
Kudus adı nereden geliyor? Kudus'un tarihi ve onemi nedir? Kudus ne zaman fethedilmiştir? Kudus'u kim fethetmiştir? Kudus'un Hristiyanlık ve Yahudilik acısından onemi nedir? Mescid-i Aksa ve Kubbetus Sahra ne zaman kim tarafından yapılmıştır? Kudus'e tarih boyunca kimler hakim olmuştur? Kudus neden bu kadar onemlidir? İslam'da Kudus'un onemi nedir? Kur'an'da ve hadislerde Kudus nasıl gecmektedir? İşte Kudus'le ilgili bilmeniz gerekenler...Kudus, Orta Doğu ’nun Kenan bolgesinde, Akdeniz ile Lut Golu arasındaki Yehuda dağlarındaki bir plato uzerine kurulmuş eski bir şehirdir. İbrahimî dinler olan Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam icin kutsal bir şehirdir.
KUDUS ’UN TARİHİ KISACA Kudus ’e tarih boyunca bircok isim verilmiş olup İslĂ‚mî kaynaklarda “İliyĂ‚ medînetu beyti ’l-makdis” şeklinde de gecmekte ve kısaca İliyĂ‚ veya Beytulmakdis (Beytulmukaddes) denilmektedir. Hz. DĂ‚vûd ’dan sonra oğlu Suleyman yedi yıl icinde Kudus ’te muhteşem bir mĂ‚bed (Mescid-i AksĂ‚) inşa etmiştir, Kudus ismi Kur ’an ’da doğrudan gecmemekle birlikte bu şehirden el-Mescidu ’l-AksĂ‚ ’nın mubarek kılınan cevresi şeklinde bahsedilmiş (el-İsrĂ‚ 17/1), ayrıca bulunduğu bolge “mukaddes toprak” (el-MĂ‚ide 5/21), “iyi, guzel bir yer” (Yûnus 10/93) olarak nitelendirilmiştir. Hicretten once iki veya uc yıl sureyle Hz. Peygamber ’in KĂ‚be ’yi de onune almak suretiyle Kudus ’e yonelerek namaz kıldığı ve -farklı rivayetler bulunmakla birlikte- Medine doneminde on altı veya on yedi ay bu uygulamanın devam ettiği, daha sonra kıblenin KĂ‚be ’ye cevrildiği kabul edilmektedir. İslam tarihinde Hz. Omer zamanında Kudus Bizans'tan alınmıştır (638).
KUDUS'UN ADI NEREDEN GELİYOR? Tarihi oldukca eski olan Kudus şehrinin adının gectiği bilinen en eski belge milĂ‚ttan once XIX ve XVIII. yuzyıllara ait Mısır metinleridir. MilĂ‚ttan once XIV. yuzyıla ait Tell Amarna mektuplarında şehrin adı Urusalim, Gec Asur metinlerinde Urusilimmu veya Ursalimmu, İbrĂ‚nîce Masoretik metinde Yruşlm, bazan da Yruşlym biciminde yazılmakta ve YerûşĂ‚layim, Eski Ahid ’in ÂrĂ‚mîce metinlerinde YerûşĂ‚lêm şeklinde telaffuz edilmektedir. Grekce Hierosolyma adı şehrin kutsallığını (hieros = kutsal) yansıtmaktadır. Latince ’ye Jerusalem ve Jerosolyma olarak gecmiştir. Kudus şehrinin Batı dillerindeki adı da Jerusalem ’dir.
MUKADDES ŞEHİR "KUDUS" Kudus şehri Moriya, Yebus, Sion, DĂ‚vûd ’un şehri ve Ariel gibi isimlerle de anılır. Ote yandan buraya şehir, adalet yurdu, inananlar şehri, barış şehri, doğruluk şehri, Allah ’ın şehri, orduların rabbinin şehri, mukaddes şehir gibi isimler de verilmiştir.
Muslumanlar da şehre ceşitli isimler vermiş olup bunların başında “bereket, mubarek olmak” anlamına gelen Kuds yer almaktadır. (LisĂ‚nu ’l-ʿArab, “ḳds” md.) Şehrin en yaygın adı olan kuds kelimesi ÂrĂ‚mîce kudşadan gelmektedir ve bu kelime şehri değil mĂ‚bedi ifade etmektedir. X. yuzyılın başında KarĂ‚î bilginler Kudus şehrini Beytulmakdis, mĂ‚bedin bulunduğu alanı da Kuds diye adlandırmaktaydılar. İbrĂ‚nîce ’nin yerine ÂrĂ‚mîce ’nin gectiği XI. yuzyıla ait mektuplarda Kudus şehrine “ ’İr hakkodeş” deniyordu ki bunu “kutsal şehir” yerine “mĂ‚bed şehri” diye tercume etmek daha doğrudur. Muslumanların kullandığı İliya ismi Romalılar ’ın şehre verdikleri Aelia isminin Arapcalaşmış şeklidir.
İSLAMİ KAYNAKLARDA KUDUS İslĂ‚mî kaynaklarda “İliyĂ‚ medînetu beyti ’l-makdis” şeklinde de gecmekte ve kısaca İliyĂ‚ veya Beytulmakdis (Beytulmukaddes) denilmektedir (YĂ‚kūt, IV, 353; V, 193-201; İbn Kesîr, VIII, 373). Aslı ÂrĂ‚mîce Beth makdeşa, İbrĂ‚nîce Beth ha-mikdaş olan Beytulmakdis başlangıcta mĂ‚bedi ifade ederken zamanla şehrin tamamı icin kullanılmış, mĂ‚bedin alanı ise “harem” diye adlandırılmıştır.
Kur ’an ’da Kudus ismi gecmediği gibi İslĂ‚m kaynaklarında bu şehrin adı olarak zikredilen diğer isimlere de rastlanmamaktadır. Ancak mufessirler, Kur ’an ’daki “el-Mescidu ’l-AksĂ‚” (el-İsrĂ‚ 17/1), “mubevvee sıdk” (Yûnus 10/93) ve “el-arzu ’l-mukaddese” (el-MĂ‚ide 5/21) gibi tabirlerle ya Kudus ’teki Beytulmukaddes ’in (Taberî, XV, 16-17) ya da genellikle soz konusu şehrin de icinde bulunduğu Filistin topraklarının kastedildiğini belirtmişlerdir (Fahreddin er-RĂ‚zî, XI, 196-197). Ote yandan Elmalılı Muhammed Hamdi Ă‚yette gecen el-Mescidu ’l-AksĂ‚ ’nın Beytulmakdis, mubarek kılındığı haber verilen cevresinden de Kudus ve civarı olduğunu soylemektedir (Hak Dini, IV, 3144-3145). Mescid-i AksĂ‚ tabiri, İslĂ‚m ’ın ilk donemlerinde bazan Kudus icin de kullanılmakla birlikte asırlar boyunca bununla ozellikle Harem-i şerif kastedilmiştir (EI2 [Fr.], VI, 695).
KUR'AN'DA VE HADİSLERDE KUDUS Kudus ismi Kur ’an ’da doğrudan gecmemekle birlikte bu şehirden el-Mescidu ’l-AksĂ‚ ’nın mubarek kılınan cevresi şeklinde bahsedilmiş (el-İsrĂ‚ 17/1), ayrıca bulunduğu bolge “mukaddes toprak” (el-MĂ‚ide 5/21), “iyi, guzel bir yer” (Yûnus 10/93) olarak nitelendirilmiştir. Hadislerde ise Mescid-i AksĂ‚ ’nın, Mescid-i HarĂ‚m ve Mescid-i Resûlullah ile beraber ziyaret amacıyla seyahat edilebilecek uc mescidden biri ve yeryuzunde Mescid-i HarĂ‚m ’dan sonra inşa edilen ikinci mescid olduğu belirtilmiştir (BuhĂ‚rî, “Fażlu ’ṣ-ṣalĂ‚t fî mescidi Mekke ve ’l-Medîne”, 6, “Ḥac”, 26, “EnbiyĂ‚ʾ”, 8, 40; Muslim, “Ḥac”, 288, “MesĂ‚cid”, 2; NesĂ‚î, “MesĂ‚cid”, 3).
Ayrıca bazı rivayetlerde Hz. Peygamber ’in Beytulmakdis ’te namaz kılmayı tavsiye ettiği de aktarılmaktadır (Ebû DĂ‚vûd, “ṢalĂ‚t”, 14). Kutub-i Sitte dışındaki rivayetlere gore Hz. ÎsĂ‚ nuzûlunden sonra olunce Medine ’de Resûl-i Ekrem ’in kabri yanında veya Kudus ’te defnedilecektir.
Hicretten once iki veya uc yıl sureyle Hz. Peygamber ’in KĂ‚be ’yi de onune almak suretiyle Kudus ’e yonelerek namaz kıldığı (İbn Sa‘d, I, 243; Kurtubî, II, 150; Fahreddin er-RĂ‚zî, IV, 110) ve -farklı rivayetler bulunmakla birlikte- Medine doneminde on altı veya on yedi ay bu uygulamanın devam ettiği, daha sonra kıblenin KĂ‚be ’ye cevrildiği kabul edilmektedir (BuhĂ‚rî, “ṢalĂ‚t”, 31, “Tefsîr”, 18; Muslim, “MesĂ‚cid”, 11-12; ayrıca bk. KIBLE). Resûl-i Ekrem ’in sağlığında belli bir donem icin Kudus ’un kıble olarak tercih edilmesi, muslumanların bu şehri dinî bir merkez olarak gormelerinin sebeplerinden birini teşkil etmiştir.
Ayrıca Hz. Peygamber ’in, Mescid-i HarĂ‚m ’dan cevresi mubarek kılınan Mescid-i AksĂ‚ ’ya gece goturulmesi şeklinde gercekleştirilen İsrĂ‚ (el-İsrĂ‚ 17/1) ve ardından mi‘rac mûcizelerinde Mescid-i AksĂ‚ ’ya gitmiş olması muslumanlar icin bu şehrin onemini arttırmıştır. Muhammed Hamîdullah, el-Mescidu ’l-AksĂ‚ ’nın Beytulmakdis değil semalarda bulunan, meleklerin surekli Allah ’a ibadet ettikleri bir mescid olduğunu ileri surmuşse de (İslĂ‚m Peygamberi, I, 150-151) adı gecen mescidle sonradan bu ismi alan caminin değil Hz. Suleyman tarafından yaptırılan Beytulmakdis ’in kastedildiği de bilinmelidir (bk. MESCİD-i AKSÂ

Bunların dışında Kudus, Hz. İbrĂ‚him ’den itibaren pek cok peygamberin yaşadığı, mukaddes olarak da tanımlanan bir bolgede bulunması, Hz. Suleyman ’ın inşa ettiği Beytulmakdis ’i barındırması, İsrĂ‚iloğulları ’nın ve onlara gonderilen peygamberlerin mucadelelerine mekĂ‚n olması acısından semavî dinler geleneğinde onemli bir yere sahip olmuştur (Ebu ’l-Ferec İbnu ’l-Cevzî, s. 63-147).
KUDUS'UN FETHİ VE HACLI İSTİLASI DONEMİ Muslumanlara Suriye ve Filistin kapılarını acan EcnĂ‚deyn (13/634) zaferinin ardından Bizans ’a ait bircok şehir fethedilmiş, Suriye Yermuk (15/636) zaferiyle Bizans ’ın elinden alınmış ve sıra Filistin ’in butunuyle fethine gelmişti.
Hıristiyanların bu bolgedeki kutsal merkezi Kudus ’u kuşatan İslĂ‚m orduları başkumandanı Ebû Ubeyde b. CerrĂ‚h ’tan aman dileyen ve muslumanların Suriye şehirleriyle yaptıkları anlaşmalara benzer bir anlaşmanın kendileriyle de yapılmasını teklif eden Kudus halkı şehri bizzat halifeye teslim etmek istediğini bildirdi. Hz. Omer, Ebû Ubeyde ’nin daveti uzerine CĂ‚biye ’den Kudus ’e gelerek şehri Patrik Sophronios ’tan teslim aldı ve anlaşmayı imzaladı (17/638).
Kudus halkıyla yapılan bu anlaşma temelde cizye ve harac karşılığında mal ve can guvenliğini, din ve ibadet hurriyetini ongormekteydi. Omer ’in CĂ‚biye ’de bulunduğu sırada Kudus ’ten gelen bir heyeti kabul edip burada onlarla bir anlaşma yaptığı (Taberî, III, 607-608) veya Kudus ’e gonderdiği HĂ‚lid b. SĂ‚bit el-Fehmî ’nin imzaladığı anlaşmayı daha sonra tasdik ettiği de (BelĂ‚zurî, s. 144) rivayet edilmektedir. Kudus ’un fethinin tarihi konusunda 15 (636), 16 (637) ve 17 (638) yılları kaydedilmekteyse de BelĂ‚zurî ’nin zikrettiği 16 (637) yılında Ebû Ubeyde ’nin şehri kuşatması uzerine halkın anlaşma teklif ettiği, 17 (638) yılında şehre bizzat gelen Hz. Omer ’in anlaşmayı imzalayarak şehri teslim aldığı şeklindeki rivayetin (Futûḥ, s. 138-139) doğru olduğu anlaşılmaktadır.
Kudus ’te bir cami inşa edilmesini emreden Hz. Omer kadı olarak tayin ettiği UbĂ‚de b. SĂ‚mit ’ten halka İslĂ‚m ’ı oğretmesini istedi. Filistin ’in fethinden sonra bolgenin yarısının yonetimini verdiği Alkame b. Mucezziz ’e Kudus ’u idare merkezi yapmasını tavsiye etti. Hz. Osman da Kudus ’e onem verdi ve Silvan bahceleri gelirlerini şehrin fakir halkına vakfetti (Makdisî, s. 171). Yahudi, hıristiyan ve muslumanlar tarafından kutsal kabul edilen Kudus ’un fethinin ardından bircok sahĂ‚bî ve tĂ‚biîn şehri ziyaret etmiş, bir kısmı buraya yerleşmiştir. Bazı sahĂ‚bîlerin Kudus ’te medfun olduğu bilinmektedir. UbĂ‚de b. SĂ‚mit bunlar arasındadır.
Emevîler doneminde MuĂ‚viye b. Ebû SufyĂ‚n ’ın devletin merkezini Dımaşk ’a nakletmesi Suriye bolgesi gibi Kudus ’un de onem kazanmasına sebep olmuştur. MuĂ‚viye, Suriye valisi iken Hz. Osman ’ın katillerinin bulunup cezalandırılması konusunda Mısır fĂ‚tihi Amr b. Âs ile Kudus ’te bir anlaşma yapmış (İbn Sa‘d, IV, 254), daha sonra Kudus ’te halkın biatını alarak halifeliğini ilĂ‚n etmiştir (40/660). Abdulmelik b. MervĂ‚n ve Suleyman b. Abdulmelik de biat almak icin Kudus ’u ozellikle tercih ettiler. Velîd b. Abdulmelik, Omer b. Abdulazîz ve Yezîd b. Abdulmelik Kudus ’u sık sık ziyaret eden halifeler arasındadır. Bu donemde Kudus ’u de icine alan Filistin bolgesi valiliğine tayin edilmek buyuk şeref pĂ‚yesi olarak gorulmuş, bu goreve Abdulmelik b. MervĂ‚n ve Suleyman b. Abdulmelik orneklerinde olduğu gibi Emevî prensleri veya diğer onemli kişiler getirilmiştir.
KUBBETUS SAHRA VE MESCİDİ AKSA'NIN İNŞASI Emevîler devrinde Kudus ’te yapılan en onemli imar faaliyeti Kubbetu ’s-sahre ve Mescid-i AksĂ‚ ’nın inşası olmuştur. Abdulmelik tarafından yaptırılan ve İslĂ‚m mimarisinin en guzel eserlerinden biri olan Kubbetu ’s-sahre ’nin inşa sebebi hakkında farklı goruşler ileri surulmuş ve buyuk tartışmalar yapılmıştır. Ya‘kūbî ’nin eserinde (TĂ‚rîḫ, II, 261) ve diğer bazı kaynaklarda Abdulmelik ’in muslumanları hac icin Mekke yerine Kudus ’e yoneltmek amacıyla bu eseri inşa ettirdiği kaydedilmektedir. Ignaz Goldziher ve Keppel Archibald Cameron Creswell bu goruşu kabul ederken Shelomo Dov Goitein ve Oleg Grabar diğer ilk donem kaynaklarında bu rivayete yer verilmediğini, boyle bir uygulamanın Abdulmelik ’i halk nazarında zor durumda bırakacağını, ayrıca Abdulmelik doneminde de hac icin Mekke ’ye gidildiğini belirterek buna karşı cıkmışlardır. Makdisî, Abdulmelik ’in muslumanların Bizans ’tan aldıkları merkezlerdeki gorkemli kiliseler karşısında duydukları ezikliği gidermeyi amacladığını belirtir (Aḥsenu ’t-teḳāsîm, s. 159). Kudus ’teki diğer onemli mimari eserlerden Mescid-i AksĂ‚, Abdulmelik veya oğlu Velîd tarafından inşa edilmiştir. Abdulmelik zamanında Dımaşk-Kudus yolu yeniden duzenlenmiş, surlardan şehre iki kapı daha acılmış, ayrıca burada bir darphĂ‚ne kurulmuştur (Abdul Aziz Duri, s. 111). Suleyman b. Abdulmelik ’in Remle ’yi Filistin ’in merkezi yapması Kudus ’u bazı acılardan olumsuz yonde etkilediyse de şehir onemini korudu. Emevîler doneminde gercekleştirilen imar ve iskĂ‚n faaliyetleri neticesinde şehrin Arap nufusu giderek arttı. Şehir son Emevî Hukumdarı II. MervĂ‚n ’a yonelik isyanlar sırasında zarar gormuş ve surları tahrip edilip yıkılmıştır (128/745).
AbbĂ‚sîler ’in iktidara gelmesi ve Bağdat ’ın başşehir olmasıyla Suriye ve Filistin bolgeleri nisbeten geri planda kaldıysa da Kudus, İslĂ‚m dunyasında Mekke ve Medine ’den sonra ucuncu kutsal şehir olma ozelliğini surdurdu. AbbĂ‚sî Halifesi Ebû Ca‘fer el-Mansûr, Kudus ’u 140 (758) ve 154 (771) yıllarında iki defa ziyaret etti. Mansûr ilk ziyaretinde 130 (747-48) yılındaki, ikinci ziyaretinde de o yıl meydana gelen depremden zarar gormuş olan Mescid-i AksĂ‚ ’nın yeniden inşasını emretti. Halife Mehdî-BillĂ‚h şehri 163 ’te (780) ziyaret etti ve 158 (774) yılındaki bir depremde zarar gormuş olan camiyi tamir ettirdi. Şehirde yaşayan veya ziyarete gelen hıristiyanlar da musluman idarecilerin ve hıristiyan imparatorların kutsal şehir olarak Kudus ’e verdikleri onemden istifade ettiler. HĂ‚rûnurreşîd doneminde halife ile Charlemagne arasında kurulan dostluk neticesinde imparator şehri ziyarete gelenlerin kalacakları yerler yaptırdı ve bir kutuphane kurdurdu. Charlemagne ’ın yerine gecen oğlu Louis de Kudus ’teki hıristiyanların cizyelerini odemelerine yardımcı olmak icin maddî destek verdi (a.g.e., s. 113; EI2 [İng.], V, 326). Şehirdeki yahudiler din ve ibadetlerinde ve dinî teşkilĂ‚tlanma konusunda serbest idiler. Kudus ’e buyuk onem veren Me ’mûn Harem-i şerif ’in doğu ve kuzey kapılarını yaptırmış (216/831), daha sonra Muktedir-BillĂ‚h ’ın annesi Kubbetu ’s-sahre ’ye dort guzel kapı hediye etmiştir.
Kudus, II. (VIII.) yuzyılda onemli bir ilim ve oğretim merkezi haline geldi. EvzĂ‚î, SufyĂ‚n es-Sevrî, Leys b. Sa‘d ve Muhammed b. İdrîs eş-ŞĂ‚fiî şehri ziyaret ederek dersler verdiler. Aynı yuzyılda RĂ‚bia el-Adeviyye, Bişr el-HĂ‚fî ve Serî es-Sakatî gibi sûfîlerin Kudus ’te bulunması şehri sûfîler icin de cazip hale getirdi. AbbĂ‚sîler doneminde Kudus hem dinî ve ilmî gaye ile hem ziyaret ve ticaret amacıyla gelen bircok kişinin guven icinde uğradığı bir şehir haline geldi. Bununla birlikte bazan salgın hastalık, deprem ve Me ’mûn doneminde yaşanan kıtlık gibi tabii Ă‚fetlerden, ayrıca isyanlardan etkilendi. Ozellikle Mu‘tasım-BillĂ‚h zamanında Filistin bolgesinde ciftcileri etrafına toplayan Ebû Harb el-Muberka‘ el-YemĂ‚nî liderliğindeki ayaklanma sırasında buyuk zarar gordu. İsyancıların şehre girmesi uzerine halk şehirden kactı ve uc dine ait ibadet mekĂ‚nları Ă‚siler tarafından tahrip edildi.
Mısır ’da Tolunoğulları hĂ‚nedanını kuran Ahmed b. Tolun 264 ’te (878) Filistin ’i alınca Tolunoğulları ’nın eline gecen Kudus uzun bir sure Kahire merkezli devletlerin idaresinde kaldı. 292 (905) yılına kadar Tolunoğulları ’nın, bir sure sonra Muhammed b. Tuğc tarafından kurulan İhşîdîler ’in, 358 ’de (969) İhşîdîler ’in FĂ‚tımîler tarafından yıkılmasıyla da FĂ‚tımîler ’in hĂ‚kimiyetine girdi.
Bu donemde, şehir dışında vefat eden bircok yahudinin buraya getirilip defnedilmesi Ă‚detine paralel olarak idareciler dahil bircok muslumanın da burada defnedilmek istediği dikkat cekmektedir. MeselĂ‚ AbbĂ‚sîler ’in iki Mısır valisi ÎsĂ‚ b. Muhammed en-Nûşerî ve Ebû Mansûr Tekin et-Turkî el-Hazerî Kudus ’te defnedilmiştir. İhşîdîler ’in kurucusu Muhammed b. Tuğc, kardeşi Hasan, oğulları Ebu ’l-Kāsım Ûnûcûr ve Ebu ’l-Hasan Ali ile İhşîdîler ’in meşhur veziri ve hukumdarı Ebu ’l-Misk KĂ‚fûr da burada gomulen unluler arasındadır.
Kudus, 358-463 (969-1071) yılları arasında bir asır sureyle FĂ‚tımîler ’in hĂ‚kimiyetinde kaldı. FĂ‚tımîler devrinde Filistin ve dolayısıyla Kudus, FĂ‚tımîler ’le Karmatîler ve CerrĂ‚hîler başta olmak uzere ceşitli bedevî grupları arasındaki mucadelelere sahne oldu. CerrĂ‚hîler bazan Bizans ’ın da desteğiyle Filistin uzerinde soz sahibi olmaya calıştılar. Dengesiz davranışlarıyla bilinen FĂ‚tımî Halifesi HĂ‚kim-BiemrillĂ‚h doneminde Kudus ’te muslumanlar gibi yahudi ve hıristiyanlar da bircok zorlukla karşılaştılar. HĂ‚kim, 400 (1009) yılında KıyĂ‚me (KamĂ‚me) Kilisesi ’ni yağmalatıp yıkılmasını emretti. Kilise ancak kırk yıl sonra yeniden ibadete acılabildi. Bu arada Bizans İmparatoru I. Ioannes Cimiskes, 975 ’te Suriye ’nin ardından Filistin ’de bazı şehirleri ele gecirdiyse de Kudus ’e girmeye fırsat bulamadan bolgeden ayrıldı.
FĂ‚tımîler devrinde Kudus ’te tıp alanında buyuk gelişmeler oldu ve Muhammed b. Ahmed et-Temîmî ’nin de aralarında bulunduğu bircok tabip burada yetişti. Şehirde acılan bîmĂ‚ristanın zengin vakıfları bulunuyor, hastalar burada ucretsiz tedavi ediliyordu. IV. (X.) yuzyılın sonlarında İsmĂ‚ilî daveti yaygınlaştırmak amacıyla şehirde bir dĂ‚rulilim kuruldu.
V. (XI.) yuzyılın ilk yarısında Filistin ’de ardarda meydana gelen depremler Kudus ’u de etkiledi. 407 ’de (1016) yıkılmış olan Kubbetu ’s-sahre ve 424 ’teki (1033) buyuk depremde zarar goren Mescid-i AksĂ‚, Halife ZĂ‚hir el-FĂ‚tımî tarafından yeniden inşa edildi. 424 (1033) ve 460 (1068) yıllarındaki depremlerden Remle ’nin ciddi bir şekilde zarar gormesi Kudus ’u yeniden on plana cıkardı. Bu donemde Kudus ’e gelen hıristiyan hacıların sayısının hızla arttığı gorulur. 1065 ’te Kudus ’e Avrupa ’dan 12.000 kişilik bir kafilenin geldiği bilinmektedir (EI2 [İng.], V, 328). FĂ‚tımîler devrinde 424 (1033) ve 456 (1064) yıllarında şehrin surları ve kaleleri saldırılara karşı yeniden gozden gecirilip onarıldı.
Kudus, FĂ‚tımîler ’den sonra ceyrek asır boyunca Selcuklu-Turkmen hĂ‚kimiyetinde kaldı. Selcuklular ’ın batıya akınları sırasında onde gelen kumandanlarından olan Atsız b. Uvak 463 (1071) yılında (İbnu ’l-KalĂ‚nisî, s. 98-99; İbnu ’l-Esîr, X, 68) Kudus ’e girdi (Atsız ’ın Kudus ’u 465 ’te [1073] zaptettiği de rivayet edilir) ve FĂ‚tımî valisini gorevden uzaklaştırarak şehre hĂ‚kim oldu. Atsız, Mısır FĂ‚tımî Halifesi Mustansır-BillĂ‚h adına okunmakta olan hutbeye son verip AbbĂ‚sî Halifesi Kāim-BiemrillĂ‚h ve Buyuk Selcuklu Sultanı Alparslan adına hutbe okuttu. Ancak altı yıl sonra cıktığı Mısır seferinde Kahire onlerinde FĂ‚tımî ordularına mağlûp oldu. Bunun uzerine Kudus ’teki Arap asıllı kumandanlar ve idareciler Atsız ’ın nĂ‚iblerine karşı isyan edip şehirde tekrar FĂ‚tımî halifesi adına hutbe okutmaya başladılar (469/1077). Yenilginin ardından Dımaşk ’a cekilmiş bulunan Atsız, Anadolu ’dan gelip kendisine katılan Turkmen kuvvetleriyle beraber Kudus uzerine yurudu ve bir gunluk kuşatmadan sonra şehri ele gecirip isyancıları şiddetle cezalandırdı. Buyuk Selcuklu Sultanı Melikşah ’ın kardeşi TĂ‚cuddevle Tutuş 471 (1079) yılında Atsız ’ı ortadan kaldırdı, daha sonra Kudus ve cevresinin yonetimini Artuk b. Eksuk ’e verdi (477/1085). Artuk Bey 482 ’de (1089) Kudus ’te yeni bir cami yaptırdı. Artuk Bey ’in olumunun ardından şehrin yonetimi 491 (1098) yılına kadar oğulları Sokmen ve İlgazi ’nin elinde kaldı. Halep Selcuklu Meliki RıdvĂ‚n b. Tutuş ile Dımaşk Selcuklu Meliki Dukak arasındaki mucadeleden ve Buyuk Selcuklular ’ın icinde bulunduğu karışıklıklardan istifade eden FĂ‚tımî veziri ve başkumandanı Efdal b. Bedr el-CemĂ‚lî, Kudus ’u bir sure kuşattıktan sonra İlgazi ve Sokmen ’den teslim aldı (ŞĂ‚ban 491 / Temmuz 1098). Selcuklular ’ın Antakya emîri Yağısıyan şehri FĂ‚tımîler ’den geri almak amacıyla Nablus ’a kadar gelip Kudus uzerine yuruduyse de başarı sağlayamadı. Bir yıl sonra da şehir Haclılar ’ın eline gecti (492/1099).
Selcuklular ’ın Kudus ’e hĂ‚kim oldukları yirmi beş yıl icerisinde şehir Sunnî cizgide onemli ilmî gelişmelere sahne oldu. ŞĂ‚fiî Ă‚limlerinden Nasr b. İbrĂ‚him el-Makdisî, Nasriyye Medresesi ’ni kurdu, onun ardından bir Hanefî medresesi kuruldu. Ebu ’l-Ferec eş-ŞîrĂ‚zî, Hanbelî mezhebi doğrultusunda dersler verdi. Bu donemde İslĂ‚m dunyasının ceşitli yorelerinden cok sayıda meşhur Ă‚lim Kudus ’e gelmeye başladı. Bunlar arasında Endulus ’ten İbn Ebû Rendeka et-Turtûşî, Tus ’tan Ebû HĂ‚mid el-GazzĂ‚lî ve İşbîliye ’den (Sevilla) Ebû Bekir İbnu ’l-Arabî de bulunmaktaydı. 486 ’da (1093) Kudus ’u ziyaret eden ve uc yıl sureyle burada kalan Ebû Bekir İbnu ’l-Arabî, Mescid-i AksĂ‚ ’da muslumanların kendi aralarında veya hıristiyan ve yahudilerle ilmî tartışmalar yaptıklarından bahseder (el-ʿAvĂ‚ṣım, II, 61). Mutahhar b. TĂ‚hir el-Makdisî ve İbnu ’l-KayserĂ‚nî ’yi de Kuduslu meşhur Ă‚limler arasında zikretmek gerekir.
Yahudilik ’te ve Hıristiyanlık ’ta da kutsal sayılması, Hz. Peygamber ’in mi‘rac icin Mescid-i HarĂ‚m ’dan Mescid-i AksĂ‚ ’ya goturulmesi (isrĂ‚), muslumanların ilk kıblesi olması ve Kur ’an ’da atıflarda bulunulmuş olması gibi sebeplerle Kudus ’un İslĂ‚m toplumlarında her zaman onemli bir yeri olmuştur. Bu sebeple Kudus ’un faziletlerine dair bazan zayıf veya uydurma rivayetlerin de yer aldığı “FezĂ‚ilu ’l-Kuds” (FezĂ‚ilu Beyti ’l-Makdis) literaturu oluşmuştur (Mahmûd İbrĂ‚him, s. 83-97; Suleiman A. Mourad, XLIV [1996], s. 31-48).
KUDUS'TE HACLILAR DONEMİ I. Haclı Seferi ’ne katılan ordular, yaklaşık uc yıl suren yuruyuşten sonra 7 Haziran 1099 Salı sabahı o sırada FĂ‚tımîler ’in elinde bulunan Kudus ’un karşısındaki en yuksek noktaya ulaştılar. Bunca zamandır hayalini kurdukları Kudus artık gozlerinin onundeydi; bu yere Sevinc tepesi (Montjoie) adını verdiler ve aynı gunun akşamında şehir surlarının onune gelerek ordugĂ‚hlarını kurdular. Şehir sağlam surlarla cevriliydi. Vali İftihĂ‚ruddevle Haclı kuşatmasına karşı gerekli onlemleri almıştı. 17 Haziran ’da Yafa Limanı ’na gelen iki Cenova ve dort İngiliz gemisinden aldıkları yardımla şehre saldırmak icin gerekli aletleri, merdivenleri ve hucum kulelerini yapan Haclılar 13-14 Temmuz gecesi genel taarruza gectiler. Ertesi gun kuzey surlarından hucum eden Aşağı Lorraine Duku Godefroi de Bouillon ’un birlikleri, Norman reisi Tankred ’in askerleriyle beraber oğle saatlerinde Cicek Kapısı yakınında surları aşmayı başardılar. Şehre inenler Sutunlar Kapısı ’nı acarak ana ordunun şehre girmesini sağladılar. Boylece beş hafta suren kuşatmadan sonra şehir duştu (23 ŞĂ‚ban 492 / 15 Temmuz 1099).
Musluman halk, Kubbetu ’s-sahre ve Mescid-i AksĂ‚ ’nın bulunduğu kutsal bolgeye sığınıp canını kurtarmaya calıştıysa da bunları takip eden Tankred ve adamları uzerlerine saldırınca teslim olmak zorunda kaldılar. Tankred ’in sancağı Kubbetu ’s-sahre ’ye asıldı. Tankred burasını kutsal bir yer olmasına aldırış etmeden yağmaladı. Bu arada halkın bir kısmı korku icinde şehrin henuz duşmeyen guney mahallelerine doğru kacmaya başladı. Toulouse Kontu Raimond de Saint Gilles guney surlarından şehre girdi ve vali İftihĂ‚ruddevle ’yi garnizonla birlikte DĂ‚vûd Kulesi ’nde (ic kale) kuşattı. Valiye de kuleyi teslim ettiği takdirde kendisine ve adamlarına şehirden cıkış izni vereceğini bildirdi. Her şeyin kaybedildiğini goren vali caresizlik icinde teklifi kabul etti. Vali ve adamları Kudus ’ten canlı olarak cıkan tek musluman grup oldu.
Muslumanlar 17 (638) yılında Kudus ’u fethettiklerinde Halife Omer hıristiyanlara can ve mal guvenlikleri konusunda soz vermiş, onların haklarını belirten bir anlaşma imzalamış, Haclılar ise tam aksine bir davranışla şehirde bulunan butun muslumanları, hatta muslumanlara yardım ettikleri gerekcesiyle butun Mûsevîler ’i oldurerek dunyada eşi gorulmemiş bir vahşet orneği sergilemişlerdir. Orduyla birlikte Kudus ’e giren Haclı tarihcisi Fulcherius, şovalyelerin ve askerlerin Araplar ’ın yuttukları altınları bağırsaklarından cıkarmak icin bunları oldurdukten sonra karınlarını deştiklerini, ellerinde kılıc şehirde dolaşıp hicbir canlı bırakmadıklarını, butun evlere girip ne buldularsa aldıklarını anlatır.
Haclılar evlerde, camilerde ve yollarda bulunan herkesi kadın, cocuk demeden oldurduler. Mescid-i AksĂ‚ ’ya sığınmış olanlar da kılıctan gecirildi. Bu katliamın gorgu tanığı olan tarihci Raimundus, mĂ‚bedlerin bulunduğu bolgeye (Harem-i şerif) giderken cesetlerin ve dizlerine kadar cıkan kan birikintilerinin icinden gecmek zorunda kaldığını soyler. Katliam butun dunyada dehşet uyandırdı. Kurbanlarının sayısı kesin olarak belli olmamakla beraber bilinen husus, Kudus ’te mevcut butun musluman ve Mûsevîler ’in tamamının oldurulduğudur. Bu cinayetler İslĂ‚m dunyasını yasa boğdu. Muslumanlar barbar Haclılar ’ı ulkelerinden surup atmak icin iki yuzyıl mucadele etmek zorunda kaldılar.
Kudus ’un zaptından iki gun sonra Haclı liderleri toplanarak şehrin yonetimi konusunu tartıştılar. Nihayet din adamları ve asilzadelerden oluşan meclis, idarenin başına “kutsal mezarın bekcisi” unvanını alan Godefroi de Bouillon ’u secti. Kudus patrikliğine Arnoul adında bir papaz getirildi. Doğu ’da Latin kilisesinin kurucusu Arnoul ’un ilk işi, Kutsal Mezar Kilisesi ’nde (Merkad-i ÎsĂ‚ Kilisesi) Doğu kilisesinin geleneklerine uygun ibadet eden butun papazları aforoz etmek oldu. Halbuki Kutsal Mezar Kilisesi bugun de olduğu gibi butun Doğu hıristiyan mezheplerine acıktı. 461 yıl İslĂ‚m hĂ‚kimiyetinde kalmış olan Kudus ’te muslumanlar hıristiyanların haklarını korumuş, dinlerine saygı gostermişlerdi. Fakat Latin hıristiyanların zaferiyle şimdi her şey değişiyordu. Kudus Latinler tarafından zaptedilince her taraftan buraya gelen yerli hıristiyanlar kısa zamanda efendilerinin değişmiş olması yuzunden pişmanlık duymaya başladılar.
Haclılar Kudus ’te butun musluman eserlerini de yağmaladılar. Kubbetu ’s-sahre ve Mescid-i AksĂ‚ ’daki değerli eşya tahrip edildi, calınıp goturuldu. Camiler kiliseye cevrildi veya başka maksatlarla kullanıldı. Zaman icinde yeni kiliseler yapıldı. Kutsal Mezar Kilisesi tekrar inşa edildi. Kudus kralları bu kilisede gomulduler. Kilisenin guneyinde bulunan ve Vaftizci YahyĂ‚ ’ya nisbet edilen kilise ile hacıların konakladığı misafirhane ve hastahane buyutulerek icinde 1000 kişiyi barındıracak bir hastahane ve bir kilise inşa edildi. Burası Hospitalier Şovalye Tarikatı ’nın yonetimine verildi. Kubbetu ’s-sahre ’nin uzerine hac dikildi ve o zamana kadar acıkta duran kayanın (kutsal taş) ustu ortulup uzerine bir mihrap oturtuldu. Mescid-i AksĂ‚ Camii ’nde değişiklikler yapılarak kralların sarayı haline getirildi. Yanı başındaki yer ise Templier tarikatının kullanımına verildi. Bunun dışında şehirde fazla değişiklik olmadı. Kudus genelde eski gorunuşunu korumakla birlikte tam bir hıristiyan şehri haline geldi. Musluman ve yahudilerin şehirde surekli kalmasına izin verilmedi. Kudus ’un dışında derin hendekler ve uzerinde Kudus ’e giriş cıkışı sağlayan dort ana kapı ile daha kucuk kapılar bulunan şehir surları aynen muhafaza edildi.
Haclılar, Godefroi ’nin idareyi ele almasından sonra Remle ’ye kadar ilerlemiş olan FĂ‚tımî ordusunu Ă‚ni bir saldırıyla yenilgiye uğratarak Filistin ’deki hĂ‚kimiyetlerini guclendirdiler (Ağustos 1099). Aynı yılın sonunda papanın yolladığı Pisa başpiskoposu Daimbert yeni Kudus patriği oldu. Godefroi 1100 ’de olunce yerine Urfa kontu olan kardeşi Baudouin kral secildi.
On sekiz yıl suren saltanat doneminde Kudus Krallığı ’nın buyume ve guclenmesini sağlayan Baudouin, Mısır FĂ‚tımîleri ile yaptığı savaşlarda başarılı olduğu gibi Kudus Krallığı ’nın sınırlarını ozellikle Venedik ve Cenova filolarından aldığı yardımla Filistin kıyı şehirlerini zaptetmek suretiyle genişletti. Arsuf, KaysĂ‚riye, Hayfa, Yafa, AkkĂ‚ ve Beyrut ele gecirildi. Saltanatı suresince Urfa, Antakya ve Trablus Haclı devletleriyle ilişkileri yapıcı oldu ve butun Haclılar ’ı birlik icinde tutmayı başardı.
I. Baudouin ’in olumunden sonra Kudus tahtına gecen II. Baudouin, Mısır ve Dımaşk kuvvetlerinin tehdidi karşısında kendisine yardım icin gelen Urfa ve Antakya birlikleriyle beraber Aşdod ’a ilerledi, fakat savaş olmadı. İki taraf karşılıklı uc ay bekledikten sonra ulkelerine geri dondu. Baudouin, 1119 yılında Antakya Prinkepsi Roger ve ordusunun Artuklu Beyi İlgazi ’nin askerleri tarafından kılıctan gecirilmesi uzerine Antakya ’ya giderek gecici bir sure icin şehrin hĂ‚kimiyetini ele aldı. Saltanatının ilk yıllarını İlgazi ve Tuğtekin ’e karşı mucadele ile gecirirken bir yandan da krallığın idaresinde yenilikler yaptı. Kralın verdiği şehir ve kalelerde oturan baronlar krallığın yonetim ve savunmasında daha etkili olmaya başladılar. Ayrıca Hospitalier (İsbitĂ‚riyye) ve Templier (DĂ‚viyye) adıyla iki şovalye tarikatı kuruldu. Bunlar hızla gelişerek krallık icinde ve kuzeydeki Haclı devletlerinde ciddi birer guc haline geldiler. Tarikat şovalyeleri Haclılar arasında en acımasız musluman duşmanı oldular.
II. Baudouin, 1123 ’te Artuklu Beyi Belek ’e esir duşup Harput Kalesi ’nde hapsedilince Kudus Krallığı bir yıl Geldemar tarafından yonetildi. Onun yokluğunda Kudus ordusu Venedik donanmasının desteğiyle 7 Temmuz 1124 ’te Sûr ’u (Tyrus) zaptederek AskalĂ‚n dışında butun Filistin kıyı şehirlerine sahip oldu. Baudouin daha sonra Artuklular ’ın idaresinde bulunan Halep ’i kuşattı. Halep ’i bu saldırıdan Musul Valisi Aksungur el-Porsukî ’nin yardıma gelmesi kurtardı.
II. Baudouin ’in 21 Ağustos 1131 ’de olumunden sonra kızı Kralice Melisende ile birlikte tac giyen Foulque d ’Anjou krallıkta sevilen ve baronlarının itaat ettiği bir kral oldu. Saltanatı boyunca siyaseti genişlemeye son verilip sınırların korunması oldu. Cunku sadece Kudus değil butun Haclı devletleri, Musul ve Halep hĂ‚kimi atabek İmĂ‚duddin Zengî ’nin etrafında toplanan muslumanların tehdidi altındaydı. Bu sebeple muslumanlarla anlaşma yoluna gitti.
İmĂ‚duddin Zengî, 24 Aralık 1144 ’te Urfa ’yı fethederek buradaki Haclı Kontluğu ’na son verdi. Boylece ilk kurulan Haclı devleti ortadan kalkmış oldu. Bu gelişme uzerine Kudus Krallığı ve diğer Haclı devletleri sıranın kendilerine de geleceği korkusuyla paniğe kapıldılar. Kralice Melisende papa ve Batı Avrupa krallarından yardım isteyince duzenlenen yeni Haclı seferine katılan ordular, Fransa Kralı VII. Louis ve Almanya Kralı III. Konrad ’ın idaresinde Kudus ’e geldi. Beş gun suren başarısız Dımaşk kuşatması tam bir fiyasko ile neticelendi. Avrupalı krallar hicbir başarı elde edemediler ve Kudus Krallığı ’na da bir fayda sağlayamadılar.
1149 ’da Antakya Prinkepsi Raymond de Poitiers ’nin Halep Hukumdarı Nûreddin Mahmûd Zengî ile yaptığı savaşta maktul duşmesi uzerine idareyi karısı Konstance, 1152 ’de Trablus kontu II. Raymond ’un Haşhaşîler tarafından oldurulmesi uzerine de idareyi karısı Hodierna ’nın ustlenmesiyle Doğu ’daki uc Haclı devletinin sorumluluğu uc kadının eline kaldı. Fakat aynı yıl III. Baudouin annesi Melisende ’ı saf dışı bırakmayı başararak krallığın tek hĂ‚kimi oldu. III. Baudouin kutsal ulkede doğmuş ilk Kudus kralıydı. Yedi ay suren kuşatmadan sonra 19 Ağustos 1153 ’te AskalĂ‚n ’ı zaptetmesi Haclılar ’ın son buyuk başarısını teşkil eder.
İktidarı eline aldıktan (1162) sonra butun dikkatini Mısır uzerinde toplayan Kral Amaury desteğine ihtiyac duyduğu Bizans ile iyi ilişkileri surdurmeye kararlıydı. Zira doğu sınırı, 1153 ’te Dımaşk ’a hĂ‚kim olmasından sonra tamamen Nûreddin Mahmud Zengî ’nin elindeydi. Suriye ’nin tek hĂ‚kimi olan Nûreddin ile savaşması mumkun değildi. Ancak Nûreddin, kendisine duşman kalan Mısır ’a sahip olmadığı surece Kudus Krallığı icin hayatî bir tehlike teşkil etmezdi. Bundan dolayı Mısır ’ın ele gecirilmesi Kudus Krallığı ’nın geleceği bakımından buyuk onem taşımaktaydı.
1163 Eylulunde FĂ‚tımî idaresindeki Mısır ’a saldıran Amaury, Vezir Dırgām ’ın oldurulmesinden sonra yerine gecen ŞĂ‚ver ile Nûreddin ’in kumandanı Şîrkûh arasındaki mucadelede ŞĂ‚ver ’i destekledi. 1164 Temmuzunda Şîrkûh ’u Bilbays ’ta kuşattı. Ancak Nûreddin ’in HĂ‚rim ’e hucum etmesi uzerine Şîrkûh ile anlaşıp Kudus ’e dondu.
1167 ve 1168 ’de Kral Amaury yine Mısır ’a saldırdı, ancak hicbir sonuc alamadı. Mısır ’ı ele geciren, Nûreddin ’in kumandanı Şîrkûh oldu (8 Ocak 1169). Mısır ’ı kaybetmiş olmanın Kudus Krallığı icin ne buyuk bir tehlike teşkil ettiğini anlayan Amaury ’nin Mısır ’a karşı 1169 sonbaharında duzenlediği sefer de başarısız kaldı. Amaury 11 Temmuz 1174 ’te olunce yerine on uc yaşında cuzzamlı oğlu Baudouin gecti. Cocuk hemen kral ilĂ‚n edildiyse de krallık ileri gelenleri ona niyĂ‚bet hususunda ikiye ayrıldılar. Once Trablus Kontu III. Raymond nĂ‚ib oldu; yerli baronlar ve Hospitalier şovalyeleri onu destekliyorlardı. Bunlar musluman komşularıyla iyi gecinme taraftarıydılar. Fakat 1176 ’da Kral IV. Baudouin karşı grubun başında bulunan dayısı Joscelin de Courtenay ’ın tarafına dondu. Joscelin ’i destekleyenler ise Templier şovalyeleriyle Batı ’dan yeni gelen asillerdi. Bunlar savaşcı hıristiyan idealleriyle tutuşmakta olup her fırsatta muslumanlara saldırmak istiyorlardı. Bu ic sorunlardan başka krallık dışarıdan gelecek yardım umitlerini de kaybetmişti. Batı ’dan yardım gelmiyordu. İmparator Manuel ’in olumu uzerine Bizans ’ın kudreti yok olmuştu. Tek cıkar yol, Nûreddin Mahmud ’un olumunden sonra İslĂ‚m dunyasını idaresinde toplamış olan SelĂ‚haddîn-i Eyyûbî ile anlaşmaktı. Ancak krallık erkĂ‚nı bunu bir turlu beceremedi ve SelĂ‚haddin ile sık sık catışmaya girdi.
1185 Martında Kudus Kralı IV. Baudouin olunce ablasının oğlu V. Baudouin unvanıyla tahta cıkarıldı. Henuz kucuk yaşta olan kralın da bir yıl sonra olumu uzerine annesi Sibylle ile kocası Guy de Lusignan yonetime el koydular. Aynı yıl Kerek hĂ‚kimi Renaud de ChĂ‚tillon ’un Kahire ’den Dımaşk ’a giden bir musluman kervanına saldırması SelĂ‚haddîn-i Eyyûbî ’nin sabrını taşırdı. SelĂ‚haddin, 4 Temmuz 1187 ’de Hittîn mevkiinde yapılan savaşta Kudus krallık ordusunu yok etti. Bu olayın ardından muslumanlar Kudus Krallığı ’na ait şehir ve kaleleri suratle ele gecirmeye başladılar. Taberiye, AkkĂ‚, Nablus, Yafa, Sayda, Beyrut, Cubeyl, AskalĂ‚n, Gazze birbiri ardınca zaptedildi. Birkac hafta icinde buyuklu kucuklu elli iki şehir fethedilmiş, sıra Kudus ’e gelmişti.
SelĂ‚haddîn-i Eyyûbî, once Kudus ’un teslimini muzakere etmek icin cağırttığı Haclı heyetiyle AskalĂ‚n ’da goruştu. Hıristiyanlar şehri teslim etmeyeceklerini soyleyince goruşmeler sonucsuz kaldı. Bunun uzerine SelĂ‚haddin Kudus uzerine yurudu. Bunu duyan gonullu mucahidler de orduya katıldı. Sultan Kudus ’e yaklaştığı sırada oncu birliklerinden ayrılarak ilerleyen Emîr CemĂ‚leddin Haclılar ’ın baskınına uğrayarak şehid duştu. SelĂ‚haddîn-i Eyyûbî 20 Eylul 1187 ’de Kudus onunde karargĂ‚h kurdu. Once kuzeybatı sur kesimine hucum edildi. 26 Eylul ’de Zeytindağı ’na yerleşen muslumanlar Sutunlu Kapı yanında surların altına lağım kazmaya başladılar. Uc gun sonra surda buyuk bir gedik acıldı. Haclılar buradan şehre girişi onledilerse de sonunda savunma coktu. Savunmayı yoneten Balian d ’Ibelin, 30 Eylul ’de SelĂ‚haddin ’in karargĂ‚hına gelip teslim şartlarını konuştu. SelĂ‚haddin cok az bir fidye odemek şartıyla halkın şehri terketmesine izin verdi. Haclılar kırk gun icinde erkek başına 10, kadın başına 5, cocuk başına 2 dinar fidye odeyeceklerdi. Ayrıca para bulamayan binlerce kişi de serbest bırakıldı. Buna karşılık Templier ve Hospitalier tarikatları kendi mensuplarını kurtarmak icin tek kuruş bile harcamadılar. Patrik de sadece kendisi icin 10 dinar odedi; sahip olduğu altın ve gumuş, ayrıca arabalar dolusu servetiyle Kudus ’ten cıkıp gitti. SelĂ‚haddin ’in bu insanca davranışı Kudus ’u zapteden Haclılar ’ın vahşetiyle tam bir tezat teşkil etmekteydi.
