Peygamber Efendimizin (s.a.v) oldukca uzen ve uzerine Ahzab suresi 28-29. ayetlerin indiği hadise...Abdullah ibn-i AbbÂs (r.a) şoyle anlatır:
Allah TeÂl ’nın, haklarında “Eğer ikiniz de Allah tevbe ederseniz ne iyi, cunku ikinizin de kalpleri eğildi...”[1] buyurduğu vÂlidelerimizin kimler olduğunu Hz. Omer ’e sormayı cok istiyor, bunun icin fırsat kollayıp duruyordum. Nihayet onunla birlikte hacca gittim. Bir ara Omer (r.a) yoldan ayrılıp bir yere saptı. Ben de elimde deriden bir su kabı olduğu hÂlde onunla birlikte yoldan ayrıldım. Ben kenarda beklerken Hz. Omer kuytu bir yerde tuvaletini yaptı. Yanıma gelince kaptan su doktum, abdest aldı. Ben:
“–Ey Mu ’minlerin Emîri! Nebiyy-i Ekrem Efendimiz ’in zevcelerinden o iki kadın kimdir ki, Allah TeÂl onlar icin «Eğer ikiniz de Allah ’a tevbe ederseniz ne iyi, cunku ikinizin de kalpleri eğildi...» buyurmuştur?” diye sordum.
Omer (r.a) bana:
“–Hayret ederim sana ey İbn-i AbbÂs! Onlar Hafsa ile Âişe ’dir” dedi.
AHZAB SURESİ 28-29. AYETLERİN UZERİNE İNDİĞİ HADİSE Sonra Hz. Omer hÂdiseyi şoyle anlattı:
“–Ben EnsÂr ’dan bir komşum ile beraber Benû Umeyye bin Zeyd yurdunda oturuyordum. Bu yurt Medine ’nin AvÂlî denilen semtindedir. Allah Rasûlu ’nun yanına nobetleşe inerdik. Bir gun o iner, bir gun ben inerdim. Ben indiğim zaman o gun vahiy ve diğer şeylere dÂir ne oğrenirsem gelir komşuma anlatırdım. O da indiği zaman boyle yapardı.
Biz Kureyş topluluğu, kadınlara hÂkim insanlardık. Medine ’ye EnsÂr ’ın yanına geldiğimizde bir de gorduk ki onların kadınları erkeklerine gÂlip geliyor. Derken bizim kadınlarımız, EnsÂr kadınlarının edebinden almaya başladılar. Bir gun ben hanımıma kızdım; o da bana cevap verdi. Ben onun bana soz yetiştirip cevap vermesinden hoşlanmadım ve kendisini azarladım. Bunun uzerine o:
«–Benim sana karşı mırıldanmamı nicin munasip gormuyorsun? Vallahi Nebiyy-i Ekrem Efendimiz ’in zevceleri bile ona karşı mırıldanıyorlar ve birisi o gun geceye kadar Efendimiz ’in yanına uğramıyor!» dedi.
Hanımımın bu sozleri beni urkuttu:
«–Onlardan kim bunu yaparsa perîşÃ‚n olur; buyuk gunÂh işlemiş olur» dedim.
Sonra giyindim ve kızım Hafsa ’nın yanına gittim. Ona:
«–Hafsa! Sizden biri butun gun t geceye kadar Allah Rasûlu ’ne dargınlık eder mi?» dedim. O:
«–Evet» dedi. Ben:
«–O kadın perîşÃ‚n olmuş ve zarar etmiştir. Siz, Rasûlu ’nun ofkesinden dolayı Allah ’ın size ofkelenmesinden emîn misiniz? Bakın, bu yuzden helÂk olursunuz! Sen Allah ’ın Rasûlu ’nden cok isteklerde bulunma, ona cevap yetiştirme yarışına girişme, darılıp ondan ayrı durma! Bir ihtiyÂcın olursa benden iste! Sakın arkadaşın (Hz. Âişe) ’nin, Allah Rasûlu ’ne senden daha guzel ve daha sevgili olması seni aldatmasın!» dedim.
Biz o gunlerde: «GassÂnlılar bize karşı sefere cıkmak icin atlarını nallatıyorlarmış» diye havadis alıyorduk. Arkadaşım kendi nobetinde Allah Rasûlu ’nun yanına gitti ve yatsı vaktinde dondu. Kapımı şiddetle vuruyor bir taraftan da acelesinden:
«–Bu adam uyuyor mu, nerede kaldı?» diyordu.
Ben korktum ve hemen kapıya cıktım. O:
«–Cok muhim bir hÂdise vukû buldu » dedi. Ben:
«–Nedir o; GassÂnîler mi saldırdı?» dedim.
«–Hayır, fakat ondan daha buyuk ve daha muhim, Rasûlullah (s.a.v) hanımlarını boşamışlar!» dedi. Ben:
«Hafsa kaybetti ve ziyana uğradı. Ben yakında boyle bir şey olacağını biliyordum» dedim. Elbisemi giyip gittim ve Efendimiz ’le beraber sabah namazını kıldım. Rasûlullah (s.a.v), hurma kutuğunden merdiveni olan ve birkac basamakla cıkılan kendisine ait bir meşrubeye girdiler ve orada yalnız kaldılar. (Meşrube: Yerden biraz yuksekce kucuk bir oda, kiler veya sadece oda mÂnÂsınadır.)
Ben Hafsa ’nın yanına girdim, baktım ki ağlıyor.
«–Seni ağlatan nedir? Ben seni îkÂz etmemiş miydim? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) sizleri boşadı mı?» dedim. Hafsa:
«–Bilmiyorum. O işte şu meşrubede» dedi.
Bunun uzerine Mescid ’e cıktım ve Minber ’in yanına geldim. Gordum ki, Minber ’in etrafında bir takım kimseler var, bazıları da ağlıyor. Yanlarında biraz oturdum. Sonra icimdeki sıkıntı sebebiyle yerimde duramayıp Efendimiz ’in bulunduğu meşrubenin yanına geldim. Efendimiz ’in siyah hizmetcisine:
«–Omer icin izin isteyiver!» dedim.
İceri girdi, Efendimiz ’le konuştu. Sonra cıktı ve:
«–Arzunu Efendimiz ’e ulaştırdım, ancak bir şey soylemediler» dedi.
Oradan ayrıldım, Mescid ’de Minber ’in yanındaki topluluğun yanına oturdum. Sonra yine duramadım, hizmetcinin yanına geldim. Onceki sozlerini aynen tekrar etti. Ben yine Minber ’in yanındaki topluluğun yanına oturdum. Sonra yine vicdanımda hissettiğim şey bana galebe caldı. Tekrar hizmetcinin yanına gelip:
«–Omer icin izin isteyiver!» dedim.
Hizmetci onceki sozunu tekrar etti. Ben de dondum, giderken baktım, hizmetci beni cağırıyor:
«–Rasûlullah (s.a.v) sana izin verdi» dedi.
Bunun uzerine huzur-u Âlîlerine girdim. Baktım ki, Rasûlullah (s.a.v) bir hasır uzerine yatmışlar, mubarek vucutlarıyla hasır arasında bir doşek yok, hasırın orguleri vucutlarına iz yapmış! Hurma lifiyle doldurulmuş deriden bir yastığa yaslanmışlardı. Kendilerine selÂm verdi. Sonra ayakta:
«–Hanımlarınızı boşadınız mı?» dedim. Mubarek gozlerini bana doğru kaldırarak:
«–Hayır» buyurdular.
Sonra ben yine ayakta, kendilerine yaklaşıp gonullerine ferahlık vermeye hazırlık mÂhiyetinde:
«–YÂ Rasûlallah! Başıma gelenleri bir bilseydin! Biz Kureyş topluluğu kadınlara gÂliptik. Sonra oyle bir kavmin yanına geldik ki, kadınları onlara galebe calıyor» diye hanımımla aramdaki hÂdiseyi anlattım.
Ben bunu soyleyince Rasûlullah (s.a.v) tebessum ettiler. Sonra ben şoyle dedim:
«–YÂ Rasûlallah! Hafsa ’nın yanına girdiğimi bir gorseydin! Ona; “Sakın arkadaşının Efendimiz ’e senden daha guzel ve daha sevgili olması seni aldatmasın!” dedim.»
Rasûlullah (s.a.v) bir daha tebessum ettiler. Efendimiz ’in tebessum ettiklerini gorunce hemen oturdum ve gozumu kaldırıp odasının icine baktım. Vallahi icerde tabaklanmayı bekleyen uc hayvan derisinden başka kıymet verilecek hicbir eşya yoktu. Bunun uzerine:
«–Y Rasûlallah! Allah TeÂl ’ya du etseniz de ummetinize genişlik verse! Cunku Allah ’a ibÂdet etmedikleri hÂlde Farslara ve Romalılar ’a genişlik verilmiş, kendilerine pek cok dunyalık ihsan edilmiştir» dedim.
Bunu soyleyince Rasûlullah (s.a.v) yaslanmış oldukları yerden doğruldular ve:
«–Sen şuphe icinde misin ey HattÂb oğlu?! Onlar karşılıkları ve nasipleri dunya hayÂtında peşin verilip geciştirilen insanlardır» buyurdular. Ben de:
«–YÂ Rasûlallah, benim icin istiğfar ediverin!» dedim.
İşte Hafsa, Âişe ’ye Efendimiz ’in sırrını acıkladığı zaman, Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) hanımlarından ayrılıp inzivaya cekilmişlerdi. (Cunku hanımlarını memnun etmek icin Rasûlullah (s.a.v) helÂl olan bir şeyi kendilerine yasaklamış, CenÂb-ı Hak da; «Allah ’ın sana helÂl kıldığı şeyi nicin haram kılıyorsun?» diye itÂbda bulunmuş, onu azarlamıştı.[2]) CenÂb-ı Hak itÂbda bulununca Rasûlullah (s.a.v) cok uzulduler, hanımlarına son derece kırılıp kustuler ve: «Bir ay yanlarına girmeyeceğim!» buyurdular. Yirmi dokuz gun gecince Rasûlullah (s.a.v) Hz. Âişe ’nin yanına girdiler ve goruşmeye onunla başladılar. Âişe (r.a):
«–YÂ Rasûlallah! Siz bizim yanımıza bir ay girmemeye yemîn etmiştiniz. HÂlbuki biz yirmi dokuzuncu gecenin sabahındayız. Ben bu gunleri tek tek sayıyorum?» dedi.
Bunun uzerine Rasûlullah (s.a.v):
«–Ay bazen yirmi dokuz olur, işte bu ay da yirmi dokuz oldu» buyurdular.”
Hz. Âişe dedi ki:
“Muteakiben muhayyer kılma Âyeti[3] indirildi. Rasûlullah (s.a.v) ilk olarak benimle başladılar ve şoyle buyurdular:
«–Sana bir durumdan bahsedeceğim. Cevap hususunda acele etme! Anne babanla istişare edip sonra karar ver!»
Âişe (r.a):
«–Kesinlikle biliyorum ki, annem babam Siz ’den ayrılmamı istemezler!» dedi.
Rasûlullah (s.a.v) şoyle buyurdular:
«–Allah TeÂl şoyle buyurdu: “Ey Nebî, zevcelerine şunu soyle: Eğer siz duny hayÂtını ve onun zînetini istiyorsanız gelin size boşama bedellerinizi vereyim hepinizi guzellikle salıvereyim. Yok, eğer Allah ’ı, Rasulu ’nu ve Âhiret yurdunu istiyorsanız, haberiniz olsun ki Allah icinizden guzel hareket edenlere pek buyuk bir mukÂfat hazırlamıştır.” (el-AhzÂb, 28-29)»
Ben de:
«–Ben bunun hakkında mı ebeveynime danışacağım? Ben elbette Allah ’ı, Rasûlu ’nu ve Âhiret yurdunu isterim!» dedim.”
Sonra Rasûlullah (s.a.v) butun kadınlarını boyle muhayyer kıldılar; onlar da hep Hz. Âişe ’nin dediği gibi soylediler. (BuhÂrî, MezÂlim, 25, NikÂh, 83; Muslim, TalÂk, 34)
[1] et-Tahrîm, 4.
[2] et-Tahrîm, 1-4.
[3] el-AhzÂb, 28-29.
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Mescid-i Nebevi'den 111 Hatıra, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan
Peygamberimizin Bir Ay Hanımlarından Uzak Kalması