun ilk defa ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı hususunda farklı rivayetler bulunmakta, Hz. İsmÂil, Yemen tubba‘larından Es‘ad Ebû Kerb veya AdnÂn ’ın adları zikredilmektedir. CÂhiliye doneminde ortuyu şahıslar veya kabileler yaptırabiliyordu. Aynı şekilde ic ortunun de ilk defa ne zaman takıldığı hususunda kaynaklarda herhangi bir kayıt yoktur. Ancak 761 (1360) yılında Sultan el-Meliku ’s-SÂlih b. el-Meliku ’n-NÂsır ’ın kardeşi Hasan ’ın, 826 ’da (1423) el-Meliku ’l-Eşref Barsbay ’ın ve daha sonraki Memluk sultanlarının tahta gectikleri yıl KÂbe ’ye ic ortu gonderdikleri ve bu ortunun guneşte kavrulmadığı icin her yıl değiştirilmediği bilinmektedir. Dış ortu eskiyinceye kadar indirilmeyip yerinde bırakılır, yeni gelen ortu onun ustune asılırdı. Boylece KÂbe uzerinde ust uste asılmış pek cok ortu bulunur, bazan bunlar bina icin tehlike arzedecek hale gelirdi. HicÂbe hizmetinin Benî Şeybe ’ye intikalinden sonra eski ortuler genellikle parcalara ayrılarak Mekke halkına ve hacılara dağıtılmaya veya satılmaya başlandı.

İslÂmî donemde ortu halife, onemli bir hukumdar veya Mekke valisi tarafından yaptırılırdı; ilk yaptıranlar Hz. Peygamber, Ebû Bekir, Omer ve Osman ’dır. MuÂviye halife olunca ortu sayısını ikiye cıkardı. Bunlardan biri Hz. Omer ’den beri Mısır ’da yaptırılan beyaz keten (kabÂt&#238 ortu, diğeri de kendisinin ihdas ettiği kırmızı ipek ortu idi. Resûl-i Ekrem zamanından itibaren 10 Muharrem Âşûr gunu kırmızı ortu, 27 Ramazan ’da da beyaz ortu asılırdı (Ezrakī, I, 254). MuÂviye doneminde ipek ortuler Dımaşk ’ta, daha sonraları Horasan ’da yapılıyordu. Emevîler devrinde Abdulmelik b. MervÂn ’dan itibaren ipek ortuler once Medîne ’ye gelir, Mescid-i Nebevî ’de bir gun muddetle sergilendikten sonra Mekke ’ye gonderilirdi.

KABE'YE ORTU YAPTIRMA

KÂbe ’ye ortu yaptırma gorevi hilÂfetle birlikte Emevîler ’den AbbÂsîler ’e gecti ve yılda iki kisve yapma Âdeti 206 (821) yılına kadar surdu. O yılın Âşûr gunu kırmızı ipek ortunun ramazan ayına varmadan eskiyip parcalandığı Halife Me ’mûn ’a bildirildi. Bunun uzerine Me ’mûn beyaz renkli ucuncu bir ipek ortunun hazırlanmasını emretti; boylece ortu bu tarihten itibaren yılda uc defa yenilenmeye başlandı. Bunlardan kırmızı ipek ortu arefe gunu, kabÂtî ortu receb ayı başında, beyaz ipek ortu de ramazanın 27. gunu asılıyordu. Ancak arefe gunu, iki parcadan meydana gelen kırmızı ipek ortunun “kamîs” denilen ust kısmı dikilmeksizin KÂbe ’nin uzerine ortulur, “izÂr” denilen alt kısmı ise hacılar tarafından yırtılıp parcalanmasın diye Âşûr gunu onlar gittikten sonra asılırdı (Ezrakī, I, 255). AbbÂsî Halifesi NÂsır-LidînillÂh tarafından gonderilen ortulerin 579 (1183-84) yılına rastlayanı yeşil renkli olup uzerindeki yazılar kırmızıdır (Necmeddin İbn Fehd, II, 551; III, 14); hilÂfetinin sonlarına doğru gonderdiği ortu ise siyah renkli ve sarı yazılıdır. Boylece Me ’mûn ’un getirdiği beyaz ipek ortunun rengi siyaha cevrilmiş ve bu durum zamanımıza kadar devam etmiştir.

AbbÂsîler ’den sonra KÂbe ortusu birkac yıl, Yemen ’de hukum suren Resûlîler ’den el-Meliku ’l-Muzaffer Yûsuf tarafından yaptırıldı; I. Baybars ’ın ikinci saltanat yılından (661/1262) itibaren de bu iş Memluk sultanlarının uhdesine gecti (FÂsî, I, 201). Hz. Omer ’le başlayan, KÂbe ortusu masraflarının beytulmÂlden karşılanması geleneği onceleri Memluk sultanlarınca da surduruldu. Daha sonra Ebu ’l-Fid el-Meliku ’s-SÂlih İsmÂil, Kalyûbiye kasabasına bağlı uc koyu satın alarak KÂbe ortusu yapımına vakfetti. Her yıl vakfın parasıyla hazırlanan KÂbe ortusu devlet erkÂnı ve halkın katıldığı gorkemli torenlerle, yoksullara dağıtılmak icin yollanan para keselerinin ve ceşitli hediyelerin de konulduğu “mahmil” adı verilen bir mahfe veya sandık icerisinde emîr-i haccın sorumluluğunda Mekke ’ye gonderiliyordu.

1517 yılında Mısır ’ın fethiyle bu gorev Osmanlı padişahlarına gecti ve Yavuz Sultan Selim, KÂbe ortulerinin eskiden olduğu gibi yine Mısır ’dan gonderilmesini istedi (Mir ’Âtu ’l-Haremeyn, s. 851). Kanûnî Sultan Suleyman zamanından itibaren KÂbe ’nin dış ortusu Mısır ’da, ic ortusu İstanbul ’da hazırlanmaya başlandı; ancak ic ortunun kumaşı yine Mısır ’da dokunuyordu. Nihayet III. Ahmed doneminden itibaren kumaşların tamamının İstanbul ’da dokunması Âdet oldu. İc ortu İstanbul ’dan son olarak 1861 ’de, tahta cıkışı munasebetiyle Sultan Abdulaziz tarafından gonderildi ve 1943 yılına kadar kullanıldı. I. Dunya Savaşı sırasında Mekke Emîri Şerif Huseyin Osmanlı Devleti ’ne karşı ayaklanınca ortulerin ikisi de yine Mısır ’dan gonderilmeye başlandı. 1926 ’da Mısır ’la Suudi Arabistan arasındaki siyasî ilişkilerin bozulmasıyla birlikte ortunun gonderilmesi durduruldu. Bunun uzerine Kral Abdulaziz Mekke ’de ozel bir atolye kurdurdu ve 1936 yılında tekrar Mısır ’dan gonderilmeye başlanmasına kadar KÂbe ortusu bu atolyede yapıldı. 1962 ’de Mısır ’dan gonderilen ortu Suûdî hukumeti tarafından Cidde ’den geri cevrildi ve Mekke ’de kurulmuş olan ozel KÂbe ortusu fabrikası faaliyete gecirildi.

Son zamanlardaki ortuler 14 m. uzunluğunda ve 0,95 m. genişliğinde kırk sekiz parcadan meydana gelir; tamamı 638,4 m2 ’dir. Yukarı kısımdaki KÂbe ’nin dort tarafını cevreleyen yazı kuşağı (hizÂm) birbirine eklenmiş on altı parcadan oluşur; uzunluğu 45 m., genişliği 0,95 metredir. Bu kuşağın altında yine on altı parcadan meydana gelmiş, ancak birbirine eklenmeden aralarına iclerinde Âyet ve esmÂ-i husn yazılı daireler konmuş ikinci bir kuşak vardır. Ortunun kendisi de kitÂbeli olarak dokunmuştur. Birbiri icine giren ucgenler arasında lafza-i celÂl, kelime-i tevhid ve “SubḥÂnallāhi ve bi-ḥamdihî subḥÂnallāhi ’l-ʿaẓîm” ibaresi yazılıdır. Ortunun uzerindeki yazılarda altın ve gumuş teller kullanılmıştır. AbbÂsîler doneminden itibaren devam eden bu yazı geleneğinde ortunun hangi halife veya sultan tarafından nerede ve ne zaman yaptırıldığına dair kayıtlar da bulunmaktadır. Kesin olmamakla birlikte kapının “burku‘” adı verilen ortusunun ilk defa Memlukler ’in kadın hukumdarı Şeceruddur (o. 655/1257) tarafından gonderildiği rivayet edilmektedir; İbn Battûta bu ortuyu gorduğunu soyler (er-Riḥle, I, 155). Memlukler zamanında siyah ve mavi ipekten, Osmanlılar doneminde uzun bir sure yeşil, daha sonra siyah atlastan yapılmıştır. Birbirine tutturulmuş dort parcadan oluşan bugunku kapı ortusu 7,5 × 4 m. ebadında olup uzerinde bazı Kur ’an Âyetleri yer almaktadır.

KABE HİZMETLERİ

KÂbe hizmetleri Hz. İbrÂhim ve İsmÂil ’in KÂbe ’yi yapması ile birlikte başlar (el-Bakara 2/125; el-Hac 22/26) ve bilindiği kadarıyla Mekke ’ye hÂkim olan İsmÂiloğulları, AmÂlika, Curhum ve HuzÂa kabileleri arasında el değiştirdikten sonra nihayet Kusay b. KilÂb zamanında Kureyş kabilesine intikal eder. Kusay, HuzÂa kabilesini Mekke ’den tamamen cıkardı ve sikāye, hicÂbe (sidÂne), imÂre, rifÂde gibi Kureyş icinde cok buyuk şeref ve saygınlık ifade eden vazifeleri uhdesinde topladı. Omrunun sonuna doğru bunları iki oğlu arasında paylaştırdı ve hicÂbe, DÂrunnedve ve livÂyı buyuk oğlu AbduddÂr ’a; sikāye, rifÂde ve kıyÂdeyi diğer oğlu AbdumenÂf ’a verdi. Mekke ’nin fethi sırasında KÂbe ’nin hicÂbe vazifesi AbduddÂr soyundan Osman b. Talha ’da idi. Hz. Peygamber tavaftan sonra kapıyı Osman b. Talha ’ya actırdı ve KÂbe ’nin putlardan temizlenmesinin ardından icinde şukran namazı kılıp dışarı cıkınca anahtarı amcası Abbas ile Hz. Ali ’nin istemesine rağmen yine ona ve sorumluluğunu da onunla birlikte amcasının oğlu Şeybe b. Osman ’a verdi.

Aynı şekilde Resûl-i Ekrem, CÂhiliye doneminin KÂbe ’yle ilgili geleneklerine saygı gostererek diğer gorevleri de eskiden beri yuruten ailelerde bıraktı. Hz. Omer bu işler icin butceden tahsisat ayırmaya başladı. MuÂviye ’den itibaren de duzenli hale getirilen KÂbe hizmetlerine ozel gorevliler tayin edildi. Daha sonraki donemlerde bu hizmetlere hadım ağalar memur edildi. Osmanlılar zamanında sayıları hayli artan ağaların yerini zamanla bugunku memur ve hademeler aldı. KÂbe ’nin kokulandırılması ve tutsulenmesi işi de İslÂm oncesinden beri devam eden hizmetlerdendir. AbduddÂroğulları bu gorevi de yerine getirmekteydiler. MuÂviye, hac mevsimlerinde ve receb aylarında hoş koku ve buhurdanlıklar gondermiş ve ozel gorevliler tayin ederek KÂbe ’nin sık sık kokulandırılmasını emretmiştir. Bu gelenek sonraki halifeler tarafından da surdurulmuştur. Hicaz ’ın Osmanlı idaresine girmesinin ardından her yıl bu hizmet icin haremeyn tahsisatından pay ayrılmıştır.

KABE'NİN İCİNİN YIKANMASI

KÂbe ’nin icinin yıkanması Hz. Peygamber zamanında başlar. Mekke ’nin fetih gunu bina putlardan temizlendikten sonra icten ve dıştan zemzemle yıkanarak muşriklerin butun izlerinden arındırıldı ve bundan sonra yılda bir veya iki defa yıkanması Âdet haline geldi. Hicaz ’ın Suûdîler ’in idaresine gecmesinin ardından onceleri zilkadenin sonu veya zilhiccenin başı ile rebîulevvelin 12. gunu yıkanıyordu; ancak daha sonra zilhiccenin başı ile şÃ‚banın ilk pazartesi gunu yıkanır oldu. Gunumuzde KÂbe ’nin yıkanma merasimine kral veya onu temsilen Mekke emîriyle bazı yuksek gorevliler katılır. Zemzemcilerin getirdiği zemzem KÂbe hizmetcileri tarafından iceriye alınır ve gul suyu ile karıştırılır. Emîr başta olmak uzere peştamal tutunan davetliler hep birlikte KÂbe ’nin taban mermerlerini yıkar ve kurularlar. Ardından duvarların el yetişecek kadar kısmı gul suyu ile silinir, ceşitli parfum ve gulyağı ile duvarlar iyice yağlanır, ayrıca buhurdanlar yakılır.

Kureyşliler ’e itibar ve ticarî avantaj sağlayan KÂbe kıskanclık ve duşmanlıkların da odak noktası olmuş, Habeşistan ’ın Yemen valisi Ebrehe Mekke ’yi ele gecirip burayı yıkmak isterken bazı Arap kabileleri de kendilerine yeni kÂbeler yapmış ve diğer Araplar ’ın Mekke ’ye gitmesine engel olmaya calışmışlardır. Yeni yapılanlar icinde ozellikle Gatafanlılar ’ın, Becîle, Has‘am, Ezd, HevÂzinliler ’in, TÂifliler ’in ve NecrÂnlılar ’ın kÂbeleri onemliydi. Bunların da aynen Beytullah gibi haremi, nÂzırları, uzerlerinde kisveleri vardı; hatta Saf ve Merve gibi sa‘y yapılan yerleri dahi bulunuyordu. Ceşitli kabileler haram aylarda buralara hacca gelirler ve mÂbedi tavaf edip kurban keserlerdi. Hz. Peygamber Mekke ’nin fethinden sonra hepsini yıktırmıştır.

CÂhiliye devrinden itibaren onemli gorulen bazı belgelerin KÂbe duvarlarına asıldığı bilinmektedir. Bu donemin yedi meşhur şairinin “el-muallakātu ’s-seb‘a” adı verilen şiirleri, İslÂm ’ın başlangıcında muşriklerin muslumanlara uygulayacakları ambargoya dair aldıkları kararın metniyle HÂrûnurreşîd ’in, oğulları Emîn, Me ’mûn ve Kāsım ’ı veliaht tayin ettiğini bildiren belge bunlar arasındadır. İslÂm doneminde yasaklanmadan once başvurulan nesî ’ uygulaması da (haram ayların yerlerinin değiştirilmesi) KÂbe ’de ilÂn edilmekteydi.

Hz. İbrÂhim ’in KÂbe ’yi inşa ederken icerisine kazdığı mahzen cukuru hazine yeri olarak kullanılmış, hediye edilen altın, gumuş eşya ve guzel koku gibi malzemenin buraya konulması gelenek halini almıştır. Zaman zaman soyulma teşebbuslerine mÂruz kalan KÂbe hazinesi Mekke ’nin fethinden sonra Hz. Peygamber tarafından aynen bırakılmıştır. Hz. Omer bu hazineyi dağıtmak istemişse de sahÂbe ile yaptığı istişare sonucunda bundan vazgecmiştir. Daha sonra da halife ve sultanlar KÂbe ’ye kıymetli hediyeler gondermeye devam etmişler, ayrıca icinde yer alan direklerle kapı ve oluk gibi kısımlarını da altın veya gumuşle kaplatmışlardır.

Kureyşliler ’den onceki donemde KÂbe ’nin hangi gunlerde acıldığına dair kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır. Ancak Kureyşliler ’in KÂbe ’yi yeniden yapıp kapısını yukselttikten sonra pazartesi ve perşembe (diğer bir rivayette de pazartesi ve cuma) gunleri ziyarete actıkları soylenir (FÂkihî, VI, 233). Saygı gosterisi olarak ayakkabılarını merdivenin onunde cıkardıkları bilinmektedir. İslÂm ’dan sonra da kapının pazartesi ve cuma gunleri acılmasına devam edilmiştir. 579 (1183) yılında Mekke ’ye gelen İbn Cubeyr, KÂbe ’nin her pazartesi ve cuma gunu ile receb ayının her gununde acıldığını yazar (er-Riḥle, s. 93). Ancak daha sonraları sadece cuma gunleri acılmıştır. Bunun hangi tarihten itibaren başladığı bilinmemekle beraber İbn Battûta, KÂbe ’nin her cuma namazdan sonra, ayrıca Hz. Peygamber ’in doğum gununde (12 Rebîulevvel) acıldığını kaydeder (er-Riḥle, I, 155 vd.). Takıyyuddin el-FÂsî de KÂbe ’nin cuma gunleri acıldığını ve pazartesiden vazgecildiğini, fakat 801 (1398-99) yılının Ramazan, Şevval ve Zilkade aylarında pazartesi gunleri de acıldığını ve bunun sadece kadınların ziyaretine tahsis edildiğini soylemektedir (ŞifÂʾu ’l-ġarÂm, I, 209). Bununla beraber KÂbe her yıl rebîulevvelin 12, recebin 29. gunleri sabah erkenden acılır ve bu acılış genellikle kadınlara mahsus olurdu. Ayrıca ramazan bayramı sabahı Âyan icin, zilhiccenin ilk sekiz gecesinde de gorevliler tarafından para karşılığı ziyaret etmek isteyenler icin acılırdı (a.g.e., I, 210). Zamanla cuma gunleri de terkedilerek acılışlar senenin belli gunlerine hasredildi. Gunumuzde sadece yıkandığı gunlerde ve konuk İslÂm devlet ve hukumet başkanlarının ziyaretlerinde acılmaktadır.

Kaynak: TDV İslam Ansiklopedisi
İslam ve İhsan