
Zulkarneyn -aleyhisselÂm-, memleketinin sınırlarını genişletip devletini guclendirdi. AllÂh ’ın emir ve nehiylerini dunyÂya tebliğ etmeye başladı. Mu ’minlerden meydana gelen ordusu ile ilk once batıya yurudu. Her yerde kÂfirleri tevhîd akîdesine dÂvet etti. Batının son noktasına kadar ilerledi. Artık karalar bitmiş, engin denizlerin kıyılarına ulaşmıştı. Guneş, sanki kara bir camur pınarına batıyor gibiydi. Orada kÂfir bir kavme rastladı. Onların bir kısmı îmÂn etti. ÎmÂn etmeyenlerle harb ederek hepsini mağlûb etti. Sonunda onlar da tevbe edip topluca tevhîd akîdesini kabûl ettiler.
Âyet-i kerîmede bu durum şoyle anlatılır:
“O da (batıya doğru) bir yol tuttu. NihÂyet guneşin battığı yere vardığı zaman guneşi, (sanki) kara bir balcıkta batıyor buldu. Orada bir kavme rastladı. Biz ona dedik ki: «Ey Zulkarneyn! Onları ister cezÂlandırırsın, istersen onlar hakkında iyi davranırsın.” (el-Kehf, 85-86)
Kendisine bu şekilde selÂhiyet verilen Hazret-i Zulkarneyn -aleyhisselÂm-, ilÂhî olculere gore hareket ederek:
“O da demişti ki: «Kim haksızlık ederse muhakkak ona azÂb ederiz; sonra Rabbine geri dondurulur, O da onu gorulmemiş bir azÂb ile cezÂlandırır. Fakat her kim de îmÂn edip sÂlih ameller yaparsa buna da mukÂfat olarak en guzel Âkıbet vardır ve ona emrimizden kolay, guzel ve yumuşak sozler soyleriz.»” (el-Kehf, 87-88)
Boylece Zulkarneyn -aleyhisselÂm-, insanları dÂim îmÂna dÂvet etti. Kendisine tÂbî olanlar kurtuluşa erdiler, îmÂn etmeyenler, cezÂlarını gorduler.
YUKSEK BİR HUKUMRANLIK SAHİBİYDİ
Zulkarneyn -aleyhisselÂm-, batıdan sonra doğuya sefer yaptı. Guneşin doğduğu yere vardı. Âyette şoyle buyrulur:
“Sonra yine bir yol tuttu. Guneşin doğduğu yere varınca, onun, kendilerini sıcaktan koruyacak bir siper nasîb etmediğimiz bir halk uzerine doğduğunu gordu. İşte Zulkarneyn, boyle yuksek bir hukumranlığa sÂhip idi. Onun yanında ne var ne yoksa Biz hepsini ihÂta etmiştik, biliyorduk.” (el-Kehf, 89-91)
SEDD-İ ZULKARNEYN KISSASI
Hazret-i Zulkarneyn ’in, arka arkaya ulkeler fethederek doğu tarafına ilerlediği, nihÂyet medenî yaşayışın sona erdiği, ibtidÂî (cıplak, evsiz barksız) şekilde yaşayan insanların bulunduğu en uzak bir doğuya ulaştığı anlaşılıyor.
Buranın insanları, guneş vurunca mağaralara veya denize girerlerdi. Ancak guneşin şiddetli sıcağı gecince ihtiyaclarını karşılamak uzere mağaralarından dışarı cıkarlar, gecimlerini temin icin calışırlardı. Zulkarneyn -aleyhisselÂm-, onları da hak dîne dÂvet etti.
Daha sonra kuzeye sefer yaptı. Yabancı dille konuşan bir kavim vardı. Tercuman vÂsıtası ile konuşuyorlardı. AllÂh TeÂl buyurur:
“Sonra yine bir yol tuttu. NihÂyet iki dağ arasına ulaştığında onların onunde, hemen hicbir soz anlamayan bir kavim buldu.” (el-Kehf, 92-93)
Hazret-i Zulkarneyn ’in karşılaştığı bu insanlar, Zulkarneyn -aleyhisselÂm- ’a Ye ’cûc ve Me ’cûc isimli yaratıkların kendilerini rahatsız ettiklerinden şikÂyet ettiler. O ’ndan kendilerini bu zararlı yaratıklardan koruyacak bir set yapmasını istediler. Bunun uzerine “Sedd-i Zulkarneyn” yapıldı. Bu kavim de, hidÂyet yolunu secip musluman oldu. Âyet-i kerîmelerde şoyle buyrulur:
“«Ey Zulkarneyn!» dediler, «Ye ’cûc ve Me ’cûc bu ulkede bozgunculuk yapıyor. Bizimle onlar arasında sed yapman icin sana bir vergi vermeyi teklif ediyoruz, ne dersin?»
O da şoyle cevap verdi: «Rabbimin bana verdiği imkÂnlar, sizin vereceğinizden daha hayırlıdır. Siz bana beden kuvvetiyle yardımcı olun da sizinle onlar arasında sağlam bir sed yapayım. Demir kutleleri bana getirin.»
Zulkarneyn iki dağın arasını demir kutleleriyle doldurtup dağlarla aynı seviyeye getirince:
«Korukleyin!» dedi. Onu ateş hÂline getirince,
«Bana erimiş bakır getirin de uzerine dokeyim» dedi. Artık o Ye ’cûc ve Me ’cûc ’un ne seddi aşmaya ne de onda delik acmaya gucleri yetmedi. Zulkarneyn şoyle dedi: «Bu, Rabbimden bir rahmettir, bir lutuftur. Rabbimin tÂyin ettiği vakit gelince, bunu yerle bir eder. Rabbimin va‘di mutlak gercekleşir.»” (el-Kehf, 94-98)
Zulkarneyn seddinin yıkılması, kıyÂmet alÂmetlerindendir. Bu sed, bugunku Cin Seddi ’nden farklıdır. MekÂnı hakkında ihtilÂf vardır. KıyÂmete yakın yıkılacak, Ye ’cûc ve Me ’cûc kavimleri yeryuzune yayılarak fesat cıkaracaklardır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 2, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan