Mısır ’a erzak almaya gelen kardeşleri, Hz. Yusuf tarafından misafir edildikten sonra, Yusuf peygamber oz kardeşi Bunyamin ’i yanına cağırdı ve onunla ozel ilgilendi. Bunyamin ’e: “–Ben senin kardeşin Yûsuf ’um! Onların bize yapmış oldukları şeylere aldırma!” dedi. Bunu demesinde, AllĂ‚h ’ın, hased edenlerin hîlelerini muvaffĂ‚kıyete eriştirmeyeceğine işĂ‚ret vardır. Nitekim kardeşleri, Yûsuf ’a neler yaptılar, ne hasedler ettiler ve nice ezĂ‚lar cektirdiler, fakat emellerine nĂ‚il olamadılar. AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ once iki kardeşi, sonra da babasıyla evlĂ‚dını birbirine kavuşturdu.
Yûsuf, kendisini kardeşi Bunyamin ’e tanıttıktan sonra ona şoyle dedi:

“–Ey kardeşim! Ben seni yanımda alıkoyacağım. Bilirsin ki, babamın benim ayrılığımdan dolayı gam ve kederi buyuktur. Eğer seni de burada alıkorsam, uzuntusu daha da artacaktır. Fakat bir an evvel ona kavuşabilmemiz icin boyle yapmamız gerekiyor. Ben bu hususta guzel bir plĂ‚n hazırlayacağım.”

Bunyamin ’e boyle dedikten sonra:

“Onların yuklerini hazırlatırken, su kabını, oz kardeşinin yukunun icine koydurdu. Kervan hareket edince de Yûsuf ’un vazifelilerinden biri:

«–Ey kafile! Durun, siz hırsızlık yapmışsınız!» diye nidĂ‚ etti.

Onlar geri donup geldiler ve:

«–Ne kaybettiniz?» dediler.

Vazifelilerden biri:

«–HukumdĂ‚rın su kabını kaybettik. Onu getirene bir deve yuku mukĂ‚fĂ‚t var. Buna ben kefilim.» dedi.

«–AllĂ‚h ’a yemin olsun ki, biz ulkede fesat cıkarmak icin gelmedik, siz de bunu biliyorsunuz. Hele hırsız hic değiliz!» dediler.

Vazifeliler:

«–Peki, yalancı cıkarsanız, cezĂ‚sı ne?» dediler.

«–CezĂ‚sı, kimin yukunde cıkarsa, işte o onun cezĂ‚sıdır (yĂ‚ni calması sebebiyle kendisi rehin ve mahkûm olur). Biz zĂ‚limleri (hırsızları) boyle cezĂ‚landırırız.» dediler.” (Yûsuf, 70-75)

Ya ’kûb -aleyhisselĂ‚m- ’ın şerîatinde hırsız, yakalanır ve caldığı malın karşılığında mal sĂ‚hibine bir sene kole olarak hizmet ettirilirdi. Mısır kĂ‚nunlarında ise, hırsıza sopa vurulur ve caldığı malın iki misli odettirilirdi. Hazret-i Yûsuf da, oz birĂ‚deri Bunyamin ’i yanında alıkoyabilmek icin onlara babalarının şerîatine gore cezĂ‚ vermek istedi ve onların eşyĂ‚larını arattırdı.

GUZEL BİR PLAN

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“Yûsuf, oz kardeşinin yukunden once, oburlerinin eşyĂ‚larını aratmaya başladı. Sonra su kabını kardeşinin yukunden cıkarttı. İşte Biz Yûsuf ’a, kardeşini alıkoyması icin boyle bir plĂ‚n oğrettik. Yoksa, AllĂ‚h dilemedikce hukumdĂ‚rın kĂ‚nununa gore, kardeşini almasına imkĂ‚n yoktu. Biz dilediğimiz kimseleri pek ustun derecelere yukseltiriz. Her ilim sĂ‚hibinin ustunde daha iyi bilen biri bulunur.” (Yûsuf, 76)

Yûsuf -aleyhisselĂ‚m- kardeşi Bunyamin ’i yanında alıkoyabilmek icin AllĂ‚h ’ın emriyle firĂ‚set numûnesi olan guzel bir plĂ‚n hazırladı. Nakledildiğine gore plĂ‚nını kardeşine de anlatıp onun da tasdiğini aldı.

Yûsuf -aleyhisselĂ‚m- ’ın boyle yapmaktan maksadı kardeşlerinden intikam almak değildi. Cunku kendine yapılanları affetmişti. LĂ‚kin onların yaptıkları işlerde bir de AllĂ‚h hakkı vardı ki, onu affetmek Yûsuf ’un elinde değildi. Ancak o, kardeşlerinin AllĂ‚h katında da affa mazhar olmalarını istiyordu. Bu sebeple kendisini tanıtmadan once, AllĂ‚h ’ın hakkı nĂ‚mına tĂ‚rizli bir îkĂ‚z ihtivĂ‚ eden “Siz mutlakĂ‚ hırsızsınız!” suclaması ile onları ciddî bir pişmanlık duygusuna sevk etmek istedi. Onların yaptıkları en muthiş curum (hırsızlık), bir hîle ile babalarından Yûsuf ’u calmalarıydı. Yusuf -aleyhisselĂ‚m- onları butun yaptıkları kotuluklerden tevbeye yonlendirmek icin Bunyamin ’in bu şekilde kalmasını temin etti. Gercekten de bundan sonraki gelişlerinde kardeşlerinin nasıl bir kalb yumuşaklığı ile ve ne kadar saf ve temiz duşuncelerle donup geldikleri gorulmektedir.

Dolayısıyla bu hĂ‚dise, ledunnî birtakım hikmetleri ihtivĂ‚ eden RabbĂ‚nî bir cezĂ‚ ve ilĂ‚hî bir terbiye olmuştur.

YETKİSİNİ SUİSTİMAL ETMEDİ

Diğer taraftan henuz kendisini tanıtmak zamanının gelmediğini bilen Yûsuf -aleyhisselĂ‚m-, kardeşini alıkoymanın yollarını duşunurken bile istibdat ve zorbalığa başvurmamış, makĂ‚mının ve yetkisinin verdiği gucu kullanmamış, bunu suistimĂ‚l etmemiştir. Zulum ve zorbalık şĂ‚ibesi verecek davranışlardan sakınmış, meseleyi sırf adlî ve kĂ‚nunî yollardan cozume kavuşturmaya muvaffak olmuştur.

Yûsuf -aleyhisselĂ‚m- bu şekilde aynı zamanda babasının şerîatini Mısır ’da uygulama yolunu acmış oldu.

AllĂ‚h bir şeyin olmasını murĂ‚d edince, sebeplerini de hazırlar. Onun icin bir taraftan Yûsuf ’a o cĂ‚reyi oğretip, kardeşlerinin hakemliğine murĂ‚caat ettirdiği gibi, diğer taraftan kardeşlerine de işi sezdirmeyerek o şekilde cevap ve hukum verdirdi. Boylece hem ulkenin kĂ‚nunlarını ciğnemeden, onları kendi ikrarlarıyla ilzĂ‚m eyledi, hem de babasının şerîatinden bir hukmun tatbîki ile Mısır hukuk geleneğine canlı ve amelî bir misĂ‚l kazandırdı.

Yûsuf -aleyhisselĂ‚m-, bu plĂ‚nıyla kardeşlerini tamamen cĂ‚resiz bırakarak, babalarının “ancak cĂ‚resiz kalmanız mustesnĂ‚” sozune uygun bir duruma duşurmuş, onları babalarına yemin ederek verdikleri sozun mes ’ûliyetinden kurtarmıştır. (Elmalılı, IV, 2894-2898)

Aranan su kabı Bunyamin ’in yukunde cıkınca:

“Onlar: «–Eğer o calmışsa, zĂ‚ten daha once kardeşi de hırsızlık etmişti.» dediler. Yûsuf bu sozden duyduğu uzuntuyu icine attı ve onlara belli etmedi. İcinden de:

«–Asıl kotu durumda olan sizsiniz. İleri surduğunuz iddiĂ‚ların gercek yonunu AllĂ‚h pek iyi biliyor.» dedi.” (Yûsuf, 77)

Boylece kardeşleri; “Hayır, bu işte mutlakĂ‚ bir yanlışlık olmalı!” deyip kendilerini ve Bunyamin ’i ithamdan kurtarmak icin başka cĂ‚reler arayacak yerde, ofkeye kapılıp Yûsuf ’a ve kardeşine duydukları husûmeti bir kere daha ağızlarından kacırdılar.

HIRSIZLIK KONUSUNDAKİ RİVAYETLER

Hazret-i Yûsuf ’a isnĂ‚d edilen hırsızlıkla alĂ‚kalı olarak farklı goruşler bulunmaktadır:


Yûsuf ’un ana tarafından dedesi putperest idi. Hazret-i Yûsuf ’un annesi, babasının putlara tapmayı bırakması umidiyle Yûsuf ’a o putları calıp kırmasını emretmiş, Yûsuf da bu işi yapmıştı.O, babasının sofrasından yiyecek alıp fakirlere vermişti. Babasının bir kuzu veya tavuğunu alıp fakirlere verdiği de soylenmiştir.Halası, Hazret-i Yûsuf ’u cok severdi. Fakat Yûsuf buyuyunce babası onu yanına almak istedi. Halası da Yûsuf ’tan bir turlu ayrılamıyordu. Bunun icin İshak -alehisselĂ‚m- ’dan kendisine mîras kalmış olan kuşağını Yûsuf ’un beline bağladı. Sonra kaybolduğunu soyledi. Kuşak arandı ve Yûsuf ’un uzerinden cıktı. KĂ‚nun gereği Yûsuf ’u yanında alıkoydu.Bu bir iftirĂ‚dır. Cunku onların kalbi, hĂ‚disenin uzerinden uzun yıllar gecmesine rağmen hĂ‚lĂ‚ Yûsuf ’a karşı ofkeyle dolu idi. Bu hĂ‚dise bir defa hased hastalığına yakalanan bir kalbin o hased ve kinden kolay kolay temizlenemeyeceğini gostermektedir. (RĂ‚zî, MefĂ‚tihu ’l-Gayb, XVIII, 147)

Yine bu soz işĂ‚rî mĂ‚nĂ‚da, “Siz hırsızlarsınız!” ithĂ‚mının verdiği endişe ile soylenmiş ve ona karşılık Ă‚deta ledunnî bir itĂ‚b olmuştur.

Yûsuf ’un kardeşleri:

“Dediler ki:

«–Ey vezir! Emin ol ki, bunun cok yaşlı bir babası var. Onun icin yerine birimizi al. Gercekten de biz seni muhsinlerden goruyoruz.»

Yûsuf:

«–Biz malımızı kimin yanında bulmuşsak onu alıkoyarız. Başkasını tutmaktan AllĂ‚h ’a sığınırım. Cunku biz oyle yaparsak zĂ‚limler arasına girmiş oluruz!» dedi.” (Yûsuf, 78-79)

Zulum ceşit ceşittir: AllĂ‚h ’ın hukmettiğinin zıddına hukmetmek zulum olduğu gibi zulmu istemek veya zulme rızĂ‚ gostermek de zulumdur. Haddi aşarak hak ciğnemek, başkalarına karşı zulmetmek olurken; Ă‚hirette Ă‚zĂ‚bı mûcib olacak gunahlar işlemek de kişinin kendi nefsine zulmudur.

Zulme veya bir belĂ‚ya mĂ‚ruz kalan kimse, tevbe ve istiğfĂ‚r ile kurtuluş cĂ‚resini AllĂ‚h ’tan istemelidir.

Sehl bin AbdullĂ‚h et-Tusterî der ki:

“AllĂ‚h, bir kulunu sevdiği zaman, gunahını kendi gozunde buyuk gosterir ve ona tevbe kapısını acar. Bu kapı, AllĂ‚h ile unsiyet bahcelerine acılmıştır. Bir kula da gazab ettiği zaman, gunahlarını gozunde kucuk gosterir ve onu da ceşitli belĂ‚larla uslandırır. Cunku gunahını kucuk goren kimse, oğut ve nasîhat kabûl etmez de husrĂ‚na duşenlerden olur.”

YUSUF VE BUNYAMİN İLE İLGİLİ YAŞANAN BENZERLİK

Yûsuf ’un kardeşleri, başlarına gelen bu hĂ‚diseler uzerine ne yapacaklarını ve babalarına ne diyeceklerini duşunmeye başladılar. Âyet-i kerîmede onların hĂ‚li şoyle anlatılmaktadır:

“Ne zaman ki, onu (Bunyamin ’i) kurtarmaktan umit kestiler, o zaman bir kenara cekilip aralarında fısıldaşarak konuşmaya başladılar.

Buyukleri dedi ki:

«–Babanızın sizden AllĂ‚h adına ahit aldığını ve daha once Yûsuf konusunda ettiğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye veya AllĂ‚h, hakkımda bir hukum verinceye kadar ben artık buradan ayrılmam. AllĂ‚h, hukmedenlerin en hayırlısıdır. Siz donun, babanıza: ‘–Sevgili babamız, inan ki bizler farkına varmadan oğlun hırsızlık yapmış. (Su kabının onun yukunde cıktığını gozlerimizle gorduk.) Biz ancak bildiğimize şĂ‚hitlik ediyoruz. Yoksa biz gaybın bekcileri değiliz! İnanmazsan, gittiğimiz şehrin ahĂ‚lisine ve yine icinde geldiğimiz kafilede bulunanlara sor. Butun samîmiyetimizle ifĂ‚de ediyoruz ki, soylediğimiz doğrunun ta kendisidir. ’ deyin!»” (Yûsuf, 80-82)

Kalkıp babalarına geldiler ve Ă‚bilerinin soylediklerini aynen aktardılar.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 2, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan