
Turklerde, hukumdarlık alĂ‚meti sayılan tuğra ne anlama geliyor? Osmanlı tuğrası ne anlama gelir? Padişah tuğralarında ne yazıyor? İşte Osmanlı tuğraları ve anlamları...Tuğra, Turklerde Oğuz hakanlarından Osmanlı sultanlarına kadar hukumdarlık alĂ‚meti olarak sayılırdı. İşte Osmanlı tuğralarının ozellikleri ve anlamları.
TUĞRA NEDİR? Oğuz hakanlarından Osmanlı sultanlarına kadar Turk hukumdarlarını temsilen kullanılan yazılı alĂ‚met ve işaretler tuğra adıyla anılır. Orta Turkce ’de “hukumdarın muhur ve imzası” anlamında tugrag şeklinde yer alan kelime Farsca ’ya nişĂ‚n, Arapca ’ya tevkī‘ ve alĂ‚met olarak gecmiştir. Bunun karşılığında Osmanlılarda tevkī‘, nişan, tuğra ve alĂ‚met kelimeleri kullanılmıştır.
Belgelerde “tevkī‘, tevkī-i humĂ‚yun, tevkī-i refî‘, tevkī-i refî ’i humĂ‚yun, nişan, nişĂ‚n-ı humĂ‚yun, nişĂ‚n-ı şerîf-i Ă‚lîşĂ‚n-ı sultĂ‚nî ve tuğrĂ‚-yi garrĂ‚-yi sĂ‚mî-mekĂ‚n-ı hĂ‚kānî, tuğrĂ‚-yi humĂ‚yun ve misĂ‚l-i meymûn, nişĂ‚n-ı humĂ‚yun ve tuğrĂ‚-yi meymûn, tuğrĂ‚-yi garrĂ‚, nişĂ‚n-ı şerîf-i Ă‚lîşĂ‚n, alĂ‚met-i şerîfe” ifadeleri bulunur. Tuğranın hazırlanışı ise “yazmak” yerine “cekmek” fiili ile ifade edilir.
OSMANLI TUĞRASININ BOLUMLERİ Osmanlılarda aklĂ‚m-ı sittenin tevkī‘ ceşidiyle cekilen ve onceleri basit cizgilerden meydana gelen tuğralarda padişahın ismi babasınınkiyle beraber Arapca soylenişe gore yer alırdı. Zaman icinde buna “şah” ve “han” sıfatları, ayrıca “el-muzaffer dĂ‚imĂ‚” duası eklenmiştir. Bu unsurları taşıyan, harflerin noktasız olarak kullanıldığı bir tuğra şu bolumlerden teşekkul eder:
1. Padişahın ve babasının isimleriyle “el-muzaffer dĂ‚imĂ‚” duasının yer aldığı kursu (sere);
2. Buradan sola doğru kavis cizerek giden ic ice iki beyza;
3. Beyzaların sağa ve aşağıya doğru uzantısı olan kol (hancer);
4. Sereden yukarıya doğru yukselen uc tuğ (elif) (tuğra metninde gecen eliflerin az veya cok sayıda oluşu bu uc adedini değiştirmez);
5. Tuğların tepesinden sol aşağıya kıvrılarak inen uc zulfe.
OĞUZLARDA HUKUMRANLIK ALAMETİ Hukumdar namına bir belgenin ust tarafına yazılan isim, elkāb ve dua cumlesinin adı olan tuğranın, İslĂ‚m ulkelerindeki DîvĂ‚n-ı İnşĂ‚ yerine Selcuklulardaki DîvĂ‚n-ı Tuğra reisliği (tuğrĂ‚îlik) muessesesi vasfıyla hĂ‚nedanın kurucusu Tuğrul Bey ’den itibaren var olduğu, bu muessesenin Oğuzlarda hukumranlık alĂ‚meti sayılan tuğradan cıktığı, Tuğrul Bey, tuğrasının Selcuklu madenî paralarında rastlanan ok ve yaydan ibaret Kınık damgası olduğu kabul edilmekteyse de bunların asılları zamanımıza kadar gelmemiştir. Kalın bir tevkī‘ hattıyla yalnız “Sultan” yazılı birkac Selcuklu fermanına bakılırsa bunun tuğranın sadeleşmiş şekli olabileceğini, hatta kelimede gecen uc elifin ve sondaki nûn kavisinin ilk Osmanlı tuğralarının da ilham kaynağı sayılabileceğini duşunenler vardır.
Selcuklulardan muhtemelen Eyyûbîler vasıtasıyla Mısır Memluklerine gecen ve Sultan el-Meliku ’l-Eşref Şa‘bĂ‚n devrine (1363-1376) kadar kullanılan tuğranın şekil itibariyle Osmanlı tuğrası ile hic benzerliği bulunmaz. Bu tuğralar dortgen biciminde olup elkābın dipte sıralanmasına ve mevcut dik konumlu harflere aşırı uzunluk verilmesine dikkat edilmiştir.
OSMANLI ’DA İLK TUĞRA
Osmanlı Sultanlarının tuğraları
Osmanlılarda ilk tuğra Orhan Gazi ile başlar (1324), Osman Gazi ’nin tuğrasına rastlanmamıştır. “Orhan b. Osman” ifadesinde yer alan uc elif yukarıya, uc nûn ise sola doğru birbiri icinde uzatılarak sonraki padişah tuğralarının esası belirlenmiştir. Orhan Gazi ’nin 1348 tarihli diğer tuğrasında “nûn”lar kavise donmeye başlamış, eliflerin sağına da zulfe işareti konulmuştur.
1. Murat Han tuğrasında eliflerin zulfesi sola gecmiş, elif aralarına vasla işareti getirilmiştir. Daha once kavis haline donuşen “nûn”lar burada ikiye inerek ic ve dış beyza şeklini bulmuştur. Hammer ’in, Osmanlılarla Raguza Cumhuriyeti arasındaki ahidnĂ‚meyi tasdik icin Sultan 1. Murat ’ın imza yerine baş ve serce parmakları ayrı, diğer uc parmağı birbirine yakın şekilde elini murekkebe batırıp bastığı, bundan da padişah tuğralarının cıktığı yolunda verdiği bilgi artık tamamen bir tarafa bırakılmıştır. Anadolu beyliklerinde de bey adına aynı uslûpta tuğra cekildiği gorulmektedir.
OSMANLI TUĞRALARI VE ANLAMLARI Yıldırım Beyazıt tuğralarında beyzaların sağdaki tuğları kesip uzatılmasıyla kol ortaya cıkarak baba adına han unvanı eklenmeye başlanmış, bu uygulama han kelimesinin 1. Mahmut ’tan itibaren babadan alınıp padişah adına eklenmesiyle surdurulmuştur. Tuğralara dua cumlesinin ilĂ‚ve edilmesi Sultan 1. Murat ’ta “muzaffer dĂ‚imĂ‚”, FĂ‚tih Sultan Mehmet ’te “el-muzaffer dĂ‚imĂ‚” şekliyle başlar; “el-” harf-i ta‘rifi sonraki bazı padişahlarda gorulse de II. Suleyman ’dan itibaren kesinlik kazanmıştır. Şah unvanı Yavuz Sultan Selim ’le kullanılmaya başlanır: “Selîm Şah b. BĂ‚yezîd Han el-muzaffer dĂ‚imĂ‚.”
Kanûnî Sultan Suleyman tuğralarında bu unvanı babası icin de ekler: “Suleyman Şah b. Selîm Şah Han el-muzaffer dĂ‚imĂ‚.” Şah unvanının 3. Mehmet dışında tahta gecen padişahlar icin 2. Mahmut ’a kadar kullanılması surdurulmuş, ancak şahın “şĂ‚”sı teke inmiş, iki he ise okunmadan tezyinî mahiyette yer almıştır.
TUĞRA CEKME Osmanlı Devleti ’nde padişahın tuğrasını cekmekle vazifeli yuksek dereceli memura “nişancı, tuğraî, tevkīî, muvakkī” adı verilir. Tuğra cekmenin oğrenilmesine “meşk-i tuğrĂ‚” denilir. Mustafa RĂ‚kım Efendi ’den sonra sanat niteliği ağır basan tuğraların meşki DîvĂ‚n-ı HumĂ‚yun ’da surdurulurdu. Nişancılık ilga edildikten sonra tuğra cekenlere “tuğrakeş” denilmesi Ă‚det olmuş, bu durum 1922 yılına kadar gelmiştir. İstanbul dahili icin DîvĂ‚n-ı HumĂ‚yun ’dan tuğrasız ferman sĂ‚dır olabilir ancak taşra icin mutlaka tuğra konulurdu.
TUĞRA SANATI
Osmanlı tuğralı yuzuk (sultandan.com)
Tuğra bilhassa 15. asrın sonlarından başlayarak Ă‚deta tezyinî bir mahiyet kazanmış, tamamını teşkil eden harflerin araları, coğu zaman da ust tarafı -gelin duvağı gibi- bezenmiştir. 16. asırda her sahada olduğu gibi tezhip sanatında da zirvede bulunulduğu goz onune alınırsa bunu tabii karşılamak icap eder. Hatta tuğranın is murekkebi yerine ezilmiş varak altınla cekilip harflerin farklı renklerle tahrirlendiği gorulur. Onemli kişilere gonderilecek fermanların tuğralarına ayrı bir ozen gosterilmiştir. Tezhipli tuğralar onceden hazırlanıp sayısı resmen belirlenir ve bir senet karşılığında hazineye teslim edilirdi. Kullanılacağı zaman yine senetle alınan tezhipli tuğra aynı cins ve ebattaki kĂ‚ğıda yazılmış olan fermanın baş tarafına yapıştırılır ve nişancı her iki kĂ‚ğıda taşacak şekilde “sahhu ’l-vasl” yazarak bu birleşmenin doğruluğunu beyan ederdi.
PENCE NE DEMEK? Padişah ve şehzadelerden başka vezirlerin de tuğraları padişah adına cekilen ferman yazma yetkileri vardı. Kendilerine sefere cıkmadan once sayılı miktarda beyaz tuğralı ahkĂ‚m kĂ‚ğıdı teslim edilir, buraya gereken emir yazıldıktan sonra muhataba gonderilir, İstanbul ’a donuşte bunların hesabı ust makama verilirdi. Sınır boylarındaki eyaletlerde valilik yapan vezirler de tuğra cekme hakkına sahipti. Ancak vezir sayısının artması uzerine Sadrazam Kemankeş Mustafa Paşa bu uygulamayı kaldırmıştır. Sadrazam başta olmak uzere Osmanlı eyaletlerindeki vezir, beylerbeyi, sancak beyi, mutasarrıf ve mutesellimlerle Haremeyn Vakfı nĂ‚zırı DĂ‚russaĂ‚de ağaları tarafından imza yerine kullanılan alĂ‚mete “pence” adı verilirdi. Bunlar tuğra gibi ust tarafa konulmayıp emir metninin başladığı tarafın sağındaki boşluğa tek beyzalı, keşîdeli veya imza şeklinde yerleştirilirdi.
Osmanlı tuğralı tablo (sultandan.com)
OSMANLI TUĞRASININ OZELLİKLERİ 19. asrın ilk yıllarında Mustafa RĂ‚kım Efendi ’nin tuğra uzerinde yaptığı değişiklikler şoylece sıralanabilir:
a) Hat değişikliği: Tuğra harf yapısı itibariyle aslında tevkī‘ hattından doğmuştur, esasen bu kelime “imza” mĂ‚nasına gelir. Kamış kalemle yazıldığı icin incelik ve kalınlık nisbetleri kalemin elde tutuluşuna gore bir tenasup ve muvazene gosterir. Mustafa RĂ‚kım Efendi, sulus ve celî suluste cığır acacak mertebede nĂ‚dir yetişen bir ustat olduğundan tuğrayı teşkil eden harfleri kendi zevkine gore teker teker ıslah ederek guzelleştirmiştir. Eski tuğra orneklerinde ise kalemin verdiği guzellik neredeyse farkedilmez.
b) İstif değişikliği: Harflerin ust uste istiflenmesiyle meydana gelen tuğra tertibinin eski biciminde harf aralarındaki boşlukların Ă‚henkli bir dağılma gostermesine dikkat edilmemiştir, bu yuzden okunmaları da gucleşmiştir. Hattatlığının yanı sıra figurist bir ressam olan Mustafa RĂ‚kım Efendi muayyen şekilleri yazı ile doldurmakta dĂ‚hiyĂ‚ne bir ustalığa sahiptir. Bu sebeple tuğradaki harflerin taksimatını ustaca gercekleştirmiştir. Yine o zamana kadar hemen hemen duz olan tuğları belli bir nokta olcusuyle sola doğru yatırmakla gorunuşe bir letafet katmıştır.
c) Şekil değişikliği: Mustafa RĂ‚kım Efendi kendi devrinden onceki tuğralarda tabiiliğe aykırı, yayvan bir dolgunluk gosteren sere kısmını tĂ‚dil etmiş, tuğranın dış beyza, ic beyza, tuğ, zulfe, kol gibi isimler alan diğer bolumleriyle serenin riyĂ‚zî munasebetini kaideye bağlamıştır.
TUĞRA KİTABELERİ İstanbul'daki Ă‚bideler ustunde nĂ‚diren rastlanılan 3. Selim tuğraları hep eski anlayışa uymakla beraber bunlardan biri Mustafa RĂ‚kım ’ın getirdiği yeniliğe kısmen yaklaşmıştır. Eskiden Uskudar ’ın Cicekci semtinde ana caddedeki bir ceşmenin uzerinde durmakta iken 1970 ’li yıllarda Sarachanebaşı ’ndaki Vakıflar İnşaat Eserleri Muzesi ’ne kaldırılan -taşa hakkolunmuş- bu tuğranın sağ tarafı kırıktır.
Getirildiği ceşmenin -imza bulunmamakla beraber YesĂ‚rîzĂ‚de Mustafa İzzet Efendi ’ye ait olduğu bilinen- celî ta‘lik kitĂ‚besi 1802 tarihini taşıdığına gore tuğranın da aynı yıla ait olduğu muhakkaktır. II. Mahmut namına cektiği tuğralarda Mustafa RĂ‚kım kendine yaraşan sanat gucunu gostermiş, 1815 yılından itibaren tekĂ‚mulun zirvesine ulaşmıştır. Butun bu değişmeler sırasında kursu yapısındaki farklar, kol uzunlukları, beyza, tuğ ve zulfelerde en guzeli arama gayreti daima hissedilmektedir.
Topkapı Sarayı ’nın giriş kapısı uzerinde yer alan 1815 tarihli 2. Mahmut tuğrası bunun en acık orneklerindendir. Tuğranın sağ ust koşesine padişahın ikinci ismini veya mahlasını sulus hattıyla yazma Ă‚deti de Mustafa RĂ‚kım Efendi ile başlar. 2. Mahmut ’un “Adlî” mahlası bu şekilde tuğralarında yer almıştır. Daha onceki devirde bu kısım bazan bir cicek demetiyle tezyin edilmekteydi. Mustafa RĂ‚kım ’ın vefatından sonra talebesinden HĂ‚şim Efendi aynı yolda tuğrakeşliğe devam etmiştir.
Tuğranın padişah namına cekildiği yerler dışında (Ă‚yet, hadis ve tarikat pîrlerinin isimleri gibi) kullanılmasında da aynı şekil değişikliğine uyulduğu gorulmektedir Mustafa RĂ‚kım ’la birlikte eski tarz tuğra kalkmış, bu yolu benimsemiş olanlar, hatta Mahmut CelĂ‚leddin Efendi gibi yeniden ihyaya kalkışanlar onun karşısında birer birer silinip gitmiştir. Estetik gucun bu dereceye yukselişiyle tuğranın harf aralarına ve ustune tezhip yapılmasına da artık gerek kalmamış, icap ediyorsa bir yazı levhası gibi dort tarafından tezyin edilmiştir.
OSMANLI TUĞRASI NERELERDE KULLANILIRDI? Osmanlılarda tuğranın kĂ‚ğıt ve madenî paralar uzerinde geniş kullanımı dışında taş uzerinde de kitĂ‚belerle birlikte uygulanması 18. yuzyıldan başlayarak gelenek halini almıştır. (Osmanlı madenî paralarının bir yuzunde devrin padişahının tuğrası, diğerinde basıldığı yeri ve tarihi gosteren “durube fî ...” yazısı yer aldığı icin halk arasındaki soylenişiyle paranın bir tarafına yazı, diğerine tura denilmesi Ă‚deti zamanımızda hĂ‚lĂ‚ surmektedir.) Bunun daha eskiden kalma istisnaî iki orneği zamanımıza ulaşmıştır:
SelĂ‚nik ’teki Yedikule Kalesi ’nin kapısı uzerinde bulunan 1431 tarihli ve 2. Murat tuğralı kitĂ‚be, İstanbul ’un Carşamba semti yakınındaki Nişancı Mehmet Paşa Camisi ’nin kitĂ‚besi uzerine konulan, bĂ‚nisinin -vazifesi icabı- cekmeye alışık olduğu bir 3. Murat tuğrası, 3. Ahmet ’le başlayan tuğralı kitĂ‚be Ă‚detinin ilk orneği Buyuk Bend ’in 1723 tarihli tamir kitĂ‚besidir. Padişahlar arasında tek tuğrakeş olan ve on tuğradan meydana gelen bir murakka ’ı hĂ‚s bırakan 3. Ahmet ’in Hırka-i SaĂ‚det Dairesi kapısının iki tarafındaki “CihĂ‚nın mĂ‚liki hĂ‚kān-ı emced şeriat sĂ‚liki Sultan Ahmet” tuğraları dikkat ceker.
İLK TUĞRALI KİTABE İstanbul dahilinde ilk tuğralı kitĂ‚be TophĂ‚ne-i Âmire uzerindeki 1743 tarihli olanıdır ve 1. Mahmut ’a aittir. Tuğralı kitĂ‚be tertibine başlandıktan sonra yeniden fethedilen yerlerde bunun uygulanmasına bir ornek, Belgrad ’ın 1739 ’da tekrar Osmanlı idaresine girişinde buraya konulan 1. Mahmut tuğralı kitĂ‚bedir. Ancak Avusturya ordusu 1789 ’da Belgrad ’ı ele gecirdiğinde ordunun kumandanı General Gidon Ernst von Laudon, bu tuğralı kitĂ‚beyi Viyana yakınlarındaki Hadersdorf ’ta bulunan mĂ‚likĂ‚nesinin bahce ormanına taşıtmıştır.
Ayrıca ta‘lik harfleri kullanılarak cekilen tuğralar mevcuttur. Kazasker Mustafa İzzet Efendi tevkī‘ yerine ta‘lik harfleriyle 2. Mahmut icin tuğra cekmiştir. Bunun iğneli kalıbı zamanımıza kadar geldiğine gore devrinde taş ustune hakkedilmiş olsa gerektir. Sultan Abdulmecit devrinde Topkapı Sarayı ’ndaki Arz Odası kapısının iki tarafına sultan adına ta‘likle tuğra hakkolunmuştur ve hĂ‚lĂ‚ yerinde durmaktadır.
OSMANLI TUĞRAKEŞLERİ Mustafa RĂ‚kım Efendi'den sonra yeni padişahların tuğralarına şekil veren tuğrĂ‚-yı humĂ‚yun ressamı onemli tuğrakeşler şoylece sıralanabilir: HĂ‚şim Efendi: 2. Mahmut, Abdulmecit; Abdulfettah Efendi: Sultan Abdulaziz, 5. Murat, 2. Abdulhamid; Mehmet Şevket Vahdetî Bey: Sultan Abdulaziz; SĂ‚mi Efendi: Sultan Abdulaziz, 5. Murat, 2. Abdulhamit, 5. Mehmet Reşat; İsmail Hakkı: 5. Mehmet Reşat, 6. Mehmet.
EN GUZEL OSMANLI TUĞRASI
Sultan 2. Abdulhamit tuğrası
Hattat SĂ‚mi Efendi ’nin 1905 ’te resmettiği 2. Abdulhamit tuğrası padişah tuğraları icinde hat sanatı bakımından en fazla estetik guce sahip olanıdır. Tuğranın yukarıda zikredilen kısımlarının olcu birliğinden başka harflerin muayyen noktaları arasındaki mesafenin en az yirmi dokuz yerde hic fark gostermeden aynı boyda olduğu bu tuğra uzerinde ayrıca yarım kursu boyunda olan mesafeler on iki yerde gorulmektedir.
PADİŞAH TUĞRALARI Padişah tuğralarının celî boyları -bilhassa 2. Mahmut ’tan itibaren- kitĂ‚beye bağlı olmaksızın taşa hakkolunmuş şekilde İstanbul ’da gorulmeye başlar; kitĂ‚belerdeki gibi kabartma olan yazı kısmı varak altınla kaplanıp zemin koyu renge (siyah, ordekbaşı yeşil, koyu mavi, vişnecuruğu) boyanırdı.
İstanbul ’da mozaikle oluşturulan iki tuğra vardır: Sultan Abdulmecid ’in, Ayasofya Camisi ’ni 1849 ’da Mimar Fossati ’ye esaslı bir şekilde tamir ettirdikten sonra Iustinianos ’un mozaik resmine bakarak kendisinin de burada bir hĂ‚tırasını gormek istemesi uzerine Fossati ’nin binadaki mozaik stokundan kullanıp yaptığı celî tuğra (nr. 596) ve Sultanahmet ’teki mozaikle kaplı Alman Ceşmesi ’nin kubbe dahilinde celî sulus kitĂ‚beyle birlikte 2. Abdulhamit ’in tuğrası.
Not: DİA, derlenmiştir.
İslam ve İhsan