KÂbe-i Muazzama, ilk defa ne zaman ve kim tarafından yapılmıştır? Peygamber (s.a.v.) Efendimizden nakledilen Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail ’in (a.s.) kıssası.KÂbe ’nin temelinde ne buyuk sabırlar, fedÂkarlıklar ve cefÂlar vardır. Allah ’a teslimiyet, tevekkul ve muhabbetin zirvesine cıkan nebiler ocağı atmıştır o temelleri. O aile bir faziletler ailesidir. İşte o ornek insanların ibretli hÂtıraları:
HZ. İBRAHİM VE OĞLU HZ. İSMAİL ’İN (A.S.) KISSASI İbn-i Abbas (r.a), Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ’den naklederek şoyle anlatır:
İbrÂhim (a.s), İsmÂil ’in annesi (HÂcer) ile henuz memedeki oğlu İsmÂil ’i alıp Mekke ’ye getirdi. Onları KÂbe ’nin ust tarafında ve zemzemin yukarısındaki buyuk bir ağacın altına bıraktı. O vakitler Mekke ’de kimse bulunmadığı gibi icecek su da yoktu. İşte İbrÂhim, karısı ile oğlunu oraya bıraktı. Yanlarına da bir dağarcık hurma ve bir kırba su koydu. Sonra İbrahim (a.s) arkasını donup gitmeye başladı. HÂcer onun peşini bırakmadı:
“–İbrÂhim! Bizi konuşup goruşecek bir kimsenin, yiyip icecek bir şeyin bulunmadığı bu vadide tek başına bırakıp da nereye gidiyorsun?” diye sordu. Bu soruyu birkac defa tekrarladı. İbrÂhim donup bakmadı bile. Sonunda HÂcer:
“–Bunu boyle yapmanı sana Allah mı emretti?” deyince İbrÂhim (a.s):
“–Evet, Allah emretti” diye cevap verdi. HÂcer:
“–Oyleyse Allah bizi korur” dedi.
Diğer rivayete gore HÂcer onun arkasından:
“–İbrÂhim! Bizi kime bırakıp gidiyorsun?” diye seslendi. O da:
“–Allah ’a bırakıyorum” dedi. HÂcer:
“–Allah ’ın himÂyesine razıyım” dedi.
Sonra geri dondu. İbrÂhim (a.s) da yuruyup gitti. Kimsenin kendisini goremediği Seniyye mevkiine varınca, yuzunu KÂbe tarafına cevirdi; sonra ellerini kaldırarak şoyle dua etti:
“Ey Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları icin ben, neslimden bir kısmını, senin saygı duyulması gereken Mukaddes MÂbed ’inin yanında, ekin bitmez bir vÂdiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gonullerine onlara karşı muhabbet koy ve kendilerine bazı meyvelerden rızık ver. Umarım ki nimetlerine şukrederler.” (İbrÂhim, 37)
HÂcer, İsmÂil ’i emziriyor ve kırbadaki sudan iciyordu. Nihayet kırbadaki su tukendi. Hem kendi hem de oğlu susadı. Cocuk susuzluktan yerde sızlanıp yuvarlanmaya başlayınca, HÂcer onun bu halini gormemek icin oraya en yakın tepe olan Saf ’ya gitti ve tepenin ustune cıktı. Sonra acaba birini gorebilir miyim diye vÂdiye bakındı; fakat kimseyi goremedi. Saf tepesinden inip vÂdiye gelince, koşmasına engel olmasın diye elbisesinin eteğini topladı. Sonra da cok zor durumda kalmış bir insanın son gayretiyle koşmaya başladı; vÂdiyi gecip Merve ’ye geldi. Tepenin ustune cıkıp acaba birini gorebilir miyim diye bakındı; fakat kimseyi goremedi. İki tepe arasında boyle yedi defa gidip geldi.
İbn-i Abbas (r.a) sozunun burasında şoyle dedi: Rasûlullah (s.a.v):
“İşte bundan dolayı insanlar Saf ile Merve arasında sa‘yeder” buyurdular. Sonra da sozune şoyle devam etti:
HÂcer, Merve tepesine cıkınca bir ses duydu. Kendi kendine “Sus! Dinle!” dedi. Sonra iyice kulak verdi, aynı sesi bir daha duydu ve:
“–Tamam, sesini duyurdun. Yapabiliyorsan bize yardım et!” diye seslendi. Bir de baktı ki, zemzemin olduğu yerde bir melek, Cebrail (a.s) topuğuyla -veya kanadıyla- yeri kazmakta! Nihayet su gorundu. HÂcer, akıp gitmesin diye suyun etrafını eliyle şoyle cevirmeye, suyu avuclayıp kırbasını doldurmaya başladı. HÂcer suyu avucladıkca, bir rivayete gore avucladığı kadar, yerden kaynıyordu.
İbn-i Abbas (r.a) şoyle dedi: Allah Rasûlu (s.a.v):
“Allah İsmÂil ’in annesine rahmet etsin. Zemzemi kendi haline bıraksaydı -veya suyu avuclamasaydı- zemzem akarsu olurdu” buyurdu. İbn-i Abbas sozune şoyle devam etti:
HÂcer sudan icti ve yavrusunu emzirdi. Melek ona:
“–Bize bir zarar gelir diye korkma! İşte şurası Beytullah ’ın yeridir. Onu şu cocukla babası yapacaktır. Allah, o işi yapacak kimsenin yok olup gitmesine izin vermez” dedi. Beytullah ’ın yeri zeminden yuksekce idi. Seller oranın sağını solunu yalayıp aşındırmıştı. Onlar bu şekilde yaşayıp giderken nihayet bir gun Curhumluler ’den bir grup insan veya onlardan bir aile Ked yolundan gelerek Mekke ’nin alt tarafına indiler. O sırada bir kuşun gelip gittiğini gorduler. Bu kuş mutlaka suyun etrafında donup duruyor. HÂlbuki biz bu vadide su olmadığını biliyorduk, diyerek ayağına cevik bir veya iki kişiyi oraya gonderdiler. Gidenler orada su bulunduğunu gorunce geri donup durumu haber verdiler. Suyun yanına geldiklerinde HÂcer ’i gorduler:
“–Bizim buraya yerleşmemize izin verir misin?” diye sordular. O da:
“–Evet, ama su uzerinde bir hak iddia edemezsiniz” dedi. Onlar da:
“–Peki, kabul” dediler.
İnsanlarla bir arada olmaya ihtiyac duyduğu sırada onların cıka gelmesi HÂcer ’i sevindirmişti. Curhumluler oraya yerleştikleri gibi akrabalarına haber saldılar, onlar da gelip yerleştiler. Boylece Mekke civarı yerleşik bir alan hÂline geldi.
O zaman cocuk olan İsmÂil nihayet buyuyup gelişti. Curhumluler ’den Arapca ’yı oğrendi. Delikanlılık cağına geldiği zaman, Curhumluler ’in en fazla beğenip takdir ettikleri bir kimse oldu. Erginlik cağına gelince, onu kendilerinden bir kızla evlendirdiler. Gunun birinde HÂcer vefat etti. İsmÂil ’in evlenmesinden sonraki bir tarihte, Hz. İbrÂhim, HÂcer ile oğlunun durumunu oğrenmek uzere Mekke ’ye geldi. Fakat İsmÂil ’i evde bulamadı. Karısına:
“–İsmÂil nerede?” diye sordu. Kadın:
“–Rızkımızı temin etmeye gitti” dedi. İbrÂhim (a.s) ona gecimlerinin ve durumlarının nasıl olduğunu sordu. O da:
“–Cok kotu durumdayız. Buyuk bir sıkıntı ve darlık icindeyiz” diye hallerinden şikÂyet etti. İbrÂhim de:
“–Kocan gelince ona selÂmımı soyle; kendisine hatırlat da kapısının eşiğini değiştirsin” dedi.
İsmÂil (a.s) eve gelince, orada bir şeyler olduğunu sezdi ve karısına:
“–Ben yokken eve biri geldi mi?” diye sordu. O da:
“–Evet, yaşlı bir adam geldi” diyerek onu tarif etmeye calıştı. “Seni sordu, ben de soyledim. Nasıl gecindiğimizi oğrenmek istedi. Ben de buyuk bir gecim sıkıntısı cektiğimizi anlattım” dedi. İsmÂil:
“–Peki, sana bir şey tavsiye etti mi?” diye sordu. O da şunları soyledi:
“–Evet, sana selÂm soyledi ve «kapısının eşiğini değiştirsin» dedi.” İsmÂil (a.s):
“–O gelen benim babamdır. Bana senden boşanmamı emretmiş. Haydi, ailenin yanına donebilirsin” dedi. O kadını boşayıp Curhumluler ’den bir başka kadınla evlendi.
Allah ’ın dilediği kadar bir zaman gectikten sonra İbrÂhim (a.s) tekrar oğlunun evine geldi. Fakat İsmÂil ’i bulamadı. İceri girip İsmÂil ’i sordu. Karısı:
“–Rızkımızı temin etmeye gitti” dedi. İbrÂhim:
“–Geciminiz, haliniz nasıl?” diye sordu. Kadın:
“–Cok iyi durumdayız. Rahat ve bolluk icindeyiz” diyerek Allah ’a hamdu sen etti. Konuşma şoyle devam etti:
“–Ne yiyorsunuz?”
“–Et yiyoruz.”
“–Ne iciyorsunuz?”
“–Su.”
O zaman İbrÂhim, “Allah ’ım, etlerine sularına bereket ver” diye dua etti.
Sozun burasında Rasûl-i Ekrem (s.a.v) şoyle buyurdular:
“O zamanlar Mekke ’de ekin yoktu. Eğer olsaydı tahılın bereketlenmesi icin de dua ederdi.”
İbni Abbas dedi ki: İbrahim ’in duası sayesinde et ile su, başka yerde yaşayanlarla kıyaslanmayacak şekilde, Mekkeliler ’in sağlığına elverişli olmuştur.
Bir başka rivayete gore İbrÂhim (a.s) oraya gelince:
“–İsmÂil nerede?” diye sordu. Karısı:
“–Avlanmaya gitti” dedi. Sonra da: “Bir şeyler yemek ve icmek uzere buyurmaz mısınız?” dedi. İbrÂhim:
“–Ne yiyor ne iciyorsunuz?” diye sordu. Kadın:
“–Yediğimiz et, ictiğimiz su” dedi. İşte o zaman İbrÂhim (a.s):
“–Allah ’ım! Onların yiyeceklerine, iceceklerine bereket ver!” diye dua etti.
İbni Abbas sozune şoyle devam etti: Ebu ’l-KÂsım (s.a.v): “İşte bu, İbrÂhim ’in duasının bereketidir” buyurdular.
İbrÂhim (a.s) gelinine şoyle dedi:
“–Kocan eve gelince ona benim selÂmımı soyle ve kendisine hatırlat da, kapısının eşiğine sahip olsun” dedi.
İsmÂil eve gelince:
“–Eve gelen oldu mu?” diye sordu, Karısı:
“–Evet, guzel gorunumlu bir ihtiyar geldi” diyerek onun hakkında guzel şeyler soyledi. Sozune devamla, “Bana seni sordu, ben de anlattım; gecimimizi oğrenmek istedi, ben de cok iyi olduğunu belirttim” dedi. İsmÂil:
“–Sana bir tavsiyede bulundu mu?” diye sordu. O da:
“–Evet, sana selÂm soyledi ve kapının eşiğine sahip olmanı emretti” dedi. O zaman İsmÂil (a.s):
“–O benim babamdır. Evin eşiği de sensin. Babam seni hoş tutmamı, seninle iyi gecinmemi emretmiş” dedi.
BABASIYLA KÂBE ’Yİ İNŞA EDEN PEYGABER Allah ’ın dilediği kadar bir zaman gectikten sonra İbrÂhim (a.s) bir daha geldi. O sırada İsmÂil zemzemin yakınındaki buyuk bir ağacın altına oturmuş ok yontuyordu. Babasını gorunce ayağa kalktı. Uzun sure birbirini gormeyen bir baba cocuğuna, bir cocuk da babasına sevgi ve saygısını nasıl gosterirse, onlar da birbirlerine oyle yaptılar.
İbrahim (a.s) oğluyla konuşmaya başladı:
“–İsmÂil! Allah bana muhim bir vazife verdi.”
“–Oyleyse Rabbinin emrini yap, babacığım.”
“–Ama bana yardım edeceksin.”
“–Sana elbette yardım ederim.”
İbrÂhim (a.s) oradaki yuksekce bir tepeyi gosterdi:
“–Allah, işte şuraya bir ev yapmamı emretti” dedi.
İbrÂhim (a.s) oraya KÂbe ’nin temelini atıp yukseltti. İsmÂil (a.s) taş getiriyor, Hz. İbrÂhim de duvar oruyordu. Binanın duvarları yukselince, İsmÂil (a.s) şu (MakÂm-ı İbrÂhim diye bilinen) taşı getirip babasına verdi. O da bu taşın ustune cıkıp İsmÂil ’in getirdiği taşlarla inşaata devam etti. Onlar beraberce binayı yaparken:
“Rabbimiz! Bizden bu hizmeti kabul buyur. Şuphesiz sen duamızı duyan, niyetimizi bilensin” (el-Bakara, 127) diye dua ediyorlardı.
İşte bugun hac ve umre icin Mekke ’ye giden kardeşlerimiz de bu Âyeti devamlı okumalı, ibadet ve hayırlarının kabul edilmesi icin cokca niyazda bulunmalıdırlar. (BuhÂrî, EnbiyÂ, 9)
Bugun bizlerin Hz. İbrahim, İsmail ve Hacer ’in sergilediği Allah ’a iman, tevekkul, teslimiyet, muhabbet ve gayretlerden hisseler almamız gerekmektedir.
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Mescid-i Haram ’dan 111 Hatıra, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan