Mekke nerede? Mekke nasıl bir yerdir? Mekke ne zaman kuruldu? Mekke ’nin diğer isimleri nelerdir? Mekke putperestlerin eline nasıl gecti? HĂ‚şimoğulları veya HĂ‚şimîler nasıl guclendi? İslamiyet ’ten once Mekke ’de hangi inanclar vardı? İslamiyet nerede, kac yılında ortaya cıktı? Mekke nasıl fethedildi? Mekke ’nin İslam icin onemi nedir? Bu soruların ışığında Mekke ’nin bilinmeyen tarihi...Mekke, Arap yarımadasının kuzeyinde Batnımekke (Bekke) adı verilen bir vadi uzerinde kuruldu.
MEKKE ’NİN FETHİ KISACA Mekke Arap yarımadasının kuzeyinde denizden 280 m. yukseklikte, Batnımekke (Beke) adı verilen bir vadi uzerinde kuruldu. Merkezinde KĂ‚be ’nin yer aldığı bu vadinin ortasındaki cukur alan (BathĂ‚u Mekke), doğuda eteğinde SafĂ‚ ile Merve tepelerinin bulunduğu Ebû Kubeys, batıda KuaykıĂ‚n, guneybatıda Sevr, kuzeydoğuda Hira ve Sebîr dağlarıyla kuşatılır. Mekke, dunyanın en eski yerleşim merkezlerinden biri sayılır. İslam dininde onemli yeri olan uc kutsal şehirden biridir. Orada, yuce Allah ’ın kutsal kıldığı ve ismine “Beytullah: Allah'ın Evi” denilen KĂ‚be bulunur. Dunyada ilk inşa edilen yapı Mekke ’de yapılan kĂ‚bedir.
Mekke ’nin kurucusu ve ilk sakinleri Hz. İbrahim ve ailesi kabul edilir. Zemzem suyunun cıkmasının ardından Mekke ’de yerleşimler başladı. Burası zamanla onemli bir ticaret merkezi haline geldi. Fil Suresi ’nde Peygamber Efendimiz ’in doğumundan once Kabe ’yi yıkmak icin Mekke uzerine yuruyen Yemen Valisi Ebrehe ve ordusunun Allah ’ın gonderdiği ebabil kuşları tarafından bozguna uğratıldığı anlatılır. Hz. Muhammed ’e (s.a.v.) peygamberlik Mekke ’de verildi. İslamiyet bu şehirde doğdu. Mekke;
Muslumanların kıblesi olan KĂ‚be ’nin, İbadetlere bire yuz bin sevap ihsan edilen Mescid-i Haram ’ın bulunduğu, Peygamber Efendimiz ’in doğduğu, Nubuvvet ve risalet verildiği, Kur ’an-ı Kerim ’in ayetlerinin bircoğunun nazil olduğu, İslam ’ın şartlarından hac vazifesinin ifĂ‚ edildiği mubarek şehirdir. Mekke ’nin Kur ’an-ı Kerim ’de gecen isimleri şoyledir: Mekke, Bekke, Ummul-KurĂ‚ (şehirlerin anası), El Beled, El Beledul-Emin (guvenli yer), El Belde, HarĂ‚mun Emin, VĂ‚di Ğayri Zî Zer ’in, MeĂ‚d (donuş yeri), Karye, El Mescidul Haram. Dunya, merkezinde KĂ‚be ’nin yer aldığı bir dĂ‚ire şeklindedir. Yeryuzundeki ulkelerin her biri KĂ‚be ’nin bir cephesine bakar. Dolayısıyla KĂ‚be ’nin etrafında gercekleşen tavaf dunyanın kendi etrafında donuşunu sembolize etmektedir.
Merkezinde KĂ‚be ’nin yer aldığı bu vadinin ortasındaki cukur alana “BathĂ‚u Mekke” (sel yatağındaki kumluk) denir. Bu alanın doğusunda eteğinde SafĂ‚ ile bunun hizasında Merve tepelerinin bulunduğu Ebûkubeys, batısında KuaykıĂ‚n, guneybatısında Sevr, kuzeydoğusunda Nur (Hira) ve Sebîr dağları yer alır. Hac ibadetinin yerine getirildiği mekĂ‚nlardan Arafat, Muzdelife ve Mina Mekke ’nin doğusundadır. Şehrin Kızıldeniz ile bağlantısı CĂ‚hiliye doneminde Şuaybe Limanı, İslĂ‚m ’dan sonra Cidde Limanı vasıtasıyla sağlandı.
Kur ’an ’da “ekin bitmeyen bir vadi” olarak nitelenen (İbrĂ‚hîm 14/37) Mekke cevresi, col karakterli bir araziye ve bunun uzerinde gorulen, dikenli bodur ağac ve calılıklardan meydana gelen cılız ve seyrek doğal bitki ortusune sahiptir. Kurak ve sıcak bir iklime sahip olan Mekke, duzensiz yağışlar ve konumu dolayısıyla tarih boyunca bircok defa sel baskınlarına uğradı.
DUNYA ’NIN MERKEZİ KĂ‚be ’nin Muslumanların kıblesi olması sebebiyle İslĂ‚m coğrafyacıları III. (IX.) yuzyıldan itibaren dunyayı Mekke ’nin merkezinde yer alan KĂ‚be ’ye gore bolumlere ayıran tasarımlar geliştirdiler. (EI2 [İng.], VI, 181). Buna gore dunya, merkezinde KĂ‚be ’nin yer aldığı bir daire şeklindedir; yeryuzundeki ulkelerin her biri KĂ‚be ’nin bir cephesine bakar. Bundan dolayı KĂ‚be ’nin etrafında gercekleşen tavaf dunyanın kendi etrafında donuşunu sembolize etmektedir. (Makrîzî, I, 257-258)

Eserlerinde ulkeleri anlatmaya Kur ’an ’da “ummulkurĂ‚” (şehirlerin anası) olarak nitelendirilen (el-En‘Ă‚m 6/92; eş-ŞûrĂ‚ 42/7) Mekke ’nin bulunduğu Arap yarımadasıyla, bu bolgeye de Mekke ile başlayan muellifler arasında Belh coğrafya okuluna mensup İstahrî (MesĂ‚lik, s. 3) ve İbn Havkal (Ṣûretu ’l-arż, s. 18) ile Ebû Ubeyd el-Bekrî (Muʿcem, I, 5) gibi coğrafyacılar anılabilir.
MEKKE İSMİNİN KOKENİ Mekke adının gectiği bilinen en eski belge Batlamyus ’un II. yuzyıla ait Coğrafya adlı eseridir. Burada Mekke, Asya ’nın altıncı haritasında Macoraba şeklinde anılır. Fakat bu tarihten cok daha once Mekke ’nin diğer bir ismi olan Bekke ’nin Ahd-i Atîk ’te yer aldığı (Mezmurlar, 84/6) ve bunun ceviriler sırasında tahrif edildiği ileri surulmektedir. (Şiblî Nu‘mĂ‚nî, I, 113-115)
Ahd-i Atîk ’te Hz. İbrĂ‚him ’in hayatı anlatılırken yapılan tasvirlerle Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de verilen Hz. İbrĂ‚him ’in ailesiyle birlikte Mekke ’ye geldiğine dair bilgiler (İbrĂ‚hîm 14/37) arasında benzerlik vardır. Yine Ahd-i Atîk ’te Hz. İbrĂ‚him ’in eşi HĂ‚cer ’den bahsedilirken anılan su kaynağı da (Tekvîn, 16/14, 21/19) Mekke ’deki Zemzem Kuyusu olmalıdır. (Hamîdullah, İslĂ‚m Peygamberi, I, 28)

Sebe ve Habeş dilinde “mukaddes ibadet mahalli, tapınak” gibi anlamlara gelen Macoraba, aynı mĂ‚nada olmak uzere seslilerin belirtilmediği Guney Arabistan yazısıyla “mkrb” şeklinde yazılan mekverab kelimesinden turedi ve Arapca kurb kokunden makreb (kurban yeri, mihrap, mukaddes yer) kelimesine dayanır. (Kucukaşcı, s. 16) Diğer bir goruşe gore ise Arapca “mkk” (ev) ile “rbb” (ilĂ‚h) masdarlarının bir araya gelmesiyle makreb şeklini aldı. Her iki durumda da Mekke adı KĂ‚be ve şehrin dinî merkez olmasıyla ilgilidir.
MEKKE ŞEHRİNİN DİĞER ADLARI Mekke ’ye KĂ‚be ’yi barındırması ve kutsal bir belde sayılması sebebiyle pek cok ad verildi. Mekke ’nin yanında (el-Feth 48/24) Bekke (Âl-i İmrĂ‚n 3/96) ve yeryuzundeki butun yerleşim birimlerinin merkezi ve Muslumanların kıblesi kabul edilmesinden dolayı “ummulkurĂ‚” (el-En‘Ă‚m 6/92; eş-ŞûrĂ‚ 42/7) adları da Kur ’an ’da şehrin diğer isimleri olarak yer alır. Yine bazı Ă‚yetlerde Mekke icin “karye” (en-Nahl 16/112), “meĂ‚d” (el-Kasas 28/85), “el-beledu ’l-emîn” (et-Tîn 95/3) ve “el-beled” (el-Beled 90/1) gibi adlar da kullanıldı.
Kur ’an ’da hem Mekke hem Bekke adlarının yer almasından dolayı ismin ilk harfinin hangisi olduğu ve kapsadığı alanlar tartışıldı. Bekke ’nin KĂ‚be ’ye veya cevresine ya da şehrin bir bolumune, Mekke ’nin ise Mekke Haremi ’nin tamamına karşılık geldiği ileri suruldu ancak Arapların telaffuz yakınlığı sebebiyle mim harfini “be”ye donuşturerek kullanmalarından dolayı Bekke ’nin şehrin diğer adı olduğuna hukmedildi. (Kucukaşcı, s. 17-18)
Mekke ’ye bunların dışında “salĂ‚h, bĂ‚sse, bessĂ‚se, el-besĂ‚se, nĂ‚sse, el-beledu ’l-harĂ‚m, el-mescidu ’l-harĂ‚m, arş (arîş), kadîs, kādise, makdese, kûsî, harem, berrĂ‚, mu‘tışe, ratec, ummu rahm, ummu ’r-rahmĂ‚n, ummu zahm, ummu subh, busĂ‚k, re ’s, nĂ‚biye, beniyye, BathĂ‚, fĂ‚rĂ‚n, tĂ‚c, sebbûha” gibi şehrin kutsallığı ve KĂ‚be ’ye bağlı olarak duzenlenen merasimlerle ilgili adlar da verildi. (FĂ‚kihî, II, 280-282; İbn Zahîre, s. 144-150) Bazı adlar Mekke, KĂ‚be ve Medine icin ortak olarak kullanıldı. Mekke ile KĂ‚be ’nin isimleri arasında otuz tanesinin bu ozelliği taşıdığı kaydedilir. (Zerkeşî, s. 53-56)
EMİN BELDE Mekke ’nin asıl onemi, Allah ’a kulluk maksadıyla yapılmış ilk mĂ‚bed olan KĂ‚be ’nin (Âl-i İmrĂ‚n 3/96) burada bulunmasından kaynaklanır. Kur ’an ’da, Allah ’ın evi kabul edilen KĂ‚be ’nin yer aldığı Mekke ve cevresinin her turlu tecavuzden korunduğu, guvenli bir yer (harem) ve insanların mĂ‚nen temizlenip arındığı bir mahal olduğuna işaret edildiği, bu alanla ilgili birtakım ozel hukumler konularak cevresinin “alem”lerle sınırlandığı ifade edilir. Mekke bizzat Allah tarafından harem kılındı ve bu durum, şehrin emin bir yer yapılması icin dua eden (el-Bakara 2/126; İbrĂ‚hîm 14/35) Hz. İbrĂ‚him tarafından ilĂ‚n edildi. KĂ‚be ’yi kuşatan Mescid-i HarĂ‚m ile ceşitli donemlerde yenilenen alemler arasındaki uzaklık 6-18 km. arasında değişir. (bk. HAREM)
MEKKE ’NİN BİLİNMEYEN TARİHİ Mekke ’nin yerleşim birimi olarak ortaya cıkmasında belirleyici en onemli unsur merkezinde yer alan KĂ‚be ’dir. Bu bakımdan Mekke ’de şehir hayatı KĂ‚be ’nin yapımıyla başladı. Mekke ’nin Hz. İbrĂ‚him ve ailesinin buraya gelmesinden onceki tarihi hakkında fazla bilgi yoktur. Hz. İbrĂ‚him ’den once Mekke ’de veya civarında AmĂ‚lika ile Benî Curhum ’e mensup bazı insanlardan bahsedilmesinin burada yerleşik hayatın varlığına delĂ‚let ettiği ileri surulur. (İbn Sa‘d, I, 41; Ezrakī, I, 80-82)
Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de Hz. İsmĂ‚il ’in Hz. İbrĂ‚him tarafından Mekke ’ye getirildiği ve KĂ‚be ’nin inşasında birlikte calıştıkları kaydedilir. (el-Bakara 2/125, 127; İbrĂ‚hîm 14/37) Mekke ’ye uc defa gelen ve ucuncusunde KĂ‚be ’nin yapımının ardından insanları hac icin davet edip gorevini tamamlayan Hz. İbrĂ‚him ’in Hz. İsmĂ‚il ’i burada bırakarak Filistin ’e donduğu rivayet edilir. (İbn Sa‘d, I, 41; Ezrakī, I, 58-59) Rivayetlerin coğuna gore anayurtları Yemen olan Curhumluler, Mekke civarına Zemzem suyunun bulunmasından sonra gelip yerleştiler. Hz. İbrĂ‚him ’in neslinden Arapca konuşan ilk şahıs olan Hz. İsmĂ‚il de bu dili Curhumluler ’den oğrendi. (DİA, XX, 59)
MEKKE PUTPERESTLERİN ELİNE NASIL GECTİ? Mekke ’de kısa surede coğalan ve onceleri Hz. İsmĂ‚il ’in tebliğ ettiği dini benimseyen Curhumluler zamanla tevhid inancından saptılar ve hĂ‚kim oldukları Mekke ’ye gelenlere işkence yapıp zarar vermeye başladılar. Arim selinden sonra Mekke ve cevresine gelen HuzĂ‚a ve KinĂ‚neoğulları şehre saldırarak AmĂ‚lika ’nın kolları İyĂ‚d, KatûrĂ‚ ve Curhumluler ’i yenilgiye uğratıp Mekke uzerinde hukumranlık kurdular. HuzĂ‚a kabilesinden Amr b. Luhay, Mekke ve KĂ‚be idaresini eline alınca tevhid geleneğini tamamen bozup şehirde putperestliği yaygınlaştırdı. V. yuzyılın ilk yarısında Kusay b. KilĂ‚b KinĂ‚ne ile KudĂ‚a kabilesinin yardımıyla Mekke ’ye hĂ‚kim oldu. Boylece kuruluşundan itibaren ic ice olan Mekke ve KĂ‚be ’nin yonetimi Kureyş ’e gecti.
Kusay Mekke ve KĂ‚be ’nin idaresiyle ilgili nedve, kıyĂ‚de, livĂ‚, hicĂ‚be (sidĂ‚ne), sikāye, rifĂ‚de gibi hizmetlerin tamamını ustlendi. Kusay ’dan sonra Mekke ve KĂ‚be ’nin yonetimini oğlu AbduddĂ‚r devraldı. Ancak bu durum Kureyş ’in diğer kolları arasında ihtilĂ‚fa sebep oldu ve Mekkeliler gorevlerin taksimi konusunda uc gruba ayrıldı. Varılan anlaşma sonucunda hicĂ‚be, livĂ‚ ve nedve gorevleri AbduddĂ‚roğulları ’na; sikāye, rifĂ‚de ve kıyĂ‚de AbdumenĂ‚foğulları ’na verildi, bu durum Mekke ’nin fethine kadar devam etti.
DĂ‚runnedve Mekke ile ilgili kararların alındığı bir asiller meclisiydi. Kusayoğulları ’ndan başka Mekke ’deki Kureyş boylarının kırk yaşının ustundeki başkanlarının katılabildiği bu meclisin toplantıları Kusayy ’ın DĂ‚runnedve ’yi yaptırmasından once onun evinde gercekleştirilirdi. (İbn HişĂ‚m, I, 143)
MİLLETLER ARASI TİCARET KENTİ Kusay Kureyş ’in ceşitli kollarını Mekke ’ye yerleştirdi. Boylece kabile yarı gocebelikten yerleşik hayata gecti. Şehrin etrafı tarıma elverişli olmadığından halk gecimini Mekke ’nin yakın cevresini aşmayan ticarî faaliyetlerle sağlamaya calışıyordu. Mekkeliler şehirlerine gelen yabancı tĂ‚cirlerden mal satın alır, kendi aralarında ve civardaki Araplar ’la alışveriş yaparlardı.
AbdumenĂ‚f b. Kusayy ’ın Mekke ekonomisini geliştirmek icin başlattığı girişimler oğlu ve Hz. Muhammed ’in buyuk dedesi HĂ‚şim b. AbdumenĂ‚f tarafından surduruldu. HĂ‚şim, kabilesi adına SĂ‚sĂ‚nîler, Himyerîler, Habeşîler, GassĂ‚nîler ve Bizanslılar başta olmak uzere bazı devlet ve kabilelerle diplomatik ve ticarî ilişkiler kurarak Kureyş ’in Mekke ve cevresiyle sınırlı olan ticaretini daha geniş alanlara yaydı. Boylece Mekke milletlerarası ticaret merkezlerinden biri haline geldi.
Saldırı korkusu bulunmaksızın gelinebilecek ve sığınılabilecek kutsal bir yer (harem) oluşu Mekke ’nin hızla gelişmesine imkĂ‚n verdi. Cevrede yaşayan ve bedevî bir hayat tarzını benimseyen EhĂ‚bîş kabileleriyle yapılan anlaşmalar da ekonomik gelişmeyi sağlayan diğer bir etken oldu. Boylece Arap yarımadasının ekonomisi Mekke ’nin onculuğunde merkezîleşti. Her yıl kışın Yemen ve Habeşistan ’a, yazın Suriye ve Anadolu ’ya kadar uzanan ticarî amaclı yolculuklar yapmaya başlayan Mekkeliler, bir yandan Bizans-SĂ‚sĂ‚nî rekabetinden faydalanmaya calışırken bir yandan da KĂ‚be ’ye bağlı olarak duzenlenen hac merasimlerinden daha cok gelir elde etmeye gayret gosteriyorlardı.
EBREHE ’NİN MEKKE ’Yİ İŞGAL GİRİŞİMİ Mekke İslĂ‚m oncesinde coğrafî konumu, ayrıca dinî ve ticarî bir merkez olmasından dolayı Roma, Bizans, İran ve Habeş hukumdarlarının zaman zaman dikkatini cekmiş, bunlar şehri hĂ‚kimiyetleri altına almak icin teşebbuslerde bulundular. Cunku Arap yarımadasını gerek siyasî gerekse ekonomik acıdan kontrol etmenin yolu buyuk olcude Mekke ’ye hĂ‚kim olmaktan geciyordu. Mekke ’ye melik olmak icin Bizans imparatorundan gerekli belgeyi alan Osman b. Huveyris yanına uğradığı GassĂ‚nî emîri tarafından kıskanclık yuzunden olduruldu.
Habeş Krallığı ’nın mustakil Yemen valisi Ebrehe el-Eşrem, Araplar ’ın KĂ‚be ’yi ziyaretlerini onlemek uzere San‘a ’da bir kilise yaptırdı ancak amacına ulaşamayınca KĂ‚be ’yi yıkmaya karar verdi. Şehri zaptederek dinî merkez olma ozelliğini ortadan kaldırmayı ve Mekkeliler ’in ticarî faaliyetlerine son vermeyi planladı. Ebrehe boylece San‘a ’yı Arabistan ’ın merkezi haline getirecek, ayrıca Mekke ’yi saf dışı bırakmak suretiyle Suriye ’ye uzanıp SĂ‚sĂ‚nîler ’le savaşan Bizans ’a yardım edecekti. (CevĂ‚d Ali, III, 517-519)
Ordusuyla Mekke yakınındaki Mugammes ’te konaklayan Ebrehe butun cabalarına rağmen şehre girmeye muvaffak olamadı. (bk. EBREHE; FİL VAK‘ASI) Ebrehe ’nin başarısız teşebbusunden sonra Mekke ’nin Arabistan yarımadasındaki itibarı daha da arttı.
Kureyşliler, Mekke ’de oturdukları ve KĂ‚be ’nin hizmetinde bulundukları icin kendilerine birtakım dinî-iktisadî imtiyazlar tanıyıp kurallar koydular ve şehir ekonomisinin gelişmesine imkĂ‚n verecek faaliyetlere giriştiler. Bu donemde Mekke ve cevresinde yaklaşık 10 bin kişi yaşıyordu. (Hamîdullah, İslĂ‚m Peygamberi, I, 27) Putperestliğin hĂ‚kim olduğu şehirde tevhid inancına sahip Hanîfler ile az sayıda Hıristiyan bulunuyordu. KĂ‚be ve cevresinde sayıları 360 ’a ulaşan putların dışında evlerin coğunda put vardı.
HAŞİMOĞULLARI ’NIN MEKKE ’DE YUKSELİŞİ Hz. Muhammed ’in doğduğu yıllarda Benî AbdumenĂ‚f ’ın kolları olan HĂ‚şim, Muttalib, Abduşems ve Nevfel oğulları şehirde hĂ‚kimiyetlerini hissettirmeye başladılar. HĂ‚şimoğulları ’nın lideri Abdulmuttalib, Zemzem Kuyusu ’nu yeniden halkın hizmetine sunması ve Ebrehe ile yapılan goruşmelere Mekkeliler adına katılması gibi faaliyetlerinden dolayı Mekke ’de seckin bir konuma sahipti. Abdulmuttalib ’in olumunden sonra yerine gecen oğlu Zubeyr ’in onculuğunde bazı Kureyş kabileleri Mekke ’de haksızlığa uğrayanlara yardım etmek amacıyla Hilfu ’l-fudûl antlaşmasını gercekleştirdiler.
Bi‘setten once ticaretle meşgul olan Hz. Muhammed (s.a.v.), şehirde haksızlığa uğrayan tĂ‚cirlerin haklarını bizzat takip ederek Hilfu ’l-fudûl ’un işleyişine katkıda bulundu. Otuz beş yaşlarında iken gercekleşen KĂ‚be ’nin yeniden inşası sırasında Hacerulesved ’in yerine konulmasında hakem secildi ve Mekkeliler icin buyuk onem taşıyan bu şerefe herkesi ortak ederek şehirde muhtemel bir catışmayı onledi.
İSLAM ’IN DOĞDUĞU ŞEHİR Hz. Muhammed peygamber olunca İslĂ‚miyet ’in tebliğine yonelik faaliyetlerde bulundu, Mekke ’de gecmişten gelen tevhid inancına aykırı butun geleneklere karşı cıktı. Resûl-i Ekrem, İslĂ‚miyet ’i onceleri gizlice tebliğ etti. Nubuvvetin dorduncu yılından itibaren Muslumanların belli bir sayıya ve guven duygusuna erişmesiyle davet şehrin tamamını kapsadı. Bunun uzerine kurulu duzenin zarar goreceğinden endişe duyan Umeyyeoğulları ve Mahzûmoğulları gibi şehir aristokrasisini temsil eden kabilelerin onemli bir kısmı İslĂ‚m ’a ve Hz. Peygamber ’e karşı cephe aldı.

Mekkeli muşriklerin şiddetli hucumlarına ve işkencelerine mĂ‚ruz kalan bazı Muslumanlar Habeşistan ’a hicret etti. Mekke ’de kalan Muslumanlar, muşriklerin baskı ve işkencelerinin yanı sıra yaklaşık uc yıl Ebû TĂ‚lib mahallesinde toplumdan tecrit edilmiş bir şekilde yaşadılar. İslĂ‚m ’ın Mekke ’de tebliğine imkĂ‚n kalmadığını goren Resûl-i Ekrem, Akabe biatlarından sonra ashabına Medine ’ye hicret icin izin verdi. MĂ‚zeret sahibi bazı kişiler dışındaki herkesin ardından kendisi de Medine ’ye hicret etti.
MEKKE - MEDİNE CEKİŞMESİ Bi‘setten sonra Mekke muşrikleriyle Muslumanlar arasında başlayan mucadele Medine ’ye hicretten sonra iki şehrin cekişmesine donuştu. Mekke-Medine mucadelesi Mekke kervanlarının ekonomik baskı altına alınmasıyla başladı. İki şehrin ilk buyuk catışması olan Bedir Gazvesi ’nde uğradıkları mağlûbiyet Mekke muşriklerinin yarımada icerisindeki otoritelerinin sarsılmasına yol actı. Ardından Uhud ’da sağladıkları ustunluk Hz. Peygamber ’in Medine ’deki nufuzunu kırmalarına yetmeyince bir sonuc vermedi. Surekli guc kaybeden Mekkeliler, Medine ’ye karşı son hamlelerini Hendek Gazvesi ’nde ortaya koydular. Ancak bundan da bir netice elde edemediklerinden daha sonra kendilerinde Medine ’ye yonelik herhangi bir harekete gececek gucu bulamadılar. Umre icin Mekke ’ye gelen Hz. Peygamber ve ashabını şehirlerine sokmadılarsa da Hudeybiye Antlaşması (6/628) ile Medine devletini tanımak zorunda kaldılar.
İSLAM ’IN DOĞDUĞU YERE DONUŞU: MEKKE ’NİN FETHİ Hudeybiye Antlaşması ile Benî Bekir b. AbdumenĂ‚t ve HuzĂ‚a arasında CĂ‚hiliye doneminden beri suregelen kan davasının ortadan kaldırılmasına rağmen Kureyş ’in desteğini alan Benî Bekir, HuzĂ‚a ’ya gece baskını duzenleyerek kabilenin reisi KĂ‚‘b b. Amr ile bazı HuzĂ‚alılar ’ı oldurdu. Bunun uzerine HuzĂ‚a kabilesi Medine ’ye bir heyet gonderdi. Resûl-i Ekrem, Kureyşliler ’e bir mektup yollayarak Benî Bekir ’le ittifaktan vazgecmelerini veya oldurulen HuzĂ‚alılar ’ın diyetini odemelerini istedi. Aksi takdirde Hudeybiye Antlaşması ihlĂ‚l edilmiş olacağından kendileriyle savaşacağını bildirdi.
Kureyşliler, diyet odemeyi ve Benî Bekir ile dostluktan vazgecmeyi reddetmekle birlikte Hudeybiye Antlaşması ’nı yenilemek uzere reisleri Ebû SufyĂ‚n ’ı Medine ’ye gonderdiler. Ancak Ebû SufyĂ‚n Medine ’deki girişimlerinden olumlu bir sonuc alamadı. Mekke ’ye yurumeye karar veren Hz. Peygamber, kan dokmemek ve duşmanı hazırlıksız yakalamak icin gideceği yeri gizli tutarak sefer hazırlıklarına başladı. Musluman kabilelere haber gonderip Medine ’de toplanmalarını istedi. Ordusunun gercek gucunu saklamak amacıyla bazı kabilelerin yol boyunca orduya katılmasını emretti. (Ya‘kūbî, II, 58)
Medine ’den cıkış yasaklandı ve Medine-Mekke arasındaki onemli gecitlere nobetciler yerleştirilerek Mekke ’ye gidişe izin verilmedi. Yapılan hazırlıkları Kureyşliler ’e bildirmek isteyen HĂ‚tıb b. Ebû Beltea ’nın gonderdiği haberci, bu durumdan vahiy yoluyla haberdar olan Resûl-i Ekrem ’in gorevlendirdiği sahĂ‚bîler tarafından yakalandı. Ayrıca Mekkeliler ’i şaşırtmak icin Mekke-Medine yolu uzerinde bulunan Batn-ı İdam ’a Ebû KatĂ‚de el-EnsĂ‚rî kumandasında bir keşif birliği gonderildi.
Medine ’de idarî işler icin Ebû Ruhm ’u, imĂ‚met icin İbn Ummu Mektûm ’u vekil bırakan Hz. Peygamber, ordusuyla 13 Ramazan 8 ’de (4 Ocak 630) şehirden cıktı. Mîkāt yeri olan Zulhuleyfe ’de ihrama girmeyerek seferin yonu konusundaki gizliliği devam ettirdi. Yol boyunca katılanlarla birlikte 10 bin kişiyi bulan İslĂ‚m ordusu MerruzzahrĂ‚n ’da konaklayıncaya kadar Kureyşliler seferden haberdar olmadı.

İslĂ‚m ordusunun buyukluğu karşısında paniğe kapılan Kureyşliler Ebû SufyĂ‚n ’ı Resûl-i Ekrem ’e gonderdiler. Ebû SufyĂ‚n başkanlığında Hz. Peygamber ’in karargĂ‚hına giden heyet uyeleri İslĂ‚m ’ı kabul etmiş olarak Mekke ’ye donduler. Bu durum karşısında Mekke halkı İslĂ‚m ordusuna karşı konulamayacağını anladı. Ebû SufyĂ‚n ’ın KĂ‚be ’nin avlusunda Mekkeliler ’e kendisinin İslĂ‚miyet ’i kabul ettiğini ve teslim olmaktan başka carelerinin kalmadığını soyleyerek Mescid-i HarĂ‚m ’a veya kendi evine sığınmalarını tavsiye etmesi bir bakıma Mekke ’nin teslimi anlamına geliyordu.
Resûl-i Ekrem başta Ebû SufyĂ‚n olmak uzere Ummu HĂ‚nî, Hakîm b. HizĂ‚m, Ebû RuveyhĂ‚ ve Budeyl b. Verkā gibi Mekkeliler ’in evine sığınanlara himaye hakkı verip bu kişileri onurlandırdı ve gonullerini İslĂ‚m ’a ısındırmak istedi. Ebû SufyĂ‚n ’dan sonra Mekke ’ye gelen Hz. Peygamber ’in amcası Abbas da Mekkeliler ’e aynı şeyleri soyledi; onlar da Mescid-i HarĂ‚m ’ın icerisine ve evlerine dağıldılar. Dort koldan aynı anda Mekke ’ye girilmesini planlayan Resûl-i Ekrem kumandanlarına mecbur kalmadıkca savaşmamalarını, kacanları izlememelerini, yaralı ve esirleri oldurmemelerini ve SafĂ‚ tepesinde kendisiyle buluşmalarını bildirdikten sonra ilk once sağ kol birliğinin kumandanlığını yapan HĂ‚lid b. Velîd ’in harekete gecmesini emretti.
Mekke muşriklerinin SafvĂ‚n b. Umeyye kumandasında İkrime b. Ebû Cehil ve Suheyl b. Amr gibi Mekke eşrafı ile coğunluğu muttefik kabilelerin kuvvetlerinden oluşan birliğinin yerleştirildiği guneydeki Lît adı verilen yerden şehre giren HĂ‚lid b. Velîd, Handeme dağının eteklerinde bunları kısa surede bozguna uğratıp şehrin fethi sırasındaki tek mukavemeti kırdı. HĂ‚lid b. Velîd ’in Hazvere carşısına kadar kovaladığı bu kuvvetlerden canlarını kurtaranlar evlerine kapanarak ya da silĂ‚hlarını bırakarak eman aldılar. Catışmalarda Mekkeliler ’den on iki veya yirmi sekiz kişi oldu, Muslumanlardan ise iki veya uc kişi (Hubeyş b. HĂ‚lid, Kurz b. CĂ‚bir ve Seleme b. MîlĂ‚ ’ el-Cuhen&#238 şehit oldu. (VĂ‚kıdî, II, 825-828; İbn HişĂ‚m, IV, 49-50; Taberî, TĂ‚rîḫ, III, 58).
Kumandanlığını Sa‘d b. UbĂ‚de ’nin yaptığı ensar birliği Mekke ’nin batı tarafından, Zubeyr b. AvvĂ‚m ’ın kumanda ettiği muhacirlerden oluşan sol kol birliği de kuzeyden şehre girdi. Merkezî birliğin başında bulunan Hz. Peygamber ise Mekke ’nin yukarı kısmından kuzeybatıdaki EzĂ‚hir yolunu takip ederek Mekke ’ye girip Hacûn ’da konakladı ve diğer birliklerle SafĂ‚ tepesinde buluştu. Resûl-i Ekrem ’in Mekke ’ye hangi tarihte girdiği konusunda farklı rivayetler bulunmakla birlikte fethin 20 Ramazan 8 ’de (11 Ocak 630) gercekleştiği genel olarak kabul edilir. (VĂ‚kıdî, II, 829; İbn Sa‘d, II, 105; Halîfe b. HayyĂ‚t, s. 53)
Daha sonra Mescid-i HarĂ‚m ’a giden Hz. Peygamber, KĂ‚be ’yi tavaf ettikten sonra yaptığı konuşmada Mekke ’nin harem olduğunu ve bu statusunun devam edeceğini vurguladı. Mekkeliler ’e verilen eman neticesinde umumi af ilĂ‚n edildiğini belirtti. Mescid-i HarĂ‚m ’a, daha once belirtilen kişilerin evlerine ve kendi evine sığınanlarla silĂ‚hlarını bırakanların emniyette olduğunu, esir alınanların oldurulmeyeceğini ve hic kimsenin takibata uğramayacağını bildirdi.
“Demi heder edilenler” diye anılan ve Hz. Peygamber ile Muslumanlara karşı duşmanlıklarıyla tanınan on kadar kişi umumi affın dışında bırakıldı. Bunlardan yakalanan ucu oldurulmuş, İkrime b. Ebû Cehil gibi bir kısmı Mekke ’den kacmış, bir kısmı da sonradan affedildi. KĂ‚be ve cevresi şirk alĂ‚metlerinden temizlendikten sonra KĂ‚be ’nin icinde iki rek‘at namaz kılan Resûl-i Ekrem, BilĂ‚l-i Habeşî ’ye KĂ‚be ’nin damına cıkarak ezan okumasını emretti. (BuhĂ‚rî, “ṢalĂ‚t”, 30)
Mekkeliler Hz. Peygamber ’e biat edip Musluman oldular. Kendilerine esir muamelesi yapılmayarak serbest bırakılan bu kişilere “tulekā” denildi. (LisĂ‚nu ’l-ʿArab, “tlḳ” md.; Taberî, TĂ‚rîḫ, III, 61; İbn Kesîr, Tefsîru ’l-ḲurʾĂ‚n, II, 338) Resûl-i Ekrem, fetih konuşmasında ayrıca hac ve Mekke idaresiyle ilgili hicĂ‚be (sidĂ‚ne) ve sikāye dışındaki butun gorevleri ilga ettiğini bildirdi. Bir sure Hz. Peygamber ’in uhdesinde kalan iki gorev, esasları yeniden belirlendikten sonra CĂ‚hiliye doneminde aynı gorevleri yurutmuş olan Osman b. Talha ’ya ve Hz. Abbas ’a devredildi. AttĂ‚b b. Esîd Mekke valiliğine, Saîd b. Saîd carşıyı kontrol gorevine getirilirken MuĂ‚z b. Cebel yeni Musluman olan Mekkeliler ’e Kur ’an ’ı ve dinî esasları oğretmekle vazifelendirildi.
Hicretten sonra Mekke ile Medine arasında başlayan duşmanlık sona erdi, Hicaz ’da İslĂ‚m ’ın ustunluğu tesis edildi. Nasr Sûresi ’ne ad olan “nasr” (yardım) kelimesinin butun Araplar ’a ustun gelmeye, aynı sûredeki “feth” kelimesinin de Mekke ’nin fethine işaret ettiği ileri suruldu. Feth kelimesinin “acmak” şeklindeki anlamından hareketle İbn Abbas Mekke ’nin fethine “fethu ’l-futûh” adını verdi. Cunku buradaki fetih sadece duşman elindeki bir şehrin alınmasından ibaret olmayıp Mescid-i HarĂ‚m ’ın kontrolu ve KĂ‚be ’nin fethi anlamına da gelmekte, aynı zamanda kalplerin Allah ’ın dinine, İslĂ‚m kapısının butun insanlığa acılışını ifade eder. Bu sebeple Mekke ’nin fethedilmesi İslĂ‚m fetihlerinin başlangıcı kabul edildi. (Elmalılı, IX, 6236-6237)
Hadîd Sûresi ’nin 10. Ă‚yetinde gecen “feth” kelimesi de Mekke ’nin fethine delĂ‚let etmekte, ayrıca İbrĂ‚hîm Sûresi ’nin 13-14. Ă‚yetlerinde Mekke ’nin fethedileceği ve Muslumanların oraya doneceği mujdesi verilir. Feth Sûresi de Hudeybiye Antlaşması ’na, dolayısıyla Mekke ’nin fethine işaret eder. Mekke ’nin savaşla mı yoksa barış yoluyla mı fethedildiği ve topraklarının ganimet gibi dağıtılıp dağıtılmayacağı konusunda farklı goruşler vardır. Bunlardan birincisine gore fetih barış yoluyla gercekleşti.
Hz. Peygamber tarafından Mekkeliler ’e verilen eman ve ilĂ‚n edilen genel af aynı zamanda barış antlaşmasıdır. KĂ‚be ’nin tĂ‚zim goreceği ve yuceltileceği gun olarak acıklanan fetih gununde bu antlaşmaya dayanılarak Mekke evleri ve arazisi savaşan gaziler arasında dağıtılmayıp sahiplerinde bırakıldı. Hatta muhacirlerin evleri bile onları yurtlarından cıkaranların elinde kaldı. (Nevevî, IX, 126; İbn Kayyim el-Cevziyye, III, 1368-1369; AzîmĂ‚bĂ‚dî, VIII, 181) Erken donem kaynaklarında yer almayan diğer goruşte HĂ‚lid b. Velîd ’in savaşmak zorunda kaldığı şehrin aşağı tarafının savaşla, yukarı tarafının barış yoluyla fethedildiği ileri surulur. (Makrîzî, İmtĂ‚ʿu ’l-esmĂ‚ʿ, s. 400)
Mekke ’nin fethi konusunda genel kabul goren goruş ise şehrin savaşla fethedildiği, fakat Resûl-i Ekrem ’in tasarrufuyla arazisinin taksim edilmediği ve halkının eman verilerek serbest bırakılmış olduğu şeklindedir. (Musned, I, 253; Ebû Yûsuf, s. 68-69; İbn Sa‘d, II, 103-104; Taberî, TĂ‚rîḫ, III, 61) Resûl-i Ekrem Mekke ’de kaldığı surede Hacûn ’da kurulan cadırda ikamet etti. Kendisine evinde kalması teklif edilince Medine ’ye hicretinden sonra, henuz Musluman olmayan amcasının oğlu Akīl b. Ebû TĂ‚lib ’in evini satmış olduğuna işaret ederek, “Akīl bize ev mi bıraktı?” diye serzenişte bulundu ve şehrin fĂ‚tihi olmasına rağmen evini geri almayı duşunmedi. Hz. Peygamber, “Fetihten sonra hicret yoktur” sozuyle (Tirmizî, “Siyer”, 33) Mekke ’nin fethiyle birlikte Medine ’ye hicretin sona erdiğini ve bir zorunluluk olmaktan cıktığını belirterek muhacirlerle beraber Medine ’ye dondu.
FETİHTEN SONRA MEKKE Fetihten sonra Mekke ’de koklu bir dinî hayat başladı. Sikāye ve hicĂ‚be dışında CĂ‚hiliye devri muesseselerini lağveden Hz. Peygamber AttĂ‚b b. Esîd ’i Mekke valiliğine getirdi, Saîd b. Saîd ’i carşıyı kontrolle gorevlendirdi. MuĂ‚z b. Cebel ’e de yeni Musluman olanlara İslĂ‚m dininin esaslarını oğretme ve imĂ‚met işini verdi. Temîm b. Esîd ’i Mekke Haremi ’nin sınır taşlarının onarılıp yenilenmesiyle vazifelendirdi. (Ezrakī, II, 129). 9. yılda (631) Muşriklerin Mescid-i HarĂ‚m ’a yaklaşamayacaklarının Ă‚yetle bildirilmesinin ardından (et-Tevbe 9/28) 10. yılda (632)
Resûl-i Ekrem ’in onculuğunde duzenlenen hac icin Mekke ’ye sadece Muslumanlar geldi. Daha sonra Mekke ’ye hĂ‚kim olan halife ve hukumdarlar, bizzat kendileri hacca giderek yahut hac emîri tayin ederek her yıl Mekke ’de hac merasimlerinin duzenlenmesini sağladılar. Mekke, Hz. Peygamber donemiyle HulefĂ‚-yi RĂ‚şidîn ’in sonuna kadar Medine ’den gonderilen valiler tarafından yonetildi. Hz. Osman ’ın şehit edilmesinin ardından yeni halife Hz. Ali ’ye karşı Cemel Vakası ’yla sonuclanan ilk muhalefet hareketinin hazırlıkları Mekke ’de yapıldı. Hz. Ali ’yi halife olarak tanımayan ve Hakem Vakası ’ndan sonra muhalefetini acığa vuran MuĂ‚viye b. Ebû SufyĂ‚n ’ın butun cabalarına rağmen (BelĂ‚zurî, EnsĂ‚b, III, 211-212) Mekke halkı hilĂ‚feti suresince Hz. Ali ’ye bağlı kaldı. Mekke, Emevîler devrinde genellikle Medine ’ye tĂ‚bi olarak Umeyyeoğulları ’na mensup valiler tarafından yonetildi.
MuĂ‚viye ’nin olumunun ardından Hz. Huseyin ve Abdullah b. Zubeyr, MuĂ‚viye ’nin oğlu Yezîd ’e biat etmeyerek Medine ’den Mekke ’ye gittiler. Yezîd ’in, Medine valisinden İbnu ’z-Zubeyr ’in faaliyetlerini engellemesini istemesi uzerine Mekke ’ye İbnu ’z-Zubeyr ’in aralarında anlaşmazlık bulunan kardeşi Amr ’ın kumandasında bir ordu gonderildi. İki taraf arasında ZûtuvĂ‚ ’da cereyan eden savaşı Abdullah b. Zubeyr kazandı ve Amr Mekke ’de hapsedildi. Abdullah b. Zubeyr, Hz. Huseyin ’in KerbelĂ‚ ’da şehid edilmesinden (61/680) sonra Emevîler ’e karşı acıktan muhalefet etmeye başladı. Yezîd tarafından gonderilen Suriye ordusu Medine ’deki Harre Savaşı ’nın ardından Mekke ’ye yonelerek şehri kuşattı. (26 Muharrem 64 / 24 Eylul 683) Yaklaşık iki ay suren, Mekke halkının cok sıkıntılı gunler gecirdiği ve KĂ‚be ’nin mancınıklarla taşlandığı kuşatma Yezîd ’in olum haberi ulaşıncaya kadar (1 RebîulĂ‚hir 64 / 27 Kasım 683) devam etti.
Şam ordusunun kumandanı Husayn b. Numeyr ’in muhasarayı kaldırdıktan sonra birlikte Suriye ’ye gidip orada biat alma teklifini geri ceviren İbnu ’z-Zubeyr hilĂ‚fetini Mekke merkez olmak uzere Hicaz ’da ilĂ‚n etti. Abdulmelik halife olunca Mekke ’ye HaccĂ‚c b. Yûsuf kumandasında bir ordu gonderdi. TĂ‚if ’e ulaşıp karargĂ‚h kuran HaccĂ‚c Mekke ’ye giden yolları keserek gıda sevkiyatını engelledi ve kucuk mufrezelerle şehri yıpratmaya yonelik faaliyetlerde bulundu. Uc ay sonra beklediği 5000 kişilik yardımcı kuvvet gelince Mekke ’yi kuşattı. (Zilkade 72 / Nisan 692) Yedi aya yakın bir sure devam eden kuşatmada mancınıklarla taşa tutulan şehirde yaşanan gıda sıkıntısı İbnu ’z-Zubeyr ’in taraftarları arasında cozulmelere sebep oldu.
İbnu ’z-Zubeyr ’in bir huruc harekĂ‚tı sırasında oldurulmesinin ardından Mekke Emevî hĂ‚kimiyetine girdi. (14 CemĂ‚ziyelevvel 73 / 1 Ekim 692) İbnu ’z-Zubeyr ’in dokuz yıl yirmi iki gun suren iktidarına son veren HaccĂ‚c Mekkeliler ’den Abdulmelik adına biat aldı. Emevîler ’in sonlarına doğru ortaya cıkan HĂ‚ricîler ’in İbĂ‚zıyye koluna mensup Ebû Hamza eş-ŞĂ‚rî ’nin isyanı Mekke ve Medine ’ye sıcradı. 7 Zilhicce 129 ’da (19 Ağustos 747) 1000 kişilik bir kuvvetle Mekke ’ye girip şehri kontrol altına alan Ebû Hamza burada okuduğu meşhur hutbesinde HĂ‚ricîler ’in fikirlerini anlattı. 15 CemĂ‚ziyelevvel 130 ’da (21 Ocak 748)
VĂ‚dilkurĂ‚ ’da Emevî kuvvetlerine yenilen Ebû Hamza otuz kadar yakınıyla birlikte Mekke ’ye kactı. Medine ’yi Emevî hĂ‚kimiyetine sokan Abdulmelik b. Atıyye Mekke ’ye yoneldi ve Ebû Hamza ile taraftarlarını oldurerek şehri yeniden Emevî idaresine bağladı. AbbĂ‚sîler ’in ilk Haremeyn valisi olan DĂ‚vûd b. Ali, gorevine Mekke ’de yaşayan Emevî ailesi ve taraftarlarını cezalandırmakla başladı. 226 ’da (841) hac icin Mekke ’ye gelen hĂ‚cib ve başkumandan EşnĂ‚s et-Turkî ’nin Halife Mu‘tasım-BillĂ‚h tarafından şehrin emirliğine atanması ve ikisi adına birlikte hutbe okunmasının ardından hutbelerde halifenin yanında ikinci bir isim zikredilmeye başlandı.
AbbĂ‚sîler, Emevîler ’in aksine Mekke ’ye tayin ettikleri emîrlerde DĂ‚vûd b. Ali gibi bazı istisnalar dışında akrabalık şartı aramadılar ve AbbĂ‚sî burokrasisinde gorev yapan bazı Turkler de Mekke emirliğini ustlendiler. Mekke, AbbĂ‚sîler devrinde ozellikle Hz. Ali ’nin soyundan gelenlerin onculuğunu yaptığı muhalif hareketlerin merkezi oldu. Hz. Peygamber ’in torunları Hz. Hasan ve Huseyin ’in soyundan gelen şerif ve seyyidler, hilĂ‚fetin AbbĂ‚sîler ’e gecmesinden itibaren Hicaz ’da hĂ‚kimiyet kurmak icin girişimlerde bulundular. Medine ’de 266 ’da (879-80) Hasenîler ile Huseynîler arasında mal anlaşmazlığı yuzunden cıkan ihtilĂ‚f silĂ‚hlı catışmalara sebep olunca Hasenîler Mekke ’ye gitmek zorunda kaldı. Mekke, İhşîdîler zamanına kadar bazı kısa donemler dışında AbbĂ‚sîler ’e bağlılığını surdurdu.
HACER-UL ESVED ’İN CALINMASI Karmatîler, 317 (930) yılında hac mevsiminde Mekke ’ye baskın duzenlediler ve cok sayıda hacıyı katlederek Hacerulesved ’i beraberlerinde goturduler. Mekke ’de surekli olarak guclenen Hasenîler, Karmatîler ’in cekilmesinden (339/950-51) ve 331-358 (943-969) yılları arasında AbbĂ‚sî halifeleriyle birlikte adlarına hutbe okunan İhşîdîler ’in sukutundan sonra şehrin idaresini ele gecirmek icin caba gostermeye başladılar. Hz. Hasan ’ın dokuzuncu kuşaktan torunu Cafer b. Muhammed ’in Mekke ’yi hĂ‚kimiyeti altına alıp hutbeyi FĂ‚tımîler adına okutmasıyla (358/969) şehir AbbĂ‚sîler ’in kontrolunden cıktı. (FĂ‚sî, ŞifĂ‚ʾu ’l-ġarĂ‚m, II, 306; SincĂ‚rî, II, 211) Cafer ’in Mekke ’ye hĂ‚kim olmasından itibaren halifenin yanında Mekke ’nin yerel yoneticileri olan şeriflerin adının hutbelerde anılması Ă‚det haline geldi.
MEKKE ’DE ŞİA HAKİMİYETİ AbbĂ‚sîler ’in ikinci devrinden itibaren İslĂ‚m dunyası artık tek bir devletin idaresi altında değildi. Yeni kurulan devletler de Mekke ’ye hĂ‚kim olarak İslĂ‚m dunyasının liderliğini ustlenmek istiyorlardı. Hicaz hĂ‚kimiyeti icin yapılan rekabetten en iyi şekilde yararlanan Hasenîler, iktidarlarının devamına imkĂ‚n veren devletlerle birlikte hareket edip Mekke ’deki hukumranlıklarını pekiştirdiler. Bu donemde ekonomik yonden bağlı bulunduğu Mısır ’a siyasî olarak da bağlanan Mekke, Mısır ’a hĂ‚kim olan devletlerle İslĂ‚m dunyasında kurulan diğer devletler arasında rekabet konusu haline geldi.
FĂ‚tımîler, AbbĂ‚sîler ’le doğrudan catışmaya girmek yerine -fiilî hĂ‚kimiyet Haremeyn ’de adına hutbe okunan kimseye ait olduğundan- Hicaz ’a hĂ‚kim olmanın yollarını arıyorlardı. 368-462 (978-1070) yılları arasında Mekke ’de hutbeler FĂ‚tımîler adına okundu. (İbn Fehd, II, 473) Bazı Yemen hukumdarları da Mekke uzerinde hukumranlık talebinde bulundular. 6 Zilhicce 455 ’te (30 Kasım 1063) Mekke ’yi ele geciren Yemen Suleyhî Hukumdarı Ali b. Muhammed şehre cok miktarda erzak sevkederek halka ihsanlarda bulundu ve hutbeleri FĂ‚tımî Halifesi Mustansır-BillĂ‚h ile kendi adına okuttu (a.g.e., II, 468). Suleyhî ’nin oldurulmesinden sonra (459/1067) Mekke yeniden AbbĂ‚sîler ’e bağlandı (İbn Kesîr, XII, 102). FĂ‚tımîler ’in Mekke hĂ‚kimiyetiyle birlikte ezan başta olmak uzere şehirde Şîa mezhebinin alĂ‚metleri yaygınlaştı ve ilk defa bu donemde Mekke ’ye gelen hacılardan vergi alınmaya başlandı. (Ahmed SibĂ‚î, s. 197) Zaman zaman kaldırılan bu vergiler Mekke ’yi yoneten şeriflerin en onemli gelir kaynaklarındandı.
MEKKE ’NİN YENİDEN SUNNİLEŞMESİ AbbĂ‚sîler ’in zayıflaması ve FĂ‚tımîler ’in Haremeyn ’e hĂ‚kim olması uzerine Selcuklular, Mekke emîrlerini kendilerine bağlamak ve şehri yeniden Sunnî hĂ‚kimiyetine sokmak icin mucadele ettiler. Bu cabalar sonucunda Mekke Emîri Ebû HĂ‚şim Muhammed b. Ca‘fer, 462 (1069-70) yılında oğlunu ve elcisini Sultan Alparslan ’a yollayarak hutbenin FĂ‚tımîler adına okunmasına son verip AbbĂ‚sî Halifesi Kāim-BiemrillĂ‚h ile kendisi adına okuttuğunu bildirdi. Bunun uzerine Alparslan Mekke emîrine kıymetli hilatler ile 30 bin dinar gonderdi, ayrıca yıllık 10 bin dinar tahsisat bağladı. Sultan Melikşah zamanında da Mekke ’deki Sunnî hĂ‚kimiyeti kesintilerle devam etti. Mekke, SelĂ‚haddîn-i Eyyûbî ’nin kardeşi Turan Şah ’ın gayretleriyle FĂ‚tımî hĂ‚kimiyetinden cıktı ve hutbe 569 (1174) yılından itibaren AbbĂ‚sî halifelerinin yanı sıra Nûreddin Mahmud Zengî adına okunmaya başladı. (FĂ‚sî, ŞifĂ‚ʾu ’l-ġarĂ‚m, II, 366-367)
Eyyûbîler devrinde ŞĂ‚fiîlik Mekke ’de hĂ‚kim mezhep haline geldi ve ilk defa “hĂ‚dimu ’l-Haremeyn” sıfatını kullanan SelĂ‚haddin adına kardeşi Tuğtegin b. Eyyûb tarafından sikke bastırıldı. (581/1185; bk. İbn Fehd, II, 553) Ayrıca SelĂ‚haddin hac icin Mekke ’ye gelenlerden kişi başına alınan 7,5 Mısır dinarı vergiyi kaldırdı. Mekke emîrine her yıl daha fazla yardım gondererek Mısır ve Yemen ’de iktĂ‚lar oluşturdu. Mekke ’de Eyyûbî hĂ‚kimiyeti, bazan Yemen hukumdarları adına hutbe okunması veya Mekke şeriflerinin bağımsız hareket etme arzuları yuzunden kesintiye uğramakla birlikte 650 (1252) yılına kadar surdu.
Sultan Baybars ’ın, Moğol istilĂ‚sıyla ortadan kaldırılan Bağdat AbbĂ‚sî hilĂ‚fetini Mısır ’da yeniden kurmasıyla Mekke Emirliği Memlukler ’e bağlandı. Mekke emîrleriyle iyi ilişkiler kuran Memluk sultanları, Mekke ’de hĂ‚kimiyetlerini pekiştirince hutbelerde bazan aralarında dostluğun geliştiği Altın Orda hanlarının isimlerinin kendilerinden sonra zikredilmesine izin veriyorlardı. Babası Olcaytu ’nun ardından İlhanlı tahtına cıkan Ebû Said Bahadır Han ’ın Memlukler ile yaptığı antlaşmanın şartları arasında İlhanlı hacılarının Mekke ’ye girmesine izin verilmesi, hac mevsimlerinde şehirde her iki hukumdarın sancağının dikilmesi ve hutbede İlhanlı sultanının adının Memluk sultanından sonra zikredilmesi bulunuyordu. (İbn Haldûn, V, 927) Memlukler devrinde her yıl Mekke ’ye gonderilen yardımlar artarak devam etti. Kıtlık veya guvenlik sebebiyle yardımın ulaşmaması fiyat artışlarına sebep oluyordu.
Memluk sultanları Mısır, Suriye ve Anadolu ’da bulunan bircok arazi ve koyu Haremeyn halkına vakfederek buralardan elde edilen mahsulu “zahîre” adıyla Mekke ve Medine ’ye gonderdiler. Vakıflara bakan DîvĂ‚nu ’l-ahbĂ‚s ’ın uc bolumunden biri olan el-evkāfu ’l-hukmiyye Mekke ve Medine emlĂ‚kini idare etmekle gorevliydi. Ayrıca Memluk sultanları, beytulmĂ‚le Mekke icin ozel tahsisat ayırarak Mekke emîrlerinin hacılardan aldıkları vergilerin kaldırılmasını sağlamaya calıştılar. (İbn Fehd, III, 302-303) KĂ‚be ’ye 664 (1266) yılında ilk defa mahmil ve ortu gonderen Sultan Baybars ’tan sonra Muhammed b. Kalavun ve Sultan Kayıtbay hac icin Mekke ’ye gidip buradaki halka ceşitli ihsanlarda bulundular.
MEKKE ’NİN GENİŞLEMESİ CĂ‚hiliye devrinde Kusay, dağınık halde yaşayan Kureyş ’in kollarını Mekke ’de iskĂ‚n ederek şehirde yerleşik hayatı başlattı. Ma‘lĂ‚t ve Mesfele olmak uzere iki bolumden oluşan Mekke ’nin icine yerleştirilenlere “Kureyşu ’l-bitĂ‚h”, şehrin dışında iskĂ‚n edilenlere de “Kureyşu ’z-zevĂ‚hir” adı verildi. İslĂ‚m ’ın ilk yıllarında Mekke ’de KĂ‚be merkezli olarak kurulmuş on iki kadar mahalle vardı. KĂ‚be ’yi kuşatan ve Hz. Omer zamanında etrafı duvarla cevrilen Mescid-i HarĂ‚m Mekke ’deki hayatın butun fonksiyonlarının yerine getirildiği bir merkez haline geldi, zaman icinde yapılan bakım ve onarımlarla da genişletilip guzelleştirildi.
HulefĂ‚-yi RĂ‚şidîn doneminin sonlarında ve Emevîler devrinde Mekke ’de daha once yerleşimin olmadığı yerlere evler inşa edilmeye başlandı. MuĂ‚viye b. Ebû SufyĂ‚n ’ın, Hz. Peygamber ’in Mekke evlerinin alınıp satılmasını ve kiraya verilmesini onaylamamasına rağmen (FĂ‚kihî, III, 243-252) şehirde cok sayıda mulk satın alması ve onemli bir yapılaşma hamlesi başlatması tartışmalara yol actı. Ona karşı cıkanlar, Resûl-i Ekrem ’in uygulamasını delil gosterip Mekke ’nin sadece hac ibadetinin yapılabileceği bir şehir olarak kalması gerektiğini soyluyorlardı. Mekke ’nin yerlileriyle hac icin dışarıdan gelen Muslumanların KĂ‚be ’yi ziyaret konusunda eşit haklara sahip olmaları da (el-Hac 22/25) bu goruşu destekliyordu. Ancak MuĂ‚viye mulk edinmekle kalmadı, ayrıca şehirde yeşil alanlar oluşturdu, kuyu ve kanallar actırdı. (Ezrakī, I, 113; FĂ‚kihî, III, 226)

Abdulmelik b. MervĂ‚n ile oğlu Velîd ve Abdullah b. Zubeyr tarafından Mekke ’de bazı duzenlemeler yapıldıysa da Emevî devrinin ikinci yarısında hizmetler onemli olcude azaldı. Mekke AbbĂ‚sîler zamanında Ebû Ca‘fer el-Mansûr, Muhammed el-Mehdî, HĂ‚rûnurreşîd, Mu‘tasım-BillĂ‚h, Mu‘tazıd-BillĂ‚h gibi halifeler doneminde Suriye ve Mısır ’dan getirilen usta ve malzemelerle Mescid-i HarĂ‚m merkez olmak uzere yeniden duzenlendi. Memluk sultanları da Mekke ’deki bircok yapıyı yeniledikleri gibi IX. (XV.) yuzyıl boyunca cok sayıda inşaat projesi geliştirdiler. (Faroqhi, s. 31; Mortel, XXXII/2 [1989], s. 279 vd.)
Mekke ’nin coğrafî konumu itibariyle sık sık mĂ‚ruz kaldığı ve ozellikle KĂ‚be ’yi tehdit eden su baskınlarının yol actığı zararın en aza indirilmesine yonelik tedbirler şehirleşmeye paralel olarak arttı. CĂ‚hiliye devrinde yapılan bentlerle sellerin onune gecilmeye calışılırken Hz. Omer zamanından itibaren de ceşitli duzenlemeler gercekleştirildi. (Ezrakī, I, 158-160; II, 166-171; FĂ‚kihî, III, 103-111; BelĂ‚zurî, Futûh, s. 76-78) AbbĂ‚sîler doneminden itibaren hac mevsimlerinde Mekke ’ye gelenlerle burada mucĂ‚vir olanların ikamet etmeleri icin ribĂ‚tlar inşa edilmeye başlandı. Mekke ’de ilmî ve fikrî hayatın gelişmesine buyuk katkısı olan bu yapılar Eyyûbîler ve Memlukler devrinde yaygınlaştı. Eyyûbî ve Memluk devlet adamları ile şerifler ve ozellikle hukumdar eşleri Mekke ’de bazı evleri satın alarak ribĂ‚t haline getirdiler. (FĂ‚sî, ŞifĂ‚ʾu ’l-ġarĂ‚m, I, 527-537; İbn Fehd, II, 544; III, 31)
Mescid-i HarĂ‚m ’ın kuzeyinde AbbĂ‚sî Halifesi Mustansır-BillĂ‚h tarafından yaptırılan, 759 (1358) ve 816 ’da (1413) tamir ettirilen bîmĂ‚ristanın vakfiyesi 628 (1231) tarihlidir. (FĂ‚sî, ŞifĂ‚ʾu ’l-ġarĂ‚m, I, 538; İbn Fehd, III, 507-508) FĂ‚sî Memlukler devrinde Mekke ’de biri hanımlara ait sekiz adet umumi hamamın bulunduğunu, bunlardan birinin kullanılmadığını kaydeder. (ŞifĂ‚ʾu ’l-ġarĂ‚m, I, 559-561) Mekke, Arap yarımadasında su kaynakları bakımından fakir olan yerleşim birimlerinin başında gelir. KĂ‚be ’nin yapımıyla birlikte su ihtiyacını karşılamak icin kuyular acılmıştır. Hz. İbrĂ‚him ’in, eşi HĂ‚cer ve oğlu İsmĂ‚il ’i Mekke ’ye getirmesinden sonra bulunan Zemzem Kuyusu şehirdeki en onemli su kaynağı olma ozelliğini gunumuzde de surdurmektedir.
Curhumluler ’in Mekke ’yi terkederken kapattıkları Zemzem Kuyusu, Hz. Peygamber ’in dedesi Abdulmuttalib tarafından yeniden acılmıştır. Mekkeliler, su ihtiyaclarını bu kuyudan başka dağların eteklerinde oluşan pınar ve havuzlardan karşılıyorlardı. İslĂ‚m ’dan sonra yeni kuyular acılıp eskileri ıslah edilirken Mekke dışından kanallarla şehre su getirildi. Şehrin su sisteminde yapılan duzenlemeler sadece Harem bolgesiyle sınırlı kalmadı, başta Arafat olmak uzere diğer yerlerde de yeni su kaynakları bulundu. HĂ‚rûnurreşîd ’in hanımı Zubeyde tarafından 213 ’te (828) 1,7 milyon miskal altın harcanarak TĂ‚if yolu uzerindeki TĂ‚d dağının eteğinden cıkan su Arafat ’a getirilmiş, burada yapılan havuz vasıtasıyla cevreye taksim edilmiş, kalan su kanallarla Mekke ’ye ulaştırılmıştır. Ceşitli donemlerde harap olan bu tesis bircok defa onarılarak yenilenmiştir. (bk. AYNİZUBEYDE)
Mekke ’de imar faaliyetlerinde bulunan Zengîler ’in unlu veziri CemĂ‚leddin el-İsfahĂ‚nî Arafat ’a bir su hattı doşetti, Mescid-i Hayf ’ı tamir ettirdi. İlhanlılar ’dan Ebû Said Bahadır Han ’ın veziri Emîr Coban, 726 ’da (1326) Huneyn tarafında AynibĂ‚zĂ‚n denilen suyu buyuk kuraklığın yaşandığı bir zamanda Mekke ’ye getirtti. (İbn Kesîr, XIV, 128) Mısır sultanları bundan hoşlanmamakla beraber doşenen boru hattının yanına yeni bir hat ilĂ‚ve ettirdiler. (Faroqhi, s. 30) İlk donem AbbĂ‚sî halifeleri, Mekke-Kûfe guzergĂ‚hında dinlenme yerleri ve haberleşme kuleleri inşası başta olmak uzere ulaşım ve haberleşmeyi kolaylaştıracak ceşitli faaliyetlerde bulundular. Bağdat başşehir olunca (149/766) yeni hilĂ‚fet merkeziyle Mekke arasında bir bağlantı kurularak Mekke-Kûfe yolu kuzeye doğru uzatılıp 3 milyon dinar harcanarak Bağdat ’a bağlandı, bu yol daha sonra NizĂ‚mulmulk ve Buveyhî Hukumdarı Adududdevle tarafından tamir ettirildi. 834 ’te (1430-31) Emîr ŞĂ‚hin Mekke-Kahire yolu uzerinde bazı duzenlemeler yaptı ve dinlenme yerleriyle su sistemini onarttı. (İbn Fehd, IV, 55)
MEKKE ’DE İLİM VE KULTUR HAYATI Mekkeliler ’in İslĂ‚m ’dan onceki donemde kendi kabilelerine ait bilgileri yazdırarak muhafaza ettikleri bilinir. Mekkeliler ’e okuma yazma oğreten Kureyşli Harb b. Umeyye, kardeşi SufyĂ‚n, Ebû Kays b. AbdumenĂ‚f, Abdullah b. Cud‘Ă‚n ve Bişr b. Abdulmelik gibi şahıslar yazıyı Hîre ’de oğrenmişlerdi. Kûfî yazının aslı olan ve Mekke ’de “hattu ’l-Hîrî” adıyla bilinen bu yazı Hicaz ’da Mekkeliler vasıtasıyla yaygınlaşmıştı. Hz. Peygamber ’in bi‘setin ilk yıllarında İslĂ‚miyet ’i tebliğ etmek ve Kur ’an oğretmek icin kullandığı DĂ‚rulerkam ’ın Mekke ’nin ilk eğitim merkezi olduğu soylenebilir.
Bi‘setten sonra inen Kur ’an Ă‚yetlerinin yazılması, Resûl-i Ekrem ’in ornek uygulamaları, VedĂ‚ haccından sonra yaptığı meşhur konuşma Mekke ’de koklu bir ilim geleneğinin oluşmasına zemin hazırladı. Mekke ’de Hz. Peygamber tarafından başlatılan ilmî faaliyetler sahĂ‚bî ve tĂ‚biîn donemlerinde devam ettirilmiş; tefsir, hadis, fıkıh, dil ve tarih (siyer ve megāz&#238 gibi ilimlerin tedvinine en buyuk katkı Mekke ’de yetişen Ă‚limler tarafından sağlandı. Bunlar arasında Abdullah b. Abbas ’ın ayrı bir yeri vardır.
Tefsir, hadis, fıkıh, siyer ve megāzî, Arap dili ve edebiyatı alanlarında donemindeki ulemĂ‚nın başında gelen İbn Abbas bu ilimlerin Mekke ’de ekolleşmesini sağladı. Mekke tefsir ekolunun onemli temsilcileri arasında Saîd b. Cubeyr, MucĂ‚hid b. Cebr, İkrime el-Berberî, TĂ‚vûs b. KeysĂ‚n, Amr b. DînĂ‚r ve AtĂ‚ b. Ebû RebĂ‚h sayılabilir. Mekke kıraat imamı olarak tanınan Ebû Ma‘bed İbn Kesîr ’in kıraat silsilesi MucĂ‚hid b. Cebr, İbn Abbas ve Ubey b. KĂ‚‘b ile Zeyd b. SĂ‚bit yoluyla Resûlullah ’a ulaşır. Onun talebelerinin talebelerinden olan Bezzî ve Kunbul ’un rivayetleriyle bu kıraat yaygın hale geldi. Mekke ’de tefsir ilmiyle uğraşan Ă‚limler yine İbn Abbas tarafından oluşturulan geleneğin bir devamı olarak hadis, fıkıh, siyer ve megāzî, Arap dili ve edebiyatı alanlarında da calıştılar.
İbn Cureyc, İbn Uyeyne, Abdullah b. Zubeyr el-Humeydî, Hasan b. Ali el-HulvĂ‚nî, Ali b. Abdulazîz el-Begavî bu Ă‚limlerin arasında sayılabilir. Humeydî ’nin Mekke ’de kaleme aldığı eser hadis alanındaki ilk musnedl