
Gunumuz toplumlarının ahlÂken buyuk bir gerileme yaşadığı zamanımızda, ecdÂdımızın altı asır boyunca huzurlu bir toplum hayatı yaşamasını temin eden ahlÂkî fazîletler...Osmanlı Devleti ’nin devamlılığını sağlayan îman, ahlÂk ve bunların eseri olan muhteşem ve mukemmel ictimÂî yapının mÂnevî kaynağını, hic şuphesiz Kur ’Ân ve Sunnet teşkil etmektedir.
Oyle ki, İslÂm tÂrihinin sahÂbe devrinden sonra en ihtişamlı safhasını teşkil eden Osmanlı Devleti, pÂdişÃ‚hından cobanına kadar butun halkının Allah sevgisi ve Peygamber muhabbetiyle temeyyuz ettiği bir devlettir. Yaratılana, Yaratan ’dan oturu sevgi ve merhamet nazarıyla bakıldığı; yetim, garip, yoksul ve kimsesizlerin hor gorulmeyip değer verildiği; butun dunyaya rahmet ve şefkat uslûbunun bilfiil sergilendiği o devrin keyfiyetini, ecdÂdımızın kendi muşÃ‚hedeleriyle anlatmak mumkun iken, biz bu hususiyetleri, ozellikle yabancıların îtiraf mahiyetindeki sozleriyle anlatmak istiyoruz. Zira biliyoruz ki asıl fazîlet, duşmanın bile ikrar ve îtirÂfa mecbur kaldığı fazîlettir.
BATILILARIN GOZUNDEN OSMANLI
İşte ecdÂdımızı izzetli kılan meziyetlere dÂir bazı batılıların muşÃ‚hedelerinden birkac misÂl:
HAYRÂT VE HASENÂT
Corneille Le Bruyn:
“...Turklerin hayrÂt ve hasenÂta cok duşkun olduklarını ve hatta hıristiyanlardan cok daha fazla hayrÂt ve hasenÂt vucûda getirdiklerini kabullenmeye mecbûruz. Osmanlı mulkunde yok denecek kadar az dilenciye tesÂduf edilmesinin başlıca sebeplerinden biri de hayır ve hasenÂt vakıflarıdır.”
MERTLİK, SOZDE SEBÂT VE AHDE VEFÂ
Mouradgea d ’Ohsson:
“Musluman Turkler yemin ve ahidlerine son derece sÂdıktırlar. AllÂh ’ın adını ağızlarından duşurmemek gayretlerine bakıldığında, sozlerine CenÂb-ı Hakk ’ı şÃ‚hid gostermeden başka hicbir soze luzum gormezler.”
Henri Mathieu:
“Turkler ’de eşsiz bir hazîne mÂhiyetinde mevcûd olan nÂmus ve ahlÂk anlayışını tasdik etmemek buyuk bir haksızlık olur. Onlar, doğruluğu, fazîletin temeli olarak kabul eden ve verdiği sozu de mukaddes bilen kimselerdir.”
ÂİLE TERBİYESİ
Dr. A. Brayer:
“Osmanlı ’da cocuklar, yetişip kemÂl yaşına geldikleri zaman ana ve babalarının yanlarında bulunmakla iftihar ederler. Ana-babaları kucukken kendilerine nasıl şefkat gosterdilerse, cocuklar da aynı şekilde mukÂbele etmekle bahtiyar olurlar.
Oysa diğer memleketlerde cok defa cocuklar olgunluk cağına girer girmez, ana ve babalarından ayrılırlar. MÂlî menfaatleri hususunda onlarla cekişe cekişe munÂkaşa ederler. Hatta bazen kendileri refÂh icinde yaşadıkları hÂlde, onları sefÂlete yakın bir hayat icinde bırakırlar. Bunlar, ana-babalarına karşı onların kendilerine cok ihtiyacları olduğu bir devrede Âdet yabancılaşırlar.”
CİHANŞUMÛL BİR ŞEFKAT VE MERHAMET
Guer:
“...Musluman Turk ’un şefkati hayvanlara bile şÃ‚mildir. Bu hususta vakıflar ve ucretli şahıslar vardır. Bu şahıslar, sokaklardaki kopek ve kedilere ciğer dağıtırlar. Verilenlere alışmış olan hayvanlar da, besicilerin şefkatli seslerini o kadar iyi tanırlar ki, işitir işitmez hemen yanına koşmakta hicbir zaman kusur etmezler.”
Corneille Le Bruyn:
“Turklerin iyiliği sÂdece insanlara munhasır kalmayıp kuşlara bile şÃ‚mildir. İclerinden bazıları, pazar kurulan yerlere muntazaman devam ederek kafeslerde satılan kuşları satın alıp hemen ÂzÂd ederler.”
İYİLİK VE İNSÂNİYET
Dr. A. Brayer:
“Osmanlılar ’da oyle bir rûh vardır ki, bu sayede onlar, her Hak misÂfirine mukaddes bir nîmet nazarlarıyla bakarlar.
Ev sÂhibi, misÂfirine evinin en guzel dÂiresini tahsîs ederek her hizmetini canla başla yapar. Hatta misÂfiri hastalandığı zaman hekîme parasını dahî verir. Zira misÂfire masraf yaptırmayı ayıp saymaktadırlar. MisÂfir evden ayrılırken de orada kalmak sûretiyle gosterdiği lutufkÂrlığın bir minnet ve şukran hatırası olarak, ev sahibinden kendisine birkac hediye de takdîm edilir.”
Bertrandon de la Broquiére:
“Turkler birbirlerine saygı duyan iyi niyetli insanlardı. Yemek yerken coğu zaman gormuşumdur, yanlarından bir fakir geciyorsa onu kendileriyle birlikte yemek yemeye cağırıyorlardı. Bu bizim hic yapmadığımız bir şeydi.” (B. Broquiére, Deniz Aşırı Seyahat, s. 174)
EDEB, NEZÂKET VE TERBİYE
Viguier:
“...Sohbet edenlerin ifÂdeleri vecîz ve telaffuzları da pek temizdir. Tebessumlerinde incelik ve el hareketlerinde ayrı bir zerÂfet ve sÂdelik vardır. Ecnebîleri en cok hayrette bırakan cihet, bir kacının birden konuşmayıp, yalnız birinin soz soylemesidir. Konuşan, umûmiyetle sozunu pek kısa tutar. Dinleyen de, soz bitene kadar guzel bir dikkat hÂlindedir. Birbirlerine karşı fikirlerini hurmetle mudÂfaa ederler. Soylenen sozlerde herhangi bir fenÂlık, koğuculuk, iftir gibi kotulukler ve edebe mugÂyir lÂubÂlî muhtelif lakırdılar yoktur. Yaşlı ve buyuklere karşı hurmetle onların hakkına riÂyet, hayÂl edilemeyecek bir nezÂket icindedir.
Diyebilirim ki Osmanlılar ’ın ahlÂkî husûsiyetleri, insanı Âdet teshîr eder. Yuruyuşlerinin serbestlik ve ihtişÃ‚mı, misÂfir kabullerindeki guler yuzlulukleri ve nihayet selÂmlığa girip cıkarken riÂyet ettikleri teşrîfÂtın zarÂfeti karşısında hayran olmamak elde değildir.”
Edmondo de Amicis:
“...Tedkîk ve tesbîtlerime gore İstanbul ’un Turk halkı, Avrupa ’nın en nÂzik ve en kibar topluluğudur. Koca şehrin en ıssız sokaklarında dahî bir yabancı icin hicbir hakÂret ve zarÂra uğrama tehlikesi yoktur. Hatt namaz vakitlerinde bile cÂmîleri gezmek kÂbildir! Bu ziyÂretlerde bir ecnebî, kiliselerimizi dolaşan bir Turk ’ten daha cok hurmet ve riÂyet gorebileceğinden emîn olabilir. Halk arasında kustahca bir bakış şoyle dursun, fazla mutecessis bir nazara bile hicbir zaman tesÂduf edilmez. Kahkaha sesleri gÂyet nÂdirdir. Sokakta kavga eden ayak takımı da enderdir. Kapı, pencere ve dukkÂnlardan hicbir kadın sesi aksetmez.”
HAYÂ VE TEVÂZÛ
Brayer:
“Musluman Turkler arasında hayÂnın bir neticesi olarak kibir ve gurur Âdet yok olmuştur. Cunku kibir ve gurur, İslÂm ’ın pek şiddetli bir şekilde yasakladığı menfîliklerdendir. Bundan dolayıdır ki, Osmanlı ’nın yuruyuşunde vakar ve ihtişÃ‚m olmakla beraber asl kibir ve azamet yoktur. O, dÂim yavaş sesle konuşur. El ve kol hareketlerinde hicbir zaman mutehakkimÂne bir ed sezilmez. Hizmetinde tatlılık ve kolaylık vardır.”
VelhÂsıl, hayatlarını huzur ve saÂdet icerisinde gecirmek isteyen toplumlar, ecdÂdımızın bu yuksek seciye ve ahlÂkından lÂyıkıyla hisse almaya gayret etmelidirler.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, 40 Soru 40 Cevap, Erkam Yayınları, 2011
İslam ve İhsan