
İstanbul ’da cok şiddetli bir tÂun hastalığı zuhûr etmişti. Her gun binlerce kişi bu hastalıktan olup gitmekteydi. Elinden bir şey gelmeyen ahÂlî, caresiz bir hÂlde Azîz Mahmûd HudÂyî Hazretleri ’ne koştu. Gozyaşlarıyla du taleb etti.Kendisine gelenlere HudÂyî Hazretleri şoyle buyurdu:
“–Bu turlu işlere karışmak bizim meşrebimize uygun değildir. Ancak mÂdem ki hastalığın şiddeti dolayısıyla ısrÂr ediyorsunuz, oyleyse Karacaahmet kabristanına gidiniz. Orada bir servi ağacının altında bir hasıra sarılıp yatan ve «Hasır-pûş Dede» denilen bir zÂt vardır. Ona başvurun! Eğer kabul etmeyecek olursa, selÂmımızı soyleyin!..”
Bunun uzerine halk, doğruca denilen şahsa gitti. Fakat meczup meş­­repli bu zÂt, halkın merÂmını dinleyince buyuk bir ofke ile bağırıp ca­ğırarak herkesi kovdu ve hasırına burunerek yattı. Cekine cekine tekrar yanına geldiler ve bu defa Hazret-i Pîr ’in selÂmını ilettiler. Se­l­mı alır almaz ayağa fırlayan meczup Hasır-pûş Dede, hemen kendi­sin­den istenilen duÂya başladı. DuÂdan sonra da:
“–Bugun bir kimsenin daha cenÂzesi kaldırıldıktan sonra bu hastalık da kalksın!” dedi.
Ardından HudÂyî Hazretleri ’nin başka bir emri olup olmadığını sordu ve tekrar hasırına burundu.
Gercekten o gun tÂundan bir kişi daha vefat ettikten sonra hastalık tamamıyla ortadan kalktı.
Kaynak: Abide Şahsiyetleri ve Muesseseleriyle OSMANLI, Osman Nuri Topbaş, Erkam Yayınları, 2013
İslam ve İhsan