UftÂde Hazretleri, muridlerinin halini gormek icin yaptığı sınavdan yalnız Aziz Mahmud Hudayi başarılı cıktı.Bir gun UftÂde Hazretleri, murîdleri ile beraber bir kır sohbetine cıkmıştı. Emri uzerine butun dervişler, kırın en guzel yerlerini dola­şa­rak hocalarına birer demet cicek getirdiler. Ancak Kadı Mahmûd Efendi ’nin elinde sapı kırılmış solgun bir cicek vardı sadece. Diğerlerinin neş ’eyle elindekileri hocalarına takdîminden sonra Kadı Mahmûd, boynunu bukerek bu kırık ve solmuş ciceği UftÂde Hazretleri ’ne takdim etti.

UftÂde Hazretleri, diğer murîdÂnın meraklı bakışları arasında sordu:

“–EvlÂdım Mahmûd! Herkes demet demet cicek getirdikleri hÂl­de, sen nicin sapı kırık solgun bir cicek getirdin?..”

Kadı Mahmûd, edeple başını onune indirerek cevap verdi:

“–Efendim! Size ne takdîm etsem, azdır!.. Ancak hangi ciceğe koparmak icin elimi uzattıysam onu «Allah Allah» diyerek Rabbini tesbîh eder bir hÂlde buldum. Gonlum onların bu zikirlerine mÂnî olmaya rÂzı gelmedi. CÂresiz ben de elimdeki şu tesbîhine devam edemeyen ciceği getirmek zorunda kaldım!..”

Bu guzel ve mÂn dolu cevÂba son derece memnûn olan UftÂde Hazretleri ’nin dilinden o anda:

“–HudÂyî, HudÂyî... EvlÂdım! Bundan sonra ismin HudÂyî olsun!.. Ey HudÂyî! Bu kır gezisinden yalnız sen nasiplenmişsin..” ifÂdeleri dokuldu.

Boylece Kadı Mahmûd, HudÂyî oldu. Zira o, artık kÂinattaki esrÂr-ı ilÂhiyyeye ve kudret akışlarına Âşin olmuştu. Âdeta kÂinat, kendisine sırlarını acan canlı bir kitap hÂline gelmişti.

Bundan boyle HudÂyî diye anılan Kadı Mahmûd Efendi, hÂiz bulunduğu ustun ve mustesn mÂnevî mertebesi dolayısıyla hurmeten ismine “Azîz” sıfatı da ilÂve edilerek Azîz Mahmûd HudÂyî diye yÂd olundu.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Âbide Şahsiyetleri ve Muesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları, 2013
İslam ve İhsan