
İrbaz İbni Sariye (r.a.) kimdir? İrbaz İbni Sariye (r.a.) hayatı hakkında kısaca bilmemiz gerekenler...
İrbaz İbni Sariye radıyallahu anh Mekke ’ye dışardan gelip İslÂm ’la şereflenen ilk muslumanlardan!...
Gonlu cihad aşkıyla yanan ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin kendilerine binit bulamadığı icin ağlayan, gozu yaşlı sahÂbîlerden!...
Fitne devirlerinde sunnete sımsıkı sarılmanın onemine dikkat cekilen hadis-i şerifi rivayet ederek ummete ışık tutan bir sahabi!...
O, Suleym oğulları kabilesine mensuptur. Kunyesi Ebû Necih ’dir. Suffe ehlinin onde gelenlerinden sayılmaktadır.
İrbaz ibni SÂriye radıyallahu anh Mekke ’de İslÂm ’a girdikten sonra memleketine geri donmuştu. Hayber Fethi yıllarında kabilesinden yedi gencle birlikte Medine ’ye gelip Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimize biat etmişlerdir. Utbe bin Abd o gunle ilgili olarak şunları anlatır:
“- Yedi kişilik bir heyetle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimize gittiğimizde hepimiz genctik. Heyetin en kucuğu ben, en buyuğumuz ise İrbaz ibni SÂriye idi. Hep birlikte biat edip İslam ’la şereflendik.” der. (İsÂbe, IV, 482)
MESCİDİ SUFFE'YE YERLEŞTİ İrbaz radıyallahu anh biattan sonra memleketine geri donmedi. Mescidde suffeye yerleşti. İki Cihan Guneşi Efendimizden ilim irfan oğrendi. Birgun Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz ’in yanlarına gelip şu mujdeyi verdiğini nakleder:
“-Sizin icin gizlenen şeyi bilseydiniz, cektiğiniz sıkıntıdan dolayı bu kadar uzulmezdiniz. Fars ve Rum ulkelerini mutlaka fethedeceksiniz!” buyurduğunu rivayet eder. (Musned, IV, 128)
İrbaz İbni SÂriye radıyallahu anh cihad aşkıyla yanan, gozu yaşlı bir sahÂbî idi. Cihada cıkmak icin binit bulamadıkları icin ağlayan ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’e muracaat edenler arasında o da vardı. Şu Âyet onlar hakkında nÂzil oldu:
“Kendilerine (binek sağlayıp) bindirmen icin sana geldikleri zaman, sen ‘Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum ’ deyince, harcayacak bir şey bulamadıklarından dolayı uzuntuden gozlerinden yaş akarak donen kimselere de sorumluluk yoktur. Onlar da kınanmazlar.” (Tevbe sûresi, 92)
İrbaz İbni SÂriye radıyallahu anh Hayber Fethine katılmıştı. O gun olup biten hadiselere ışık tutan şu hadis-i şerifi rivayet etmiştir.
İrbaz ibni SÂriye es-Sulemî radıyallahu anh ’dan rivayet edildiğine gore şoyle demiştir:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte Hayber Kalesi ’ne varmıştık. Beraberinde ashÂbından başka kimseler de vardı.
Hayber ’in lideri, kale komutanı, inatcı, kurnaz ve haddini bilmez bir adamdı. Allah Rasûlu ’ne gelerek tartışmaya girdi ve:
“–Ey Muhammed! Sizin, merkeplerimizi kesmeye, meyvelerimizi yemeye, kadınlarımızı dovmeye ne hakkınız var!? Bu sizin icin helal mi?” diye sert bir tavır sergiledi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz onun bu sozlerine cok kızdı ve celalli bir şekilde:
“–Ey İbn-i Avf! Atına bin, onlara doğru git ve şoyle seslen: Haberiniz olsun, cennet sÂdece mu ’minlere helÂldir! diye haykır. Sonra namaz kılmak uzere toplanın diye nid et!” dedi.
Ashabın hepsi derhal namaz icin toplandı. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onlara namaz kıldırdı. Sonra ayağa kalkıp şu nasihatta bulundu:
“–Sizden biri, (rahat) koltuğuna kurulup dayandığı yerden, AllÂh ’ın, Kur ’Ân ’dakilerin hÂricinde haramlarının bulunmadığını mı zannediyor?
Dikkat edin ve şunu iyi bilin ki, vallÂhi ben de nasihatte bulundum.
(Kur ’Ân ’da olmayan bÂzı şeyler) emrettim.
Bircok şeyleri de yasakladım.
Bunlar, Kur ’Ân ’ın bir misli kadar, belki de daha fazladır.
Allah TeÂl Hazretleri, uzerlerinde olan vergiyi (borcları olan cizyeyi) odeyip verdikten sonra, Ehl-i KitÂb ’ın evlerine izinsiz girmenizi,kadınlarını dovmenizi, meyvelerini yemenizi helÂl kılmamıştır”buyurdu.(Ebû DÂvûd, HarÂc 31-33/3050)
HADİSLER NAKLEDERDİ İrbÂz İbni SÂriye radıyallahu anh uzun bir omur yaşamıştır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin dÂr-i beka ’ya irtihalinden sonra Suriye ’de Humus ’a yerleşti.
Orada hadis sohbetleri yaparak etrafını aydınlatmaya calıştı. Onlara ilim irfan oğretti. Ziyaretine gelenlere hadisler nakletti. Abdurrahman ibni Amr es-Sulemî ve Hucr ibni Hucr ondan istifade edenlerdendir. İkisinin birlikte rivayet ettikleri şu hadis-i şerif, Ebu Davud ’un Suneninde şoyle yer almıştır.
Abdurrahman ibni Amr es-Sulemî ve Hucr ibni Hucr ’dan rivayet edildiğine gore, her ikisi birden: “-Biz İrbÂz İbni SÂriye radıyallahu anh ’e geldik. Kendisine selam verdik. Biz sana hem ziyaret, hem hal hatır sormak, hem de senden bilgi almak, senin ilminden istifade etmek icin geldik, dedik. O da bize Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’in bir sabah namazından sonra yaptığı nasihatleri iceren şu hadis-i şerifi nakletti.
Ebû Necih İrbÂz İbni SÂriye radıyallahu anh şoyle dedi:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize cok tesirli bir oğut verdi.Bu oğutten dolayı kalpler urperdi, gozler yaşardı. Bizler:
- Ey Allah ’ın Resûlu! Bu oğut, sanki ayrılmak uzere olan birinin oğudune benziyor, bari bize bir tavsiyede bulun, dedik. Bunun uzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :
– “Size, Allah ’a cok saygı duymanızı, başınıza bir Habeşli kole bile emir olsa, onu dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim.
Benden sonra sağ kalıp uzunca bir hayat surenler pek cok ihtilaflar gorecekler.
O zaman sizin uzerinize gerekli olan, benim sunnetime ve doğru yolda olan HulefÂ-yi RÂşidîn ’in sunnetine sarılmanızdır.
Bu sunnetlere sımsıkı sarılınız.
Sonradan ortaya cıkarılmış bid ’atlardan şiddetle kacınınız.
Cunku her bid ’at dalÂlettir, sapıklıktır”buyurdular. (Ebû DÂvûd, Sunnet 5; Tirmizi, İlim 16.)
Riyazussalihin Terceme ve Şerhinde bu hadisin cok geniş ve tatlı bir acıklaması vardır. Cok ozet olarak şu kadarını olsun sizlerle paylaşmak istedim.
“Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz, vaaz ve nasihat zamanını cok iyi gozetir, sahÂbenin halini, vaktini ve icinde bulunduğu durumu dikkate alırdı.
Oğutleri kısa, ozlu ve dikkat cekici idi. Bu sebeple sahÂbe-i kirÂm onu kolayca ezberleyip akıllarında tutarlar ve birbirlerine anlatıp aktarırlardı.
SahÂbe, Resûl-i Ekrem ’in sozleri karşısında urperir, kalpleri titrer ve gozlerinden yaş akıtarak ağlarlardı. Butun bunlar, samimiyetle inanmanın, itaat arzusu icinde olmanın, Allah ve Resûlu ’nu sevip, saymanın birer gostergesidir.
PEYGAMERİMİZİN TAVSİYESİ SahÂbe Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’in bir nevi veda konuşması yaptığını gorunce, senden sonraki halimizin ne olacağını bize soyle, demek istediler.
Bunun uzerine Peygamber Efendimiz onlara cok kısa, fakat gercekten cok muhtevalı bir tavsiyede bulundu.
İlk tavsiye ettiği şey takv oldu.Takv Âhiret azığıdır. İnsanı ebedî azabdan o kurtarır, cennete o ulaştırır, Allah ’ın hoşnutluğuna o nÂil kılar. Kısaca takvÂ, iyi ve ustun mu ’min olmanın adıdır.
Ferdi kendi ic bunyesinde nefis muhasebesine, kendi kendini kontrole sevkeder. Boylece fert olgunlaşır ve kendi dışındakilerle munasebetlerini duzene koyma imkÂnına kavuşur.
Hazreti Peygamber ’in emrettiği ikinci onemli konu, devleti yoneteni dinlemek ve ona itaat etmektir. Yani itaatin onemini kavratmak, fitneden korunmanın yolunu oğretmek, başsızlığın felaket olduğuna dikkat cekmekdir.
Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: “İtaat, dinin uygun gorduğu hususlardadır” buyurmuşlardır. Yoneticilerin, gunah olan emirlerine itaat edilmez. Fakat bu sebeble onlara karşı ayaklanmak ve harp ilan etmek de cÂiz gorulmemiştir. Cunku itaatin zıddı her zaman isyan ve başkaldırma değildir.
İnsan bazan nasıl nefsinin arzularıyla celişkiye duşer ve sabrederse, yoneticilerle de celişkiye duşebilir. O zaman da sabretmesi gerekir.
İslÂm nasıl kişinin kendi ic duzenini ve şahsî varlığını korumaya onem vermişse, toplum duzenini ve birliğini korumaya da aynı şekilde, belki de daha cok onem verir.
Peygamber Efendimiz, bu hadislerinde kendisinden sonra ortaya cıkacak olan pek cok ihtilaf ve fitneyi haber vermiştir. Ummetin icinde fitneler ve ihtilÂflar coğalınca, goruş ayrılıkları da artar. O zaman insanlar hangi fikrin yanında olacaklar, nasıl hareket edeceklerdir?
İşte Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz bunun hal caresini de gostermektedir. Kendisinin ve RÂşid halifelerin sunnetlerine sımsıkı sarılmak, yegÂne cıkış yoludur. Cunku onların takip ettikleri yol hak yoldur.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bir noktaya daha dikkat cekmekte, bid ’atlerden mutlaka sakınılması gerektiğini hatırlatmaktadır. Cunku sunnete uygun olmayan davranışlar bid ’attır.
Bid ’at dinde yeri bulunmayan, sonradan ortaya cıkarılmış olan inanc ve ibadetlerdir. Kur ’an ve Sunnet ’te yeri bulunmadığı ve bu iki asla aykırı olduğu icin, her bid ’at dalÂlet (sapıklık) diye nitelendirilmiştir. Burada “bid ’at” veya “muhdes” kelimelerinin “sonradan ortaya cıkan şey” anlamındaki sozluk mÂnası kastedilmiş değildir.
Kastedilen esas mÂna, Kur ’an ve Sunnet ’e aykırı olarak ortaya cıkan itikat, ibadet ve dinden sayılan şeylerdir. Cunku sonradan olan bazı işler ve icadlar vardır ki, bunlar hayÂtî ihtiyac ve zaruretlerdir. Bu nevi şeyleri bid ’attır diye reddetmek mumkun değildir. Bu ihtiyac ve zaruretlerin, sapıklıkla da bir alÂkası yoktur.
Bu sebepledir ki, sonradan ortaya cıkıp itikad, ibadet ve amelle ilgili olmayan şeyleri yani icatları bid ’at olarak nitelemek doğru bir anlayış ve yaklaşım sayılmaz.
İrbÂz İbni SÂriye radıyallahu anh başına gelen bir olayı da şoyle hikaye eder:
“Bir gun Dımaşk Mescidi ’nde namaz kılıyor ve olumu arzu ederek dua ediyordum. Ansızın, erkek guzeli bir delikanlı, uzerinde yeşil ve kalın bir elbiseyle ortaya cıkıverdi. Bana:
- Boyle nasıl dua ediyorsun? dedi. Ben de kendisine:
- Nasıl dua edeyim, ey kardeşim oğlu? diye sordum. Dedi ki:
- Allah ’ım! Amelimi guzel kıl, ecelimi de ulaştır, de. Ben:
- Allah ’ın rahmetine eresin, sen kimsin? dedim.
- Ben mu ’minlerin kalplerinden huznu alan RetbÂbil adlı meleğim, dedi. Sonra kendisine doğru yaklaşmaya calıştım, fakat kimseyi goremedim.
İrbÂz İbni SÂriye radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’den otuz bir hadis rivÂyet etmiş ve Abdullah İbni Zubeyr fitnesi diye adlandırılan hÂdiseler esnasında, hicrî 75 senesinde vefat etmiştir.
Allah ondan razı olsun.
Rabbimiz cumlemizi o gozu yaşlı sahabi gibi Kur ’an ve Sunnete sımsıkı bağlanmayı ve şefaatlerine erebilmeyi nasib eylesin. Amin.
Kaynak: Altınoluk Dergisi, Mustafa Eriş, 313. SAYI | 2012 Mart
İslam ve İhsan