Muslumanlar, sulh icin gosterdikleri butun gayretlere rağmen duşmanla savaşmak mecbûriyetinde kaldıklarında ise belli bir hukuk dÂhilinde hareket ederler. Cocuklara, kadınlara, yaşlılara, din adamlarına, savaşla alÂkası olmayan işcilere, mÂbetlere, hayvanlara, ağaclara dokunmazlar.
CihÂdı savaştan ibaret gormek, hakîkati ifÂde etmediği gibi cihÂdın Kur ’Ân ve Sunnet ’te verilen mÂn ve muhtevÂsı bakımından da eksik ve yanlıştır. “Gayret etmek, calışmak” gibi mÂnÂlara gelen cihÂd; kalp, dil, el, mal, can, kultur, ekonomi, silÂh gibi her turlu vÂsıta ile yapılabilir. İslÂm, insanların daha cok samîmî bir kalp ve tatlı bir dille cihÂd etmesini ister. Bu vazifeyi deruhte edenlere, Kur ’Ân-ı Kerîm ’de yumuşak ve belîğ ifÂdeler kullanmaları tavsiye edilir. (قَوْلًا لَيِّنًا، قَوْلًا بَلِيغًا) Gonullerin CenÂb-ı Hak ile buluşarak ihy edilebilmesi icin mu ’minlerin mallarıyla ve canlarıyla gayret gostermesi emredilir.

FETH-İ MUBİN
İslÂm sulhu esas alır. Bunun en buyuk delili şudur: Kur ’Ân-ı Kerîm, Muslumanlar aleyhine cok ağır şartlar ihtiv eden Hudeybiye Sulhu ’ne “Feth-i Mubîn: Apacık bir fetih” ismini vermiştir. Ve bu “Fetih”, Kur ’Ân-ı Kerîm ’deki sûrelerden birinin ismi olmuştur.

PEYGAMBER EFENDİMİZ ZORUNLU OLMADIKCA SAVAŞMADI
Peygamber Efendimiz ’in yaptığı savaşlar hep mudÂfaa harbidir. Ya Muslumanlara karşı yapılan saldırıları puskurtmek ya da istihbaratla tespit edilen saldırı hazırlıklarını bozmak icin yapılmıştır. İlk buyuk savaşın yapıldığı Bedir ’e giden Peygamber Efendimiz ’in niyeti harp değildi. Hicret eden Muslumanların gasp edilen mallarıyla zenginleşen ve kazancıyla yine Muslumanların aleyhine ordu hazırlanacak olan bir kervanı durdurmaktı. Kervan yol değiştirerek kurtuldu. Ancak Mekke ’den cıkıp 400 kilometre yol gelerek t Medîne yakınlarına mevzilenen muşrik ordusu, defalarca teklif edilen sulhu kabul etmeyince mecbûren harbe girildi ve zaferle cıkıldı. (VÂkıdî, I, 61-65)

Uhud ve Hendek, Medîne ’nin dibinde yapılan savaşlardır. Muşrikler saldırgan bir tavır icindeydi. Muslumanların kokunu kazımak icin Medîne ’nin uzerine sağdan soldan ordular yığıyorlardı. Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ise Medîne ’de mudÂfaa harbi yapıyordu. Ustelik Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, şehrin cevresine hendek kazdırarak can kaybını sıfıra indirdi.

Mûte ve Tebuk, şehîd edilen elcinin hakkını almak ve saldırıya hazırlanan duşmanı bertarÂf etmek icin yapılmıştır. Hatt Tebuk ’te herhangi bir catışmaya girilmemiş, birtakım anlaşmalar yapıldıktan sonra donulmuştur.

SAVAŞSIZ YAPILAN BUYUK FETİH
Mekke ’nin fethi, muşriklerin anlaşmaya ihÂnet etmeleri neticesinde gercekleşmiştir. Bir de hicret eden Muslumanların gasp edilmiş haklarının geri alınmasıdır. Bu, tÂrihte eşine rastlanması mumkun olmayan bir sulh hareketi ve gonullerin fethidir. Zira fethedilen şehirde ne yağma yapılmış, ne insanları oldurulmuş veya surgun edilmiş, ne intikam alınmış, ne de kan dÂvÂsı gudulmuştur. BilÂkis hepsi, senelerce suren zulumlerine rağmen karşılıksız affedilmiştir.

Efendimiz ’in diğer savaşları da bu şekilde saldıran veya saldırıya hazırlanan duşmanı durdurmak icin yapılmıştır.

Muslumanlar, sulh icin gosterdikleri butun gayretlere rağmen duşmanla savaşmak mecbûriyetinde kaldıklarında ise belli bir hukuk dÂhilinde hareket ederler. Cocuklara, kadınlara, yaşlılara, din adamlarına, savaşla alÂkası olmayan işcilere, mÂbetlere, hayvanlara, ağaclara dokunmazlar. Sadece savaşan askerlere karşı silÂh kullanırlar. Bununla birlikte onlara da işkence etmezler.

PEYGAMBER EFENDİMİZİN SAVAŞTA YASAKLADIĞI DAVRANIŞLAR
Resûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, herhangi bir askerî birliği sefere gonderecekleri zaman kumandana, AllÂh ’a karşı takvÂlı, yanındaki Muslumanlara karşı hayırlı olmasını ve iyi davranmasını tavsiye eder, sonra da şoyle buyururlardı:

“AllÂh ’ın ismiyle, AllÂh ’ın yolunda gaz ediniz! AllÂh ’ı tanımayanlarla carpışınız! Ganimet mallarına hıyÂnette bulunmayınız! Zulmetmeyiniz! Musle yapmayınız (kulak, burun gibi ÂzÂları keserek işkence etmeyiniz). Cocukları oldurmeyiniz!” (Muslim, CihÂd, 3; Ahmed, V, 352, 358)

Diğer rivÂyetlerde Resûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-: “…Cocukları, mÂbedlerine cekilip ibadetle meşgul olan kişileri ve yaşlıları oldurmeyiniz!Kiliseleri yakıp yıkmayınız, ağacları koklerinden kesmeyiniz!” buyurmuşlar, binÂların yıkılmasını da yasaklamışlardır.

Peygamber Efendimiz, gazvelerden birinde bir kadının oldurulduğunu gormuşlerdi. Bu duruma cok uzulduler ve derhÂl kadınlarla cocukların oldurulmesini yasakladılar.” (BuhÂrî, CihÂd, 148; Muslim, CihÂd, 24, 25)

Huneyn ’de, Suleymoğulları oncu suvari birliğiydi. HÂlid bin Velid -radıyallahu anh- de onlara kumanda ediyordu. Bu esnÂda Resûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- bir kadın olusune rastladılar: “–Bu kadın bize karşı savaşanlar arasında değildi!” buyurdular. Yanındakilerden birine: “–Hemen HÂlid ’e yetiş ve ona; «Resûlullah, “Sakın hicbir kadını, cocuğu, yaşlıyı ve savaş hÂrici işler icin kiralanan kişileri oldurme!” diye emrediyor.» de!” buyurdular.

COCUKLARI OLDURMEYİNİZ
Peygamber Efendimiz ’e, bÂzı cocukların da oldurulduğu haber verilince cok uzulduler ve kızgın bir şekilde: “–BÂzılarına ne oluyor ki bugun oldurmekte aşırı gidiyorlar, işi cocukları oldurmeye kadar vardırıyorlar?” buyurdular.

Oradakilerden biri: “–YÂ ResûlÂllah! Onlar, muşriklerin cocukları değil mi?” dedi. Bunun uzerine Resûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-: “–Sizin en hayırlılarınız da (sizler de), muşriklerin cocukları değil misiniz?” buyurdular.

Sonra da şoyle devam ettiler: “–Dikkat ediniz! Cocukları oldurmeyiniz! Dikkat ediniz! Cocukları oldurmeyiniz! Her cocuk, İslÂm fıtratı uzere doğar, dili donunceye kadar boyle gider. Sonra anne babası onu Yahudî veya Hristiyan yapar.” (Ahmed, III, 435)

TURKLERİN ADALETİ
Mohac Meydan MuhÂrebesi ’nde (1528) Turklere esir duşen ve serbest kaldıktan sonra Turklerin Gelenek ve Gorenekleri isimli bir kitap telif eden Macar asıllı Bartholomaus Georgievic şoyle der: “Harp esnÂsında Osmanlı ordusunda oyle sıkı bir disiplin vardır ki, hicbir asker adÂletsiz bir şey yapmaya cesaret edemez. AdÂletsizlik yapan, hic acınmadan cezalandırılır. Gozculer ve duzen sağlayıcılar vardır… Gecip gidilen yolların kıyısındaki bağ ve bahcelerde sahiplerinin izni olmadan bir elma bile koparılamaz.” (Onur Bilge Kula, Alman Kulturunde Turk İmgesi, Ankara 1993, s. 164)

YAVUZ SULTAN SELİM ’İN KUL HAKKI HASSASİYETİ
Yavuz Sultan Selîm Han Mısır Seferi ’ne giderken ordunun Gebze yakınlarından gectiği yerler, hep bağlık-bahcelikti. Sultan Selîm Han: “Acab askerlerim, sahibinden musaadesiz uzum ve elma koparıp yediler mi?” diye duşuncelere daldı.

Sonra yeniceri ağasını huzûruna cağırıp: “–Ağa fermÂnımdır; butun yeniceri, sipÂhi ve azap askerlerimin heybeleri yoklansın! Heybesinde bir elma veya uzum salkımı cıkan asker olursa, derhÂl huzûruma getirilsin!” diye emretti.

Yeniceri ağası, derhÂl harekete gecerek heybeleri araştırdı. Daha sonra SultÂn ’ın huzûruna gelerek: “–SultÂnım koparılmış hicbir elma ve meyve izine rastlamadık!..” dedi.

Yavuz, bu habere cok sevindi. Uzerindeki ağırlık kalktı. Sonra ellerini acarak: “AllÂh ’ım! Sana sonsuz hamd u senÂlar olsun! Bana haram yemeyen bir ordu ihsÂn eyledin.” diyerek du etti ve ağaya: “–Şayet askerlerim izinsiz meyve koparmış olsalardı, Mısır seferinden vazgecerdim. Cunku, haram yiyen bir ordu ile beldelerin fethi mumkun olmaz!..” dedi. Yavuz ’un bu guzel hÂli neticesinde ilÂhî nusret ve inÂyet tecellîleri dÂim ona yÂr olmuştur.

Gorulduğu gibi İslÂm, oncelikle sulhu tercih etmekte, savaşa mecbur kalındığında ise olculu, adÂletli ve insÂniyetli davranmayı, hicbir zaman aşırıya gitmemeyi emretmektedir. Zira CenÂb-ı Hak şoyle buyurmaktadır: “Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın! Ancak aşırı gitmeyin. Cunku Allah aşırı gidenleri sevmez.” (el-Bakara, 190; el-MÂide, 2)

Savaş şartlarında bile musluman olmayan mÂsum insanların ve bizzat savaşa katılmayanların oldurulmesine izin vermeyen İslÂm, savaş hÂricindeki mÂsum insanları oldurmeye nasıl musÂade edebilir?

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hak Din İslam, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan