
Son nefes, buğusuz, puruzsuz ve lekesiz bir ayna gibidir. Her insan bu aynada, guzellikleri ve cirkinlikleriyle butun omrunu net bir şekilde seyreder. O an, gozlere ve kulaklara hicbir îtiraz ve gaflet perdesi inmez. BilÂkis butun perdeler kalkar ve her turlu îtiraf; aklı ve vicdanı pişmanlık iklîmine sokar. Hayatımızı pişmanlıkla seyrettiğimiz ayna, son nefes olmasın!..
Son nefes; buğusuz, berrak bir ayna gibidir. İnsanoğlu kendisini en net olarak son nefesinde tanır. HayÂtın muhÂsebesi, kalbinin ve gozunun onunde sergilenir. Bu sebeple insanoğlu icin olum Ânından daha ibretli bir manzara yoktur.
ALLAH'IN YUZ CEVİRDİĞİ 'KUL'
Kur ’Ân-ı Kerîm ’de bildirildiği uzere, hayÂtı AllÂh ’a isyÂn icinde gecen Firavun, ancak Kızıldeniz ’de ilÂhî kahra dûcÂr olurken kendisini ve ziyÂn ettiği omrunu gercek mÂnÂda tanıdı. Dunyadaki nefsÂnî saltanatının ic yuzunun hakîkatte ne buyuk bir sefÂlet ve husrandan ibÂret olduğunu son nefesinde idrÂk ederek, icinde muthiş bir pişmanlık duydu. Âyet-i kerîmede bu hÂl şoyle bildirilmektedir:
“…NihÂyet su onu boğmaya başlayınca (şoyle) dedi: «–İnandım. Gercekten İsrÂiloğulları ’nın îmÂn ettiğinden başka ilÂh yokmuş! Ben de muslumanlardanım!..»” (Yûnus, 90)
LÂkin iş işten gecmişti… Kızıldeniz ’in girdaplarında boğulmak uzere iken kendisini îmÂn halkasına tutunmaya mecbur hisseden Firavun ’a AllÂh TeÂl şoyle buyurdu:
“Şimdi mi (îmÂn ediyorsun)?! HÂlbuki sen, bundan evvel (omrun boyunca) isyÂn etmiş, dÂim fesatcılardan olmuştun!”
İşte bir bel gelince uslanıp, selÂmete kavuştuğunda tekrar eski azgınlığına donenlerin son nefesteki uyanış, pişmanlık ve îmÂna yonelişleri bir husrandan ibÂrettir. Bu bakımdan tevbe ve pişmanlığı son nefese bırakmak, buyuk bir aldanış sebebidir. HÂl boyleyken hayÂtın surprizleri, med-cezirleri, yÂni iniş-cıkışları icinde calkalanırken olumun derin ve sessiz cığlığına kulak vermemek ve birgun kendimizin de o kapıdan gececeğimizi hesÂba katmadan yaşamak, ne hazin bir gaflettir.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Son Nefes, Erkam Yayınları, 2013
İslam ve İhsan