
İsrailoğulları kimlerdir? Hz. Musa ’ya (a.s.) verilen iki vazife nedir? İsrĂ‚iloğullarını helĂ‚ke surukleyen alışkanlık ve mĂ‚nevî hastalıklar nelerdir? Hz. Yakub ’un (a.s.) on iki oğlu ve soyları.Kur ’Ă‚n kıssaları, gecmiş kavimlerin sosyal hayatları ve alışkanlıkları hakkında bilgiler vererek insanlara yol gosterir ve îkazlarda bulunur. Her topluma bir peygamber gonderilmesi, halkın peygamberlerine karşı tutum ve davranışları, itaat ve isyanları anlatılarak:
“…Ey akıl sahipleri, (duşunun) ibret alın!” (el-Haşr, 2) tembihleri yapılır.
İsrĂ‚iloğulları ’nın duşunce, inanc ve alışkanlıkları ve onlarla yapılan mucĂ‚dele de bu kıssalar icinde en sık ve tafsilĂ‚tlı zikredilenidir. Nitekim, nubuvvetin başlangıc yıllarından itibaren nĂ‚zil olan en uzun sûreler, İsrĂ‚iloğullarını anlatan sûreler olmuştur. MeselĂ‚ Mekke ’de inmiş TĂ‚hĂ‚ sûresinin buyuk bir kısmı, İsrĂ‚iloğulları ’nın yaşadıkları hakkındadır. A ’rĂ‚f sûresinde İsrĂ‚iloğulları ’nın Yahudileşme sureci, Bakara sûresinde yahudileşme tehlikesine karşı uyarılar, MĂ‚ide sûresinde yanlış alışkanlık ve tutumları anlatılır.
Bu kadar sık bir şekilde İsrĂ‚iloğulları ’ndan bahsedilmesi sebepsiz değildir. Her ne kadar Medîne ’de Muslumanlar ve yahudiler aynı şehirde yaşamak zorunda kalsalar ve onların inanc, davranış ve muhalefetlerinden cok yoğun bir şekilde zarar gorseler de Kur ’Ă‚n kıyamete kadar devam edecek ilĂ‚hî bir kelĂ‚mdır. O, sadece vahyin indiği esnada ve toplumda olup biten hĂ‚diseleri bildirmez. Aksine o, bu hĂ‚diseler icinde bir eleme yaparak, kıyamete kadar butun insanlığın dikkat edeceği temel ve umûmî esaslar vaz ’ eder. Bu sebeple İsrĂ‚iloğulları hakkında verilen bilgi ve anlatılan hĂ‚diseler, sadece tarihî mĂ‚lûmat vermek icin değil, aksine “Ey mu ’minler!.. Onlar AllĂ‚h ’ın verdiği nimetleri carcur etti, hakkını veremedi. Onların yolunu izleyip siz de onlar gibi olmayın!” demek icindir.
Peygamber Efendimiz de ummetinin Ehl-i KitĂ‚b ’a ve muşriklere benzemesini yasaklamış; inanc, ibadet, gunluk hayat ve hattĂ‚ sıradan gibi gorunen kılık-kıyafette bile onlara muhalefeti emretmiştir. Nitekim bir hadîs-i şerîfte:
“Yahudi ve Hristiyanlar saclarını boyamıyorlar. Siz onlara muhalefet ederek aksini yapın ve saclarınızı boyayın.” buyurmuştur. (BuhĂ‚rî, LibĂ‚s, 67)
İSRÂİLOĞULLARI KİMDİR? İsrĂ‚iloğulları, Hazret-i YĂ‚kub ’un (a.s.) on iki oğlundan gelen nesillerin hepsine verilen ortak addır. Hazret-i YĂ‚kub ’un (a.s.) babası İshak, onun babası da Hazret-i İbrahim ’dir. Hazret-i İbrahim (a.s.) Hazret-i MûsĂ‚ ’dan (a.s.) 1000 yıl once, yaklaşık M.O. 2200 yıllarında Filistin ’e yerleşmiştir.
İsrĂ‚iloğulları, Filistin ’de cıkan kıtlık sebebiyle 70 kişilik bir kafileyle; kardeşleri tarafından kuyuya atılıp daha sonra ilĂ‚hî bir takdirle Mısır ’a iktidar olan Yûsuf -aleyhisselĂ‚m- ’ın yanına, Mısır ’a goc etmişlerdi. Tarihte İsrĂ‚iloğulları olarak anılacak Hazret-i YĂ‚kub ’un oğulları, olum doşeğinde bulunan babalarına verdikleri soz uzerine, tek olan AllĂ‚h ’a îman ediyor, ataları Hazret-i İbrahim ’in inancını surduruyorlardı. HattĂ‚ Mısır ’da 4-5 yuzyıl kadar bu tevhid inancını muhafaza etmişler, Mısır ’ın inkĂ‚rcı yonetimine karşı inanclarını korumada direnmişlerdi.
Ama uzun asırlar boyunca Mısır ’daki halkla icice yaşamaları, onların inanc, kultur ve ahlĂ‚klarının tesiri altında kalmaya sebep olmuş, bir taraftan da ilĂ‚hlık iddiasına varacak derecede yoldan cıkan Mısır hukumdarları (Firavunlar), onları koleleştirmekle kalmamış, bugunku mĂ‚nĂ‚sıyla keyfî sebeplerle yeni doğmuş erkek cocuklarını oldurmeye başlamışlardı.
HZ. MUSA ’YA (A.S.) VERİLEN 2 VAZİFE CenĂ‚b-ı Hak, Hazret-i MûsĂ‚ ’yı (a.s.) boyle bir devirde nubuvvetle vazifelendirdi. Ona iki vazife verdi:
Muslumanlara zulmeden azgın Mısır Firavun ’unu hak dîne dĂ‚vet etmek, Tevhid ehli İsrĂ‚iloğulları ’nı, putperest Firavun ’un zulmunden kurtarmak ve korumak. Allah TeĂ‚lĂ‚, İsrĂ‚iloğulları ’nı, Mısır yonetiminin ezici baskısından kurtarmak icin Hazret-i MûsĂ‚ ’ya hicret emri vermişti. Bu, Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de şoyle bildirilir:
“Biz MûsĂ‚ ’ya; «Kullarımı geceleyin yola cıkar, şuphesiz Firavun ve ordusu tarafından takip edileceksiniz.» diye bildirdik.” (eş-ŞuarĂ‚, 52)
“MûsĂ‚ ve beraberindeki herkesi kurtardık, otekileri ise sulara gomduk.” (eş-ŞuarĂ‚, 65-66)
Boylece asırlar suren buyuk bir baskı ve esaretten kurtulan İsrĂ‚iloğulları, Hazret-i MûsĂ‚ ile sağ-sĂ‚lim Mısır ’dan cıktıktan sonra, Allah TeĂ‚lĂ‚, onları eski yurtları olan Filistin ’e yonlendirdi. Bu topraklarda yerleşmiş bulunan putperest kavimlerle savaşarak topraklarını yeniden fethetmelerini emretti. LĂ‚kin İsrĂ‚iloğulları, onlarla savaşmaktan korkarak bu emri tutmadılar. Bu sebeple Allah onları cole mahkûm etmiş; 40 yıllık zorlu bir terbiye surecinde col şartlarında yaşamışlardı. Bu donemde Hazret-i MûsĂ‚ kendilerine şeriat prensiplerini oğretmiş, bizzat tatbik etmiş, girdikleri toplumda asimile olmamaları icin şahsiyet eğitimi vermişti.
Yaşadıkları zor şartları kolaylaştırmak icin AllĂ‚h ’a sık sık duĂ‚ etmiş; colde susuzluktan kavrulmuşken uzerlerine billur sular indirilmiş, bulutlardan golgelikler yapılmış, hic zahmetsiz elde edecekleri ceşit ceşit yiyeceklere kavuşmuşlardı. Ama İsrĂ‚iloğulları, her seferinde verilen nîmetlere nankorluk ederek daha fazlasını istedikleri icin nihayetinde ellerindeki yiyecekleri alınıp yoksulluk ve kıtlık ile cezalandırılmışlardı.
Bu durum Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de şoyle bildirilir:
“Hani siz, «Ey MûsĂ‚! Biz bir tek yiyecekle dayanamayacağız. Bizim icin Rabbine duĂ‚ et de bize toprağın mahsullerinden, sebzelerinden, kabakgillerinden, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bitirsin.» demiştiniz. MûsĂ‚ ise «Daha iyiyi, daha kotu ile değiştirmek mi istiyorsunuz? Şehre inin, istedikleriniz orada var.» dedi. Zillete, fakr u zarûrete mahkûm oldular. AllĂ‚h ’ın gazabına uğradılar...” (el-Bakara, 61)
İSRÂİLOĞULLARINI HELÂKE SURUKLEYEN ALIŞKANLIK VE MÂNEVÎ HASTALIKLAR 1. Peygamberleri Yalanlamak, İnkĂ‚r Etmek, Îmanda Pazarlık Etmek
Tevhid dîninden gelen İsrĂ‚iloğulları, peygamberleri ve onların getirdiklerini yalanlamak, isyan etmek, bozgunculuk yapmak, zulmetmek, kendilerine verilenler dolayısıyla şımarıklık ve nankorluk etmek, aşırılıklarda bulunmak, musriflik etmek, hile ve tuzak kurmak gibi suflî ozelliklerin hepsine sahiptiler. Defalarca uyarılıp fırsat verildiği hĂ‚lde, îmanlarında pazarlık teklif etmişler ve buyuk bir azapla cezalandırılmışlardır. Bu husus, Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de şoyle bildirilir:
“Andolsun Biz, İsrĂ‚iloğulları ’ndan soz aldık ve onlara peygamberler gonderdik. Fakat ne zaman onlara bir peygamber nefislerinin hoşlanmadığı bir şey getirmişse, bunlardan bir kısmını yalanlamışlar, bir kısmını da oldurmuşlerdir.” (el-MĂ‚ide, 70)
“Hani siz, «Ey MûsĂ‚! Biz AllĂ‚h ’ı acıktan gormedikce sana aslĂ‚ inanmayız.» demiştiniz. Bunun uzerine siz bakıp dururken sizi yıldırım carpmıştı.” (el-Bakara, 55)
“MûsĂ‚ ’nın kavmi, O ’nun Tûr ’a gitmesinin ardından ziynet eşyalarından elleriyle, boğurmesi olan bir buzağı heykeli yaparak ilĂ‚h edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onlara hicbir yol gostermediğini gormediler mi? Boyle iken onu ilĂ‚h edindiler de zĂ‚lim kimseler oldular.” (el-A ’rĂ‚f, 148)
2. Tahrif Etmek
İsrĂ‚iloğulları, kendilerine indirilen kitabı, hevĂ‚ ve heveslerine uygun olacak şekilde kelimelerle oynayarak tahrif etmişler/değiştirmişler/bozmuşlardır.
Colde kırk yıllık zor bir hayatın ardından, AllĂ‚h ’a Ă‚sî olmayacaklarına ve tevbe edeceklerine dair soz alınıp colden şehre inmeleri icin izin verilmiş ve:
“Affet, affet!” mĂ‚nĂ‚sında “hıttatun hıttatun” diyerek kapıdan girmeleri istenmişti. Ama İsrĂ‚iloğulları, bunda harf değişikliği yaparak, “Buğday ver, buğday ver!” mĂ‚nĂ‚sında “hıntatun hıntatun” dediler ve şehrin kapısından girmeleri gerekirken buradan değil, ekili tarla ve bahcelerin bulunduğu arka taraftan ve yağmalayarak girdiler. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de bu hĂ‚dise şoyle bildirilir:
“Hatırlayın, size; şu şehre (Kudus ve bereketli Filistin ulkesine) girin ve orada istediğiniz yerde (yerleşip ziraat, hayvancılık ve ticaretle kazandıklarınızı) bol bol yiyin. Buna karşılık sadece; secde ederek kapısından girerken, «Dileğimiz bağışlanmadır.» deyin ki, Biz de hatalarınızı bağışlayalım. Ustelik iyilik yapanların ecirlerini daha da artıracağız, demiştik. Derken zulmedenler, kendilerine oğutlenip soylenen sozu bir başkasıyla değiştirdiler. Nefislerine uydular. Biz de o zĂ‚limlerin yaptıkları bozgunculuğa karşılık uzerlerine gokten acı bir azap indirdik.” (el-Bakara, 58-59)
Bu tahrif meselesi, sadece bir kere olup bitmiş bir hĂ‚dise değildir. Onlar işlerine gelmeyen her turlu hakikati, ters yuz etmeye meyillidirler. Bu sebeple:
“(Ey İsrĂ‚iloğulları), yalan yanlış bilgilerle hak ve hakîkati carpıtmayın. Bildiğiniz hĂ‚lde gerceği ortbas etmeye calışmayın...” (el-Bakara, 42) şeklinde pek cok kez uyarılmışlardır.
3. Taklit Etmek
Taklit, Arapca ’da yular ve gerdanlık mĂ‚nĂ‚sına gelir. Farkında olarak veya olmadan taklit etmek mumkundur. Duşunmeden yapılan taklit, adamın boynuna gecirilmiş yular gibidir. Onu insan olmaktan cıkarır. İradesini, aklını-fikrini, duygu ve duşuncesini iptal eder. Kişiliksizleştirir, şahsiyetini yok eder.
Şuurlu, ne yaptığını bilerek yapılan ve guzeli ornek almak kabîlinden taklit ise iyiyi kotuden ayıracak bir temyiz kĂ‚biliyetine sahip olmaktır. Tahkik ederek, duşunerek, hak ve hakikate uygunluğu olculerek yapılan taklitler, bazen bir gerdanlık gibi kıymetli de olabilir.
İsrĂ‚iloğulları, ilk insan Hazret-i Âdem ile başlayıp Hazret-i İbrahim -aleyhisselĂ‚m- ile devam edegelen tevhid dînine bağlı kalmayarak karşılarına cıkan her toplumun inanc ve kulturunu taklit etmişlerdir. Topraklarını işgal eden Mezopotamya krallığının somurgesi olarak asimile olmuşlar, daha sonra Helen ve Yunan kulturunun inanclarını taklit edip putperestliğe yonelmişlerdir.
Firavun ve ordusunun ezici baskısından kurtulduktan sonra, colde rastladıkları bir beldenin halkını heykele taparken gorunce, peygamberlerinden kendilerine bir heykel yapmasını ve ona -tıpkı bu kavimde gordukleri gibi- tapınmayı istemişlerdi. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de bu hĂ‚dise şoyle haber verilir:
“İsrĂ‚iloğulları ’nı denizden gecirdik. Derken kendilerine mahsus birtakım putlara tapan bir kavimle karşılaştılar. Bunun uzerine, «Ey MûsĂ‚! Onlara ait tanrılar gibi, sen de bizim icin bir tanrı yap!» dediler. MûsĂ‚ dedi ki: «Gercekten siz cahil bir toplumsunuz. Şuphesiz bunların din diye icinde bulundukları şey yok olmaya mahkûmdur. Yapmakta olduklarının hepsi bĂ‚tıldır. Sizi Ă‚lemlere ustun kılmış iken Allah ’tan başka ilĂ‚h mı araştırayım size? Hani sizi Firavun Ă‚ilesinden kurtarmıştık. Onlar size en kotu işkenceyi uyguluyorlardı. Oğullarınızı olduruyor, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı…»” (el-A‘rĂ‚f, 138-141)
4. Zulmun Yaygınlaşması
Zulum kelimesi, sozlukte bir şeyi asıl yerinin dışına koymak, adĂ‚lete uymamak, maksadından sapmak, hak edene hakkını vermemek, hakikati ortmek, kapamak mĂ‚nĂ‚larına gelir. AllĂ‚h ’a ortak koşmak, O ’na isyan etmek de AllĂ‚h ’a karşı işlenmiş buyuk bir zulumdur.
Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de şoyle buyrulur:
“De ki: «Ey halkım, gucunuz yettiğince yapacağınızı yapın, ben de yapacağımı yapıyorum. Yakınlarda geleceğin kimin olduğunu anlayacaksınız. Muhakkak ki, zulmedenler aslĂ‚ iflah olmazlar.»” (el-En ’Ă‚m, 135)
“…Ey insanlar, taşkınlığınız kendi aleyhinizedir. Sadece fĂ‚nî dunyanın zevklerini gozetiyorsunuz. Sonra Bize donersiniz, Biz de size butun yaptıklarınızı haber veririz.” (Yûnus, 23)
Unutmayalım ki, zĂ‚lim kimselere karşı elle-dille-gonulle mucĂ‚dele etmemek, onlarla oturup kalkmak, onları takdir etmek, yaptıkları şeyi hoş gormek ve tasdik etmek de yapılan zulme ortak olmaktır.
5. Dunyevîleşme Hırsına Kapılmak, HilekĂ‚r Davranmak
Sahip olma duygusunun tutkuya donuşmesine “hırs” denir. İnsanoğlunun fıtrî duygusundan olan bu ozelliği, terbiye edilmediği zaman gozunu, gonlunu ve zihnini esir eder, futursuzca biriktirir, daha fazlasını toplamak icin her turlu hileye başvurur.
İsrĂ‚iloğulları, Firavun ’un esaretinde kişiliksiz bir karaktere burunmuş, ağır zulumler altında ezilirken bu baskıdan kurtulur kurtulmaz birbirlerini ciğnercesine, sahip olma, biriktirme ve guclenme yarışına girmişlerdi. Peygamberlerinin uyarısı uzerine pişman olmuşlar, Allah ’tan kendilerine sırf ibadete ayıracakları bir gun tahsis etmesini istemişler; Allah da onların dunyevîleşen hayatlarını değiştirmek icin cumartesi yasağını koymuştu.
Ama onlar bir gune dahî dayanamamış, bu yasağı da delmişler; hile yapıp Cuma akşamından ağlarını denize germiş, yasak bitiminde toplayarak sozde calışma yasağına uyduklarını iddia etmişlerdir. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm şoyle buyurmaktadır:
“Onlara deniz kıyısında bulunan şehir halkının durumunu sor. Onlar, cumartesi tatil yaptıkları gun avlayacakları balıklar suruler hĂ‚linde suyun yuzune cıkarak onlara doğru gelirken tatil yapmadıkları gunde ortalığa cıkmıyorlar diye cumartesi yasaklarını ciğniyorlardı...” (el-A ’rĂ‚f, 163)
“İcinizden cumartesi gunu hakkındaki hukmu ciğneyenleri elbette bilirsiniz. Bu yuzden onlara; «Aşağılık maymunlar olun!» demiştik.” (el-Bakara, 65)
6. Nîmet Azgınlığında, Nankorlukte Bulunmak
İsrĂ‚iloğulları, Hazret-i İbrahim soyundan gelip Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın sayısız ihsan ve nîmetlerine rağmen azgınlıkta bulunmuş, nankorluk etmişlerdir. İsrĂ‚iloğulları ’na kendiliğinden hic zahmetsiz elde edilen yiyecekler verilmiş, kudret helvası sunulmuş, avlanarak faydalanacakları lezzetli bıldırcın eti ikram edilmiş; butun bunlara şukredip tevĂ‚zûda bulunmaları gerekirken, “Hani bunun soğanı-sarımsağı?” diye nankorluk etmişler; neticede ellerindeki nîmetlerden de mahrum kalarak miskin ve dilenci bir toplum hĂ‚line donmuşlerdir.
Âyet-i kerîmede şoyle bildirilir:
“Hani siz demiştiniz ki: «Ey MûsĂ‚, biz bir ceşit yemeğe sabredemeyeceğiz, bizim icin Rabbine duĂ‚ et de, bize yerin bitirdiği sebzesinden, kabağından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bitirsin.»…” (el-Bakara, 61)
7. Hedef Saptırmak, Alay Konusu Etmek
İsrĂ‚iloğulları ’nın onemli bir ozelliği de verilen emirlerle alay etmek, cok soru sorarak hedef saptırmaktır. Peygamberleri ile aralarında gecen konuşmayı Kur ’Ă‚n-ı Kerîm şoyle nakleder:
“MûsĂ‚ toplumuna, «Allah size bir inek kesmenizi emrediyor.» demişti. «Bizimle dalga mı geciyorsun?» dediler. O da «CĂ‚hillerden olmaktan AllĂ‚h ’a sığınırım.» dedi. İsrĂ‚iloğulları, «Rabbine duĂ‚ et, onun ne olduğunu bize acıklasın.» dediler. MûsĂ‚; «Allah şoyle buyuruyor: O ne yaşlı, ne duve… İkisinin arasında bir inek olacak. Haydi size emredileni yapın.»
«Bizim icin Rabbine duĂ‚ et de renginin nasıl olacağını bize acıklasın.» dediler. MûsĂ‚; «O buyuruyor: Rengi parlak sarı, bakanların icini acacak bir inek olacak.» dedi.
Yine «Bizim icin Rabbine duĂ‚ et de onun nasıl bir şey olduğunu bize iyice acıklasın; cunku bu sığır bize ayırt edilemez geldi. İnşĂ‚allah doğrusunu buluruz.» dediler. MûsĂ‚, «Rabbim şoyle buyuruyor…» dedi, «O henuz boyunduruk altına alınıp yer surmemiş, ekin sulamamış, serbest dolaşan, alacası bulunmayan bir inektir.»…” (el-Bakara, 67-71)
AllĂ‚h ’ın, tapındıkları ozellikteki inek kesme emrini, ard arda sordukları sorularıyla hafife alıp alay etmişler, hedef saptırarak neredeyse kesmekten vazgecirmek istemişlerdi.
8. Emr-i bi ’l-MĂ‚ruf ve Nehy-i ani ’l-Munkeri Terk Etmek
Servet ve nankorluklerin artmasıyla, inkĂ‚r ve ahlĂ‚ksızlığın alenî işlendiği, kotuluk ve zulmun yaygın olduğu toplumlar, insanlığa ve medeniyetlere buyuk belĂ‚dır. Boyle bir toplumda, emr-i bi ’l-mĂ‚ruf nehy-i ani ’l-munker yapmak, başta Ă‚limler olmak uzere butun insanlara farz-ı ayndır. Butun peygamberler, boyle bir inkĂ‚rla karşılaşmış, halktan pek azı onlara itaat edip kurtuluşa ermişti. Allah TeĂ‚lĂ‚ şoyle buyurur:
“Sizden onceki nesillerden akıllı kimselerin, (insanları) yeryuzunde bozgunculuk yapmaktan men etmeleri gerekmez miydi? Fakat onlar arasından ancak kendilerini kurtardığımız pek az kişi boyle yaptı. Zulmedenler ise kendilerine verilen refahın peşine duşup şımardılar ve suc işleyen insanlar olup cıktılar.” (Hûd, 116)
Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurmuştur:
“Benî İsrĂ‚il ’in ilk terk ettiği şey şuydu: Bir kimse diğeriyle bir araya gelir, biri diğerine derdi ki: «Ey falan, Allah ’tan kork ve boyle yapmayı bırak. Kuşkusuz bu sana helĂ‚l değil!» Ertesi gun karşılaştıklarında onu yine aynı şeyi yaparken gorur. Bu durum o adamla yemesine-icmesine, onunla oturup kalkmasına engel olmaz. Adamın gunahta ısrar etmesine rağmen onunla dostluğunu surdurur. Allah da onların bazısıyla bazısının kalbini muhurler.
VallĂ‚hi, ya iyiliği emreder, kotulukten sakındırırsınız; hakka aykırı davrananı hakka cevirir veya haktan ayrılmasına engel olursunuz ya da Allah sizin kalplerinizi yahudilerin kalplerine benzetir. Sonra onlara lĂ‚net ettiği gibi size de lĂ‚net eder.” (Ebû DĂ‚vûd, MelĂ‚him, 17)
9. Ciddiyetsiz Tavırları
İsrĂ‚iloğulları, saygın bir ummet olduğu ve isteklerine cevap verildiği hĂ‚lde inancta, amelde, ahlĂ‚kta ve itaatte ciddiyetsiz davranmış; ilĂ‚hî emir ve nehiyleri, alay ve eğlence konusu edinmiştir. AllĂ‚h ’ın İsrĂ‚iloğulları ’na Mısır ’dan cıkışta vaad ettiği eski ulkeleri olan Kenan diyarına gelen kafileye, Hazret-i MûsĂ‚, AllĂ‚h ’ın vaadinin gercekleşmesinin, oranın halkıyla savaşıp onları yenmeye bağlı olduğunu soylemişti. Fakat İsrĂ‚iloğulları onceleri memleketlerine geri donup yerleşmek istedikleri hĂ‚lde; şimdi savaşmaktansa Mısır ’a donup tekrar Firavun devletine kul-kole olmayı teklif etmişlerdi. Hazret-i MûsĂ‚, Rablerinden savaş emrini aldığını ifade ederek bu konuda direnince:
“Sen ve Rabbin gidip savaşın!” demeye bile cur ’et etmişlerdi.
Âyet-i kerîmede şoyle buyrulur:
“Ey kavmim! AllĂ‚h ’ın size vaad ettiği mukaddes topraklara (Şam ve Filistin diyarına) girip yerleşin. Ama sakın (orada yaşayan kavimden korkarak) geri donmeyin. Aksi hĂ‚lde husrana uğrayanlardan olursunuz. Dediler ki: «Ey MûsĂ‚! Orada zorba bir topluluk var. Onlar oradan cıkmadıkca biz oraya aslĂ‚ giremeyiz. Ama oradan cıkarlarsa, biz hemen gireriz. Korkanlar arasından AllĂ‚h ’ın kendilerine lutufta bulunduğu iki cesur adam şoyle dedi: «Kapıdan uzerlerine hucum edin, oraya girdiğiniz an artık kesinlikle siz gĂ‚lipsiniz. Eğer mu ’minler iseniz, ancak AllĂ‚h ’a guvenin.» (İsrĂ‚iloğulları), «Ey MûsĂ‚! Onlar orada bulundukları surece biz oraya aslĂ‚ girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız!» dediler.” (el-MĂ‚ide, 21-24)
10. İkiyuzlu Davranışları
İki yuzluluk, İsrĂ‚iloğulları ’nda bir alışkanlık olmuştur. En kucuk bir zorluk ve sıkıntı Ă‚nında, bu cirkin davranışı bir meziyet saymışlar; muhataplarını iki yuzlulukle kandırabildikleri olcude kendilerini uyanık, karşılarında bulunanları da aptal gormuşlerdir. Bu durum, Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de şoyle bildirilir:
“İnsanlardan kimileri de vardır ki, «AllĂ‚h ’a ve Ă‚hiret gunune îman ettik.» derler, oysa onlar îman etmemişlerdir. AllĂ‚h ’ı ve mu ’minleri aldatmaya calışırlar, ne var ki yalnızca kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir.” (el-Bakara, 8-9)
“Hatırlayın ki, Tûr Dağı ’nın altında sizden soz almış: «Size verdiklerimizi kuvvetlice tutun, soylenenleri anlayın!» demiştik. Onlar: «İşittik ve isyan ettik.» dediler. İnkĂ‚rları sebebiyle kalplerine buzağı sevgisi dolduruldu. De ki: «Eğer inanıyorsanız, îmanınız size ne kotu şeyler emrediyor!»” (el-Bakara, 93)
11. Katı Kalpli ve Merhametsizdirler, Her Fırsatta İhanet Ederler
İsrĂ‚iloğulları, Hazret-i YĂ‚kub ’un soyundan gelip, butun isteklerine Allah TeĂ‚lĂ‚ tarafından cevap verildiği icin kendilerinde buyuk bir ustunluk gormuş, cevresindeki herkesin kendilerine hizmet etmesini istemişlerdir. Ustunluk ve secilmişlik duşuncelerinden dolayı cevrelerine cok katı davranmış, nefislerine ve doğru inandıklarına karşı cıkan peygamber ve sĂ‚lih insanları ise acımasızca şehîd etmişlerdir. Onların gozunde hayvan oldurulmesi ile insan oldurulmesi arasında fark yoktur. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de şoyle bildirilir:
“Yahudiler ve Hristiyanlar, «Biz AllĂ‚h ’ın oğulları ve sevgilileriyiz!» dediler…” (el-MĂ‚ide, 18)
Gunumuzde de İsrĂ‚il ’in Filistin ’de işlediği acımasız zulumler, kendilerine bictikleri “seckin olma” vasfından kaynaklanmaktadır. O kadar ki, dunyada ne yaparlarsa yapsınlar, kendilerinin Ă‚hirette de imtiyazlı olacaklarını ve AllĂ‚h ’ın sevdiği ve nîmetlendirdiği kulları arasında bulunacaklarını duşunurler. Ama durum hic de oyle değildir:
“Verdikleri sozlerini bozmaları uzerine onları lĂ‚netledik. Kalplerini katılaştırdık. Onlar sozlerin yerlerini değiştirirler. Kendilerine belletilenin bir kısmını unuttular. İclerinden pek azından başkasının dĂ‚imĂ‚ hĂ‚inliklerini gorursun...” (el-MĂ‚ide, 13)
“(İsrĂ‚iloğulları) «Sayılı birkac gun mustesnĂ‚, bize ateş dokunmayacaktır.» dediler. (Onlara) de ki: «Siz Allah katından bir soz mu aldınız -ki Allah sozunden caymaz- yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi soyluyorsunuz? Hayır! Kim bir kotuluk eder de kotuluğu kendisini cepecevre kuşatırsa, işte o kimseler cehennemliktirler. Onlar orada devamlı kalırlar.” (el-Bakara, 80-81)
HELÂKE DÛCÂR OLANLAR 1. KĂ‚rûn[1]
İsrĂ‚iloğulları ’ndan olan KĂ‚rûn, Mısır ’da buyuk bir mulke sahip kişidir. Firavun ile birlikte Hazret-i MûsĂ‚ ’ya karşı cephe almış, Firavun ’un yanında edindiği konum ve zenginlik onu kendi kavmine karşı azgın ve kustah yapmıştır. Hazret-i MûsĂ‚ ’yı inkar ettiği gibi, İsrĂ‚iloğulları ’na gosteriş yaparak onları dunya hayatına ozendirmeye calışmıştır.
KĂ‚rûn ’un sapmasının temel sebebi; kendisinde bir bilgi ve guc olduğuna inanması ve kendisinin diğer insanlardan ustun olduğunu duşunerek kibirlenmesiydi. AllĂ‚h ’a başkaldırıp nankorluk ettiği icin sahip olduğu butun mal ve mulk, yerin dibine gecirilmek sûretiyle helĂ‚k edilmiştir.
2. HÂmÂn
Firavun ’un yĂ‚veri, veziri ve yardımcısıdır. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de HĂ‚mĂ‚n, Firavun ’un Hazret-i MûsĂ‚ ’nın Rabbine ulaşmak icin yapmasını emrettiği kuleyle ilgili olarak zikredilir.[2]
Hazret-i MûsĂ‚ karşısında her turlu hileye başvuran Firavun, HĂ‚mĂ‚n ’a hem kendi guvenliğini sağlamak, hem de halkı Hazret-i MûsĂ‚ ’ya îman etmekten vazgecirmek icin yuksek bir kule yapmasını emretmiştir. GuyĂ‚ bu yuksek kuleye cıkacak, Hazret-i MûsĂ‚ ’nın bahsettiği AllĂ‚h ’ı orada goremediğini soyleyerek halkını Hazret-i MûsĂ‚ ’nın yalancı olduğuna ikna edecekti. Duşmanca davranışlarından dolayı o da Firavun ’la birlikte Kızıldeniz ’de boğularak helĂ‚k edildi.
3. SĂ‚mirî
Kendilerini Firavun ’un zulmunden kurtarıp Mısır ’dan cıkaran peygamberleri Hazret-i MûsĂ‚ ’dan tapınmak icin put isteyen İsrĂ‚iloğulları ’na Hazret-i MûsĂ‚ ’nın kısa bir ayrılışını fırsat bilerek altından bir buzağı yapan; bilgisiyle onun boğurmesini sağlayan ve yaptığı bu buzağının İsrĂ‚iloğulları ’nın ve Hazret-i MûsĂ‚ ’nın gercek ilĂ‚hı olduğunu; Hazret-i MûsĂ‚ ’nın da Tûr ’a zaten bunu aramaya gittiğini soyleyerek oradakilerin coğunluğunun tapınmasını sağlayan kişidir.[3] Hazret-i MûsĂ‚ ’nın, “Artık hayatın boyunca sen, «Bana dokunmayın!» diyeceksin.” (Bkz. TĂ‚hĂ‚, 97) şeklindeki bedduĂ‚sından sonra Samirî bulaşıcı hastalığa yakalanmış ve omru boyunca insanlardan uzak durmak zorunda kalmıştır.
4. Bel ’am bin BĂ‚ûrĂ‚
Hazret-i MûsĂ‚ doneminde yaşayan Bel ’am bin BĂ‚ûrĂ‚, ilĂ‚hî kitaplardan haberdĂ‚r olup Kenanî soyuna mensup, duĂ‚sı makbul, Ă‚lim bir şahsiyetti. Hazret-i MûsĂ‚ ’nın onları bozguna uğratmasından korkan kavminin aşırı ısrarı uzerine, onceleri karşı cıktıysa da daha sonra dunya ve dunyadakilere meyletmesi sebebiyle ısrarlara dayanamayıp onları memnun etmek icin Hazret-i MûsĂ‚ ’ya bedduĂ‚ etti.
Kavmine de Hazret-i MûsĂ‚ ’yı mağlup edebilmeleri icin turlu hileler oğretti. Allah TeĂ‚lĂ‚ bedduĂ‚sını kendi kavmine cevirdi. Bel ’am da sahip olduğu butun bilgileri inkĂ‚r ederek kufur sapıklığına saplandı. Kendinden sonraki nesillere ibret olması icin, aynen kopeğin soluduğu gibi soluyan bir hĂ‚le donuşturuldu. (Bkz: el-A ’rĂ‚f, 175-176)
Butun bu ibretlik vasıflarıyla Bel ’am kelimesi bir kavram olarak, hakkın yanında yer alması gerekirken dunyevî menfaatleri icin kufrun yanında yer alan, hakkı tahrif edip değiştiren ve gizleyen ilim sahiplerini temsil icin de kullanılır.
5. CĂ‚lût
CĂ‚lût, Mısır ’la Filistin arasında yaşayan AmĂ‚lika kavminin hukumdarı idi. Hazret-i MûsĂ‚ ’dan sonra meydana gelen hadiselerde, CĂ‚lût ’un İsrĂ‚iloğulları ’na saldırıp onları yurtlarından surmesi uzerine İsrĂ‚iloğulları, o donemdeki peygamberlerinden kendilerine emrinde CĂ‚lût ’a karşı savaşacakları bir komutan tayin etmesini istediler. O peygamber de, AllĂ‚h ’ın tayini ile TĂ‚lût ’u komutan secti.
“Peygamberleri, onlara, «Allah, TĂ‚lût ’u size hukumdar tayin etti.» dedi. Fakat onlar, «Biz hukumdarlığa ondan daha lĂ‚yığız. Boyleyken onun başımıza hukumdar tayin edilmesi olacak şey mi? Kaldı ki onun malı-mulku de yok!» diye itiraz ettiler...” (el-Bakara, 247)
Fakat iş ciddiye binince İsrĂ‚iloğulları, mecburen birlikte yola cıktıkları TĂ‚lût ’un emirlerine itaat hususunda da ayak direttiler. İclerinden cok azı hĂ‚ric, TĂ‚lût ’un emrinde savaşmaktan kactılar. Allah da az sayıdaki TĂ‚lût ve ordusuna, CĂ‚lût ve ordusunu yenmeyi nasîb etti.
Dipnotlar:
[1] KĂ‚rûn hakkındaki bazı Ă‚yetler: el-Kasas 76, 78, 81; el-Ankebût, 39; el-Mu ’min, 23-24. [2] Bkz: el-Kasas 6, 8, 38; el-Ankebût, 39; el-Mu ’min, 24, 36. [3] Bkz: TĂ‚hĂ‚, 85, 87-88, 95-97; el-A ’rĂ‚f, 142-143.
Kaynak: Seher Kucuk, Şebnem Dergisi, Sayı: 181
İslam ve İhsan