Bugunku Hristiyanlar ehli kitap mıdır? Bugunku Hristiyanlık ne durumda? Neleri nasıl tahrif ettiler? İslam ’ı kabul etmeme sebepleri neler?Hristiyanlık, ÎsĂ‚ -aleyhisselĂ‚m- ’dan sonra bircok beşerî tesir ve mudĂ‚halelere mĂ‚ruz kalmıştır. Bunun icindir ki, Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de ehl-i kitĂ‚b hakkında “Dinlerini parca parca edenler.” (er-Rûm, 32) tĂ‚biri kullanılmıştır. AllĂ‚h Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, bir hadîs-i şeriflerinde şoyle buyururlar: “...Mesîh ’in ummeti, O ’nun sunnet ve hidĂ‚yeti uzere iki yuz sene kaldılar (sonra dinlerini bozup istikĂ‚metlerini değiştirdiler).” (Heysemî, Mecmau ’z-ZevĂ‚id, VIII. 207) Gercekten Hristiyanlık, kendi din adamları tarafından bozulmuş ve gunumuze ilk şeklinde mevcut olan tevhîd akîdesinden tamĂ‚men tecrîd edilerek gelmiştir. Bu tahrîf sebebiyledir ki, diğer ilĂ‚hî dinler gibi Hristiyanlığın da hukmu ve gecerliliği ortadan kaldırılmış, AllĂ‚h katında son ve hak din olarak İslĂ‚m gonderilmiştir. CenĂ‚b-ı Hak buyurur: “AllĂ‚h indinde hak din, yalnızca İslĂ‚m ’dır…” (Âl-i İmrĂ‚n, 19) CenĂ‚b-ı Hakk ’ın bu hukmu karşısında gerek yahûdîler ve gerekse hristiyanlar, İslĂ‚m ’ı ve onun yuce peygamberini kendi iclerinden cıkacağı duşuncesinde olduklarından dolayı kabûllen­mediler. Nitekim her iki dînin mensupları da kitaplarındaki hakîkate bakarak RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in bi ’setine (peygamber olarak gonderilişine) kadar hep O ’nu mujdeleyip bekledikleri hĂ‚lde, bi ’setten sonra ta­vır değiştirdiler. Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sel­lem- ’in ve yeni dînin kendileri arasından cıkmadığını gorunce ha­sede kapıldılar ve îmĂ‚n etmekten imtinĂ‚ ettiler. CenĂ‚b-ı Hak buyurur: “…KitĂ‚b verilenler, kendilerine ilim (Kur ’Ă‚n ve Peygamber) geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskanclık yuzunden ayrı­lığa duştuler. AllĂ‚h ’ın Ă‚yetlerini inkĂ‚r edenler bilmelidirler ki, AllĂ‚h ’ın hesĂ‚bı cok cabuktur.” (Âl-i İmrĂ‚n, 19) Ehl-i kitĂ‚b, sadece hased edip ayrılığa duşmekle kalmadı, kitaplarında son dîn olan İslĂ‚m ve onun hak peygamberi olan Hazret-i Muhammed -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’i mujdeleyen bolumleri de değiştirdiler. Cunku bu bolumleri okuyan birtakım firĂ‚setli hristiyan veya yahûdîler, hakîkati kavrayıp derhal musluman oluyorlardı. Nitekim yahûdî Ă‚limlerinden AbdullĂ‚h bin SelĂ‚m ve daha niceleri, hristiyanlardan SelmĂ‚n-ı FĂ‚risî, hattĂ‚ krallardan Habeş hukumdarı NecĂ‚şî gibi bircok mumtaz şahsiyet, bu vesîleyle muslumanlığı candan kabûllenmişlerdi. Âyet-i kerîmede buyrulur: وَإِنَّ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَمَنْ يُؤْمِنُ بِاللهِ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْكُمْ وَمَآ أُنْزِلَ إِلَيْهِمْ خَاشِعِينَ ِللهِ “Ehl-i kitĂ‚bdan oyleleri vardır ki, AllĂ‚h ’a, size ve kendilerine indirilene tam bir samîmiyetle ve AllĂ‚h ’a boyun eğe­rek îmĂ‚n ederler...” (Âl-i İmrĂ‚n, 199) HattĂ‚ AllĂ‚h Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in zuhûrunu duyup O ’nun vasıflarını oğrenen Bizans İmparatoru Herakliyus heyecanlanmış ve Hazret-i Peygamber ’in bahtiyar elcisine: “O ZĂ‚t, şu ayaklarımın bastığı yerlere bile cok yakın bir zamanda hĂ‚kim olacaktır. ZĂ‚ten ben, bu peygamberin zuhûr edeceğini bilirdim, fakat sizden olacağını tahmîn etmezdim. O ’nun huzûruna varabileceğimi bilsem, kendisiyle goruşe­bilmek icin her turlu zahmete katlanırdım. Yanında olaydım, ayaklarını yıkardım.” demiştir. İşte bu ve buna benzer ceşitli hĂ‚diselere şĂ‚hid olan, ancak gonulleri ve irĂ‚deleri Ă‚mĂ‚ hristiyan ve yahûdîler, zaman gectik­ce butun dindaşlarının musluman olmalarından endi­şe duymaya başladılar. Bu duruma cĂ‚re olarak da kendi kitaplarında bulunan, Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ve O ’nun getirdiği son dîni mujdeleyen metinleri değiştirmişlerdir. Boyle yapmakla duştukleri hazîn Ă‚kıbeti CenĂ‚b-ı Hak şoy­le bildirir: إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَا أَنْزَلَ اللهُ مِنَ الْكِتَابِ وَيَشْتَرُونَ بِهِ ثَمَنًا قَلِيلاً أُولَـئِكَ مَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ إِلاَّ النَّارَ وَلاَ يُكَلِّمُهُمُ اللهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلاَ يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ “AllĂ‚h ’ın indirdiği KitĂ‚b ’dan bir şeyi (Âhirzaman Peygamberi ’nin vasıflarını) gizleyip onu az bir paha ile değişenler yok mu, işte onların yiyip de karınlarına doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir. KıyĂ‚met gunu AllĂ‚h ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize cıkarır. Orada onlar icin can yakıcı bir azap vardır.” (el-Bakara, 174) بِئْسَمَا اشْتَرَوْا بِهِ أَنْفُسَهُمْ أَنْ يَكْفُرُوا بِمَا أنَزَلَ اللهُ بَغْياً أَنْ يُنَزِّلُ اللهُ مِنْ فَضْلِهِ عَلَى مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ فَبَآؤُوا بِغَضَبٍ عَلَى غَضَبٍ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ مُهِينٌ “AllĂ‚h ’ın, kullarından dilediğine peygamberlik ihsĂ‚n et­mesini kıskandıkları icin, AllĂ‚h ’ın indirdiğini (Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’i) inkĂ‚r ederek kendilerini harcamaları ne kotu bir şeydir! Boy­lece onlar, gazap ustune gazaba uğradılar. Ayrıca kĂ‚firler icin alcaltıcı bir azap vardır.” (el-Bakara, 90) Âyet-i kerîmede ifĂ‚de buyrulduğu gibi hidĂ‚yete rĂ‚m olamayıp İslĂ‚m ’ın saĂ‚det sancağı altına girmeyen ehl-i kitĂ‚b, kendi ar­zularına gore şekillendirdikleri bĂ‚tıl kitaplarına tĂ‚bî olarak dunyĂ‚ ve Ă‚hiretlerini hebĂ‚ etmişlerdir. Cunku butun ilĂ‚hî kitapları gon­deren AllĂ‚h -celle celĂ‚luhû-, son gonderdiği dîn olan İslĂ‚m ’a tĂ‚bî olmayıp iptal edilen din­lere uyanların, bĂ‚tılla dolu îmanlarını kabûl etmediğini şoyle beyĂ‚n buyurmaktadır: “Kim İslĂ‚m ’dan başka bir dîn ararsa, bilsin ki, kendisin­den (boyle bir dîn) aslĂ‚ kabûl edilmeyecek ve o, Ă‚hirette husrĂ‚na uğrayanlardan olacaktır.” (Âl-i İmrĂ‚n, 85) Gercekten bugun İslĂ‚m dışındaki butun dinlerde ve Hristiyanlık ’ta mevcut olan îman ve ibĂ‚det esaslarına bakıldığında, onların, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın irĂ‚de ve buyruklarına, hattĂ‚ beşer man­tığına bile ters bir mĂ‚hiyete burunduğu muşĂ‚hede edilmektedir. Nitekim hristiyanlara gore; Her insan gunahkĂ‚r doğar. Cunku Âdem -aleyhisselĂ‚m-, AllĂ‚h ’ın emrini tutmamış ve cennetten cıkarılmıştır. Şimdi bu gunah, butun insanlarda teselsulen devĂ‚m etmektedir. ÎsĂ‚ -aleyhis­selĂ‚m-, insanları bu “ezelî gunah”tan kurtarmak icin dunyĂ‚ya gelmiştir. AllĂ‚h -celle celĂ‚luhû-, insanları bu gunahtan kurtarmak icin ken­di oğlunu (ÎsĂ‚ ’yı) carmıha gerdirmiştir. HĂ‚lbuki AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚, insanların suclarının cezĂ‚larını birbirle­rine cektirmek gibi bir muĂ‚meleyi hicbir ilĂ‚hî kitabında beyĂ‚n buyurmamıştır. Cunku başkalarının gunĂ‚hı icin bir mĂ‚sumu kurbĂ‚n etmek, zulumden başka bir şey değildir. Diğer taraftan, insanların gunahkĂ‚r doğmalarına inanmak da CenĂ‚b-ı Hakk ’a zulum isnĂ‚d etmektir. Bu meselenin hakîkatini AllĂ‚h Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in şu nebevî ifĂ‚deleri ne guzel ortaya koymaktadır: “Her cocuk İslĂ‚m fıtratı uzere (temiz ve gunahsız olarak, tevhîde meyilli bir şekilde) doğar!..” (Muslim, Kader, 22) AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ buyurur: فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا فِطْرَةَ اللهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لاَ تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللهِ ذلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ (Ey Rasûlum!) Sen yuzunu hanîf olarak dîne, AllĂ‚h in­sanları hangi fıtrat uzere yaratmış ise ona cevir! AllĂ‚h ’ın ya­ratışında değişme yoktur! İşte dosdoğru din budur; fakat in­sanların coğu bilmezler.” (er-Rûm, 30)
HRİSTİYANLIĞA YERLEŞEN BÂTIL AKÎDELERDEN BİRİ DE “VAFTİZ”
Hristiyanlığa yerleşen bĂ‚tıl akîdelerden biri de “vaftiz”dir. Hristiyanların baba-oğul ve Rûhu ’l-Kudus adına vaftiz olmaları, kilise­nin bir emridir. Kilise, yuze su serperek veya vucûdu suya batı­rarak vaftiz yapar. Bunu, hristiyan olmanın îlĂ‚nı kabûl ederler. Ayrıca ezelî gunĂ‚hın, vaftiz ile affedildiği inancı vardır. Bunun icindir ki hristiyanlar, vaftiz yapılmadan olenleri gunahkĂ‚r olarak olmuş kabûl ederler. Yine hristiyanlara gore dunyĂ‚ bir cile yeridir. Zevk u sefĂ‚ yoktur. İnsanlar, cile cekmek icin yaratılmışlardır. Ancak boyle soyleyip nefsĂ‚niyetin had safhasında zevk u sefĂ‚ hĂ‚linde yaşayan hristiyanların hayat olculeri ne kadar te­zatlıdır. Bir imtihan diyĂ‚rı olan bu dunyĂ‚da ebedî saĂ‚deti kazandıra­cak hayat tarzının, boyle celişkilerle dolu olması mumkun değildir. Bilmelidir ki AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚, kullarını ceşitli şekillerde imtihĂ‚n eder. Bu itibarla kul, bazen darlık, bazen genişlik; bazen cile, bazen de surûr te­cellîleri yaşar. Yine hristiyanlara gore insanlar, doğrudan doğruya AllĂ‚h ile kendi aralarında bir bağ oluşturamazlar. AllĂ‚h ’tan bir şey isteye­mezler. İnsanlar adına papazlar AllĂ‚h ’a yalvarabilirler. Yine onların gunahlarını papazlar affedebilirler. YĂ‚ni papazlar, AllĂ‚h ile kul arasında bir vĂ‚sıtadır. Bunun icindir ki, gunahları îtirĂ‚f, Hristiyanlık ’ta bir ibĂ‚­det şekli hĂ‚line gelmiştir. Kilise, gunahları îtirĂ‚f ettirir ve papazlar da, para karşılığı, parası yoksa kilisede calıştırma mukĂ‚bili gunah affetmeye salĂ‚hiyetlidirler. Hristiyanlar bunu tahrîf edilmiş olan İncîl ’in şu ifĂ‚delerine dayanarak soylerler: “ÎsĂ‚ onlara, «Size esenlik olsun!» dedi. «Baba beni gonderdiği gibi, ben de sizi gonderiyorum.» Bunu soyledikten sonra onların uzerine ufleyerek, «Kutsal Rûh ’u alın!» dedi. «Kimin gunahlarını bağışlarsanız, bağışlanmış olur; kimin gunahlarını bağışlamazsanız, bağışlanmamış kalır.» dedi.” (Yuhanna, 20/21-23) Bu usûl ve erkĂ‚n, insana hidĂ‚yet yolunu gostermekten ziyĂ‚­de, papazlara bir nevî ulûhiyet isnĂ‚dı ve diğerlerine de nasıl olsa affedilir duşuncesiyle gunah işlemeye bir cevaz teşkil etmek demektir. Kendi gunahlarını bile affetmeye muktedir olmayan papazların, başkalarının gunahlarını affedebilmesi mumkun mudur? Kendisi gunah işlemekten berî olmayan bir insan, kendi gibi bir insanın gunĂ‚hını nasıl affedebilir? Boyle bir salĂ‚hiyet başta ulu ’l-azm peygamberler olmak uzere hicbir nebî veya rasûle bile ve­rilmemiştir. Peygamberlerin omurleri, gunah işlemedikleri hĂ‚lde tevbe ve istiğfĂ‚r icinde gecmiş iken, ilĂ‚hî mağfiretin, papazların affetmesine bağlı olduğunu duşunmek, ne buyuk bir dalĂ‚lettir! Ehl-i kitĂ‚bın, ilĂ‚hî hakîkatlere ters olarak para karşılığında veya kilisede calıştırma mukĂ‚bili, gunahları affetme yetkisine sĂ‚hip olduklarını vehmetleri dalĂ‚leti sebebiyle CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur: “Ey îmĂ‚n edenler! (Biliniz ki), hahamlardan ve rĂ‚hipler­den bircoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve (onları) AllĂ‚h yolundan engellerler...” (et-Tevbe, 34) Buna rağmen hristiyanlar, rĂ‚hiplerine koru korune tĂ‚bî olur­lar. Hristiyanlığın kutsal kitabı peygamberlere atılan bircok iftirĂ‚ ve gunah yakıştırmaları ile dolu iken hicbir nebevî husûsiyeti bu­lunmayan “Papa” mĂ‚sum ve gunahsız kabûl edilir. Onların her yaptığı iş doğru gorulur. CĂ‚lib-i dikkattir ki, kendilerini AllĂ‚h ’ın emirlerini yerine getirmeye cağıran AllĂ‚h ’ın sectiği peygamberlere, onların ilĂ‚hî dĂ‚vetleri nefislerine zor geldiği icin, zinĂ‚, icki icme, yalancılık, sahtekĂ‚rlık, putperestlik vb. cirkin vasıfları isnĂ‚d etmek sûretiyle peygamberlik muessesini hafife alan hristiyanlar[1], kendilerinin sectiği sıradan bir insan olan Papa ’ya karşı aşırı derecede ulvî husûsiyetler atfederek onu kendilerince yuceltmişlerdir.[2] Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de buyrulur: (Yahûdîler) AllĂ‚h ’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (hristiyanlar) da rĂ‚hiplerini ve Meryem oğlu Mesîh ’i rabler edin­diler. HĂ‚lbuki onlara tek ilĂ‚ha kulluk etmeleri emrolundu. O ’ndan başka ilĂ‚h yoktur. O, bunların ortak koştukları şey­lerden uzaktır.” (et-Tevbe, 31) Âyette buyrulan hakîkatin diğer bir tezĂ‚huru olarak da hristiyanlar, insan hakkında da hatĂ‚lı mutĂ‚laalarda bulunmuşlar­dır. Onlara gore insanın rûh ve bedeni birbirinden ayrıdır. Rûhu ancak papazlar temizler. Beden ise ekseriyetle, gunahkĂ‚r ve cirkin bir varlık olarak kabûl edilir. HĂ‚lbuki bu ifĂ‚deler, “zubde-i Ă‚lem” (Ă‚lemin ozu) olarak yaratılan ve “eşref-i mahlûkĂ‚t” (yaratılanların en şereflisi) olan insan icin haksız îzahlardır. Bunun doğrusunu Kur ’Ă‚n-ı Kerîm şoyle beyĂ‚n buyurur: “Şuphesiz Biz insanı en guzel bir bicimde (ahsen-i takvîm uzere) yarattık.” (et-Tîn, 4) Şeyh GĂ‚lib, bu hakîkati ne guzel ifĂ‚de eder: Hoşca bak zĂ‚tına kim zubde-i Ă‚lemsin sen, Merdum-i dîde-i ekvĂ‚n olan Ă‚demsin sen!.. (Gonul gozu ile bir bak kendine. Yaratılanların ozusun sen. KĂ‚­inĂ‚tın gozbebeği olan insansın sen.) Cunku boyle mukerrem yaratılmış bulunan insan, kudret-i ilĂ‚hiyyenin binbir nakışı ile muzeyyen olan bu Ă‚lemde ilĂ‚hî sanatın zirvesini teşkîl eder. Ancak bu yuce zirveye lĂ‚yık bir îman ve ibĂ‚det hayĂ‚tı icinde olmayanlar, yaratılışlarındaki ulvî vasıfları kaybederler. Netîcede CenĂ‚b-ı Hakk ’ın “esfel-i sĂ‚filîn” (aşağıların en aşağısı) ifĂ‚desiyle tavsîf buyurduğu bir hĂ‚le duşerek ilĂ‚hî emĂ‚neti zĂ‚yî etmiş olur­lar. Yoksa her insan başlangıcta: وَلَقَدْ كَرَّمْناَ بَنىِ آدَمَ “Biz, hakîkaten insanoğlunu mukerrem (şan ve şeref sĂ‚hibi) kıldık…” (el-İsrĂ‚, 70) Ă‚yetindeki hakîka­tin muhĂ‚tabıdır.
TAHRİF EDİLMİŞ AHİTTE ŞİDDET VE ZULUM İFÂDELERİ
Hristiyanlar, İncîl ’lerden ceşitli deliller getirerek Hristiyanlığın sevgi ve barış dîni olduğunu ileri surerler. Ancak muharref İncîl ’lerde bunu nakzeden ifĂ‚deler de vardır: MeselĂ‚ Luka Hazret-i ÎsĂ‚ ’dan şoyle bir soz nakleder: “LĂ‚kin uzerlerine kral olmamı istemeyen o duşmanlarımı buraya getirin ve oldurun!” (Luka, 19/7) Yine Pavlos ’un mektuplarında şoyle denir: “Cunku butun duşmanları kendi ayakları altına koyuncaya kadar onun saltanat surmesi lĂ‚zımdır!” (Korintoslara Mektup, 1/15) Başka bir yerde de Hazret-i ÎsĂ‚ şoyle der: “Yeryuzune selĂ‚met getirmeye geldim sanmayın. Ben selĂ‚met değil, fakat kılıc getirmeye geldim. Cunku ben, adamla babasının, kızla anasının, gelinle kaynanasının arasına ayrılık koymaya geldim!” (Matta, 10/34-35)
Ayrıca Hristiyanların kabûl ettiği Eski Ahit ’te şoyle denir: “Ancak Tanrı ’nın sana mîras olarak vermekte olduğu bu kavimlerin şehirlerinden nefes alan kimseyi sağ bırakmayacaksın. Fakat onları Rabbin sana emrettiği gibi tamĂ‚men yok edeceksin.” (Tesniye 20/16-17) “Şimdi git (o zamanki duşman bir kavim olan) Amelek ’i vur. Onların her şeyini tamĂ‚men yok et. Ve onları esirgeme ve erkekten kadına, cocuktan emzikte olana, okuzden koyuna, deveden eşeğe kadar hepsini oldur!” (I. Samuel,15/2-3) Gorulduğu uzere Hristiyanlığın tahrîf edilmiş kutsal kitabında sevgi ve barış mesajını golgede bırakacak şekilde şiddet ve zulum ifĂ‚deleri bulunmaktadır.
İslĂ‚m ’da harbin nasıl olması gerektiği ise Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de şoyle beyĂ‚n edilir: وَقَاتِلوُا فِى سَبِيلِ اللهِ الَّذِينَ يُقاَتِلوُنَكُمْ وَلاَ تَعْتَدوُا اِنَّ اللهَ لاَيُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ “Sizinle savaşanlarla AllĂ‚h yolunda savaşın. Aşırı gitmeyin. Doğrusu AllĂ‚h haddi aşanları sevmez.” (el-Bakara, 190) İslĂ‚m ’da savaş, AllĂ‚h ’ın dînini tebliğ icin yapılır. Duşmanlarla savaşmayı emreden Ă‚yetler, sĂ‚dece harp îlĂ‚n edilmiş kişilere, bilfiil savaşanlara yoneliktir. Savaşmayan kadın, cocuk, yaşlı ve hasta gibilere dokunulamaz, hattĂ‚ hayvanlar oldurulemez, yaş ağaclar kesilemez, ekinlere zarar verilemez.
HZ. İSA'YI (A.S) COK YANLIŞ ANLADILAR
Hazret-i ÎsĂ‚ -aleyhisselĂ‚m-, diğer peygamberler gibi AllĂ‚h ’ın haram kıldığını haram, helĂ‚l kıldığını helĂ‚l kılan ve um­metine de bunları emreden bir peygamberdi. O ’nun da, haram­ların dışında dînin ozune uymayan, fakat doğru gibi gorunen amelleri, yĂ‚ni “bid ’atleri” reddetmiş olduğu muhakkak iken, bugunku Hristiyanlık ’ta gunahlar ibĂ‚det hĂ‚line getirilmiştir. Bunlar­dan biri de “İşĂ‚-i RabbĂ‚nî”dir. İşĂ‚-i RabbĂ‚nî, ÎsĂ‚ -aleyhisselĂ‚m- ’ın son gece yediği yemeği sembolize etmek uzere, ekmeği kırıp ustune şarap doke­rek yemektir. GuyĂ‚ burada ekmek, Hazret-i ÎsĂ‚ ’nın etini, şarap da kanını temsil etmektedir. Hristiyanlar, bunları yiyerek Hazret-i ÎsĂ‚ ile butunleştiklerine inanmaktadırlar. Evharistiya olarak da bilinen bu Ă‚yin, vaftizden sonra gelen en onemli ibĂ‚dettir. Bu Ă‚yin butun hristiyanlar tarafından îfĂ‚ edilmektedir. Onceleri senede bir defa yapılırken, sonradan her hafta yapılmaya başlanmış ve Hristiyanlığın bir akîdesi hĂ‚line gelmiştir. Boyle bir ibĂ‚det vesîlesiyle bir nevî ulûhiyete iştirĂ‚k etme inancı, ilĂ‚hî tevhîdin hicbir şekilde musĂ‚maha etmeyeceği bir şirk koşma ceşididir. Hristiyanlıkta ibĂ‚det daha cok duĂ‚ ve Tanrı adına okunan bir takım ilĂ‚hîlerden ibĂ‚rettir. Ekmek-şarap Ă‚yini veya ibĂ‚deti dışında İslĂ‚m ’da olduğu gibi namaz, oruc, hac ve benzeri mecbûrî ibĂ‚detler yoktur. Hristiyanlıkta oruc, sadece perhizden ibĂ‚ret kabûl edilmiştir. Nefsin arzu ettiği bazı yiyecek ve icecekler oruc esnĂ‚sında alınamaz, ancak hafif kahvaltı yapılabilir veya hafif bir akşam yemeği yenebilir. AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚, hristiyanların dinlerine dĂ‚hil ettikleri bu ve benzeri inancların bĂ‚tıl olduğunu ve onlara emredilenin bunlar olmadığını beyĂ‚n ile şoyle buyurur: “Kendilerine KitĂ‚b verilenler, o acık delîl (Hazret-i Pey­gamber ve İslĂ‚m) kendilerine verilmesine rağmen ayrılığa duştuler. HĂ‚lbuki onlara, ancak, dîni yalnız AllĂ‚h ’a has kıla­rak ve hanîfler olarak AllĂ‚h ’a kulluk etmeleri, namaz kılmala­rı ve zekĂ‚t vermeleri emrolunmuştu. İşte sağlam din de budur!” (el-Beyyine, 4-5) Butun bu anlatılanların yanında Hristiyanlığın en buyuk handikapı dinlerine yine sonradan eklenen “teslîs akîdesi”dir. Nitekim AllĂ‚h Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, İslĂ‚m ’a dĂ‚vet icin hristiyan krallara gonderdiği mektuplarda bu husus uzerinde durmuştur. Bizans İmparatoru Herakliyus ’e gonderdiği mektup şoyledir: بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ AllĂ‚h ’ın kulu ve Rasûlu Muhammed ’den, Romalıların buyu­ğu Herakliyus ’e! HidĂ‚yete tĂ‚bî olanlara selĂ‚m olsun! Ben seni İslĂ‚m ’a dĂ‚vet ediyorum. İslĂ‚m ’a gir ki, selĂ‚mete eresin ve AllĂ‚h da sana ecrini iki kat versin! Eğer kabûl etmez­sen, (teb ’an olan) ciftcilerin gunĂ‚hı senin boynunadır. قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَى كَلَمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَلاَّ نَعْبُدَ إِلاَّ اللهَ وَلاَ نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَلاَ يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضاً أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللهِ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا اشْهَدُوا بِأَنَّا مُسْلِمُونَ “Ey kitĂ‚b ehli! Sizinle bizim aramızda muşterek olan bir soze geliniz: AllĂ‚h ’tan başkasına tapmayalım; O ’na hicbir şeyi ortak koşmayalım ve AllĂ‚h ’ı bırakıp kimimiz kimimizi ilĂ‚hlaştırmasın! Eğer yuz cevirirlerse, işte o zaman: «ŞĂ‚hid olun ki, biz muslumanlardanız!» deyiniz!” (Âl-i İmrĂ‚n, 64) [1] Hristiyanların kutsal kitaplarında peygamberlerle ilgili olarak yer alan haksız isnatlar icin bkz. Tekvin, 12/11-13, 19/30-38, 20/1-7, 30/32-4 II. Samuel, 11. bĂ‚b; I. Krallar, 11/1-13. [2] Ancak gunumuzde hristiyanlardan Protestanlık mezhebine bağlı olanlar, Papa ’nın yanılmazlığını ve gunah affetme yetkisini kabûl etmezler. Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi-3, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan