Skyroad'un Haziran ayı ozel sayısında Muslumanların goc etmesiyle birlikte İslam medeniyetinin şekillenmeye başladığı Medine'de yer alan mescitleri konu aldı. M. Ata Emiroğlu'nun kaleminden Mescid-i Nebevi, Uhud Şehitliği ve Okcular Tepesi'nin de aralarında bulunduğu birbirinden kıymetli mescitlerin anlamları ve bulunduğu yerleri.İslam toplumunun ilk başkenti olan Medine, aynı zamanda Hz. Peygamber'in (s.a.v) yepyeni bir toplum ve medeniyetin de temellerini attığı şehir olarak ayrı bir yere sahip. Ama bu şehre şuphesiz en buyuk değerini veren, hayatının en zor zamanlarında kucak actığı Efendimizi ve vefatından sonra da na'şını sinesinde barındırması. Hz. Peygamber'in (s.a.v) “Medine şehri demirci koruğu gibidir; kirlisini, kotusunu dışarı atar da hÂlis temiz olan kalır" hadis-i şerifi ile iltifat ettiği şehir zaten bu ozelliğini en başta kÂinatın en hayırlısı olan Resulullah'ı kabul ederek gostermiştir. Daha onceleri ayıplanmış anlamına gelen “Yesrib" ismi ile anılan bu yerleşim birimi, Fahr-i Kainat Efendimiz'e (s.a.v) kucak acarak kendisini onurlandırdığı gibi, dostlarına, hatıralarına, aile hayatına, askeri hayatına, idareciliğine de merkez olarak hem medeni şehirlerin anası rutbesine yukselmiş hem de yeryuzundeki en şerefli noktalardan biri olmuş ve Medine-i Munevvere payesine terfi etmiştir.
Medine'nin Muslumanlar indindeki faziletli ve muteber yerini sağlayan bir numaralı unsur Fahr-i Kainat Efendimiz'e (s.a.v) kucak acması, ona ikinci yurt olması ve onun manevi varlığının yanında cismani varlığını da halen sinesinde barındırmasıdır. Ancak bu şehri İslam dini acısından onemli bir mevkie oturtan başka ozellikleri de var. Bunların başında Kur'an'ın onemli bir kısmının burada nazil olması ve yine Kur'an'ın ve dinin ozunun hayata yansıtılması olan Peygamber sunnetinin buyuk kısmının sosyal, idari, ekonomik, beşeri ve batıni tum yonleriyle burada yaşanması ve ornek olarak insanlara sunulması geliyor.
Hazret-i Peygamber'in (s.a.v) burada kurduğu evi ve yanı başındaki Mescid-i Nebevi İslam'ın doğuş yıllarında İslam toplumsal hayatının merkezi olduğu gibi daha sonraki donemler icin de İslami hayatın cok onemli bir kısmının temeli bu şehirde atıldı. Hz. Peygamber (s.a.v) ve sahabesinin İslam'ı burada hayata aksettirirken gosterdikleri caba ile medeni bir şehir hayatının da nuveleri burada oluştu. İslam'ın nasıl yaşanacağı bu şehirde gosterildi. İslam'ın kastettiği maddi- manevi temizliğin, hakkın, adaletin, durustluğun, namus ve iffetin, dayanışma ve kardeşliğin, eşitliğin, hukukun, yonetimin, sosyal adaletin orneklerinin şekillendiği ve mayalandığı yer de yine bu şehir oldu. İslam toplumunun egemenlik ve hurriyetini temsil eden devlet de burada kurulurken Medine sadece siyasi ve toplumsal bir yapı olmanın cok otesinde bir şey olan İslam Devleti'nin ilk başkentine donuştu.
Hz. Peygamber dini aleni ve umumi olarak ancak bu beldede tebliğ imkÂnı bulurken, evinde ağırladığı Ashab-ı Suffa sayesinde Medine aynı zamanda İslam'ın batıni, deruni ve manevi yonunun yani tasavvufun da ilk tedris makamı ve mayalandığı kap oldu. O donem Muslumanlarının hemen hemen tum meselelerini duzenledikleri ve konuştukları yer olan Mescid-i Nebevi, İslam'ın ilk kurumsal eğitim yapısı olarak bu şehirde teşekkul etti. Hz. Peygamber (s.a.v), Medine Sozleşmesi'ni imzalayarak hem duzeni, birliği sağlarken Musluman, Yahudi ve Paganları aynı toplum ve kurallar cercevesinde bir araya getirerek eşit haklara kavuşturdu. Tum dunyaya toplumsal mutabakatın ve farklılıklarla beraber yaşamanın mumkun olduğunu gosterdi. Boylelikle bu şehri gercek anlamda medeni dunyanın ilk numunelerinden biri haline getirdi. Bu şehri hac ve umre vesilesiyle ziyaret eden Muslumanlar, şimdi geriye o kucuk ve mutevazı şehirden sureten pek bir şey kalmamış olmakla birlikte Hz. Peygamber (s.a.v) ve sahabesinin teneffus ettiği havayı koklayarak onların hatıralarının sindiği manevi atmosferi soluyor ve O'nun yaymakta olduğu feyz-i nuraniyi iliklerine kadar hissederek, tadabiliyor.
MESCİD-İ NEBEVİ, HUCRE-İ SAADET Medine her ne kadar İslam acısından cok onemli şeyler ifade eden bir şehir olsa da hac ve umre ziyaretlerinde Muslumanları bu şehre getiren birincil sebep Fahr-i Kainat Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) huzuruna cıkacak olmalarıdır. Hz. Peygamber'in aşkı ve hatırasıyla yanan Muslumanlar fiziki olarak ise onun huzuruna varma zevkini ancak Mescid-i Nebevi'de yani Peygamber Mescidi'nde tadarlar. Zira Hz. Peygamber'in (s.a.v) kabrinin bulunduğu Hucre-i Saadet burada bulunmaktadır. O'nun zevcesi Hz. Ayşe (ra) ile yaşadığı bu “Saadet Odası” vefatından sonra kabri olmuş ve zaman icinde Mescid-i Nebevi'nin genişletilmesi sırasında mescidin icerisinde kalmıştır.
Mescid-i Nebevi'nin ic sol kısmında yer alan Hucre-i Saadet Hz. Peygamber'in (s.a.v) yanı sıra, sağında ve solunda Hz. Ebubekir (ra) ve Hz Omer'in (ra) de kabirlerini bulundurur. İslam Âlimlerince Hz. Peygamber'in medfun bulunduğu Hucre-i Saadet'in, KÂbe ile birlikte yeryuzunde bulunan en şerefli yer olduğu hatta goklerden ve arştan daha ustun olduğu kabul edilir. Hz. Peygamber (s.a.v) , Medine'ye geldiği zaman kendisine saray ya da koşk yapılması tekliflerini geri cevirir ve sade bir hayat surer. Devesinin coktuğu yere yapılan evinin yanındaki alana da Mescid-i Nebevi'yi yaptırır ve bu mescidin inşasında sahabesiyle birlikte bizzat calışmaktan geri kalmaz. Onun zamanında basit ve sade bir yapı olarak inşa edilen Mescid-i Nebevi zamanla genişletilerek bircok eklemelerle gunumuzdeki haline gelmiş ve ilk yapıldığı zamana gore yuz kat daha azla alana yayılmıştır.Resulullah'ın temeline ilk taşı koymasıyla sekiz aylık bir surede tamamlanan ve o zaman butun Muslumanların icinde toplandığı bu mescit, İslam toplumunun ilk idare ve medeniyet merkezini teşkil etmiş, İslÂm toplumunun ve devletinin şekillenmesinde her turlu, dinî ve sosyal faaliyet merkezi olmuştur. Mescid-i Nebevi'yi ziyaret eden hemen herkes burada huzur halini yaşar. Hz. Fahr-i Kainat Efendimiz'in (s.a.v) huzurunda olma hissi ve ziyaretcilerin buyuk coğunluğunun tesiri altına girdiği manevi haz ziyaret edenlerin ifadelerine gore burada son derece yoğun bir şekilde hissedilir. Bu ziyaret aynı zamanda Resulullah'ı evinde ziyaret etmek anlamına gelir. İslam geleneğindeki en faziletli uc ibadethaneden biri sayılan Mescid-i Nebevi icin Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadislerinde şoyle buyurur: “Benim şu mescidimde kılınan namaz Mescid-i Haram haric başka camilerde kılınan namazdan bin kat daha faziletlidir.”
Hac veya umre maksadıyla Mescid-i Nebevi'yi ziyaret edenler temizlenir, abdest alır, guzel kokular surunerek buraya gelir ve namaz kılarlar. Hz. Peygamber'in (s.a.v) “Evimle minberim arası, Cennet bahcelerinden bir bahcedir” diye tavsif ettiği Ravza- i Mutahhara denilen yaklaşık 300 metrekarelik alan da ziyaretcilerin namazlarını kılmayı tercih ettikleri yerlerin başında gelir zira Resulullah'ın maneviyatının en iyi hissedildiği yerlerden birisi de bu cennet bahcesidir. Asr-ı saadette kendilerini dine vakfetmiş olan ve Medine dışında dine giren toplumlara dini oğretmek icin gonderilenlerin coğunun icinden cıktığı Ashab-ı Suffe'nin barındığı yer ile Ebu Lubabe'nin kendisini affettirme icin bağladığı tovbe direği de yine Mescid-i Haram icerisinde bulunur.
CENNET-UL BAKÎ KABRİSTANI Hz. Peygamber'in (s.a.v) kabr-i şerifinin bulunduğu Mescid-i Nebevi'nin doğu tarafında Cennet-ul Bakî kabristanı bulunur. Hz. Peygamber (s.a.v) doneminden beri Medine'nin asli mezarlık alanını oluşturan Cennet-ul Bakî aynı zamanda ilk Muslumanların ve Peygamberin sahabesinden coğunun da medfun bulunduğu yerdir. İslam'ın Medine'de yayılmasına onculuk eden ilk sahabeler, Hz. Peygamber'in (s.a.v) daha kucuk yaşta vefat eden oğlu İbrahim, kızları Hz. Fatıma, Hz. Zeynep, Hz. Ummu Gulsum, Hz. Rukiye,( ra) ve torunu Hz. Hasan (ra), zevceleri Hz. Aişe, Hz. Hafsa, Hz. Ummu Seleme, Hz Ummu Habibe, Hz. Safiyye (ra), amca ve halaları, damadı Hz. Osman, torunu Hz. Cafer-i Sadık, Hz. Muhammed bakır Hz. Zeynel Abidin ve Uhud şehitlerine kadar pek cok mubarek şahsın medfun bulunduğu mezarlık Mescid-i Nebevi'nin karşısında yer alıyor. Yerini Hz. Peygamber'in (s.a.v) sectiği mezarlıkta sahabeden 10 bin kişinin yattığı rivayet edilir. Dolayısıyla bu mezarlığı ziyaret sahabenin ensar ve muhacirinin buyuk bir kısmını ziyaret anlamına gelir. Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) zaman zaman ziyaret ettiği ve olenler icin dua ettiği bu mezarlığın ziyaret edilmesi de sunnettir. Genelde kapalı bulunan mezarlık sabah namazından sonra ziyarete acılır ve kadınların ziyaretine izin verilmediği icin erkekler tarafından ziyaret edilir. Kadınlarsa kabristanın duvarı kenarında dua ederler.
MUSLUMANLARIN İLK MEZARLIĞI Cennet- ul Bakî'nin İslam tarihi acısından onemi sadece icinde medfun bulunan sahabe ve mubarek zevatın varlığıyla sınırlı değildir. Burası aynı zamanda Muslumanların ilk mezarlığıdır ve bizzat Hz. Peygamber (s.a.v) tarafından tesis edilmiştir. Osmanlı doneminde icine Hz. Peygamberin (s.a.v) yakınları ve diğer bazı sahabelerin icin turbelerin yapıldığı mezarlıkta bulunan bu yapılar Suud yonetimi tarafından Vehhabi anlayışı doğrultusunda yıkılmıştır. Son yuzyıl icerisinde uzerindeki tum yapı ve turbeler yıkılarak dumduz edilen mezarlıkta sadece uzerlerinde herhangi bir yazı veya da işaret bulunmayan kucuk taşlar bulunmaktadır ve kabirler bu sayede belirlenmektedir. Ancak kabristanın internet uzerinden de temin edilebilecek kimin nerede gomulu olduğunu gosteren planlarına ulaşmak mumkundur.
KUBA MESCİDİ İslam tarihinin ilk mescidi olma şerefini taşıyan Kuba Mescidi, aynı zamanda yapım planında da İslam Peygamberi'nin (s.a.v) muhrunu taşıyor Mekke'den hicret ettikten sonra Medine'ye varmadan hemen once mola verdiği Kuba'da inşa ettirdiği bu mescidin planını kendi cizen Hz. Muhammed (s.a.v), bu mescidin yapım calışmalarına bizzat iştirak ederek ve ilk taşını elleriyle yerleştirdi. Muslumanların umuma acık bu ilk ibadethanesini onurlandırdığı icin ayrı bir anlam ifade ediyor. Hz. Peygamber (s.a.v) ve sahabesinin elleriyle inşa edilen bu mescid aynı zamanda Hz. Peygamber'in (s.a.v) namazları ilk defa cemaatle kılmaya başladığı yer olma ozelliğini taşıyor.
Munafıkların hemen bitişiğinde inşa ettikleri Mescid-i Dırar'ın nifak faaliyetine karşı Tevbe Suresi'nin 108'nci ayetinde “İlk gunden takva uzerine tesis edilen mescid, orada namaz kılman icin elbette daha layıktır. Orada temizlenmeyi seven adamlar vardır. Ve Allah, temizlenmiş olanları sever” ifadeleriyle işaret edilen Kuba Mescidi icin Allah Resulu'nun de bir hadislerinde (s.a.v) de şoyle buyurduğu nakledilir: “Kim guzelce hazırlanıp namaz kılmak icin abdestli olarak Kuba mescidine gider ve orada namaz kılarsa umre yapmış gibi sevap kazanır.”Medine'ye varmadan once Kuba'da 14 gun konaklayan Hz. Peygamber (s.a.v), daha sonraki donemlerde de zaman zaman ozellikle cumartesi gunleri bu mescide gelerek ibadet etmeyi surdurdu. Tum bu nedenlerden dolayı Muslumanlar asırlar boyunca Mescidi Kuba'ya buyuk onem atfedip itibar gostermeyi ihmal etmediler. Halifeler Hz. Osman ve Omer bin Abdulaziz zamanında restore edilen mescidi suslemek ve geliştirmek icin tarihi boyunca sonuncusu Sultan Abdulmecid zamanında olmak uzere bircok calışma gercekleştirildi.İlk olarak hurma kurutmak icin kullanılan bir arazi uzerinde dort duvardan oluşan basit ve sade bir yapı olarak inşa edilen Muslumanların ilk mescidi Suudiler zamanında da buyuk bir ilgiye mazhar oldu. Ancak 1984 yılında yeniden modern bir cami şeklinde inşa edilip alan olarak hayli genişletilse de bu yenileme nedeniyle tum tarihi iz ve ozelliklerini yitirmekten kurtulamadı. Hicret doneminde Medine'nin 10 kilometre uzağında kucuk bir koy olan Kuba gunumuzde şehrin genişlemesiyle birlikte Medine ile arasındaki mesafede hayli kapanmış durumda. Orijinal halinden eser kalmayan ve gunumuzde 10 bin kişinin ibadet edebileceği buyuk bir camiye donuşen Kuba Mescidi, Hz. Peygamber'in (s.a.v) ve sahabesinin hatırası ve Muslumanların inşa ettikleri ilk cami olması hasebiyle kutsal toprakları ziyaret edenlerin de onemli ziyaretgÂh noktalarından birini teşkil ediyor.
UHUD DAĞI, UHUD ŞEHİTLİĞİ VE OKCULAR TEPESİ Hz. Peygamberin (s.a.v) hakkında “Uhud Dağı bizi sever, biz de onu severiz” buyurduğu Uhud Dağı, Medine'de umre ziyaretgÂhları arasında yer alır. Hicretin ucuncu yılında Hz. Hamza (ra) dÂhil sahabeden 70 kişinin de şehadete kavuştuğu Uhud Gazvesi'ne adını veren bu dağ Mekke'yi kuzeyden kuşatan uzunca bir tepedir. Mescid-i Nebevi'ye beş kilometre mesafedeki 110 metre yuksekliğindeki bu tepe gunumuzde gelişen Medine şehrinin icine karışmış sayılabilir. Uc bin kişilik muşrik ordusuna karşı yedi yuz kişilik İslam ordusunun cihat ettiği savaşta şehit edilen 70 sahabenin gomulduğu Uhud Şehitliği de bu dağın eteklerinde yer alır ve umreye gidenlerin ziyaret ettiği yerler arasında bulunur. Hz. Harun'un (as) da gomulu bulunduğu iddia edilen Uhud Dağı'nın eteklerindeki şehitlikte medfun bulunan ve şehitlerin en buyuklerinden kabul edilen 70 sahabenin arasında Seyyid-ul Şuheda Hz. Hamza (ra), MusÂb bin Umeyr (ra) ve Abdullah İbn Cahş (ra), Harise Bin Zeyd (ra), EnesBin Nadr (ra), Abdullah Amr (ra) gibi o donem Muslumanların onde gelenleri de bulunuyor. Burada bulunan bir diğer onemli nokta ise savaşın İslam ordusu lehine gittiği sırada Hz. Peygamberin (s.a.v) uyarısını dinlemeyerek yerlerini terk eden ve bozgun yaşanmasına yol acan okcuların yerleştiği tepedir.
Gunumuzde neredeyse yok olmak uzere olan bu tepe tefekkur edenler icin Resulullah sozunden cıkmanın ibretlik bir semboludur. Hz. Peygamber'in (s.a.v) Uhud şehitlerini her yıl birkac defa ziyaret ettiği ve dua ettiği, hatta bir defasında tek tek ziyaret ederek selamladığı nakledilir. Dolayısıyla Uhud şehitliğini ziyaret aynı zamanda sunnet olduğundan Medine ziyaretlerinde Muslumanların itibar ettiği bir tefekkur ve dua yeridir. Bu dağ aynı zamanda canına kasteden muşriklerin saldırısıyla Hz. Peygamber'in (s.a.v) dişinin de şehit olduğu yerdir. Muşriklerin dişini kırması uzerine sığındığı mağara da Uhud Dağı'nda Muslumanların ziyaret noktalarından bir diğerini teşkil eder.
MESCİD-İ KIBLETEYN Medine'de bulunup da İslam'ın mihenk taşı niteliğindeki onemli olaylardan birine şahitlik etmiş yerlerden biri de Kıbleteyn Mescidi'dir. Hz. Peygamber'in (s.a.v) kıble olarak Mescid- i Aksa'ya yoneldiği donemin sonu bu mescidde gercekleşmiştir. Berat gecesinin gunduzunde Hz. Peygamber (s.a.v) bu mescidde namazına başlamış ve ilk iki rekÂtı Kudus'teki Mescid-i Aksa'ya doğru kıldıktan sonra namaz sırasında gelen ve yeni kıbleyi KÂbe olarak tayin eden ayetler uzerine son iki rekÂtı KÂbe istikametinde tamamlamıştır. “Seni elbette, hoşlanacağın kıbleye dondureceğiz. O hÂlde hemen Mescid-i Haram'a (KÂbe'ye) doğru don. (Ey mu'minler) siz de nerede olursanız olun, oraya doğru donun” ayetleri işte bu esnada bu mescidde nazil olmuştur. Bu hadisenin gecekleştiği mescide “iki kıbleli” yani “Kıbleteyn” adı verilen mescid, hac ve umre donemlerine ziyaret edilen ve namaz kılınan yerlerdendir.
MESCİD-İ SEBA Hicretin beşinci senesinde muşrik, munafık ve Yahudilerden oluşan koalisyona karşı verilen Hendek Gazvesi sırasında Medine'nin acık olan kesimlerini korumak icin şehrin etrafına suvarilerin gecemeyeceği genişlikte uzun bir hendek kazıldı. Bu hendeğin haftalarca suren kazılarında Hz. Peygamber (s.a.v) de ashabı ile birlikte toza toprağa bulanarak calıştı. Uzeri kapatıldığı ve yolla kaplandığı icin bu hendek gunumuze ulaşamadı ancak Hendek Savaşı'nın gectiği bu bolgede savaş sırasında Peygamber Efendimiz (s.a.v) ve Sahabe-i Kiram tarafından namaz kılınan ve dua edilen bazı noktalar uzerine sonradan Hz. Ebubekir, Hz. Omer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Selman- Farisi adına yaptırılan yedimescid ile İslam'ın kaderi acısından olum-kalım meselesi olan bu savaşın hatırasını canlı tutuldu.
Zaman icinde Mezcid-i Seba yani “yedi mescit” adı verilen bu ibadethanelerin Hz. Peygamber'in savaşı gozlediği yerde yapılan “Fetih Mescidi” ve birkacı dışındakiler yıkılarak yerlerine yeni bir mescid yapıldı. Bu mescitleri ziyaret edenler cok guclu ve kalabalık bir muşrik-munafık ordusunun dÂhiyane bir savunma stratejisi ve sıkı sıkıya kenetlenme ile puskurtulduğu Hendek Savaşı'nın hatıralarının duygu atmosferi icerisinde namaz kılarlar.
DİĞER MESCİD VE YERLER Medine'de Hz. Peygamber (s.a.v) ve ashabının hatıralarını taşıyan ziyaretgÂhlar bu kadarla sınırlı değil kuşkusuz. Hz. Peygamber'in (s.a.v) daha henuz cemaat dağılmadan icabet edilen yağmur duasını yaptığı Mescid-i Gamame bunlardan biridir. Mescid-i Nebevi'nin yakınlarında bulunan bu mescide kuraklık sırasında Hz. Peygamber'in (s.a.v) duasını ettikten sonra yağmurun yağması nedeniyle “Bulut Mescidi” de denilir. Yine bu mescide yakın yerlerde dort halife ve sahabelerin adına kurulan Mescid-i Ebu Bekir, Msecid-i Omer, Mescid-i Ali, Mescid-i Osman, Mescid- i Bilal gibi mescitler onların aziz hatıralarını yaşatan ibadethanelerdir. Yine Hz. Peygamber'in dua ve ibadet ederek ummeti icin istediği uc şeyden ikisinin kabul edildiğini soylediği yer olan Mescd-i İcabe de Hz. Peygamber'in (s.a.v) ummetine ihtar niteliğindeki hadis-i şerifinin sembolu olarak ziyaret edilir. Bu mescitteki yaptığı duanın kabul edilen ve edilmeyen yonlerini Peygamber Efendimiz (s.a.v) şu hadisinde acıklar: “Rabbimden ummetimi kıtlık ve yoklukla helak etmemesini istedim kabul etti, Ummetimi afat ve felaketle helak etmemesini istedim kabul etti, fakat ummetimin nifaka duşmemesini istedim bunu kabul etmedi.” Mescid- Kuba yakınlarındaki Eris Kuyusu da yine Fahr-i kainat Efendimiz'in (s.a.v) ve ashabından Hz. Ebu Bekir, Hz. Omer ve Hz. Osman'ı cennetle mujdelediği yer olarak hatıralarını yaşatan ve bu nedenle ziyaret edilen yerlerdendir.
Kaynak: Yeni Şafak
İslam ve İhsan