
Cesareti, guzel ahlÂkı, misafirperverliği ve nice guzel sıfatlarıyla tanınan Osman Gazi ’nin Kur ’an-ı Kerim ’e karşı edeb ve hurmeti...Osmanlı Devleti ’nin kurucusu Osman GÂzi Han, Bilecik ’te cesareti, guzel ahlÂkı, misafirperverliği ve nice guzel sıfatlarıyla temayuz etmişti. O zamanın kotu insanları, onun bu guzîde ahlÂkını kıskanıp sağda solda hakaretler ediyorlardı. Bu dedikodu ve iftiralar, onun da kulağına geliyordu.
OSMAN BEY ’İN KUR ’AN ’A SAYGISI Bu hÂle uzulen Osman GÂzi, gonlundeki sıkıntıyı gidermek icin EdebÂlî Hazretlerini ziyaret etmek uzere yola koyuldu. Vakit bir hayli ilerlediği icin, yol uzerinde bir evde misafir kalmaya mecbur oldu. Kendisini misafir odasına buyur ettiler.
Yorgundu. Tam yatacağı sırada duvarda asılı duran Kur ’Ân-ı Kerîm ’e gozu ilişti.
“-Kur ’Ân-ı Kerîm bulunan bu odada ayakları uzatıp yatmak doğru olmaz!” dedi.
Bir muddet Kur ’Ân-ı Kerîm ’i alıp okudu, sonra da bağrına basarak sabaha kadar edeb uzere bekledi. Bir ara oturduğu yerde ici gecmiş, işaretlerle dolu bir ruya da gormuştu.
Guneşin doğuşuyla “Yolcu yolunda gerek!” diyerek yollara duştu. Edebali Hazretleri, yuzu mutebessim bir şekilde onu bekliyordu.
Osman GÂzi Hazretleri, o gecenin sabahında gorduğu ruyayı EdebÂli Hazretleri ’ne anlattı. Bu ruyada, EdebÂli ’nin goğsunden cıkan ve giderek HilÂl şeklini alan Ay ’ın bir ucu kendi goğsune girmişti. Ardından kendisi ile Şeyh EdebÂli arasında ortaya cıkan bir fidan, cınar hÂline donuşmuş; dallarını uc kıtaya yaymış ve bircok milleti golgesi altına almıştı. Bu topraklarda haşmetli kule ve kubbeler uzerinde EzÂn-ı Muhammedî okunuyor, bulbuller Kur ’Ân-ı Kerîm tilÂvet ediyorlardı. Gokyuzunun gorulebilen her yeri, gul bahcesine donmuştu.
Ruyayı sonuna kadar dinleyen Edebali Hazretlerinin Osman GÂzi ’ye muhabbeti bir kat daha arttı. Ona acıkca işaret edildiği uzere bir cihÂn devleti nasip olacağını anladı ve kendi kızını onunla nikÂhladı. Boylece Osmanoğulları, Peygamber Efendimizin soyuyla birleşmiş oldular.
CenÂb-ı Hak, Osman GÂzi ’nin Kur ’Ân-ı Kerim ’e olan bu hurmet, muhabbet ve bağlılığını, Âdeta kendisine bir cihan devleti ihsan eylemek sûretiyle mukÂfÂtlandırdı.
Gercekten tarih kitapları, Osman GÂzi Hazretlerinin bu hurmeti yanında, Yavuz Sultan Selim ’in de Hicaz ’dan getirilen Mukaddes Emanetler ’e olan tÂzimini nakleder. Mekke ve Medîne ’den teslim alınan bu emÂnetler, Kur ’Ân okunarak karşılanmış ve İstanbul ’a getirilene kadar onların yanında gece-gunduz aralıksız AllÂh ’ın kitabı tilÂvet edilmiştir. Osmanlı tarihi boyunca, Topkapı Sarayı ’nda “Mukaddes EmÂnetler” yanında Kur ’Ân tilÂveti gece-gunduz demeden yuzyıllar boyunca aksamadan devam etmiştir.
Bu iki misal, zÂhir planda bir şekilden ibaret değildir. Gosteriş olsun diye de yapılmamıştır. Aksine onlar, Kur ’Ân-ı Kerîm ’i ve Peygamber Efendimizi, gonullerinin ve hayatlarının merkezine yerleştirmişlerdir. Bu ibretlik manzaralar, o gonuldeki cağlayan pınarın dışarı akseden birkac damlasından ibarettir.
İşte Kur ’Ân ’a gonlu acan, hayatını ve kurduğu devletin esaslarını Kur ’Ân-ı Kerîm ve Peygamber Efendimize muhabbet, hurmet ve edepten alan ecdÂdımız, altı asırdan fazla bir sure insanlara hak ve adalet dağıtmaya muvaffak olmuştur.
Bugun Osmanlı ’nın terk ettiği geniş coğrafyada yuzu gulen bir devlet yoktur. Yahudi ve Hıristiyanlar bile, Osmanlı Devleti tarafından idare edildikleri donemdeki hakkaniyet, adalet ve hoşgoruyu arar durumdadır.
Rabbimiz! Bizi tekrar Kur ’Ân ’la buluştur. Ecdadımızın yoluna baş koyduğu bu dini, bizim hayatımızın da rehberi ve nihÂî gÂyesi kıl. Bizi, neslimizi, Kur ’Ân ’ın huzur ve şifa veren rahmet yolundan ayırma! Âmin.
Kaynak: ZÂhide Tupcu, Şebnem Dergisi, Sayı: 170
İslam ve İhsan