Kanuni Sultan Suleyman (1. Suleyman) kimdir? 10. Osmanlı Sultanı, 89. İslam Halifesi, Batı'da Muhteşem Suleyman, Doğu'da ise Kanunî olarak bilinen Kanunî Sultan Suleyman'ın hayatı.1520 ’den 1566 ’daki olumune kadar, yaklaşık 46 yıl boyunca padişahlık yapan ve 13 kez sefere cıkan Kanuni Sultan Suleyman ’ın (1. Suleyman) kısaca hayatı.
KISACA KANUNİ SULTAN SULEYMAN KİMDİR? Kanûnî Sultan Suleyman, 27 Nisan 1495 Pazartesi gunu, Trabzon ’da doğdu. Babası Yavuz Sultan Selim, annesi Hafsa Hatun ’dur. Hafsa Hatun Turk ya da Cerkezdir. Kanûnî Sultan Suleyman, yuvarlak yuzlu, elĂ‚ gozlu, geniş alınlı, uzun boylu ve seyrek sakallıydı.
Kanûnî Sultan Suleyman devri, Turk hakimiyetinin doruk noktasına ulaştığı bir devir olmuştur. Babası Yavuz Sultan Selim, onu kucuk yaşlardan itibaren cok titiz bir şekilde yetiştirmeye başladı. Benzeri gorulmemiş bir terbiye ve tahsil gordu. İlk eğitimini annesinden ve ninesi Gulbahar Hatun ’dan (Yavuz Sultan Selim ’in annesi) aldı. Yedi yaşına gelince tahsil icin İstanbul ’a, dedesi Sultan İkinci Bayezid ’in yanına gonderildi; Şehzade Suleyman, burada Kara Kızoğlu Hayreddin Hızır Efendi ’den tarih, fen, edebiyat ve din dersleri alırken, savaş teknikleri konusunda da oğrenim goruyordu. On beş yaşına kadar babası Yavuz Sultan Selim ’in yanında kalan Şehzade Suleyman, kanunlar gereği sancak istemesi uzerine, once Şarkî Karahisar ’a oradan da Bolu, kısa bir sure sonra da Kefe sancak beyliğine tayin edildi (1509).
Yavuz Sultan Selim ’in, 1512 de tahta gecmesi uzerine İstanbul ’a cağırılan Şehzade Suleyman, babasının kardeşleriyle mucadeleleri sırasında İstanbul ’da kalarak babasına vekĂ‚let etti. Bu sırada Saruhan sancakbeyliğinde de bulundu. Babası Yavuz Sultan Selim ’in olumu uzerine, 30 Eylul 1520 ’de, yirmi beş yaşındayken Osmanlı tahtına gecti. Kendisinden başka erkek kardeşi olmadığı icin tahta gecişi kolay ve catışmasız oldu. Cok ciddi ve kendinden emin bir padişah olan Kanûnî Sultan Suleyman, azim ve irade sahibiydi. Yapacağı işlerde hic acele etmez, gayet geniş duşunur ve verdiği emirden asla geri donmezdi. İş başına getireceği adamlara, kabiliyet derecelerine gore gorev verirdi. Zigetvar kuşatmasını idare ederken, 7 Eylul 1566 yılında yetmiş bir yaşında vefat etti.
Kendisine “Kanûnî” denmesi, yeni kanunlar icad etmesinden değil, mevcut kanunları yazdırtıp cok sıkı bir şekilde tatbik etmesinden dolayıdır. Kanûnî Sultan Suleyman, adaleti seven bir padişahtı. Mısır ’dan gelen vergiyi haddinden fazla bulup, yaptırdığı araştırma sonunda halkın zulme uğradığını duşunmesi ve Mısır Valisini değiştirmesi bunun acık kanıtıdır.
Kanûnî Sultan Suleyman, tahta cıktığı sırada Osmanlı Devleti dunyanın en zengin ve en guclu devleti konumundaydı. Babasının olumu ve kendisinin padişah olması, “Arslan oldu, yerine kuzu gecti” diye duşunen Avrupalıları sevindiriyordu. Ancak Avrupalılar, cok gecmeden hayal kırıklığına uğradılar.
Erkek cocukları: İkinci Selim, Bayezid, Abdullah, Murad, Mehmed, Mahmud, Cihangir, Mustafa
Kız cocukları: Mihrimah Sultan, Raziye Sultan
1. KANÛNÎ SULTAN SULEYMAN (1520 - 1566) Kanunî Sultan Suleyman, 1495 ’de Trabzon ’da doğdu. Babası Yavuz Sultan Selim, annesi Hafsa Sultan ’dır. “Suleyman” ismi kendisine Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’den tefe ’ul olunarak verildi. Adını Neml Sûresi ’nin 30. Ă‚yet-i kerîmesindeki Hz. Suleyman ’ın (a.s.) isminden aldı. Sanki bu isim, daha o anda, ŞehzĂ‚de SuleymĂ‚n ’a lûtfedilecek olan dunya ve ukbĂ‚ saltanatlarını birleştiren bir ihtişĂ‚mın mujdesini de beraberinde taşıyordu.
Cocukluk yılları babasının sancak beyi olarak gorev yaptığı Trabzon ’da gecti. İlk eğitimini Trabzon sarayında kendisine tahsis edilen hocalardan aldı. Adı bilinen ilk hocası Hayreddin Efendi ’dir. Evliya Celebi ’ye gore Trabzon ’da iken sut kardeşi Kadı Omer Efendi ’nin oğlu YahyĂ‚ ile (Beşiktaşlı YahyĂ‚ Efendi) birlikte bir Rum ’dan kuyumculuk oğrendi. On yaşına geldiğinde sancağa cıkması gerekirken muhtemelen II. Bayezid ’in, oğulları tarafından surekli şekilde baskı altında tutulması sebebiyle tayini gecikti. Şehzade Selim'in isteği uzerine birkac defa fikir değiştiren Sultan II. Bayezit Suleyman ’a Kefe sancağını verdi.
Şehzade Suleyman annesi, hocası ve lalası yanında olduğu halde gemiyle Trabzon ’dan Kefe ’ye gitti. Burada kaldığı sure zarfında babasının taht icin mucadelelerine şahit oldu; onun tahtı elde edebilmek icin giriştiği askerî hazırlıklara destek verdi. Babasının 1512 ’de tahta cıkışı kendisine gelecekteki iktidarın yolunu da acmış bulunuyordu. Nitekim Yavuz Sultan Selim ’in culûsundan az sonra İstanbul ’a cağrıldı. Bir sure babasının amcalarıyla olan mucadelesini muhafazasıyla gorevlendirildiği başşehirden takip etti ve onların bertaraf edilmesinin ardından yegĂ‚ne taht vĂ‚risi sıfatıyla sancak beyi olarak Nisan 1513'te Manisa ’ya gonderildi. Tahta cıkacağı 1520'ye kadar yaklaşık yedi yıl Manisa ’da kalan Şehzade Suleyman, bu sure zarfında babasının seferleri dolayısıyla tahta vekĂ‚let ve muhafaza goreviyle Edirne ’de bulundu.
ŞEHZADELİK EĞİTİMİ Yavuz Sultan Selîm ’in 1512 ’de tahta gecmesi uzerine, ŞehzĂ‚de Suleyman İstanbul ’a cağrılmış, Yavuz ’un, kardeşleri ile mucĂ‚delesi sırasında İstanbul ’da ona vekĂ‚let etmişti. Babası kardeşlerini yenip tahtta rakipsiz bir hĂ‚le gelince genc ŞehzĂ‚de, merkezi Manisa olan Saruhan sancak beyliğine gonderilmişti. Bu sûretle devlet idĂ‚resindeki tecrubesi ikmĂ‚l ettirilmiş oldu. Diğer yandan annesi, zamanın velîsi olan Sunbul Efendi ’den oğlunun mĂ‚nevî eğitimi ile meşgul olmak uzere bir talebesini istemişti. O da Merkez Efendi ’yi Manisa ’ya tĂ‚yin etmiş, bu sûretle Kanunî, mĂ‚neviyat Ă‚leminde rûhunu besleyecek ilk kaynağa ulaşmıştı.
Kanunî Sultan Suleyman, 30 Eylul 1520 ’de genc yaşta tahta gecti. Babasının cenĂ‚zesini Topkapı ’da karşıladı. FĂ‚tih CĂ‚misi ’ne kadar cenĂ‚zenin arkasında yurudu. Yavuz Selîm HĂ‚n ’ın temiz naaşı, cenĂ‚ze namazını edĂ‚dan sonra FĂ‚tih civĂ‚rında Sultan Selîm semtindeki kabrine defnedildi. Kanunî, mîmarbaşı Ali Ağa ’ya, burada babasının adına bir cĂ‚mi ve turbe yapılması icin tĂ‚limat verdi.
MUHTEŞEM SULEYMAN Kanunî, babasından dunyanın en zengin ve en guclu ordusuna sahip bir devleti mîras olarak devralmıştı. Kısa zamanda, giriştiği futûhĂ‚tın buyukluğu kadar idĂ‚resindeki dirĂ‚yet ve fazîlet ile de oyle temĂ‚yuz etti ki, hasmı olan Avrupalılar bile kendisini “Muhteşem Suleyman” lĂ‚kabı ile anmaya mecbur kaldılar.
Tahta gecişinin ikinci ayı daha dolmadan babası zamanında Şam beylerbeyiliğine getirilen eski Memluk emîri Canbirdi GazĂ‚lî ’nin isyanıyla karşılaştı. Safevîler ’in devreye girme ihtimali onda buyuk endişeye yol actıysa da isyan kısa surede bastırıldı.
KANUNİ SULTAN SULEYMAN'IN İLK SEFERİ İlk sefer-i humĂ‚yunu olan Belgrad harekĂ‚tı sadece askerî bakımdan değil devletin vizyonu acısından da sembolik bir onem taşır. Burası, vaktiyle buyuk atası FĂ‚tih Sultan Mehmet ’in başarısızlığa uğradığı ana hedefi konumundaydı. Kanunî Sultan Suleyman, Belgrad ’ı alarak batıya karşı yeni bir acılım sağlamak amacındaydı.
Kanunî Sultan Suleyman bu ilk siyasî faaliyetlerinde FĂ‚tih Sultan Mehmet ’in izlerini takip etti ve buna gore bir strateji oluşturdu. Belgrad ’ın ele gecirilmesinin ardından ilk hedefinin yine vaktiyle buyuk dedesinin başarısızlığa uğradığı Rodos olması bu bakımdan dikkat cekicidir. Bunun ucuncu ayağı ise İtalya ’ya yonelik niyetlerinin başlangıcı olarak tasarlanan Korfu seferidir.
TARİHİN EN KISA SUREN MEYDAN SAVAŞI DerhĂ‚l Avrupa hedefine yonelen genc hukumdar, 1522 ’de Rodos ’u aldı. 29 Ağustos 1526 ’da Mohac ovasında yapılan tarihin en kısa surede biten meydan muharebesi " Mohac Savaşı" ile Macaristan ’ı haritadan sildi. Budapeşte ’yi fethetti. 1529 ’da Viyana kuşatıldı. 1532 ’de Avusturya seferine cıkıldı. 1533 ’de Almanya ile anlaşma imzĂ‚landı. 1537 ’de Estergon, İstoni ve Belgrad ’ı fethetti.
HAYRETTİN PAŞA'NIN OSMANLI HİZMETİNE GİRMESİ O sırada devletin ihtişĂ‚mı oyle goz kamaştırıcı idi ki, Barbaros Hayreddîn Paşa, “İslĂ‚m birliği” duşuncesi ile mĂ‚liki olduğu kuzey Afrika ’yı Osmanlı devletine hediye etti. Kanunî de, buna mukĂ‚bil ona devletin Kaptan-ı DeryĂ‚lığı ’nı (Osmanlı deniz kuvvetleri kumandanlığını) verdi. Akdeniz kısa zamanda bir Osmanlı golu hĂ‚line geldi. Hind Okyanusu ’na bile donanma gonderilerek, oradaki Muslumanlara yardımda bulunuldu. Sudan ve Habeşistan ’a seferler yapıldı. Hudutlar, guneyde orta Afrika ’ya kadar uzandı. Kuzeyde Kırım Hanları, Moskova ’ya kadar ilerlediler. 1548 ’de Tebriz dorduncu defa geri alındı. Boylece doğudaki hudut, Hazar Denizi ’ne dayanmış oldu.
SULEYMAN SOZU Bu şekilde mĂ‚nevî olarak da ilĂ‚hî te ’yîde mazhar olan Kanunî Sultan Suleyman Han, uzun omrunu, insanlığı huzur ve saĂ‚dete eriştirmek icin harcadı. Bircok zĂ‚lim kralın zulmu altında inleyen insanları kurtararak, onlara İslĂ‚m ’ın eşsiz merhamet, şefkat ve adĂ‚letini tattırdı. Her yerde husûsiyle İslĂ‚m memleketlerinde onun adı hayır ve hurmetle yĂ‚d edilir oldu. Emsalsiz adĂ‚let ve doğruluğu sebebiyle halk arasında riĂ‚yet edilmesi gereken “soz ve vaad”lere “ahd-i SuleymĂ‚nî” (Suleyman sozu) ifĂ‚desi, bir darb-ı mesel hĂ‚line geldi.
Onun devrinde muhteşem Osmanlı ordusunun onune hicbir duşman kuvveti cıkmaya cesaret edememekteydi. HattĂ‚ umûmiyetle butun Avrupa ’yı kendi etrafında toplamayı başarmış bulunan Şarlken bile, Kanunî ’nin karşısına cıkmaktan son derece cekinmekteydi. Uzerine yapılan sefer-i humĂ‚yûnlarda koşe bucak kacmaktan başka bir şey yapamıyordu. Cunku Ă‚deta bir mûsikî Ă‚henginde harp eden Osmanlı ordusuna karşı koymak, butun Avrupa ’nın Ren kıyılarına kadar kaybı demekti. Dolayısıyla Şarlken, her şeye rağmen kesin bir mağlûbiyeti kabûllenmek istemediği icin aczini gizlemiyor, surekli olarak Osmanlı ordusundan kacıyordu.
Kanunî, babasından devraldığı 6.557.000 km2 ’lik vatan toprağını, 14.893.000 km2 ’ye ulaştırdı. Hudutlar, kıt ’a ve okyanuslarla cizilir oldu. Nice nĂ‚mdar krallar dahî, Osmanlı karşısında acziyetten başka bir şey yapamıyorlardı.
"BEN KARA VE DENİZLERİN HAKANIYIM" İspanya kralı, Kanunî ’nin kaptan-ı deryĂ‚sı Hayreddîn Paşa ’nın fetih hamlelerinden nefes alamayıp Musluman beldelerinde istediği zulmu icrĂ‚ edemeyince, buna karşılık kuru bir cesaretle Anadolu topraklarına doğru intikam seferine karar vermişti. O sıralarda Kanunî Sultan Suleyman HĂ‚n ’ın Avrupa iclerinde bulunması da kendisini bu hususta bir hayli heveslendirmişti. Ancak durumu oğrenen Alman imparatoru Ferdinand, hem İspanya kralının gercekleri gorerek hareket etmesi, hem de Kanunî ’ye karşı kendisine bir muttefik bulabilmek gĂ‚yesiyle ona, Osmanlı hakkında buyuk itiraflarla dolu şu mektubu yazmak zorunda kaldı:
“–Kardeşim İspanya Kralı! Duydum ki, Osmanlılar Avrupa seferinde iken sen de bu fırsattan istifĂ‚de ile Anadolu ’ya sefere cıkacakmışsın! Doğrusu bu hareketi yerinde ve isĂ‚betli bulmadım. Zira ben, hayatım boyunca bizlerden birinin Anadolu ’ya sefer yaparak orada bir kaleyi veya herhangi bir yeri fethederek ellerinde tutabildiklerini gormedim. Bir muddet elde tutulabilenler de, dĂ‚imĂ‚ Turkler tarafından tekrar geriye alınmışlardır.
Anadolu bir tarafa, bizim memleketimizde fethettikleri yerleri bile geri alamıyoruz. Bir duşun; nice yıldır hangi kaleyi aldık da elimizde tutabildik? Hangi şehri veya kasabayı ele gecirdik de tekrar geri vermedik? Bilesin ki, senin memleketinden cok uzak yerlerde boyle mĂ‚cerĂ‚lara atılman doğrusu boş işlerdir. Yine bilesin ki, Sultan ve askerleri yerlerinde yok diye Anadolu ’ya sefere cıkman, kukremiş bir arslanın acık ağzına elini koyman demektir ki, boyle bir durumda bir daha elini onun ağzından aslĂ‚ koparamazsın! Gel, sen bu işten vazgec! Gel, bana yardım et! Eğer bana yardım etmezsen benim omrum tamamlanmış ve işim bitmiş olur. Bu da, sıranın size gelmesi demektir.”
Gorulduğu gibi Kanunî devri, samîmiyetle inanan ve rızĂ‚-yı ilĂ‚hîyi yurekten dileyen insanlara AllĂ‚h ’ın yardımının şanlar ve zaferler yağmuru hĂ‚linde tezĂ‚hur ettiği gerceğinin bir orneğidir. Oyle ki, krallar, Kanunî ’nin vĂ‚lileri hukmundeydi.
SULTANLAR SULTANI Bunlardan biri olan Fransa kralı Francesko, Alman imparatoru Şarlken ile yaptığı bir harpte esir duşmuştu. Bunun uzerine annesi, Kanunî ’ye bir elci gonderdi. Elci, Francesko ’nun annesinin mektubunu takdîm etti. Annesi, oğlunu kurtarması icin yalvarıyordu. Kanunî ’ye “Sultanlar Sultanı” diye hitĂ‚b ediyordu. Kanunî ise, Fransuva ’ya yazdığı cevĂ‚bî mektubunda:
«Ben ki...» diye başlayarak uzun uzun hĂ‚kimi bulunduğu ulkeleri:
«...Âzerbaycan ’ın, Anadolu ’nun, Rumeli ’nin, Balkanlar ’ın, Karaman ’ın, Irak ’ın, Arabistan ’ın, Mısır ’ın, karaların ve denizlerin sultĂ‚nı Yavuz Sultan Selîm Han oğlu Sultan Suleyman HĂ‚n ’ım.» diyerek sayıyor ve:
«Sen ki Fransa eyĂ‚letinin vĂ‚lisi Francesko ’sun.” beyĂ‚nından sonra, kralların başlarına boyle bir hĂ‚disenin gelebileceğinin tabiî olduğunu soyleyerek onu tesellî ediyordu.
Kanunî ’nin cevĂ‚bî mektupta: “Ben karaların ve denizlerin hĂ‚kĂ‚nıyım!” demesi, îman gucunun ve kudretinin cihĂ‚na karşı haykırılışı demekti.
FRANSA'DA DANS 100 YIL YASAKLANDI Kanunî devrinde bu guclu sadĂ‚ hic kesilmedi. Nitekim o devirde bir ara Fransa ’da dans denilen rezĂ‚let yeni yeni ortaya cıkmaya başladığında bunu duyan Kanunî, derhĂ‚l Fransa kralına şu tĂ‚limĂ‚tı gondermiştir:
“...İşittim ki, memleketinizde kadın ve erkeklerin dans adı altında birbirlerine sarılmak sûretiyle halk onunde ahlĂ‚k ve hayĂ‚ya mugĂ‚yir davrandıkları suflî bir eğlence îcĂ‚d edilmiş! Bu rezĂ‚letin, hem-hudud olmamız dolayısıyla memleketime sirĂ‚yeti ihtimĂ‚li vardır. Bu itibarla nĂ‚me-i humĂ‚yûnum elinize ulaşır ulaşmaz derhĂ‚l bu rezĂ‚lete son verile! Aksi hĂ‚lde bizzat gelip o rezĂ‚leti kaldırmaya elbette muktedirim.”
Tarihci Hammer, bu mektup uzerine Fransa ’da dansın tam yuz yıl yasaklandığını kaydetmektedir.
PREVEZE ZAFERİ Bu devir, butun bir cemiyet fertlerinin, asĂ‚let, ciddiyet ve îman vecdi ile coşkun cağlayanlar hĂ‚linde olduğu bir devirdi. Bu devirde îmĂ‚nın heybet ve heyecĂ‚nı ile bu şĂ‚ha kalkış, yalnız Kanunî ’de değil, devletin butun muesseselerinde ve hattĂ‚ en kucuk rutbedeki ferdinde bile gorulmekte idi:
Preveze zaferinin mujdesini dortnala at uzerinde getiren levent, Topkapı Sarayı ’na girince, atının dizginini cekmesi ile, at bir muddet iki ayak uzerinde donmuştu. Bu manzarayı seyreden Kanunî ’nin, levende:
“–Ne azgın bir kuheylĂ‚nla gelmişsin!..” demesi uzerine levendin:
“–HunkĂ‚r ’ım, Akdeniz azgın bir kuheylĂ‚ndı. Biz onu bile uslandırdık!..” cevabını vermesi, îman gucuyle şahlanıştan doğan îtimĂ‚d-ı nefsin bir tezĂ‚huru idi.
Sultandan bir ere kadar hep aynı duyuş ve aynı kalp atışı vardı.
MUSLUMAN TURK'UN ADALETİ Hak ve adĂ‚let, hudutları Hazar ’dan Orta Avrupa ’ya, Hind Okyanusu ’ndan Ukrayna ’ya kadar uzanan bir İslĂ‚m devlet-i aliyyesinin hukûku olarak zamanın îcaplarına gore oylesine dakik bir sûrette gercekleştiriliyordu ki, engizisyon mahkemelerinin korkunc zulumlerinden kacanlar, Osmanlı ulkesine sığınıyorlardı. «Dunya donuyor!» dediği icin Galileo, olumden kurtuluş caresi olarak, ilmî kanaatini lĂ‚fzan terk ederken, Osmanlı ’da gayr-i muslimlerin bile “vedîatullĂ‚h”, yani AllĂ‚h ’ın devlete emĂ‚neti olarak kabûl olunduğu yuce bir goruş hĂ‚kim bulunuyordu.
HattĂ‚ Lehistan ’da:
“Osmanlı atları Vistul Nehri ’nden su icmedikce, bu ulkenin hurriyet ve istiklĂ‚le kavuşamayacağı” sozu, bir darb-ı mesel hĂ‚line gelmişti.
Gercekten Lehistan, yani Polonya, tarihte uc defa istiklĂ‚line kavuşmuştur ki, bu da Turk atlarının Vistul Nehri ’nden su ictiği zamanlarda olmuştur.
KANUNİ SULTAN SULEYMAN'IN SON SEFERİ Kanunî, son seferinde ilerleyen yaşı sebebiyle aylar suren bir yolculuğu, at sırtında dik durabilsin ve askerlere dinc gorunebilsin diye sırtına kuşak gibi urgan sarılarak cıktı.
KANUNİ SULTAN SULEYMAN'IN DUASI Ulu Hakan, ardındaki ihtişamlı sultanlığa son muhrunu vurduğu Zigetvar ’da ellerini acıp Rabbine şoyle niyĂ‚z etmiştir:
“YĂ‚ Rabbî! Nice muddettir yeryuzunu benim zaferimle doldurdun. VĂ‚sıl olunmadık recĂ‚m, hĂ‚sıl olunmadık duĂ‚m kalmadı. Artık Habîb-i Edîb ’in hurmetine saĂ‚det-i şehĂ‚det ve ardından da cemĂ‚lini muşĂ‚hede nîmetlerini bu kemter kuluna nasîb eyle!..”
KANUNİ SULTAN SULEYMAN'IN VEFATI Bu niyazdan bir muddet sonra Muhteşem Suleyman, sefer esnĂ‚sında vefĂ‚t eden dorduncu Osmanlı sultĂ‚nı olarak rahmet-i RahmĂ‚n ’a yurudu.
Ulu HĂ‚kan ’ın cenĂ‚zesi, dort yuz muhĂ‚fızın nezĂ‚retinde İstanbul ’a getirildi. SuleymĂ‚niye CĂ‚mii ’nin musallĂ‚ taşına kondu. CenĂ‚ze namazı beş yuz muezzinin, tekbirleri birbirlerine aktarmaları ile kılındı. Cemaatin arka ucu FĂ‚tih CĂ‚mii ’ne dayanıyordu.
Kanunî ’nin naaşı, kabre indirilirken bir sandık getirilip “Vasiyeti gereğidir!” denilerek, o da kabre konulmak istendi. ŞeyhulislĂ‚m Ebussuûd Efendi, bu duruma mudĂ‚hale etti. CenĂ‚ze ile beraber kıymetli bir şeyin gomulmesinin cĂ‚iz olmadığını bildirdi. Ebussuûd Efendi ’ye bunun, HĂ‚kan ’ın bir gun evvelki vasiyeti olduğu bildirilince, merakla sandığı actı. Kendisinin HunkĂ‚r ’a verdiği fetvĂ‚larla karşılaştı. Hayretler icinde donakaldı:
“–Sen kendini kurtardın ulu HĂ‚kan! Biz yarın Âhirette ne yapacağız?!.” diyerek huzunlendi ve ağlamaya başladı. Zira Kanunî, hayatı boyunca yapacağı her işin fetvĂ‚sını almış, ondan sonra icrĂ‚ etmişti."
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Osmanlı, Erkam Yayınları/Feridun Emecen, İslam Ansiklopedisi
İLGİLİ HABERLER YAVUZ SULTAN SELİM KİMDİR? KANUNİ SULTAN SULEYMAN ’IN VASİYETİ KANUNİ SULTAN SULEYMAN ’IN YANINDA YATAN PADİŞAH KİMDİR? KANUNİ SULTAN SULEYMAN ’IN YUZUĞUNDEKİ SIR NEYDİ? KANUNİ SULTAN SULEYMAN ’IN HİZMET SEVDASI KANUNİ ’NİN SULEYMANİYE RUYASI YAHYA EFENDİ ’DEN KANUNİ ’YE CEVAP KANUNİ ’NİN HAYRET ETTİREN VASİYETİ! İslam ve İhsan