Şeyh Ahmed Harb ’in, Behram adında yaşlı bir komşusu vardı ki mecûsî idi, yani ateşe tapardı. Ahmed Harb Hazretleri bir gun Behram ’a îman telkîninde bulundu.
Yaşlı mecûsî dedi ki:

“–Ey muslumanlar ulusu! Sana uc şey sorayım. Cevap verebilirsen senin dînine îman edeceğim.”

Şeyh Ahmed “sor” deyince Behram:

“–Allah bu halkı nicin yarattı? Ve dahî rızkını da verdi, fakat niye bunları oldurur? MÂdem ki oldurur, neden diriltir?” diye sordu.

Şeyh Ahmed, bu suallere şu cevÂbı verdi:

“–Halkı yarattı ki, O ’nun varlığını ve birliğini bileler, ilÂhî kudret ve azamet tecellîlerinin idrÂki icinde olalar. Rızkını verdi ki, O ’nun rezzÂklığını ve merhametini bileler. Oldurur ki, O ’nun kahhÂrlığını bileler. Geri diriltir ki, O ’nun bÂkîliğini bileler. VelhÂsıl hayÂtın her safhasındaki hÂdisat ve vukuÂtta O ’nun kÂdir-i mutlak olduğunu idrÂk edeler.”

YETMİŞ YILLIK ATEŞE TAPAN KÂFİR

Behram bunları duyunca îmÂn etti. Fakat Şeyh Ahmed Harb o an dehşete kapılarak bayıldı. Ayıldığında:

“–YÂ Şeyh, ne oldu?” diye sordular. Dedi ki:

“–O an bana bir hitap geldi ki; Behram yetmiş yıllık ateşe tapan bir kÂfir idi, şimdi musluman oldu. Sen yetmiş yıllık muslumansın, son nefesinde ne olacağını bilir misin?!.” (Tezkiretu ’l-EvliyÂ, s. 97)

Dolayısıyla her nefesimizi, dunya hayÂtımızın son Ânını hayırdan ibÂret kılacak bir kıvamda gecirmeye gayret etmeliyiz. Buna ilÂveten ebedî kurtuluşumuz icin dÂim Hakk ’ın rahmet ve mağfiretine sığınmalıyız.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Ornek Ahlakından 1, Erkam Yayınları, 2011
İslam ve İhsan