
Allah ’ın cağrısına icabet edebiliyor muyuz?Hasan-ı Basrî -kuddise sirruh- şoyle buyurur:
“Koyun, insandan daha hassastır. Cunku o, coban seslendiğinde otlamayı bırakıp dikkat kesilir. Bu hakîkatten ibret almayıp da AllÂh ’ın dÂvetine bîgÂne kalan insana ne demeli?”
SOZUN OZU: Davetler ceşit ceşittir. Bir kimseye “gel” denildiğinde, cağıran sevmediği biri ise durum farklı, dostu ise daha farklı, annesi ise cok daha farklı, hele sevdiği biri ise bambaşkadır. Oyleyse AllÂh ’ın davetine icÂbet, cok farklı bir gonul coşkusu icinde ve teslîmiyet neşvesi hÂlinde olmalıdır. Bilhassa gunde beş defa yerleri ve gokleri dolduran « حَىَّ عَلَى الصَّلاَةِ » (Haydi namaza!) davetine karşı gonlumuzdeki şevk ve heyecanımızın nasıl olduğunu Hakk ’a bağlılık ve muhabbet terazîsinde dÂim mîzÂn etmeliyiz. Hazret-i MevlÂn ne guzel buyurur:
“Aklını başına al! Madem ki CenÂb-ı Hak seni talep ediyor, bu isteğe karşı sen başını bile ayak yap da koş. Zîr O ’nun gel demesi, insana yucelikler verir. MÂnevî coşkunluk verir, sonsuz ihsanlar bağışlar, ebedî yaygılar yayar, yuce sofralar kurar.”
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İmandan İhsana Tasavvuf, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan