Hakkındaki dedikoduları oğrenen ZuleyhÂ, Mısır kadınlarını imtihÂn etmeye karar verdi.
“Hanım, o kadınların kendisi aleyhindeki bu dedikodularını işitince onları konağına dÂvet etmek uzere dÂvetci gonderdi. Onlar icin dayalı doşeli bir sofra hazırlattı. Sofrada, ikrÂm edilen meyveleri soyup kesmek gÂyesiyle, her birine bir de bıcak vermişti. Onlar meyvelerini soyup kesmekle meşgul oldukları sırada, beriden de Yûsuf ’a: «Onların huzûruna cık!» dedi. Kadınlar onu gorunce hayran kaldılar, onun guzelliğine dalıp gittiklerinden, farkında olmadan kendi ellerini kestiler ve: «HÂşÃ‚! AllÂh icin, bu bir insan olamaz, bu pek kıymetli bir melek! (Başka bir şey değil!)» dediler.” (Yûsuf, 31)

MAĞRÛR İNSANLARIN ÂDETİ

Âyet-i kerîmedeki «Dayanılacak yastıklar» mÂnÂsına gelen “muttekeen” kelimesi, “yemek meclisi” şeklinde de anlaşılmıştır. Cunku onlar, mağrûr insanların Âdeti uzere yerken, icerken ve sohbet ederken arkalarına dayanırlardı. Bu sebeple dayanarak yemek yeme Âdeti yasaklanmıştır. Nitekim RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-;

“Ben bir yere dayanarak yemek yemem.” (BuhÂrî, Et‘ime, 13) buyurmuştur.

MISIRLI KADINLAR EFENDİMİZ'İ GORSELERDİ

Hazret-i Âişe -radıyallÂhu anhÂ-, Rasûl-i Ekrem -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimizin yuz guzelliğini ifÂde sadedinde O ’nu Yûsuf -aleyhisselÂm- ’a kıyÂs ile şoyle der:

“Mısır ahÂlisi, RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in yuzunun guzelliğini işitmiş olsalardı, Yûsuf -aleyhisselÂm- ’ın pazarlığında bir kuruş dahî harcamazlardı. Zuleyh ’yı kotuleyen kadınlar, Rasûl-i Ekrem ’in parlak alnını gorselerdi, elleri yerine kalblerini keserlerdi.”

RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, sîretinin de sûreti gibi guzel olması icin devamlı olarak du ederdi. Aynaya bakarken ahlÂkî guzelliğe vurgu yapar ve:

“AllÂh ’ım! Yaratılışımı guzel kıldığın gibi ahlÂkımı da guzelleştir!”

“Y Rabbî! Beni ahlÂkın en guzeline ulaştır! Şuphesiz ona ulaştıracak olan ancak Sen ’sin!” diye du ederdi. (İbn-i Hacer, Fethu ’l-BÂrî, X, 456)

“İŞTE BENİ KINAMANIZA SEBEP OLAN GENC!”

Mısır kadınlarının Yûsuf ’un goz kamaştıran guzelliği karşısında duştukleri bu hayranlık uzerine ZuleyhÂ:

“«İşte, beni kınamanıza sebep olan genc! Yemin ederim ki ben ondan murÂd almak istedim, ama o iffetli davrandı. Yine yemin ederim ki kendisine emredeceğim işi yapmaması hÂlinde O mutlak zindana atılacak, zelil ve perişan olacaktır!» dedi.” (Yûsuf, 32)

Mısır sokaklarında gezerken yuzu guneş gibi parlayan ve ayın ondordunden daha guzel olan Yûsuf -aleyhisselÂm-, kadın fitnesi karşısında AllÂh ’tan son derece korkarak ellerini actı ve Rabbine iltic ederek kendisini muhÂfaza etmesi icin niyazda bulundu. Cunku Hak ’tan gÂfil olan kadınların hîleleri, şeytanların tuzaklarından daha tehlikeliydi.

“(Yûsuf «Rabbim! Zindan bana, bunların beni dÂvet ettikleri şeyi yapmaktan daha sevgilidir! Eğer Sen bunların tuzaklarını benden dondurmezsen, belki onlara meyleder ve cÂhillerden olurum!» dedi.” (Yûsuf, 33)

NEFSİN ŞERRİNDEN KURTULMANIN YOLU

Bazı buyukler demişlerdir ki:

“Nefse tÂviz vererek, yÂni nefsin arzularını yerine getirerek onun şerrinden kurtulmak mumkun değildir. Bundan kurtulmanın cÂresi AllÂh ’a sığınıp, O ’nun emirlerine sarılmaktır. Nitekim Yûsuf -aleyhisselÂm- da Rabbine sığınarak felÂha ermiştir.”

“Bunun uzerine Rabbi, O ’nun duÂsını kabûl etti ve kadınların tuzaklarını O ’ndan uzaklaştırdı. Cunku O, hakkıyla işiten ve her şeyi bilenin t kendisidir.” (Yûsuf, 34)

AllÂh TeÂl muhÂfaza etmedikten sonra hicbir kalb, -velev ki bir peygamber kalbinin kemÂline sÂhip de olsa-, beşeriyet îcÂbı, dunyÂnın tuzaklarından, birtakım arzulara meyletmekten, nefsin fısıltılarından ve şeytanın vesveselerinden emîn olamaz, kendi kendini koruyamaz! Nitekim daha evvel gecen Âyet-i kerîmedeki “Rabbinin burhÂnı” ifÂdesi de bu hakîkati îzÂh etmektedir.

Dolayısıyla bir kul olarak bizlere duşen; nefsimizin hîlesinden hicbir zaman emîn olmayıp dÂim teyakkuz hÂlinde bulunmak ve bu husustaki acziyetimizi mudrik bir şekilde AllÂh ’a sığınmaktır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 2, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan