
Sultan 1. Ahmet kimdir? 14. Osmanlı padişahı ve 93. İslam halifesi Sultan 1. Ahmet ’in hayatı.Devlet işleriyle bizzat ilgilenen, Osmanlı veraset sistemini değiştiren Osmanlı Sultanı 1. Ahmet ’in kısaca hayatı.
KISACA 1. SULTAN AHMET KİMDİR? Sultan Birinci Ahmet, 18 Nisan 1590 gunu, Manisa ’da doğdu. Babası Sultan Ucuncu Mehmet, annesi Handan Sultan ’dır. İyi bir tahsil gordu. Arapca ve Farsca ’yı mukemmel derecede oğrenmişti. Ok atmak, kılıc kullanmak, ata binmek gibi savaş ve askerlik alanlarında cok usta olan Sultan Birinci Ahmet, ava ve cirit oyununa cok duşkundu. Cok sade giyinirdi. Babası Sultan Ucuncu Mehmet ’in vefati uzerine 21 Aralık 1603 ’te, Eyub Sultan ’da kılıc kuşanarak tahta gecti.
Sultan Birinci Ahmet, Kanûnî Sultan Suleyman ’dan sonraki padişahlar icinde devlet işleriyle yoğun şekilde uğraşan ilk padişahtı. Cocuk denecek yaşlarda bile mukemmel kararlar alırdı. Daima ilim ve irfan sahibi buyuk kişilerle birlikte olur ve onlara akıl danışırdı.
Sultan Birinci Ahmet ’in hayatında on dort sayısının onemli bir yeri vardır. Cunku, on dort yaşında Padişah olmuş, on dort yıl saltanat surmuş ve Osmanlı padişahlarının on dorduncusudur. Dindar bir padişah olan Sultan Birinci Ahmet ’in Hz.Muhammed (s.a.v.) ’e olan bağlılığı o kadar ilerledi ki, onun ayak izlerinin resmi icine bir şiir yazmış ve o şiiri kavuğunda olunceye kadar taşımıştır.
Sultan Birinci Ahmet, yakalandığı tifus hastalığından kurtulamayarak 21 Kasım ’ı 22 Kasım ’a bağlayan gece 1617 yılında yirmi sekiz yaşında vefat etti.
Erkek cocukları: İkinci Osman, Dorduncu Murad, Sultan Ibrahim, Bayezid, Suleyman, Kasım, Mehmed, Hasan, Selim, HanzĂ‚de, Ubeyde,
Kız cocukları: Gevherhan Sultan, Ayşe Sultan, Fatma Sultan, Atike Sultan
1. SULTAN AHMET ’İN HAYATI (1603-1617) Sultan 1. Ahmet, (1590-1617) yılları arasında hukum suren ondorduncu Osmanlı Sultanıdır. Babası Sultan 3. Mehmet, annesi Handan Sultan ’dır.
Ondort yaşında Sultan olmuş, Sultanlığı ondort sene devam etmiştir. Bir san ’at hĂ‚rikası olan zarîf Sultanahmet CĂ‚misi O ’ndan gunumuze kalan en guzel bir hĂ‚tırĂ‚ ve mĂ‚nevî bir armağandır.
Sultan 1. Ahmet Han ’ın cocuk yaşta Sultan olmasına rağmen gosterdiği dirĂ‚yet ve kĂ‚biliyetleri, dikkate şĂ‚yĂ‚ndır. Vucûdca gĂ‚yet kuvvetli idi. Cok iyi binici, atıcı ve silahşordu. Bu meziyetleri, oğullarından Genc Osman ve Dorduncu Murat ’a intikĂ‚l etmiştir.
Ceddi Yavuz Sultan Selîm Han gibi sĂ‚de giyinirdi. Gece yatarken, uykunun rehĂ‚vetine dalmamak icin kıldan yapılmış bir hırka giyinirdi. Halkın arasına girer buyuk bir tevĂ‚zû icerisinde onların dertleri ile ilgilenirdi.
Ulkesinin genişliği ve DunyĂ‚ coğrafyası uzerindeki mevkîinin ehemmiyeti, O ’nu nefs cukuruna duşurup mağlûb edemedi. “Bahtî” mahlası ile yazdığı dîvĂ‚nı, 1. Ahmet Han ’ın mĂ‚neviyat ve san ’attaki mertebesini gostermeğe kĂ‚fîdir. KĂ‚be ’nin ortuleri, O ’nun devrinde İstanbul ’da îtinĂ‚ ile dokunup Mekke ’ye gonderilmeye başlanmıştır.
SULTAN 1. AHMET DONEMİ Sultan Ahmet tahta cıktığında, Osmanlı Devleti, icte “CelĂ‚lî İsyanları” ile uğraşmakta, doğuda İran ve batıda Almanya ve muttefikleri ile savaş hĂ‚linde bulunmaktaydı. Almanya fenĂ‚ şekilde hırpalandı ve sulh istedi. “Zitvatorok Antlaşması” imzalandı. 1611 senesinde CelĂ‚lî İsyanları tamamen bastırıldı. Sıra ucuncu gĂ‚ile olan İran ’a geldi. Nihayet İran ile de anlaşma yapıldı. Akdeniz ’de cok muhim deniz muhĂ‚rebeleri kazanıldı.
1605 ’te Estergon ve Uyvar fethedildi. Uyvar onunde kazanılan zafer, o derecede nisbetsiz iki kuvvet arasında idi ki, Avrupa ’da uzun asırlar devam edecek olan “Turk gibi kuvvetli” sozu, bu sebeple bir darb-ı mesel hĂ‚line gelmiştir. Aynı sene bir de gĂ‚yet başarılı bir Avusturya seferi yapıldı. Macaristan kralına tac giydirildi. Denizlerde Malta seferi yapıldı.
Sultan 1. Ahmet Han, KĂ‚nûnî ’den sonra devlet işleri ile bizzat ve yakînen meşgûl olan nĂ‚dir Sultanlardan biri idi. Cocuk yaşta Sultan olmuş, daha o yaşta bile zekĂ‚sı ve rûhî derinliği sĂ‚yesinde mukemmel kararlar alıp, devleti yonlendirmiştir. O, dĂ‚imĂ‚ ilim ve irfĂ‚n sahipleri ile istişĂ‚re ederdi. Azîz Mahmûd HudĂ‚yî Hazretleri gibi bir velînin başarılı bir talebesi idi.
SULTAN AHMET ’İN RUYASI 1. Ahmet Han ’ın Azîz Mahmûd HudĂ‚yî Hazretleri ’ne karşı son derece buyuk bir meclûbiyeti olmuştur. Bu meclûbiyet de 1. Ahmet Han ’ı, sahip olduğu zĂ‚hirî saltanat imkĂ‚nlarına rağmen buyuk bir istiğnĂ‚ ile mĂ‚neviyat Ă‚leminin zirvesine erişmesine sebep olmuştur. Sultan Ahmet Han ’ın kemĂ‚l yolunda ilerlemesi şu ru ’yĂ‚ ile başlamıştır:
Sultan Ahmet, bir gun ru ’yĂ‚sında; Avusturya kralı ile gureşe tutuştuğunu, sırtustu yere duştuğunu ve sırtının toprağa yapıştığını gordu. Urpererek uyandı. Cok heyecanlandı. Uzuldu. Cunku ru ’yĂ‚nın zĂ‚hirî gorunuşu korkutucu idi.
Saraya tĂ‚birciler dĂ‚vet edildi. LĂ‚kin ru ’yĂ‚nın yapılan tĂ‚birleri, I. Sultan Ahmet ’i tam olarak tatmin etmedi. Devlet erkĂ‚nı, 1. Ahmet Han ’a, bu ru ’yĂ‚yı bir kere de Uskudar ’da bulunan Şeyh Azîz Mahmûd HudĂ‚yî Hazretleri ’ne tĂ‚bir ettirmesini tavsiye ettiler. 1. Ahmet Han, bir mektup yazarak ru ’yĂ‚sını HudĂ‚yî Hazretleri ’ne arz etti.
Haberci, mektubu alıp sur ’atle Uskudar ’a gecti. Azîz Mahmûd HudĂ‚yî ’nin kapısını caldı. Buyuk velî Azîz Mahmûd HudĂ‚yî Hazretleri, elinde daha once hazırlamış olduğu bir zarf ile kapıya cıktı. Habercinin getirdiği mektubu alırken, ona bunu verdi ve:
“–Sultanımızın beklediği cevap burada yazılıdır!” dedi.
Mektubu şaşkınlık icinde alan haberci, derhal Sultan ’a goturdu ve gorduklerini anlattı. Ahmet Han ’ın gonderdiği mektup, daha acılıp okunmadan kerĂ‚meten cevaplandırılmıştı. Sultan Ahmet Han, mektubu heyecanla okudu:
“–AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚, insan vucûdunda sırtı, kĂ‚inĂ‚tta ise toprağı en kuvvetli olarak yarattı. İnsanın sırtı ile toprağın birbirlerine değmesi, bu iki kuvvetin bir araya gelmesi demektir. Boylece,Sultanımızın sırtının toprağa gelmesi ile bu iki kuvvet birleşmiş demektir. Dolayısıyla, bu ru ’yĂ‚dan İslĂ‚m ’ın temsilcisi olan Sultanımız ’ın, kuffĂ‚ra karşı zafer kazanacağı anlaşılmaktadır...”
Ahmet Han, bu tÂbirden cok memnun oldu ve:
“–İşte gorduğum ru ’yĂ‚nın gercek tĂ‚biri budur!” dedi.
Bu ru ’yĂ‚, istikbĂ‚ldeki Estergon Kalesi ’nin fethini mujdeliyordu.
Bu mujdeye pek sevinen Sultan, derhal Mahmûd HudĂ‚yî Hazretleri ’nin duĂ‚sını alıp Avusturya uzerine yurudu. Hudut boylarındaki kuvvetlerle birleşen Osmanlı ordusu, Avusturya ’ya ustuste darbeler indirmeye başladı ve onları sulha mecbûr etti. Bilhassa Estergon ’un ele gecirilmesi, Avusturyalılar ’ı perîşĂ‚n etmişti. Boylece onuc sene suren Osmanlı-Avusturya harbi, Zitvatoruk ’ta nihĂ‚yete erdi ve yirmi yıl muddetle antlaşma imzĂ‚landı. Bu antlaşmaya gore, Kanije, Estergon, Eğri kaleleri Osmanlılar ’a gecmiş, Avusturya savaş tazmînatı odemeye mecbûr kalmıştır.
Sultan Ahmet Han, şĂ‚hit olduğu buyuk kerameti uzerine Azîz Mahmûd HudĂ‚yî Hazretleri ’nin mĂ‚nevî terbiyesine giren I. Ahmet Han, bu mĂ‚nevî takviye ile şahsiyetinin kemĂ‚line ulaştı. Boylece fenĂ‚ fi ’ş-şeyh olup O ’nunla aynîleşti.
CAMİ İNŞAATINDA CALIŞAN SULTAN Sultan Ahmet Han ’ın bir san ’at hĂ‚rikası olan şaheser cĂ‚mînin temel atma merĂ‚simine devrin en meşhûr meşĂ‚yıh ve Ă‚limleri dĂ‚vet edilmişti.
Temele ilk harcı koyan Azîz Mahmûd HudĂ‚yî oldu. Sultan I. Ahmet Han ise, basit bir amele gibi o gun akşama kadar elinde kazma-kurek inşaatta calıştı.
Bu mubĂ‚rek cĂ‚mînin mĂ‚nevî husûsiyetlerine Ă‚it şoyle bir rivĂ‚yet de vardır:
1. Ahmet Han, genc yaşta vefĂ‚t ettikten sonra kızı Gevher Hatun, ru ’yĂ‚sında babasını Cennette cok ihtişĂ‚mlı bir mekĂ‚nda gormuş. Merakla sormuş:
“–Baba, hangi amelinle bu guzel mertebeye vĂ‚sıl oldun?”
Sultan Ahmet:
“–Kızım, bu cĂ‚mîyi yaptırırken sırtımda taş taşıdım!. Bu makĂ‚mı elde etmemin sebebi budur!” demiş.
Aynı ru ’yĂ‚da Sultan Ahmet ’in kardeşi de yeğeni Gevher Hatun ’a:
“–Daha bizim yanımıza gelmeyecek misin? Haydi ikinci cocuğunu doğur da gel!” demiş.
O sırada Gevher Hatun, gercekten ikinci cocuğuna hĂ‚mileymiş. Cok heyecanlanmış. TĂ‚birciler, te ’vîl etmişlerse de ru ’yĂ‚nın mĂ‚nĂ‚sı Ă‚şikĂ‚r imiş. NihĂ‚yet Gevher Hatun, ikinci cocuğunu doğurduktan sonra bir-iki gun icinde vefĂ‚t etmiş.
OSMANLI ’NIN ZİRVE DONEMİ Ahmet Han zamanı, devletin toprak genişliği bakımından en doruk noktada olduğu bir devirdir. DunyĂ‚ kralları, bu devletin ihtişĂ‚mı karşısında eğiliyor ve sadrazamların eliyle tĂ‚c giyiyorlardı.
Sultan Ahmet, yaptırmış olduğu cĂ‚mînin sol tarafında kucuk ve dar cilehanesinde zaman zaman riyĂ‚zĂ‚ta girerek, yoğun devlet işlerinden sıyrılıp rûhunu gonul iklîmine yonlendirirdi. MurĂ‚kabe hĂ‚linde yaşayarak Rabbi ile başbaşa kalırdı.
Sultan Ahmet, cĂ‚mînin inşĂ‚sı sırasında Mısır ’da Sultan Kayıtbay turbesinde bulunan Hazret-i Peygamber ’in “Nakş-ı Kadem” denilen mubĂ‚rek ayak izlerini Eyyûb Sultan turbesine getirtmişti. CĂ‚mînin inşĂ‚atı tamamlanınca da, bunu, cĂ‚mîye koydurdu.
Ancak Sultan, bu nakil işleminin yapıldığı gece şoyle bir ru ’yĂ‚ gordu:
“Butun Sultanların toplandığı yuce bir meclis kurulmuştu ve Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- de kadılık makĂ‚mında oturmaktaydı. Bir nevî mahkeme kurulmuştu. Sultan Kayıtbay, turbesini ziyĂ‚rete vesîle olan bu “Kadem-i SeĂ‚det”in alınıp İstanbul ’a getirilmesinden dolayı Sultan Ahmet ’ten dĂ‚vĂ‚cı olmuştu.
AllĂ‚h Resûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- de, kadı sıfatıyla, “Kadem-i Şerîf”in, derhal geri gonderilmesine hukmetti...”
Sultan dehşet ve korku ile uyandı. Ru ’yĂ‚sını iclerinde HudĂ‚yî ’nin de bulunduğu ulemĂ‚ ve meşĂ‚yıha tĂ‚bir ettirdi. Yapılan tĂ‚bire gore denildi ki:
“–Sultanım! Ru ’yĂ‚ gĂ‚yet acıktır. Yoruma bile gerek yoktur. EmĂ‚net derhal geri gonderilmelidir...”
Peygamber Ă‚şığı Sultan I. Ahmet Han, verilen karara boyun buktu ve emĂ‚neti titizlikle ve mahzûn bir şekilde yerine iĂ‚de etti.
Ancak yureği aşk-ı Peygamberî ile dilhûn olmuş bulunan I. Ahmet Han, ResûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in mermer uzerindeki mubĂ‚rek ayak izlerinin maketini yaptırdı. Kavuğunun uzerine asarak tedĂ‚îsinden feyz almağa calıştı.
HUDAYİ YOLU RivĂ‚yet olunur ki, Sultanahmet CĂ‚misi ve kulliyesi tamamlanınca, acılış merĂ‚simine başkanlık etmesi icin Azîz Mahmûd HudĂ‚yî Hazretleri dĂ‚vet edildi. O gun deniz, cok fırtınalı ve dalgalıydı. Bu sebeple kayıkcılar, denize acılmaya cesĂ‚ret edemiyorlardı. Mahmûd HudĂ‚yî Hazretleri, Uskudar iskelesine indi. Beş-altı muridiyle birlikte kendi kayığına binerek dalgalar arasında Sarayburnu ’na doğru yol aldı. AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ ’nın izni ile kayığın on, arka ve yanlarından deniz, bir kayık mesĂ‚fesinde sut liman oluyor, dalgalar kayığa hic tesir etmiyordu. Herkes, korkudan denize cıkamazken, Mahmûd HudĂ‚yî Hazretleri kayığıyla selĂ‚metle karşıya gecti.
Sultanahmet CĂ‚misi, muhteşem bir merĂ‚simle ibĂ‚dete acıldı. Cum ’a hutbesi, teberruken bu buyuk velîye okutturuldu.
HĂ‚len Uskudar ile Sarayburnu arasındaki bu deniz yoluna, “HudĂ‚yî Yolu” denir. Kayıkcılar, şiddetli fırtınalarda bu yolu takip ederler. Bu durum, HudĂ‚yî Hazretleri ’nin gunumuze kadar uzanan bĂ‚riz bir kerĂ‚metidir.
Osmanlı Devleti ’nin son gunlerine kadar Boğaz ’da deniz seferi yapan kaptanlar; yolcularını, Uskudar ’dan gecerken Azîz Mahmûd HudĂ‚yî -kuddise sirruh- dergĂ‚hına, Beşiktaş onunden gecerken YahyĂ‚ Efendi dergĂ‚hına, Beykoz ’dan gecerken de Hazret-i YûşĂ‚ -aleyhisselĂ‚m- tarafına doğru tevcîh ederek “FĂ‚tiha”ya dĂ‚vet ederlerdi.
Bir zamanlar halkın, İstanbul ’da medfûn olan buyuk velîlere karşı edebi işte boyleydi!..
UFTADE HAZRETLERİNİN DUASI Sultan Ahmet, Uskudar ’a gittiği bir gunde, carşıda Hazret-i HudĂ‚yî ’ye tesĂ‚duf eder. Derhal atından inerek, yerine şeyhini oturtup kendisi de atın arkasından yaya olarak yurumeye koyulur. HudĂ‚yî ’nin gonlu, koca Sultanın yaya olarak yurumesine rĂ‚zı olmaz ve bir muddet sonra:
“–Sırf şeyhimin duĂ‚sı ve sultanımın emri yerini bulsun diye bindim!.” diyerek attan iner.
Boylece de şeyhi UftĂ‚de Hazretleri ’nin:
“–Oğlum, Sultanlar rikĂ‚bında yurusun!” şeklindeki duĂ‚sı yerine gelmiş olur.
Azîz Mahmûd HudĂ‚yî ’nin himmeti, 1. Ahmet Han uzerinde omur boyu devam etmiştir. Şu hĂ‚dise onlardan biridir:
Sultan Ahmet Han, bĂ‚zı devlet erkĂ‚nıyla gezmeye cıkmıştı. Ormanlık bir yerde istirahat ederlerken hizmetciler bir koyun kesip kızarttılar. Sultan ’a ikrĂ‚m ettiler. Sultan Ahmet Han, “besmele” cekerek elini ete uzattığı an, Azîz Mahmûd HudĂ‚yî Hazretleri orada beliriverdi. Sultan ’a:
“–Sultanım! Sakın yemeyiniz; o et zehirlidir!” buyurdu.
Etten bir miktar kesip, oradaki bir kopeğe verdiklerinde, kopeğin derhĂ‚l olduğu goruldu.
Sultan Ahmet Han, Azîz Mahmûd HudĂ‚yî Hazretleri ’ne mustesnĂ‚ bir hurmet gosterir ve ikrĂ‚mda kusûr etmezdi. Bir gun Azîz Mahmûd HudĂ‚yî Hazretleri ile sarayda sohbet ediyordu. Bir ara abdest tazelemek isteyen Azîz Mahmûd HudĂ‚yî Hazretleri icin ibrik ve leğen getirdiler. Sultan, hocasına hurmeten ibriği eline aldı ve abdest suyunu kendisi doktu. Sultan Ahmet Han ’ın annesi de kafes arkasında havluyu hazırlamıştı. VĂ‚lide Sultan bir ara kalbinden:
“Azîz Mahmûd HudĂ‚yî Hazretleri ’nin bir kerĂ‚metini gorseydim!” diye gecirmişti.
Bunun uzerine Mahmûd HudĂ‚yî, VĂ‚lide Sultan ’ın gonlunden gecenlere vĂ‚kıf olarak:
“–Hayret! BĂ‚zıları bizden kerĂ‚met arzu ederler. Halbuki Halîfe-i rûy-i zemînin elimize su dokmesi ve muhterem vĂ‚lidelerinin de bize havlu hazırlamasından daha buyuk kerĂ‚met mi olur?” buyurdu.
DUNYA VE AHİRET SULTANI Ahmet Han, 1617 senesinde hastalandı. Sırtında bir yara cıkmıştı. MĂ‚beynci MustafĂ‚, Sultan ’ın vefĂ‚tından bir gun once huzûrunda iken, Ahmet Han ’ın, odada gorunmeyen bazı kimselerle dort defĂ‚:
“–Ve aleykum selĂ‚m!” dediğini işitti.
Sebebini sorduğunda Sultan Ahmet Han:
“–Şu anda yanıma Hazret-i Ebûbekr-i Sıddîk, Hazret-i Omer, Hazret-i Osman ve Hazret-i Alî geldiler. Bana:
«–Sen dunyĂ‚ ve Âhıret ’in sultanlığını kendinde toplamışsın. Yarın ResûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in yanında olacaksın!..» buyurdular..” cevabını verdi.
SULTAN 1. AHMET NE ZAMAN OLDU? Sultan 1. Ahmet yakalandığı tifus hastalığından kurtulamayarak 21 Kasım ’ı 22 Kasım ’a bağlayan gece 1617 yılında 27 yaşında vefĂ‚t etti.
CenĂ‚zesinin yıkanması icin murşidi Azîz Mahmûd HudĂ‚yî Hazretleri dĂ‚vet edildi. Ancak:
“–Sultanımı cok severdim. Dayanamam. İhtiyĂ‚rlığım sebebiyle beni mĂ‚zur gorun!” buyurdu.
SULTAN 1. AHMET TURBESİ NEREDE? Talebelerinden ŞĂ‚ban Dede ’yi gonderdi. ŞeyhulislĂ‚m HocazĂ‚de Mehmet Celebi ’nin kıldırdığı cenĂ‚ze namazından sonra, kendi yaptırdığı Sultanahmet CĂ‚misi yanındaki turbesine defnedildi.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İbret Işıkları, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan