
Yaman Dede, Yamandi Molla veya Molla Bey, Mevlevî şair. Musluman olduktan sonra Mehmet Abdulkadir Keceoğlu adını almıştır. Yaman Dede ’nin hayat hikayesi.
Kayseri ’inin Talas ilcesinde Rum esnaflardan iplik tuccarı Yuvan Efendi ile Afurani Hanımefendinin oğlu Diyamandi 1887 yılında dunyaya gelir. Henuz on aylık iken ailesi Kastamonu ’ya goc eder. İlk tahsilini Rum Ortodoks Mektebinde yapan kucuk Diyamandi, 1901de Kastamonu İdadisi(lise)ne girer. Yedi yıllık idadiyi birincilikle tamamlar. İdadide arkadaşları kendisine “Yamandî Molla” lakabını takarlar.
Bir Rum cocuğuna neden molla lakabı takılmış, gelin Yaman Dedenin kendi ağzından dinleyelim:
“Ruştiye birinci sınıfta iken 13 yaşımda idim. Bu sınıfta Arapca ve Farsca dersleri başlar. Butun dersleri sevmeme karşın Turk Edebiyatı ile birlikte Arapca ve Farsca ’ya pek duşkundum. Ruştiye ikinci sınıfta ders yılının ortalarındayız. Farsca Hocamız, Şeyh Sadi ’nin Gulistan ’ını okuturdu. Arada sırada başka manzumeler de yazdırırdı. Bir gun siyah tahtaya yazdığı birkac beyit kalbimi tutuşturmaya yetti. O beyitleri bugun gibi hatırlıyorum. Mesnevi ’nin ilk beyitleri idi:
"Bişnev in cun şikayet mî kuned/Ez cudÂyîh hikayet mî kuned
Kez neyistÂn ta mera bubrideend/Ez nefirem merd u zen nalideend"
"Dinle neyden ki hikayet etmede
Ayrılıklardan şikayet etmede"
Tahtaya yazılan ismi bana pek tatlı geldi. Okunan beyitler beni derinden sarstı. Son beyit ise icimi yaktı. O an icimde yanmaya başlayan aşk ateşini kelimelere dokmekte aciz kalıyorum.”
FARKINDA OLMADAN MUMİN OLMAK
Farsca dersinde başta Mesnevî olmak uzere Şark İslam Klasiklerinden beyitler ezberleyen, Din Dersinden gayrimuslim talebeler muaf olduğu halde sınıfta oturan ve bir Musluman gibi İlmihal bilgilerini, Rasûlullah ’ın hayatını, inanc esaslarını oğrenen Diyamandi, farkında olmadan icindeki aşk ile mu ’min olmuştur. İslam ’a duyduğu sevgi gun gectikce artmakta, bir taraftan tıpkı Farsca edebi metinler gibi aruz kalıpları ile rubailer, gazeller yazmaya calışmaktadır. Ancak toplum, okul, arkadaş ve aile cevresinde halen Hıristiyan olarak tanınmaktadır.
Arapca metinlerle birlikte hadis-i şerif ve bazı ayetleri de ezberlemeye başlar. Yazdığı beyitler, edebiyat hocasının gozunu doldurur. Hocası bir şiirini şu mısralarla ovecektir: “Aferin yavrum guzel, hem de pek guzel. Aferin yavrum guzel gercekten cok guzel… Manevi sûrî fuyuzun berter etsin Lemyezel / Allah Manevi sevinc ve ilhamlarını artırsın.”
GENC BİR AVUKAT
Liseyi birincilikle bitiren Diyamandi, Arapca ve Farsca hocalarından ozel dersler de alır. Universite tahsili icin İstanbul ’a hareket eder. İstanbul ’da Hukuk mektebine giren Yamandi Molla, fakulteyi bitirdikten sonra devlet kademesinde gorev alır. Bu esnada ozel hocalardan edebiyat ve İslamî ilimler okumaya devam eder. Kendi ifadesine gore artık hidayet bulmuş, lisana dokemese bile kalpten Kelime-i Şehadeti coktan kabul etmiş ve gizli Musluman olarak yaşamaya başlamıştır. Meşhur mevlevi dedelerinden Ahmed Remzi Dede ’den Mesnevî okur. Mesnevi ve şerhlerini (acıklamalarını) kısa surede okur. Bir yandan devlet kademesinde gorevine devam ederken diğer yandan şiir calışmaları surmekte, Ankara Radyosunda ceşitli Mevlevi buyuklerinin hayatını anlatan sohbet programı yapmaktadır. Bu programlar, devrin gazete yazarları ve ediplerinin dikkÂtini ceker. Kısa surede edebiyat ve ilim cevrelerinde yer edinir.
AŞIKLAR KÂBESİ
Mevlevîler arasında Konya; Aşıklar KÂbesidir. Yaman Dede de kırklı yıllarda sık sık Konya ’ya sefer eder. Şeb-i Arus torenlerinin ozel davetlilerindendir artık. Biri İstanbul ’a gelse ve “Ben Konya ’dan geliyorum” dese Yaman Dede “Demek Sultanımızın şehrindesiniz” der; alır, yedirir, icirir ikram eder!...
Konya ve MevlÂn onun icin ozel aşk bestesinin vazgecilmez iki notasıdır.
MUSLUMANLIĞINI İLANI
1942 yılından itibaren, başta azınlıklara mensup kız ve erkek liseleri olmak uzere ceşitli okullarda Turk Edebiyatı ve Farsca okutan Yaman Dede, devlet hizmetinden ayrılmış, eğitimciliğin yanı sıra serbest avukatlık yapmaya başlamıştır. Anadolu ’nun ceşitli vilayetlerinde Mevlana konulu konferanslar verir. Ancak halen gizli bir mumindir. Namazını en kuytu semtlerin kucuk mescitlerinde kılmakta, Ramazanda gizli oruclar tutmaktadır. Kızı ve eşi inancından habersizdir. “Tam kırk yıl bazen sahursuz bazen iftarsız oruclar tuttum, ama ailem bunu hic bilmedi!..” der hatıratında. Avukatlıktan cok zamanını lise derslerine, gencliğin manevi aşkı tanımasına ayırmaktadır.
15 Şubat 1942 de ismini değiştirir ve Mehmet Abdulkadir KECEOĞLU adını alarak nufus idaresine ismini ve yeni dini İslam ’ı tescil ettirir. Bu sırada 55 yaşındadır. Kırk yıldır sakladığı yeni kimliğini kuşanmış, ama o saatten sonra da aile ici sancı başlamıştır.
CEKETİ ALIP CIKMAK
Uskudar ’daki evinde bir kış gecesi durumu kızı ve eşine acar. Karısı ve kızı o an feryadı basarlar. Haber Patrikhaneye kadar ulaşır. Donemin Hıristiyan din adamları, ya Hıristiyanlığa donmesi ya da karısından boşanması konusunda baskı yaparlar. Karısı bu ikilem karşısında kararlı bir tutum sergileyemez. Yaman Dede, zor ama cesur bir karar alır. Evden ayrılacak, yalnız yaşayacaktır. Yerde dizlere kadar kar, havanın keskin ayaz olduğu bir Şubat gecesi ailesini toplar ve: “Aşkımın bedeli bu yaşananlar. Sizler sakın uzulmeyiniz. Aşk, ıstırapsız olmaz. Size acı vermeye hakkım yok. Bu ev ve icindekiler size kalsın. Elveda!..”
Ceketini alıp cıkmıştır artık. Uskudar, Selamsız yokuşundan iskeleye iner. Sabah ezanına kadar o soğukta sokakları ve sahili arşınlar. Sabah karşıda, Karakoy ’deki avukatlık burosuna gecer. Birkac gece burada yatıp kalkar. Dostlarının, oğrencilerinin evlerine misafir olur bazı geceler. Kendi ifadesi ile ozgurdur artık.
HOCALARIN HOCASI
Azınlık okulları yanı sıra İstanbul İmam Hatip Okulu ve Yuksek İslam Enstitusunde de Farsca derslerine girer. Bugun her biri kendi branşında otorite olan Prof. Dr. Hayreddin Karaman, Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Prof. Dr. Emin Işık, İstanbul Eski Muftusu Selahaddin Kaya, Osman Nuri Topbaş Hoca Efendi gibi pek cok oğrenci Farsca ’yı ondan oğrenir. Mevlana ’yı onun gozyaşları icinde verdiği derslerden tanırlar. Allah, Rasûlullah, Mevlana, Konya, Aşk deyince huzun coken, hemen ağlamaya başlayan ikinci bir kişinin gorulmediği bu zatların beyanlarından anlaşılmaktadır.
Osman Nuri Topbaş Hoca Efendi, Yaman Dede ile ilgili hatırlarını şoyle anlatıyor:
İLGİNC DAVRANIŞLARI
Coğunlukla ice donuk bir hayat suren Yaman Dede, cevresi ile haberleşmede daha cok mektubu kullanır. Buyuk fikir adamları ve sanatcılarla olduğu kadar, ders verdiği azınlığa mensup oğrenciler, liseli genclere de mektuplar yazmıştır. Bunlar edebi olcude kıymetli nasihat ve soz sanatları yuklu metinlerdir. Her hafta Pazartesi gunleri akşam namazları ile Cuma namazlarını Eyup Sultan ’da kılmayı adet edinmiştir. Cumadan sonra “Haftalık haccımı eda ettim” diyecek kadar Eyup ziyaretine onem verir. Konyalı Dr. Ali Kemal Belviranlı, ahbaplarından birkac kişi ile Yaman Dedeyi hasta yatağında ziyaret eder. Dedeye, “Yanan Kalbe Devasın Sen” naatını bestelediğini soyler Ali Kemal Bey. Dede pek memnun olur ve misafirler koro halinde bu naatı okurlar. Once hıckırıklara boğulan dede, birden yatağından fırlar, cezbeye gelerek, semazenler gibi donmeye başlar. Eşi Hatice Hanım iceri girerek:
"Lutfen okumayın... N ’olur kesin... Yakında kalp krizi gecirdi. Bu cezbeyi kaldıramaz." diye rica etmek zorunda kalır. Bir donem sevgi kavramını kullanan Mason teşkilatına uye olur Yaman Dede. Kendisinden herhangi bir konuda ilmi rapor hazırlaması istenir. O da safca tutar İslamiyet ’in ustunluklerini anlatan bir rapor yazar. Ertesi gun dedeyi locadan ihrac ederler!...
İKİNCİ EVLİLİĞİ VE VEFATI
Dostlarının teşvik ve tanıştırması ile ilkokul oğretmenliğinden emekli Hatice Hanım ’la hayatını birleştiren Yaman Dede, eski karısı ve kızını zaman zaman telefonla arayarak hediye ve ikramlarda bulunmayı omur boyu ihmal etmemiştir. 1962 yılına gelindiğinde cok hasta olmasına karşın Acıbadem ’deki evinden Bağlarbaşı ’ndaki Yuksek İslam Enstitusune derslere gelmeye devam eder. O artık paltosu icinde zayıf, ceset gibi solgun, 75 yaşın yorgunluğuyla bedenini suruyerek yurumektedir. 3 Mayıs 1962 Perşembe gunu “Olum asûde bir bahardır” diyerek Hakka yurur. Oğrencileri ve yuzlerce seveninin omzunda Karacaahmet Mezarlığına defnedilir.
Kaynak: yamandede.org
İslam ve İhsan