Ri­vÂyete gore Ce­nÂb-ı Hak:

“Fi­ra­vun ’a git; cun­ku o iyi­ce az­dı...” (T­hÂ, 24) buyurduğu za­man Mû­s -aley­his­se­lÂm-, Âi­le ef­r­dı­nı ve da­var­la­rı­nı z­hir­de em­net ede­ce­ği bir kim­se ol­ma­dı­ğın­dan:

“–YÂ Rab­bî! Ev hal­kım ve da­var­la­rım ne ola­cak?” de­di.

Bu­nun uze­ri­ne Ce­nÂb-ı Hak, “mu­h­fa­za eden­le­rin en ha­yır­lı­sı” ol­du­ğu­nu ha­tır­la­ta­rak şoy­le bu­yur­du:

“–Ey Mû­sÂ! Ben ’i bulduktan sonra başka ne istersin? Sen Ben ’im em­ri­mi ed­ya koş! Ba­na bağ­lan ve teslîmiyet gos­ter! İs­ter­sem, kur­du ko­yun­la­rı­na co­ban eder ve meleklerimi de Âilene muhÂfız kılarım.

Ey Mû­sÂ! Ne­dir bu du­şun­du­ğun? Annen Sen ’i de­ni­ze bıraktı­ğı za­man Se­n ’i kim kur­tar­dı? Bun­dan son­ra Sen ’i annene tek­rar kim ka­vuş­tur­du? Sen ha­ni, bi­ri­ni ka­z ile ol­dur­muş­tun de Fi­ra­vun Sen ’i ara­ma­ya ko­yul­muş ve ol­dur­me­ye az­met­miş­ti; o va­kit Sen ’i on­dan kim muhÂfaza et­ti?..”

Mû­s -aley­his­se­lÂm- bu soy­le­nen­le­ri hem din­li­yor, hem de her cum­le­nin so­nun­da:

“SEN, SEN, SEN Y RAB­BÎ!..” di­yor­du. (Ahmed er-RufÂî, HÂletu Ehli ’l-Hakîkati MeallÂh, s. 337)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi-2, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan