Sihirbazlar, Firavun ve Mısır halkının onunde yere birkac değnek ve ip atmışlardı. Onlar da kıvrılıp yılan gibi gorulmeye başlamıştı. Ancak emr-i ilĂ‚hî ile MûsĂ‚ -aleyhisselĂ‚m- asĂ‚sını atınca, o, kocaman bir ejderhĂ‚ olup meydandaki butun sihir Ă‚letlerini yuttu. Sihirbazlar, bu hĂ‚lin beşerî bir sanat ve mĂ‚rifet değil, ilĂ‚hî bir mûcize olduğunu anladılar. Cunku sihir olsaydı, atılan değnek ve ipler, sihir bozulduğunda yerinde kalırdı. HĂ‚lbuki sihirbazların sihirleri bozulup iptĂ‚l edildiği gibi, aynı zamanda değnek ve ipler de ortadan kaybolmuştu:

“Boylece gercek ortaya cıktı ve onların yapmakta oldukları yok olup gitti.” (el-A ’rĂ‚f, 118)

MûsĂ‚ -aleyhisselĂ‚m- ’ın asĂ‚sı sihirbazların sihir Ă‚letlerinden ne varsa hepsini yutmuş, fakat asĂ‚da hicbir farklılık olmamıştı. AllĂ‚h -celle celĂ‚luhû-, bunun beşerî bir huner olmadığını, bilĂ‚kis kudret-i ilĂ‚hî olduğunu sihirbazlara gostermeyi murĂ‚d etmişti. ZîrĂ‚ o esnĂ‚da sihirbazların yaptığı şey beşerî bir huner ve kĂ‚biliyete dayanan bazı oyunlardan ibĂ‚retti. MûsĂ‚ -aleyhisselĂ‚m- ’ın asĂ‚sında zuhûr eden hĂ‚rikulĂ‚de hĂ‚dise ise AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ ’nın kudretinin tecellîsinden başka bir şey değildi. Onun icin sihirbazların alelĂ‚de hunerlerini yok ediyordu. İşte bunun icindir ki Hazret-i MûsĂ‚ ’nın beşerî bir huner sĂ‚hibi mi olduğunu, yoksa semĂ‚vî bir kudretle mi desteklendiğini anlamak isteyen sihirbazların reisi, arkadaşlarından birine şoyle dedi:

“_Bu işler olurken MûsĂ‚ ’ya dikkatle bak bakalım, o anda ne gibi bir hĂ‚l icinde olacak?”

Arkadaşı da oyle yaptı. MûsĂ‚ -aleyhisselĂ‚m- ’ın hĂ‚l ve tavırlarını dikkatle suzdu. Durumu baş sihirbaza şoyle bildirdi:

“_HĂ‚dise meydana gelirken MûsĂ‚ ’nın rengi atıyor, haşyetullĂ‚h icerisinde ve ilĂ‚hî bir tecellîye mazhar durumda, fakat asĂ‚ işine devĂ‚m ediyor…”

Bunu oğrenen sihirbazların reisi şunları soyledi:

“_Oyleyse bu tecellî AllĂ‚h ’tandır, MûsĂ‚ ’nın işi değildir. ZîrĂ‚ bir sihirbaz kendi sihrinden korkmaz. Hicbir sanatkĂ‚r kendi sanatından korkmaz, bilĂ‚kis onu kolayca ve rahatlıkla icrĂ‚ eder.”

Bunları soyleyen sihirbazların reisi, daha sonra MûsĂ‚ -aleyhisselĂ‚m- ’ın hak peygamber olduğuna îmĂ‚n etti. Diğer sihirbaz arkadaşları da kendisine tĂ‚bî oldular ve îmĂ‚n ile şereflendiler. (AbdulkĂ‚dir GeylĂ‚nî, el-Fethu ’r-RabbĂ‚nî, s. 38)

Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de buyrulur:

(İşte bu mûcizeyi goren) sihirbazlar, derhal secdeye kapandılar:

«–Âlemlerin Rabbine, MûsĂ‚ ve HĂ‚rûn ’un Rabbine îmĂ‚n ettik!» dediler.

Firavun (ofkeden gozu donmuş bir hĂ‚lde):

«–Ben size izin vermeden O ’na îmĂ‚n ettiniz ha! Demek ki O, size sihri oğreten buyuğunuzmuş! Ama şimdi (size yapacağımı gorecek ve) bileceksiniz; and olsun, ellerinizi ve ayaklarınızı caprazlama kestireceğim, hepinizi astıracağım!» dedi.” (eş-ŞuarĂ‚, 46-49)

Bir başka Ă‚yet-i kerîmede de bu hĂ‚l şoyle bildirilmektedir:

(Firavun) şoyle dedi:

«–Ben size izin vermeden once ona inandınız oyle mi! Hakîkat şu ki, O, size sihir oğreten buyuğunuzdur. Şimdi mutlakĂ‚ elleriniz ile ayaklarınızı caprazlama keseceğim ve sizi hurma dallarına asacağım! Boylece, hangimizin azĂ‚bının daha şiddetli ve surekli olduğunu iyice anlayacaksınız!»” (TĂ‚hĂ‚, 71)

Menfaate dayanan birlik ve beraberliklerin omru de menfaatle sınırlıdır. Sihirbazlar îmĂ‚n etmeyip Firavun ’u desteklemeye devĂ‚m etselerdi, Firavun ’un katında makbûl kişiler olacak, belki nîmetler icinde yuzeceklerdi. Ancak, kalbleri îmĂ‚na acılıp kendilerine hidĂ‚yet verilince, bĂ‚kî olan ebedî nîmeti; fĂ‚nî, yĂ‚ni gecici olan rahatlığa tercîh ettiler ve Firavun ’un tehdîdlerine karşı:

“«–Bize gelen apacık mûcizelere ve bizi yaratana, seni tercîh edemeyiz. Dolayısıyla sen, yapacağını yap! Sen, ancak bu dunyĂ‚da hukmunu gecirebilirsin!» dediler.” (TĂ‚hĂ‚, 72)

Sonra da:

“«–Zararı yok! Hic şuphesiz ki biz, Rabbimize doneceğiz!» dediler.” (eş-ŞuarĂ‚, 50)

Cunku el ve ayaklarının caprazlama kesilmesi, ancak bu fĂ‚nî dunyĂ‚ya Ă‚it bir azap idi. Beden, netîcede toprağa verilecek bir kurbandır. Bedende fĂ‚nîlik, rûhta ise ebedîlik (sonsuzluk) vardır. FĂ‚nî olan, bĂ‚kî olana tercîh edilemez. Bunun icindir ki sihirbazlar, apacık mûcizeleri gorunce, Ă‚yette buyrulduğu vechile Firavun ’a, onun ummadığı bir tavır sergilediler:

“–Senin zulmun bize bir zarar veremez! Senin zararın dunyĂ‚ya Ă‚ittir. Âhiret saĂ‚deti ise, ebedîdir!” dediler.

Devamla şoyle dediler:

“Bize, hatĂ‚larımızı ve senin bize zorla yaptırdığın buyuyu bağışlaması icin Rabbimize îmĂ‚n ettik! AllĂ‚h, (mukĂ‚fĂ‚tı) en hayırlı ve (cezĂ‚sı) en surekli olandır.” (TĂ‚hĂ‚, 73)

“Biz, ilk îmĂ‚n edenler olduğumuz icin Rabbimizin hatĂ‚larımızı bağışlayacağını umarız!»” (eş-ŞuarĂ‚, 51)

Ve ardından CenĂ‚b-ı Hakk ’a şoyle ilticĂ‚ eylediler:

“…Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver ve musluman olarak canımızı al!” (el-A ’rĂ‚f, 126)

VelhĂ‚sıl, sabahleyin kĂ‚fir bir huviyetle musĂ‚bakaya cıkan sihirbazlar, kısa bir muddet sonra kolları ve bacakları capraz kesilerek, hepsi de birer mu ’min, şehîd ve velî olma şerefiyle CenĂ‚b-ı Hakk ’a kavuştular.

Sihirbazlarla Hazret-i MûsĂ‚ -aleyhisselĂ‚m- arasında vukû bulan bu hĂ‚dise, Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de siyak ve sibak bakımından bazı farklılıklarla dort ayrı sûrede zikredilmektedir. Bir kez vukû bulmuş olan bu hĂ‚disenin Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de dort ayrı yerde anlatılmış olması, şuphesiz ki onun muhtevĂ‚sındaki pek cok sır ve hikmetlerle birlikte ehemmiyetini de vurgulamaktadır.

Ne kadar ibretlidir ki sihirbazlar, mĂ‚ruz kaldıkları şiddetli zulum karşısında:

“–YĂ‚ Rabbî! Bizleri bu zĂ‚limin zulmunden kurtar!” diye duĂ‚ etmemişler, fĂ‚nîlerin ezĂ‚ ve cefĂ‚larına sabredip Musluman olarak can verebilmeyi niyĂ‚z etmişlerdi. ZîrĂ‚ onlar, îmanları husûsunda herhangi bir zaafa duşmeden, son nefeslerini îmĂ‚n ile verebilme endişesi icindeydiler.

Son nefesle alĂ‚kalı olarak Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de:

“Ey îmĂ‚n edenler! AllĂ‚h ’tan O ’na yaraşır şekilde korkun ve ancak Muslumanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrĂ‚n, 102) buyrulmaktadır. Bu îkĂ‚z-ı ilĂ‚hîye riĂ‚yetin yegĂ‚ne cĂ‚resi de, AllĂ‚h ve Rasûlu ’nun gosterdiği istikĂ‚met uzere yaşayıp son nefes husûsunda AllĂ‚h ’ın lutfuna ilticĂ‚ hĂ‚linde bulunmaktır. SırĂ‚t-ı mustakîm uzere yaşayıp bu hĂ‚l ile CenĂ‚b-ı Hakk ’a vĂ‚sıl olabilmenin yolu, bir Ă‚yet-i kerîmede de şoyle beyĂ‚n edilmektedir:

“Ey îmĂ‚n edenler! Eğer siz, AllĂ‚h ’a (AllĂ‚h ’ın dînine) yardım ederseniz, AllĂ‚h da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed, 7)

Bkz. A‘rĂ‚f Sûresi, 109-126; Yûnus Sûresi, 76-82; TĂ‚hĂ‚ Sûresi, 56-73; ŞuarĂ‚ Sûresi, 34-51. Ă‚yetler.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi-2, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan