
Aklın ilk vazîfesi, AllÂh ’a îman etmektir. Fakat akıl her durumda bir kaynak, bir başlangıc noktası ve bir dayanak arar. Onu Hakk ’ın izzetine teslîm edip O ’nun sağlam kulbuna yapışmak ve hikmetine uymak gerekir.
İbrÂhîm -aleyhisselÂm- ’ın, CenÂb-ı Hakk ’ın oluleri nasıl dirilttiğini gormek istemesine dÂir birkac rivÂyet daha vardır. Saîd bin Cubeyr ’in haber verdiğine gore AllÂh TeÂl İbrÂhîm -aleyhisselÂm- ’ı “Halîl” edinince, CebrÂîl -aleyhisselÂm- bunu kendisine muj­deledi. İbrÂhîm -aleyhisselÂm-:
“–Bunun alÂmeti nedir?” diye sorunca, CebrÂîl -aleyhisselÂm-:
“–AllÂh TeÂl senin duÂnı kabûl eder. DuÂn ile oluleri diriltir.” dedi. Bunun uzerine İbrÂhîm -aleyhisselÂm-:
“YÂ Rabbî, oluleri nasıl dirilttiğini bana goster!” diye niyÂz etti.
Tefsîr-i HÂzin ’de de şu acıklama mevcuttur:
İbrÂhîm -aleyhisselÂm-, dere kenarında bir hayvan olusu gordu. Onu, dere icinde iken su hayvanları yiyor, bir dalga ile sÂhile vurunca da kara hayvanları yi­yordu. HalîlullÂh bu karışık durumda, şu dağılmış parcaların nasıl toplanacağını du­şundu. Bunun uzerine bu hÂdise meydana geldi.
CURUMUŞ KEMİKLERİN TEKRAR DİRİLTİLECEĞİNE Mİ İNANIYORSUN?
Ebussuûd Efendi ’nin tefsîrinde şoyle anlatılır:
Nemrûd, İbrÂhîm -aleyhisselÂm- ’a:
“–Rûhları vermek sûretiyle diriltmeyi ve rûhları alıp kabzetmeyi gozunle gor­dun mu?” diye sormuştu.
İbrÂhîm -aleyhisselÂm-, sukût etmiş, hemen ardından kendisine bu ibretli hÂdise gosterilmişti.
CenÂb-ı Hakk ’ın buyurduğu vechile İbrÂhîm -aleyhisselÂm-, birer adet tavus, karga, guvercin ve horoz aldı. Dordunu de kesip parcaladı. Hepsini birbiriyle har­man etti. Dort parca hÂlinde dort tepeye koydu. Sonra hepsini cağırdı. Onlar da he­men ucarak kendisine geldiler.
Hazret-i Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- zamanında da diriltmeyi in­kÂr eden Ubey bin Halef curumuş bir kemik alıp elinde ufaladıktan sonra RasûlullÂh ’a donerek:
“–AllÂh ’ın, bu curumuş kemikleri tekrar dirilteceğine mi inanıyorsun?” de­mişti.
AllÂh Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- de:
“–Evet, AllÂh seni tekrar diriltecek ve cehenneme koyacak!” buyurdular. (Kurtubî, el-CÂmî, XV, 58; VÂhidî, s. 379)
Ardından şu Âyet-i kerîmeler nÂzil oldu:
“İnsan gormez mi ki, biz onu bir nutfeden yarattık. Bir de bakıyorsun ki, apacık duşman kesilmiş. Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misÂl getirmeye kalkışıyor ve: «Şu curumuş kemikleri kim diriltecek?» diyor. De ki: «Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Cunku O, her turlu yarat­mayı gÂyet iyi bilir.»” (YÂsîn, 77-79)
NEFSİN TERBİYESİNİ İFADE EDEN 4 KUŞ
Mufessir Beyzavî ’nin beyÂnına gore bu dort nevî kuşun secilmesinin hikmeti de şudur:
Duny susune ve zevklerine karşı muhabbeti azaltmak ve nefsin şehvetini kırmak lÂzım geldiğine işÃ‚ret icin tÂvus kuşu secilmiştir.
Şiddetli hucum, saldırganlık ve heyecÂna sebep olan gazap kuvvetini dizginlemek gerektiğine işÃ‚ret icin kendisinde ofke sıfatı gÂlip olan horoz tercih edilmiştir.
Haset ve haysiyetsizlik gibi mezmum sıfatların onune gecmek lÂzım geldiğine işÃ‚ret icin bu hususta darb-ı mesel olan karga secilmiştir.
Nefsin hev ve hevesini izÂle etmenin luzûmuna işÃ‚ret icin de guvercin tercih edilmiştir.
Dolayısıyla bu kıssada ebedî hayat ile ihy olmak isteyen bir kimsenin nefsinin arzularını terbiye etmesi, onları hayra istikÂmetlendirmesi ve CenÂb-ı Hakk ’ın rızası yolunda kullanması gerektiği bildirilmektedir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan