Yûsuf -aleyhisselÂm-, Melik hakîkate iyice vÂkıf olmadan, mes ’elenin aslı iyice anlaşılmadan ve haksız yere hapse atıldığı herkesce kabûl edilmeden evvel zindandan cıkmak istemedi. Aklını kullanarak, sabırlı ve vakarlı bir tavır gostererek kendisine hased edenlerin işi daha fazla karıştırmalarına da mÂnî oldu. Kendisine yapılan butun isnadların yalan ve iftir olduğunu ispat edip tohmetten tamamen kurtulunca, zindandan cıkmayı kabûl etti.
Bu sebeple her Musluman, Yûsuf -aleyhisselÂm- ’ın bu firÂsetli hareketinden ibret alarak, uzerinden tohmeti atmak ve tohmet yerlerinden sakınmak husûsunda son derece dikkatli ve titiz davranmalıdır.

İslÂm Âlimleri de, mu ’minlerin tohmet[1] mahallerinden sakınması gerektiğini soylemişlerdir.

Hazret-i Omer -radıyallÂhu anh-:

“Kim tohmet yollarına girerse tohmete mÂruz kalır.” buyurmuştur.

TOHMETTEN KURTULMANIN ONEMİ

Hazret-i Yûsuf -aleyhisselÂm- ’ın tohmetten kurtulma husûsunda gosterdiği hassÂsiyetin bir benzerini RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimizin ornek hayÂtında da muşÃ‚hede etmekteyiz. Mu ’minlerin annesi Safiyye bint-i Huyey -radıyallÂhu anhÂ-, AllÂh Rasûlu ile yaşadığı bir hÂtırasını şoyle anlatıyor:

RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- îtikÂfa girmişti. Bir gece onu ziyÂrete gidip konuştum. Sonra eve donmek uzere kalktığım zaman o da beni evime goturmek uzere kalktı. Bu sırada ensardan iki kişi bizimle karşılaştı. Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’i gorunce oradan cabucak uzaklaşmak istediler. RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ise:

“–Biraz yavaş olun. Yanımdaki Safiyye bint-i Huyey ’dir.” dedi.

Onlar:

“–Rasûlu ’nun uygunsuz bir davranışta bulunmasından AllÂh ’ı tenzîh ederiz y RasûlallÂh! deyince de:

“–Şeytan, insanın vucûdunda kan gibi dolaşır. Onun sizin kalbinize bir kotuluk -veya bir şuphe- atmasından endişe ettim.” buyurdu. (BuhÂrî, ÎtikÂf, 11; Muslim, SelÂm, 23-25)

Tohmete mÂruz kalmaktan sakınma husûsunda olduğu gibi, tohmet etmekten de son derece ictinÂb etmenin luzûmuna dÂir, Hak TeÂlÂ, Kur ’Ân-ı Kerîm ’de biz kullarını şoyle îkÂz buyurmaktadır:

“Hakkında kesin mÂlûmÂtın olmayan bir şeyin ardına duşme! Cunku kulak, goz ve gonul, (yÂni) butun bunlar, yaptıkları şeylerden suÂl olunacaklardır.” (el-İsrÂ, 36)

NEFİS HER ZAMAN KOTULUĞU EMREDER!

Kendisinin tamÂmen sucsuz olduğunu ispatlayıp halkın tohmetinden kurtulan Hazret-i Yûsuf -aleyhisselÂm-, yine de nefsin hîlesinden CenÂb-ı Hakk ’a sığınarak dedi ki:

(Bununla beraber) ben nefsimi temize cıkarmıyorum. Cunku nefs aşırı bir şekilde (olanca şiddetiyle) kotuluğu emreder. Meğer ki Rabbim merhamet edip korumuş ola! Şuphesiz Rabbim hatÂları orten ve cok merhamet edendir.” (Yûsuf, 53)[2]

Bir başka Âyet-i kerîmede AllÂh TeÂl şoyle buyurur:

“…Eğer ustunuzde AllÂh ’ın lutuf ve merhameti olmasaydı, icinizden hicbir kimse temize cıkamazdı. Fakat AllÂh, dilediğini arındırır. AllÂh hakkıyla işitir ve bilir.” (en-Nûr, 21)

Bu bakımdan kula duşen, istiğfÂr, iltic ve tazarrûya sarılmak sûretiyle nefsin şerrinden muhÂfaza olunmayı ve Âhirete yuz akıyla varabilmeyi Rabbinden niyÂz etmektir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 2, Erkam Yayınları


[1] Tohmet: Kesin delil ile ispatlanmadığı hÂlde bir suc işlendiği sanılan veya boyle bir şuphe uyandıran durum.

[2] Yûsuf Sûresi ’nin 52 ve 53. Âyetlerinin Zuleyh ’nın sozu olduğu da soylenmiştir. Bu durumda mÂn şoyle olur: “Bununla beraber ben kendimi temize cıkarmak, nefsimi tebrie etmek cabasında değilim. YÂni Yûsuf ’un arkasından, kendisine hıyÂnet etmediğimi bilsin diye hakikati îtiraf ederken, kendimi busbutun tezkiye ve tebrie edip, temize cıkarmıyorum. Ne yaptıysam onun gozu onunde yaptım, arkasından, yÂni yokluğunda ona hÂinlik etmedim.” İşte Aziz ’in hanımı bu şekilde îtiraf ve istiğfÂr ederek, gerceği ikrÂr etti ve AllÂh ’a olan îmÂnını da acığa vurdu. Yûsuf ’un da AllÂh katında bilinen iffeti ve nezÂheti, halkın nazarında da boyle parlak bir şekilde ortaya cıkmış oldu.
İslam ve İhsan