Hz. İbrahim (a.s.) kimdir? Peygamberlerin atası; Hz. İbrahim ’in (a.s.) hayatı, kıssası ve mucizeleri.Hz. İbrahim ’in (a.s.) hayatındaki onemli hadiseler...
HZ. İBRAHİM ’İN (A.S.) KISACA HAYATI Irak ’ın kuzeyindeki Keldanîlerin yaşadığı “Ur” şehrinde doğar Hazret-i İbrahim... Ateşe atıldıktan sonra, doğduğu, yaşadığı yerleri terk ederek Harran ’a gelir. O ’nun kadar uzun yolculuklar yapan bir Peygamber daha yok gibidir. AllĂ‚h ’ın dînini tebliğ etmek icin, daha cok kişiye hakkı, hakikati anlatmak icindir butun gayreti… Zevcesi SĂ‚re ile kardeşinin oğlu Lût ve onun zevcesini yanına alarak bu kez Filistin ’in yolunu tutar.[1]
Hz. İbrahim ’in (a.s.) Şehri Filistin ’de kuraklık artınca Mısır ’a goc ederler. Mısır hukumdarının hediye ettiği cĂ‚riye Hacer, İbrahim ’in (a.s.) ikinci zevcesidir. Kuraklık duzelir duzelmez tekrar Filistin ’e donerler. Yeğeni Hazret-i Lût ’u (a.s.) Urdun ’e yerleştirir. AllĂ‚h ’ın dînini orada tebliğ edecektir o da...[2] Hazret-i İbrahim ’in medfun olduğu şehir de Filistin ’de bulunan “el-Halil” şehridir.
İbrahim Peygamber ’in Oğlu: İsmail Aleyhisselam Cocukları cok sevdiği hĂ‚lde, CenĂ‚b-ı Hak, ona gencliğinde değil, yaşlılık demlerinde evlĂ‚t lûtfetmiştir. İlk olarak İsmail (a.s.) ile gozu-gonlu şenlenir. Evlat hasreti dindi artık, derken CenĂ‚b-ı Hakk ’ın imtihanı tecellî eder. Hacer ve oğlu İsmail ’i, Mekke ’ye goturup bırakacaktır. Onlar icin kalacak bir yer, gunluk yetecek kadar gıda ve su temin edemeyecektir. Onları bıraktıktan sonra beraberlerinde kalmayacak, hemen geri donecektir. Gorunuşte bir kocanın, Ă‚ilesine yapabileceği en buyuk zulum gibi gorunen bu hĂ‚dise, AllĂ‚h ’ın emri olduğundan, icinde nice hikmetleri barındırmaktadır.
Sırlarla doludur bu yolculuk… Sırlarla doludur yaşananlar… Yaşlı bir adam, bir kadın ve kucuk bir cocuk, yaya olarak, collerle kaplı, yuzlerce kilometrelik mesafeyi aşarak, Arabistan colunun ortasında KĂ‚be ’nin temellerinin bulunduğu tumseği bulacak ve bunu suyun ve yemeğin bulunmadığı, her biri birbirine benzeyen colleri gecerek yapacaktır… Tek başına aynı şartlarda yuzlerce kilometrelik mesafeyi, belki de ac-susuz donmesi ile bitecek bu yolculuk, sebepler Ă‚leminde mĂ‚kul bir şekilde acıklanacak şeylerden değildir. Allah TeĂ‚lĂ‚ tarafından KĂ‚be ’nin yeri, İbrahim ’e (a.s.) gosterilmiştir.[3] Belli ki ateş nasıl yakmamışsa Hazret-i İbrahim ’i, coller de gulistan olmuş, yolculuk olması gereken şekilde değil, AllĂ‚h ’ın kudreti ile eşyanın hĂ‚li değişerek gercekleşmiştir.
HZ. İBRAHİM ’İN (A.S.) MUCİZELERİ İbn-i Abbas (r.a.) bu hadiseyi tafsîlatlı olarak Peygamber Efendimiz ’den rivayet eder.
“İbrahim (a.s.) beraberinde İsmĂ‚il (a.s.) ve onu henuz emzirmekte olan annesi olduğu hĂ‚lde ilerledi. Kadının yanında bir de su tulumu vardı. İbrahim (a.s.) kadını Beyt ’in yanında «Devha» denen buyuk bir ağacın dibine bıraktı. Burası KĂ‚be ’nin yukarı tarafında Zemzem ’in tam ustunde bir nokta idi. O gun Mekke ’de kimse yaşamıyordu; bir damla su yoktu, zirĂ‚î hicbir urun yoktu. Hazret-i İbrahim (a.s.), yanlarına icerisinde hurma bulunan eski bir azık dağarcığı ile su bulunan bir tulum bıraktı.”
Allah TeĂ‚lĂ‚ tarafından onları bırakıp hemen geri donmesi emredildiği icin hic oyalanmadan ve vedalaşmadan arkasını donup oradan uzaklaşır Hazret-i İbrahim... Emre itaat edip, imtihanı kaybetmemek icin tek bir kelime etmeden cok sevdiklerinden ayrılır.
“Acaba burada vahşî bir hayvan onları parcalar mı? Aclıktan olurler mi? Susuzluktan helĂ‚k olurlar mı? Kimseler gelmezse hayatlarını nasıl devam ettirirler?” gibi AllĂ‚h ’ın takdîr-i ilĂ‚hîsinde olan işler hakkında hicbir tereddut, korku, endişe, vesvese, sû-i zan ve vehme kapılmamıştır. “Tevekkul, deveyi ağaca bağlandıktan sonra AllĂ‚h ’a dayanmak…” diye tabir edilirken burada deve bağlamak kabîlinden hicbir şey yapılmamıştır. Butun tedbir, bu kadar bilinmezin icinde cok az bir hurma dağarcığı ve cok az bir sudur.
Hadîs-i şerîf devam eder:
“İsmail ’in annesi, İbrahim ’in peşine duştu, ona Keda ’da yetişti.
«-Ey İbrahim, bizi burada hicbir insanın, hicbir yoldaşın bulunmadığı bir yerde bırakıp nereye gidiyorsun?» diye seslendi.”
Belli ki yol boyu “Nereye gidiyoruz? Neden gidiyoruz? Sonra ne olacak? Sen bizimle kalacak mısın? Biz orada ne yiyip ne iceceğiz?” vb. konular hic konuşulmadan buyuk bir sessizlik icinde yolculuk yapılmıştır. Gecmişte kole olmanın verdiği bir ozellik olsa gerek ki, koleler efendilerine “Neden?” sorusunu, “Nicin?” sorusunu soramaz, hesap sorup hak arayamazlar. Şimdi ise omru kolelikle gecen Hazret-i Hacer ’in yaşlı kocasının peşinden koşarak bu soruları sorması, mutlaka kendisi icin değil, kucuk yavrusunun hayatının tehlikeye girmemesi icindir. Hazret-i Hacer:
“-Bizi bırakıp nereye gidiyorsun?” sorusunu birkac kez tekrarladı. Hazret-i İbrahim donup cevap dahî vermedi. Caresiz kadın en son:
“-Bunu yapmanı sana Allah mı emretti?” diyebildi. İbrahim (a.s.) yine donmeden:
“-Evet.” diye cevap verdi.
İnsanoğlunun zaafları vardır; seven bir kalp taşıyan, duyguları olan, hele de merhameti ile, yumuşak gonulluluğu ile Kur ’Ă‚n ’da ovulen bir babanın; eşini, kucucuk cocuğu ile yapayalnız bırakıp arkasına bakmadan gitmesi, eşine cevap vermemesi, ona donmemesi, eşi ile goz goze geldiği zaman, onun gozlerindeki huznu, sitemi, caresizliği, bizi bırakma yalvarışını gorurse galeyĂ‚na gelecek olan merhamet ve muhabbet duygularının îmĂ‚nını zedelememesi icindi. Emri veren Allah ise, his, duygu, şahsî goruş devreye sokulmadan sadece, “İşittik ve itaat ettik.” demektir, kulluk…
Durum, Hazret-i İbrahim (a.s.) icin boyle iken, aldığı cevap ile Hazret-i Hacer de sukûnete erer. Dileyen gitsin, dileyen kalsın, herkese selĂ‚m olsun; değil mi ki sahibimiz Allah ’tır, ne gam vardır, ne keder… SelĂ‚met, Rabbimizin yardımı ile kimseye ihtiyacımız olmadan bizimdir.
Bunun uzerine Hazret-i Hacer:
“-Oyleyse Rabbimiz muhĂ‚fızımızdır, bizi burada perişan etmez.” dedi ve geri dondu.
İbrahim (a.s.) yoluna devam etti. Kendisini goremeyecekleri, Seniyye Tepesi ’ne gelince Beyt ’e yoneldi, ellerini kaldırıp şu duĂ‚ları yaptı:
“Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları icin ben, neslimden bir kısmını Senin Beyt-i Harem ’inin yanında, ziraat yapılmayan bir vĂ‚diye yerleştirdim. Artık Sen de insanların bir kısmının gonullerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver. Umulur ki, bu nîmetlere şukrederler.” (İbrahim, 37)
“-Vay başıma neler geldi?!” diye ağlayıp sızlamaktan, kendimize, evlĂ‚dımıza acıyıp durmaktan daha iyisi, ellerimizi acıp duĂ‚ etmektir. Cunku duĂ‚, cozum odaklıdır, isyan ile yardımı geciktirmeden, teslîmiyet ile RahmĂ‚nî yardım kapısının acılmasının yegĂ‚ne yoludur.
Abdullah bin Abbas (r.a.) hadis rivÂyetine devam eder:
“Kaptaki su bitti, kadın da, cocuk da cok susadılar; sut de kesildi. Cocuk susuzluktan ıstırap cekiyordu, dudakları kurumuştu. Bu hĂ‚le dayanamayan Hazret-i Hacer, koşmaya başladı.”
Gecenin karanlığında, soğuk, korunaksız, insansız, sessiz gecen vakitler; gunduz ise ac, susuz, sıcaktan kavrularak yine insansız gecmektedir. Hicbir insanın kaldıramayacağı bu kadar olumsuzluğun karşısında, pes etmeden sebebine yapışıp Rabbinden yardım isteyen, oturup kara kara duşunup vesveselere gark olarak rûhî hasar gormektense, koşarak rûhunu canlı tutan bir kadın…
SafĂ‚ ’dan Merve ’ye, Merve ’den SafĂ‚ ’ya koşarak etrafı gozetleyerek, insan bulabilir miyim, su bulabilir miyim cırpınışında… Yedinci koşturma, Merve Tepesi ’nde bitiyor. Soluksuz, ara vermeden… Buralar daha bir destansı… Butun bu koşturmacalar:
“-Su goremesem de umidimi aslĂ‚ kaybetmiyorum, ben bulmak icin koşuyorsam, Sen de vermek icin koşuyorsundur!..” îmĂ‚nının tezahuru olsa gerek ki, yedinci koşuşun sonunda murĂ‚dı hĂ‚sıl oldu.
ZEMZEM ’İN HİKAYESİ İbn-i Abbas rivĂ‚yetine devam eder:
“Merve Tepesi ’nde bir ses işitti ve kulak verdi. Bir yandan da:
«-Sen sesini işittirdin, yardımın varsa geciktirme!..» diyordu.
Zemzem ’in yerinde CebrĂ‚il tecellî etti.
«-Sen kimsin?» dedi Hacer ’e…
«-İbrahim ’in oğlunun annesi Hacer ’im.» dedi.
«-İbrahim sizi kime emanet etmiş?» diye sordu. O da:
«-Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya.» diye cevap verdi.
«-Her ihtiyacınızı gorecek ZĂ‚t ’a emanet etmiş.» buyuran CebrĂ‚il ’in (a.s.) cumleleri ile biten bu konuşmanın sonunda cocuğun bulunduğu yerden su cıkmaya başlamıştı.
Koşarak gelen Hazret-i Hacer, bir yandan kabını su ile doldururken bir yandan da suyun etrafını ceviriyordu. Akar hĂ‚lde bıraksa idi, belki de Zemzem bir akarsu olacaktı. Kuyu icinde kalmayacaktı. Her şeyin en guzelini bilen Allah, en hayırlısını secti.
Melek, kadına:
«-ZĂ‚yî ve helĂ‚k oluruz diye korkmayın. Burada AllĂ‚h ’ın bir Beyt ’i olacak. Onu, şu cocuk ve babası binĂ‚ edecek. Allah TeĂ‚lĂ‚ o işin sahiplerini zĂ‚yî etmez.» dedi ve ayrıldı.”
Gonle verilen bu buyuk tesellî, CebrĂ‚il (a.s.) tarafından ve Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın emri ile verilmişti. Şunu iyi bilelim ki; oturduğumuz yerde ağlayıp “Tuh!..” demenin hicbir mĂ‚nĂ‚sı yok! Yedi kez tepelerden aşalım, bir gayret edelim hele; gorelim, yardım nasıl gelecek...
SU HAKKI KedĂ‚ yolundan gelen Curhumluler, Mekke ’nin aşağısında konaklayınca gokte ucan kuşları fark ettiler. Su olmayan vĂ‚dide kuşların olması oldukca garipti, bakmaya karar verdiler. Hazret-i Hacer ve oğlunu, Zemzem ’in başında buldular. “Su hakkı”nın hicbir zaman kendilerine ait olmayacağına dair soz verdikten sonra konaklamalarına Hazret-i Hacer izin verdi. “Unsiyet istediği bir zamanda bu teklif, İsmail ’in annesine uygun geldi. Onlar da oraya indiler.”[4]
Belli ki Hazret-i Hacer, dunyada her ne kadar kole olsa da, KĂ‚be ’nin inşası ve etrafında bir şehrin kurulmasında onderlik etmesi icin RahmĂ‚n ’ın ozel sectiği, akıl sahibi, irfan ehli bir kadındı. Bir şeyi AllĂ‚h ’ın emri ile yapmak ile nefsimize uyarak yapmak arasında dağlar kadar fark var. AllĂ‚h ’ın emrine îtibar ediliyorsa, ilĂ‚hî nusret; peşinden rahmet, kendiliğinden gelir.
“-Yap!” diyen Allah, yardımını da gonderir… Hazret-i Hacer ve Hazret-i İsmail, bugun KĂ‚be ’nin “Hatim” kısmında medfun olup, butun mu ’minlerin kalbinde, onlara dĂ‚ir vefĂ‚ dolu bir sevgi mevcuttur. Sevdiğini sevdiren Allah, onları kıyamete dek bizlere sevdirmiş, hayatları boyunca da yardımsız ve ikramsız bırakmamıştır.
Hazret-i İbrahim muhatap olduğu bu ağır imtihanları kazanmak sûretiyle butun insanların onderi kılınıp, “Peygamberlerin atası” kabul edilmiştir.[5] Biz de o kıymetli Ă‚ileye vefĂ‚mızı, Peygamber Efendimiz ’in oğrettiği salavĂ‚tlara namazlarımızda ve gunluk hayatımızda devam ederek gostermeye calışıyoruz.
“AllĂ‚h ’ım! İbrahim ve Ă‚ilesine salĂ‚t ettiğin gibi, Muhammed ve Ă‚ilesine salĂ‚t et. İbrahim ve Ă‚ilesini bereketli (mubarek) kıldığın gibi, Muhammed ve Ă‚ilesini de mubarek kıl. Sen Hamîd ’sin, Mecîd ’sin.”
İbrahim Sûresi ’nin 37. Ă‚yet-i kerîmesinde, rûhuma derinden tesir eden en esrarlı kısmı, bu beldeye Ă‚ilesini yerleştirme sebebi olarak Hazret-i İbrahim ’in soylediği:
“…Namazı dosdoğru kılmaları icin…” kısmıdır.
Oruc icin sağlık; zekĂ‚t icin mal; hac icin hem sağlık, hem mal gerekirken, bu ibadetleri gucu-kudreti yerinde olanlar yapabilirken, namaz, dunyanın doğusundan batısına butun insanların, hastası-sağlıklısı, yaşlısı-genci, zengini-fakiri, coluğu-cocuğu ile edĂ‚ ettiği bir ibadettir.
Her saniye, birbirine eşit ve aynı îtibar icindeki kulların, AllĂ‚h ’ın belirlediği yone yonelerek secde etmeleri, meleklerin gıpta ettiği destansı bir hĂ‚disedir. Hacda ve umrede en pahalı, KĂ‚be ’ye en yakın otellerde ikamet edenler, iş KĂ‚be ’de namaz kılmaya gelince, buldukları yerde namaza dururlar. Bir de bakmışsın yanlarında en fakir, en gelişmemiş ulkeden gelen, belki medenî dahî olmayan bir kişi, saf tutmuş.
KĂ‚be ’nin temellerinin mevcut olup da binasının olmadığı bir beldeye ilk olarak Hazret-i Hacer ve Hazret-i İsmail ’in (a.s.) yerleştirilmesi, cok onemli idi. Dinden diyanetten habersiz birisi oraya yerleşip dinin temel unsurlarının orada inşasına izin vermez, kendi kendine hak iddia edebilirdi:
“-Hey, bizim topraklarımızda siz ne yapıyorsunuz oyle? Kim dedi size orayı inşa edin diye!..” gibi sozlu tĂ‚cize dahî uğramadan İslĂ‚m ’ın kıblesinin inşası ve onunla birlikte insanlığın ihyĂ‚sı icin Mekke şehri, iki mĂ‚sumun etrafında kuruldu. Zemzem de onları himayesinde idi. Ve boylesi bir konumda bulunan Hazret-i İsmail ’in ileride insanları AllĂ‚h ’ın dinine dĂ‚veti daha kolay ve tesirli olacaktı.
Bu karar, gorunuşte biraz zĂ‚limce gelse de butun insanlık icin RahmĂ‚nî bir karardı. Eğer Beyt ’in bulunduğu yerlerde birileri hak iddia edecekse, bu, ancak takvĂ‚ sahibi, îman ve teslîmiyette zirve olmuş kullar tarafından edilmelidir ki, buna en yakışanı teslîmiyet, tevekkul ve rızĂ‚ sultanı Hazret-i Hacer (a.s.) ve onun oğlu olmalıdır. Boylesi temiz insanları sevenler de temiz insanlar olacağı icin Hazret-i İbrahim ’in mubĂ‚rek duĂ‚sı, zamanı ve zemini oluştukca gercekleşecekti.
İMTİHANLARIN EN BUYUĞU Zaman yine zor zamanlardı. Bu kez Hazret-i İbrahim (a.s.) imtihanın en buyuğu ile karşı karşıya idi. “Bana sĂ‚lihlerden bir cocuk bağışla!” diye duĂ‚ eden Hazret-i İbrahim ’e (a.s.) [6], uysal, halîm-selîm, babasına son derece itaatkĂ‚r Hazret-i İsmail (a.s.) mujdelenmişti.[7]
Bir babanın sahip olabileceği en derin sevgi ile oğluna bağlı olan Hazret-i İbrahim ’in (a.s.), belki de hayatta en sevdiği varlık İsmail (a.s.) idi. O cocuk kendisine verilmişti, şimdi ise kurban etmesi isteniyordu.[8]
Durumu oğluna anlatınca İsmail (a.s.) gecmişte annesinin soylediği sozu soyluyor:
“-Emredildiğin her ne ise onu yap, beni sabredenlerden bulacaksın!.”[9] diyordu.
HĂ‚dise, ana-baba ve evlĂ‚dın tam teslîmiyeti ile neticeleniyor ve bu buyuk imtihanın nihayetinde bir koc kurban ediliyordu.[10]
Hac esnasında Mina ’da “şeytan taşlama” ibadeti ile biz de, Hazret-i İbrahim, Hazret-i İsmail ve Hazret-i Hacer ’in (a.s.) şeytanı taşladıkları yerlerde, şeytanı sembolik taşlayarak Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya gercek mĂ‚nĂ‚da teslim miyiz, onu sorguluyor, onlar gibi şeytanı alt edebilmek icin duĂ‚ ediyoruz.
KABE ’NİN İNŞASI İbn-i AbbĂ‚s ’ın (r.a.) rivĂ‚yetine devam ettiği o uzun hadîs-i şerîfte, bu kez KĂ‚be ’nin inşĂ‚sı anlatılır:
“Bir muddet sonra İbrahim, yine Hacer ile İsmail ’in yanına geldi. İsmail, Zemzem ’in yanında Devha ağacının altında kendisine ok yapıyordu. Babasını gorunce ayağa kalkıp onu karşıladı. İbrahim, AllĂ‚h ’ın kendisine buyuk bir iş emrettiğini o işte kendisine yardımcı olup olamayacağını İsmail ’e sordu. Yine buyuk bir teslîmiyetle cevap geldi.
«-Emredileni yapmanda sana gucum yettiği kadar yardım edeceğim.»[11]
İsmail taş getiriyor, babası da KĂ‚be ’nin duvarlarını yukseltiyordu. Binanın boyu yukselince İsmail babasının rahat calışması icin, bugun «MakĂ‚m-ı İbrahim» ismi verilen taşı getirdi.”
EvlĂ‚dın babasına merhametinin, babanın Rabbine itaatinin sembolu idi o taş... Hele ki gunumuzde, yaşlı bir babayı, yeni ergen bir erkek cocuğu elinde oynatmaya pek meyyalken, Hazret-i İsmail (a.s.) soz konusu olunca, durumun hic de oyle olmadığını, bu taş ile anlıyoruz. EvvelĂ‚ AllĂ‚h ’a, sonra babaya itaat, hurmet, edep, hayĂ‚nın semboludur o taş… Baba ile oğulun, nezih dostluğunun işaretidir. Ebeveyne saygının gostergesidir. EvlĂ‚da hayır duĂ‚nın edildiği yerdir. O taş, basit bir taş olmadığı icin, ona yuklenen mĂ‚nĂ‚lar cok yuce olduğu icin, o taşın yanında, yani “MakĂ‚m-ı İbrahim ’de namaz yeri edinmeleri” insanlara emredilmiştir.[12]
KĂ‚be ’nin temelleri yukseldikce baba-oğul hep şu sozu tekrarlıyorlardı:
“-Rabbimiz, bizden kabul buyur!.”
Her bir taşı, iki buyuk peygamberin duĂ‚sı ile yerine konan KĂ‚be, bu duĂ‚ların bereketi ve RahmĂ‚n ’ın lutfu ile İslĂ‚m Âlemi ’nin kıblesi, gunahlar ile kirlenen muslumanların tertemiz edilip gonderildiği mubarek mekĂ‚n olmuştur. Arz ’ın ve semĂ‚nın kalbi olan KĂ‚be ’nin, mu ’minlerce aşk ile arzu edilmesi, sevilmesi, ulaşılamayınca gozyaşı dokulmesinde, inşĂ‚ edenlerin kalb-i selîm sahibi peygamberler[13] olmasının tesiri buyuktur.
Haccın insanlara îlan edilmesi emredilmiş[14]; Hazret-i İbrahim, Hazret-i Hacer ve Hazret-i İsmail ’in (a.s.) hayatının en onemli donemlerinin anlatıldığı sembollerle orulmuş hac ibadeti oluşturulmuştur. Hac ibadetini yerine getirirken, bu uc buyuk insanın yaşadıkları imtihanı, sanki biz de yaşıyormuş ve kazanma mucadelesi veriyormuşuz gibi, onların imtihan oldukları her yerde onların hĂ‚lleri ile hĂ‚llenerek, aynîleşmeye calışıyoruz. Boylece:
“-Biz de itaat ediyoruz, biz de Sana teslim oluyoruz, biz de Sana guveniyoruz! YĂ‚ Rabbi, Sen de bizi affet ve onlardaki kıymetli îmĂ‚nı bizlere de nasip et.” diyoruz hem hĂ‚l, hem de kĂ‚l dili ile…
AllĂ‚h ’ın emrine itaat icin uc mubarek insanın Mekke ’ye doğru yaptıkları yolculuk, kurban bayramının birinci gunu fecrin doğuşundan itibaren omrun sonuna kadar yapılması gereken, genelde hacılarımızın kurban bayramının dort gununde edĂ‚ etmeye calıştıkları farz ibadet olan “Ziyaret tavafı” ile bedenen ve rûhen yaşanmaktadır.
Mina ’daki cemrelerin taşlanması işi bitip Mekke ’ye donuldukten sonra, memlekete gitmeden, son vazife şeklinde vĂ‚cip bir ibadet olarak yapılan “VedĂ‚ tavafı” da Hazret-i İbrahim ’in (a.s.) Mekke ’den, Filistin ’e donuş yolculuğunun semboludur. Cok zordur hacılar icin KĂ‚be ’ye veda etmek... Gozyaşları icinde:
“-Bekle beni KĂ‚be ’m, inşĂ‚allĂ‚h sana tekrar kavuşurum.” diye temennîlerde bulunup duĂ‚lar etmek…
Arafat ’tan Muzdelife ’ye, Mina ’da şeytan taşlamaktan son tavafa kadar samimi bir teslîmiyet ile; “AllĂ‚h ’a en guzel kul nasıl olunur?” sorusunun cevaplarıdır haccın menĂ‚sikleri…
HACCIN OZETİ Haccın ozeti; teslîmiyet, nusret ve rahmettir. Teslim olan kula yardım gelir, onunla da kalmaz en buyuk ikramlar, rahmet, yağmur gibi ustlerine yağar.
KĂ‚be ’nin inşası bittikten sonra, baba-oğulun ettikleri duĂ‚yı, CenĂ‚b-ı Hak da beğenmiş, bizlere de oğrenip o duĂ‚yı edelim diye Kur ’Ă‚n-ı Kerim ’inde zikretmiştir:
“Rabbimiz! Bizi Sana teslim olmuş kimselerden kıl. Soyumuzdan da Sana teslim olmuş bir ummet cıkar. Bize ibadet yerlerini ve usûllerini goster. Tevbemizi kabul et. Cunku Sen tevbeleri cokca kabul edensin ve cok merhametli olansın.” (el-Bakara, 128)
Dipnotlar:
[1] Bkz: el-Enbiya 70-71. [2] Bkz: Dr. Şevki Ebu Halil, “Kur ’Ă‚n Atlası; Yerler, Kavimler, Peygamberler.” [3] Bkz: el-Hac, 26. [4] BuhĂ‚rî, EnbiyĂ‚, 8. [5] Bkz: el-Bakara, 124. [6] Bkz: es-SĂ‚ffĂ‚t, 100. [7] Bkz: es-SĂ‚ffĂ‚t, 101. [8] Bkz: es-SĂ‚ffĂ‚t, 103. [9] Bkz: es-SĂ‚ffĂ‚t, 103. [10] Bkz: es-SĂ‚ffĂ‚t, 100-112. [11] BuhĂ‚rî, EnbiyĂ‚, 8. [12] Bkz: el-Bakara, 125. [13] Bkz: es-SĂ‚ffĂ‚t, 84. [14] Bkz: el-Hac, 25-29.
Kaynak: Fatma HĂ‚le Sağım, Şebnem Dergisi, Sayı: 163
İslam ve İhsan