Mi‘rac kandiline denk duşen 27 Receb 583 (2 Ekim 1187) Cuma gunu SelĂ‚haddin Kudus ’e girdi. Haclılar ’ın seksen sekiz yıl once kana buladıkları şehirde hicbir taşkınlık yapılmadı; muslumanlar zafer sevincini olgunluk icinde kutladılar. Haclılar Kudus ’ten cıkıp giderken Ortodoks ve Ya‘kūbî hıristiyanlar şehirde kaldı. Mûsevîler ’in de şehre yerleşmesine izin verildi. Hıristiyanlara ait kutsal yerlerin idaresi Ortodoks kilisesine teslim edildi. Bir sure Kudus ’te kalan SelĂ‚haddîn-i Eyyûbî, Haclılar tarafından saray olarak kullanılan Mescid-i AksĂ‚ ’yı camiye cevirdi ve Templier tarikatının yaptığı değişiklikleri ortadan kaldırdı. Nûreddin Mahmud ’un Halep ’te yaptırdığı minberin getirilmesini emretti. Şehrin idaresini duzene koyduktan sonra 24 ŞĂ‚ban 583 ’te (29 Ekim 1187) Sûr şehrine hareket etti. SelĂ‚haddîn-i Eyyûbî devrinde surlar tamir ettirildi ve onlerine derin hendekler kazıldı. Burclar inşa edildi. Sultan Kudus ’un idaresini Fakih ZiyĂ‚eddin ÎsĂ‚ ’ya verdi, onun 1189 ’da olumu uzerine de yerine HusĂ‚meddin en-Necmî getirildi. Kudus ’ten ayrılan Haclılar hĂ‚lĂ‚ ellerinde bulunan Sûr, Trablus, Antakya gibi şehirlerde kumelendiler. Kudus Krallığı bir asır daha Suriye ’nin kıyı şehirlerinde AkkĂ‚ merkez olmak uzere varlığını surdurdu.
Avrupalılar Kudus ’u geri almak icin İngiltere, Fransa, Almanya krallarının idaresinde III. Haclı Seferi ’ni duzenlediler (1189-1192). AskalĂ‚n ’ın Haclılar ’ın eline gecmesinden ve Kudus ’u geri almak icin burayı bir us haline getirmesinden endişe eden SelĂ‚haddîn-i Eyyûbî, AskalĂ‚n Kalesi ’nin tahrip edilmesini emretti. 19 ŞĂ‚ban 587 ’de (11 Eylul 1191) yıkımına başlanan surlarla kalenin yıkımı kısa bir sure icinde tamamlandı, halk başka yerlere nakledildi. Sultan 26 Eylul 1191 ’de Kudus ’e gelip şehrin savunma tedbirlerini, erzak ve silĂ‚h durumunu gozden gecirdi. Haclılar ’ın Kudus ’u geri almak icin beş yıldan beri verdikleri mucadele 22 ŞĂ‚ban 588 ’de (2 Eylul 1192) yapılan barış antlaşmasıyla sona erdi. Bu antlaşmaya gore taraflar silĂ‚hsız olarak birbirlerinin ulkesinde ticaret yapabilecek, hıristiyanlar hac icin Kudus ’e gelebileceklerdi. Kudus ’te bir Hanefî medresesi yaptıran Dımaşk Eyyûbî Hukumdarı el-Meliku ’l-Muazzam, Haclılar ’ın Kudus ’u tekrar ele gecirmesinden endişe ettiği icin Harem-i şerif ’teki camiler, Merkad-i ÎsĂ‚ Kilisesi ve DĂ‚vûd Kulesi haric şehrin tahrip edilmesini emretti. Surların yıkılması uzerine kadınlar, cocuklar ve yaşlılar şehri terkedip Kahire, Dımaşk ve Kerek ’e gittiler.
Daha sonraki yıllarda da Kudus ’u ele gecirmeye uğraşan Haclılar ’ın girişimleri başarıya ulaşmadı. Yalnız İmparator II. Friedrich, duzenlediği Haclı seferi sırasında 626 (1229) yılında Eyyûbî Hukumdarı el-Meliku ’l-KĂ‚mil Muhammed ile anlaşarak on yıl sureyle Kudus ’e ve Kudus ’u Yafa ’ya bağlayan dar bir arazi şeridine sahip olma hakkını elde etti (Demirkent, Haclı Seferleri, s. 201). Friedrich 17 Mart 1229 ’da Kudus ’e girdi ve Nablus kadısı Şemseddin ’in refakatinde şehri dolaştı. Boylece Batılılar silĂ‚h zoruyla elde edemedikleri Kudus ’e diplomatik gayretleri neticesinde kavuştular. Anlaşmanın ardından muslumanların Harem-i şerif dışında Kudus ’e girmesine izin verilmedi. Bu olay İslĂ‚m dunyasını cok uzdu. Dımaşk ’ta umumi mĂ‚tem ilĂ‚n edildi. Sultan el-Meliku ’l-KĂ‚mil ’in, Harem-i şerif ’in muslumanların elinde kaldığını ve stratejik bakımdan muslumanların eskisi gibi bolgeye hĂ‚kim bulunduğunu belirtmesi muslumanların acısını azaltmadı. Ote yandan hıristiyanlar anlaşmanın uygulanmasının pek mumkun olmadığı kanısındaydılar, zira verilen yerlerin savunulması hic de kolay değildi. Friedrich, Kutsal Mezar Kilisesi ’nde tac giymeye kararlıydı. Fakat AkkĂ‚ ’da oturan patrik, imparator hĂ‚lĂ‚ aforozlu olduğu icin Kudus ’teki butun dinî faaliyetleri ve Ă‚yini yasaklamıştı. Yerli baronlar, Templier ve Hospitalier şovalyeleri de torene katılmadılar. Friedrich kilisede Kudus krallık tacını kendi elleriyle başına koydu ve başarısını tek başına kutlamak zorunda kaldı.
Bu donem, Mısır Eyyûbî Hukumdarı el-Meliku ’s-SĂ‚lih Eyyûb ’un kendisine muhalif olan Suriye Eyyûbîleri ’ne karşı HĂ‚rizmli atlı birliklerini Dımaşk ve Filistin bolgesine baskın yapmaya cağırmasına kadar surdu. HĂ‚rizmliler, Dımaşk civarında dehşet sacarak butun bolgeyi yakıp yıktıktan sonra 11 Temmuz 1244 ’te Kudus ’e girdiler. Kerek hĂ‚kimi el-Meliku ’n-NĂ‚sır DĂ‚vûd ’un aracılığıyla hıristiyan halk ve garnizon Kudus ’ten Yafa ’ya gitmek icin izin aldı. Ancak bunlar, hem HĂ‚rizmliler ’in pususuna duşerek hem de Arap eşkıyasının saldırısına uğrayarak buyuk kayıp verdiler. el-Meliku ’s-SĂ‚lih ve HĂ‚rizmliler, Suriye Eyyûbîleri ’ni ve muttefikleri Haclılar ’ı Gazze dışında yaptıkları savaşta bozguna uğrattılar (CemĂ‚ziyelevvel 642 / Ekim 1244). Boylece Kudus kesin olarak Haclılar ’ın elinden cıkmış ve Mısır Eyyûbîleri ’nin hĂ‚kimiyetine girmiş oldu. Haclılar ’ın 1099 ’da Kudus ’u ilk alışından 145 yıl sonra şehir Turkler ’in eline gecmişti.
MEMLUKLER DONEMİNDE KUDUS Kudus, Memluk Devleti ’nin ilk kuruluş yılları sırasında (1250-1260) Suriye ’deki Eyyûbîler ile Memlukler arasında birkac defa el değiştirdi. AbbĂ‚sî Halifesi Musta‘sım-BillĂ‚h ’ın aracılığıyla Suriye ’deki Eyyûbîler ve Memlukler arasında yapılan barış antlaşması ile (Safer 651 / Nisan 1253) Kudus Memlukler ’e bırakıldı. Ancak Filistin ve Kudus 654 (1256) yılında tekrar Eyyûbîler ’in eline gecti. Moğollar ’a karşı kazanılan AynicĂ‚lût zaferiyle (1260) Eyyûbî hĂ‚nedanı da sona erdi ve şehir daha istikrarlı bir yonetime kavuştu. HilĂ‚l-hac mucadelesinin sembolu konumundaki Kudus ’un Haclı tehlikesinin ortadan kalkmasıyla birlikte siyasî acıdan onemi azaldı. Coğrafî konumunun yanı sıra donemin ana ticaret yollarının uzağında olması ve şehirde guclu bir askerî birliğin bulunmaması bunda etkili olmuştur.
Kudus Memluk idaresinin ilk yıllarında Dımaşk, Kahire Halep ve Gazze gibi donemin buyuk şehirlerinin aksine nĂ‚ibler yerine Gazze veya Dımaşk nĂ‚ibinin tayin ettiği valiler tarafından yonetiliyordu. Kalkaşendî şehrin 777 ’de (1375) nĂ‚ibliğe donuştuğunu ileri suruyorsa da (Ṣubḥu ’l-aʿşĂ‚, VII, 186-187) Memlukler devrinde şehrin tarihi hakkında el-Unsu ’l-celîl adıyla bir eser telif eden Ebu ’l-Yumn el-Uleymî, Muhammed b. Kalavun ’un ucuncu saltanatı doneminde (1310-1341) Alemuddin Sencer el-Cavlî ’nin Kudus nĂ‚ibu ’s-saltanası olduğunu belirtmekte (II, 271-272), İbn Tağrîberdî de 709 (1309) yılı olaylarını anlatırken Kudus nĂ‚ibinden bahsetmektedir (en-Nucûmu ’z-zĂ‚hire, VIII, 258). Kudus nĂ‚ibleri bu donemde henuz mustakil olmadığından Gazze veya Dımaşk nĂ‚ibleri tarafından rutbesi buyuk şehirlerinkine oranla daha duşuk emîrler arasından (emîr-i tablhĂ‚ne) tayin edilmiştir. XIV. yuzyılın sonlarından itibaren Kahire tarafından tayin edilmeye başlanan Kudus nĂ‚ibleri arasında buyuk emîrlerin de (emîr-i mie mukaddemu ’l-elf) bulunduğu dikkati cekmektedir. Şehirde vali veya nĂ‚iblerden başka muslumanların mukaddes kabul ettiği yerlerden sorumlu nĂ‚zıru ’l-haremeyni ’ş-şerîfeyn de gorev yapıyordu. Kudus nĂ‚ibleri bazan nĂ‚zıru ’l-haremeyni ’ş-şerîfeyn unvanını da taşıyordu. Memluk devri boyunca sultanın cezalandırdığı Memluk emîrlerinin Kudus ’e surulmesi de şehrin siyasî konumuyla ilgilidir. Zira şehirde fazla asker bulunmaması ve surlarının takviye edilmemesi, Kudus ’te yaşamaya mecbur edilen Memluk emîrlerinin isyan etme ihtimalini azaltıyordu. Ayrıca emekli olan Memluk emîrleri de Kudus ’un siyasetten uzak havası ve dinî konumu dolayısıyla şehirde yaşamayı tercih ediyorlardı. Aynı şekilde yahudi ve hıristiyanlarda olduğu gibi diğer muslumanlarda da Kudus ’te yaşama ve burada defnedilme arzusu vardı.
Memlukler ’in Kudus politikası genel siyasetlerine paraleldi. Moğollar ve Haclılar karşısında aldıkları başarılı sonuclarla askerî yeterliliklerini kanıtlayan Memlukler ’in yabancı oldukları bu topraklarda yer edinmeleri ve siyasî meşruiyet kazanmaları ulemĂ‚ ve halk nezdinde destek bulmalarını gerektiriyordu. Bu sebeple Memlukler, muslumanlar tarafından ucuncu mukaddes şehir kabul edilen Kudus ’e buyuk onem vermişler ve şehri yeniden imar etmişlerdir. Haclı işgalinin ardından Kudus ’un yeniden bir İslĂ‚m şehri haline gelmesi Memlukler tarafından yapılan bu yoğun imar faaliyetiyle gercekleşmiştir. Gunumuzde Kudus ’te bulunan 150 civarındaki onemli tarihî eserin sekseni Memlukler devrine aittir. Bu donemde Kudus ’te inşa faaliyetlerinin artmasında Memluk sultanlarının kendilerini topluma kabul ettirme cabalarının yanı sıra dinî gayeler, Memluk emîrlerinin oldukten sonra musadere edilmesini onlemek amacıyla cocuklarını ve akrabalarını mutevelli yaparak mallarını vakfetmeleri gibi pek cok sebepten soz etmek mumkundur.
Kudus ’u birkac defa ziyaret eden Bahrî Memluk sultanlarından I. Baybars, Kubbetu ’s-sahre ’nin yıkılan kısımlarını tamir ettirmiştir. Surların dışında şehre gelen tĂ‚cirleri karşılamak ve fakirleri barındırmak maksadıyla bir de han yaptıran I. Baybars bazı koylerin gelirini şehirdeki kutsal mekĂ‚nların bakımına ayırmıştır. Yine Kudus ’u ziyaret eden sultanlardan Kalavun 681 ’de (1282), şehre gelen fakirler icin RibĂ‚tu Kalavun ’u (RibĂ‚tu ’l-Mansûrî

Sultanların Kudus ’e olan ilgisi Burcî Memlukleri zamanında da devam etmiştir. Berkuk ziyaret maksadıyla Kudus ’e gelmiş ve bir sure burada kalmıştır. 1386 ’da DĂ‚ru ’l-vekĂ‚le (KaysĂ‚riyye) adıyla bilinen HĂ‚nu ’z-ZĂ‚hir ’i yeniden yaptırmış, Kudus ’un su yolunu (KanĂ‚tu ’l-arûb) tekrar inşa ettirmiştir. Barsbay, Eyyûbî sultanlarından el-Meliku ’l-Muazzam ÎsĂ‚ ’nın 1216 ’da yaptırmış olduğu sebili (sebîlu Şa‘lĂ‚n) tamir ettirmiştir (832/1429). el-Meliku ’z-ZĂ‚hir Cakmak, Kubbetu ’s-sahre ’nin yıldırım duşmesi sonucu yanan kubbesini onartmış, Mısır sahillerine yapılan hıristiyan saldırıları sebebiyle Kudus ’teki hıristiyanların yapılarını yıktırmıştır. 857 ’de (1453) tahta cıkan el-Meliku ’l-Eşref İnal, Mescid-i AksĂ‚ ’yı tamir ettirmiş ve Kayıtbay doneminde onarıldığından daha sonra Sebîlu Kayıtbay olarak bilinen sebili yaptırmıştır. Bu sebile su temin eden KanĂ‚tu ’s-sebil ’i Hoşkadem 1462 ’de yeniletmiştir. Ayrıca Kayıtbay tarafından yıktırılarak yeniden yaptırıldığı icin el-Medresetu ’l-Eşrefiyye olarak da bilinen el-Medresetu ’s-SultĂ‚niyye Hoşkadem devrinde bina edilmiştir. Sultan Kayıtbay, Eşrefiyye Medresesi ’ni 887 ’de (1482) yeniden yaptırdığı gibi uzun yıllar ihmal edilen KanĂ‚tu ’s-sebîl ’i ve Sebîlu Kayıtbay ’ı tamir ettirmiştir.
Sultanların yanı sıra emîrler ve yakınları, zengin tuccarlar, ulemĂ‚ ve şehre başka bolgelerden goc etmiş kimseler de şehrin imar faaliyetlerine buyuk katkıda bulunmuşlardır. Bu donemde Kudus ’te elli civarında medrese ve yirmi civarında zĂ‚viye, hankah ve ribĂ‚t mevcuttu. Bunlar arasında Emîr AlĂ‚eddin Aydoğdu ’nun (o. 666/1267) inşa ettirdiği RibĂ‚tu AlĂ‚eddin (BĂ‚sıriyye), Emîr Alemuddin Sencer ed-DevĂ‚dĂ‚r es-SĂ‚lihî ’nin yaptırdığı DevĂ‚dĂ‚riyye Hankahı (695/1295), Dımaşk Hanbelî şeyhi Vecîhuddin Muhammed b. Osman et-Tenûhî ’nin 701 (1302) yılında vakfettiği Medresetu ̵