
Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyetin Allah (c.c) inancı konusundaki farklılıkları nelerdir? Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet'te Allah inancı ve ozellikleri...A-YAHUDİLİKTE TANRI İNANCI ve OZELLİKLERİ Yahudiliğin inanc esasları Musa b. Meymun (o. M. 1135/1204) tarafından İslÂm ’ın amentusune benzetilerek 1180 yıllarına doğru (Hz. Musa ’dan yaklaşık 2000 yıl sonra) 13 madde halinde şoyle sıralanmıştır.
1-Tanrı var olan her şeyi yaratmıştır ve onlara hukmetmektedir.
2-Tanrı Yehova birdir ve ondan başka Tanrı yoktur.
3-Tanrı ilk ve son yaratıcıdır.
4-Yehova ibadete layık tek yaratıcıdır ve ondan başka ibadete layık kimse yoktur.
5-Peygamberlerin butun sozleri haktır.
6-Oğreticimiz Musa butun peygamberlerin en buyuğudur.
7-Elimizde olan Tevrat, Tanrı Yehova tarafından Musa ’ya verilmiştir.
8-Tevrat değiştirilmemiş ve Yaratıcı ’dan başkası tarafından da gonderilmemiştir.
9-İnsanların yaptıkları ve duşunduklerini Tanrı bilir.
10-Tanrı Yehova emirlerini tutanları mukafaatlandırır. Emirlerini yerine getirmeyenleri cezalandırır.
11-Tanrı, Mesih ’i gonderecektir. Gecikse dahi geleceği beklenmektedir.
12-Tanrı Yehova ’nın istediği bir tarihte oluler dirilecektir.
13-Yehova ’ın bedeni yoktur. O hicbir şekilde tasvir edilemez. Butun medhiye ve dualar yalnız O ’nadır.[1]
Allah tarafından Hz. Musa ’ya vahyedilen dinin esası, diğer ilahî dinlerde olduğu gibi Tevhide dayanmaktadır. Yahudilikte de en onemli iman esası Allah ’ın varlığına ve birliğine iman etmektir. Yahudilik inancındaki Allah ’ın varlığı, birliği, yaratılmamış olması, evvelinin ve sonunun bulunmaması, her şeyi bilmesi ve yaratması gibi ozellikler İslÂm ’daki Allah inancına benzemektedir. Nitekim Tevrat ’taki “Dinle ey İsrail! Tanrınız Rab bir tek Tanrıdır.”[2] ifadesi Allah ’ın birliğini gostermektedir.
Ancak tahrife maruz kalmış olan Tevrat ’ın bazı bolumlerine gore Allah inancı, tamamen antropomorfik bir şekle burundurulmuştur. Başka bir ifade ile Allah beşeri sıfatlarla nitelendirilmiş, İslÂm itikadındaki kemal sıfatlarla muttasıf, noksan sıfatlardan munezzeh olan Allah inancından uzaklaştırılmıştır.
Allah, Yahve (Yahova), Elohe (Elohim), Adonay gibi isimlerle anılır. Oldukca gec donemlerde yazıldığı tahmin edilen Tevrat metinlerinde[3] beşerî ozelliklerle nitelendirilmiş antropomorfik bir tanrı telakkîsi apacık gorulur. Şimdi kısaca Yahudilik ’te Tanrı Yehova ’nın ozelliklerini inceleyebiliriz.
1-Tanrı Yahova ’nın, Millî Bir Tanrı Olması Yahudilere gore, Rab, yahudî milletini secmiş, alaka ve iltifatını sadece onlara tevcîh et­miştir. Diğer varlıkları ve insanları da yaratmıştır; lakin onların yahudîler gibi bir değeri yoktur. Efendi kavim yahudilerdir. Diğer bu­tun mahlukat, onların hizmetkarlarıdır.[4] Bu sebeple yahudilik, dun­ya nizamı, cihanşumul (evrensel) olmaktan ve butun insanlığı kucaklamaktan uzaktır.
Yabancı (centile) kavimlerle mucadelesinde Tanrı daima kendi milleti olan İsrail Oğulları ’nı destekler. Nitekim Tanrı, Mısırdan cıkarken İsrail Oğulları ’na hırsızlık yapmalarını emretmiştir. Bu husus Tevrat ’ta şoyle dile getirilir: “Ve gittiğiniz zaman eli boş gitmeyeceksiniz. Her kadın komşusundan ve evindeki misafirlerinden gumuş ve altın eşya ve yiyecek isteyecek ve oğullarınızı ve kızlarınızı onlarla susleyeceksiniz ve Mısır ’lıları soyacaksınız.”[5]
Yine Tanrı Yehova İsrail Oğullar ’ına vadettiği topraklara ulaşmaları icin onlerine cıkan herkesi oldurmelerini tavsiye etmiştir: “Ve şimdi Rabb ’inin sozlerini dinle, şimdi git duşmanın Ameleki vur ve onların her şeylerini tamamen yok et ve onları esirgeme ve erkekten kadına, cocuktan emzikte olana, okuzden koyuna, deveden eşeğe kadar hepsini oldur.”[6]
2-Tanrı Yahova ’nın Beşeri (Antropomorfik) Ozellikler Taşıması Tanrı'nın antropomorfik (beşerî

Ancak Tevrat'ta Rabbin, beşerî sıfatlarla takdim edilmesiyle ilgili zikredilen ifadeler, bu yorumu curutecek bir mahiyet arzetmektedir. Bu isnadları şoyle sıralayabiliriz:
a-Tanrı ’nın Yorulması-Dinlenmesi-Gureşmesi
Tevrat ’ta «Tanrı, kainatı altı gunde yarattı. Yedinci gunde de dinlen­di.»[7] şeklinde bir ifade yer alır. Ya'kub -aleyhisselam- hakkındaki şu olay oldukca dikkat cekicidir: Aile efradıyla birlikte Hazret-i Ya'kub, dayısının yanından Ken'an diyarına donerken colde bir adamla karşılaşmış. Daha bir­birleriyle tanışmadan hemen gureşe başlamışlar; tanyeri ağarıncaya kadar gureşmeye devam etmişler...Yakub -aleyhisselam-: "-Bırak gideyim!" dediği halde; gureş tuttuğu kimse, onu salmamış. Daha sonra o kişi: "-Artık sana Yakub değil, İsrail denecek.. Cunku sen, Allah ile ve insanlarla uğraşıp onları yendin!" dedi." Tanrı ’yla gureşirken Yakub ’un uyluk başı incinmiştir. Bunun icin bugune kadar İsrail Oğulları, kesilen hayvanın uyluk başı uzerindeki kalca adalesini yemezler.[8]
b-Savaşması-Zulmetmesi
İsrail Oğullarının Tih Sahrası'nda Hazret-i Musa'ya karşı takındıkları tavır da Tanrı telakkîsinin bir ifadesidir. Benî İsraîl, Allah'ı bir beşer gibi tasavvur ederek peygamberlerine: "-Ya Musa! Sen ve Rabb ’in, ikiniz gidin savaşın; biz bura­da bekleyeceğiz!"[9] dediler. Yeşu kitabında da “Sizin icin cenk eden Allah ’ınız Rabb ’dır”[10] denilmiştir.
Tanrı Yehova bir ordu ilahıdır. Duşmana karşı ordunun başında veya icinde bulunur. Yehova, milleti adaletsizlik yapsa bile onları terketmez. İsrail milleti yenildiği zaman Yahova milletine kızmış ve duşmanı kılıc olarak kullanmıştır.
Ayrıca Musa -aleyhisselam- ’ın Rabb ’ine dua ve niyazda bulunacağı yerde O ’na baş kaldırıp kendisine zulmettiğini bildiren şu ifadeler de oldukca dikkat cekicidir:
“Musa Rabb ’e dedi: Nicin kuluna kotu davrandın? Ve nicin senin gozunde lutuf bulmadım ki, bu kavmin butun yukunu benim uzerime yukluyorsun? Butun bu kavme ben mi gebe kaldım? Onları ben mi doğurdum ki, bana lala, emzikli cocuğu taşıdığı gibi sen de atalarına soz verdiğin diyara kucağında onları taşı, diyorsun? Butun bu kavme vermek icin nereden et bulayım? Cunku onlar, bana bize et ver ve yiyelim, diyerek ağlıyorlar. Butun bu kavmi yalnızca ben taşıyamam, cunku bana cok ağırdır. Ve eğer bana boyle davranırsan, niyaz ederim, eğer gozunde lutuf buldumsa, beni hemen oldur; ve sefaletimi gormeyeyim!."[11]
Yahudiliğe gore Rab kıskanctır ve oc alan Allah ’tır. Rab oc alır ve gazapla doludur. Rab hasımlarından oc alır ve duşmanlarına kin tutar, Rab gec ofkelenir, kuvvette buyuktur.[12] Ayrıca konuyla ilgili olarak şu ifadelerde oldukca dikkat cekicidir
“Git ve kulum Davud ’a soyle: Rab şoyle diyor: Oturmam icin sen mi bana ev yapacaksın? Cunku İsrail Oğullarını Mısır ’dan cıkardığım gunden bugune kadar bir evde oturmadım, fakat cadırda ve meskende olarak yurudum...Nicin bana Erz ağacından bir ev yapmadınız?”[13]
“Ey Sion kızı! Buyuk sevincle coş, Ey Yeruşalim kızı! Bağır. İşte kralınız Rab adildir ve kurtarıcıdır ve alcak gonulludur ve bir eşek uzerine; evet eşek yavrusu sıpa uzerine binmiş sana geliyor.”[14]
“Rabb comeldi; aslan gibi yattı, ve dişi aslan gibi; onu kim kaldıracak?” “Bundan oturu dovunup uluyacağım, soyunmuş ve cıplak olarak gezeceğim, cakallar gibi figan edeceğim, deve kuşları gibi cırpınacağım”[15]
3-Tanrı ’ya Oğul İsnadında Bulunma Ayrıca yahudiler, surgunde kaybolmuş olan Tevrat ’ı tekrar derleyip topladığı icin Uzeyir ’e (İbranicede Ezra) aşırı bir tazimde bulunmuş ve onu Allah ’ın oğlu olarak kabul etmişlerdir. Bu husus Kur ’an-ı Kerim ’de acık bir şekilde ifade edilmiştir.[16] Muharref Tevrat ’ta Uzeyir ’in (Ezra) Allah ’ın oğlu olduğu acık bir şekilde belirtilmemişse de orada Allah ’a oğul isnadına zaman zaman rastlanmaktadır. Hatta yahudilerden inananlar hakkında da Allah ’ın oğulları ifadesi[17] sık sık gecmektedir.[18]
Yahudilerin Tanrı anlayışını ozetlemek gerekirse Tevrat ’ta yahudilerin tanrısı Yahve antropomorfik karakterli bir tanrı olarak zikredilir. O insan şeklinde yeryuzune inen, insanlarla goruşen, yemek yiyen, su icen, yorulan, dinlenen, koklayan, ayaklarını yıkayan, ya da insanlarla gureş tutup yenilen bir tanrı olarak tezahur eder. Bu haliyle o sadece yahudilerin tanrısı olarak bir kabile veya klan tanrısına indirgenmiştir.[19]
B-HIRİSTİYANLIKTA TANRI İNANCI ve TESLİS 4. ve 5. yuzyıllarda şekillendirililerek hemen hemen butun hıristiyanlarca kabul edilen havarilerin oluşturduğu inanc esaslarını şoyle sıralayabiliriz:
1-Ben Tanrıya, kudretli Baba ’ya; 2-O ’nun biricik Oğlu Rab İsa ’ya; 3-Onun bakire Meryem ve Kutsal Ruh ’tan doğmuş olduğuna; 4-Roma valisi Platus devrinde carmıha gerilip olduğune ve gomulduğune; 5-Ucuncu gun oluler arasından dirildiğine; 6-Goklere yukseldiğine; 7-Baba ’nın sağına oturduğuna; 8-Oradan oluleri ve dirileri yargılamak uzere ineceğine; 9-Kutsal Ruh ’a; 10-Kutsal kiliseye; 11-Gunahların bağışlanacağına; 12-Olulerin dirileceğine ve sonsuz hayata inanırım.[20] Hıristiyanlığın inanc esaslarını kavramak, dinler tarihinin en zor konularından biridir. Hareket noktası, Yahudilik ve İslÂm'dan farklıdır. Bu dinlerde Tevrat veya Kur'an'nın tebliğ icerikleri, dinlerin merkezlerini teşkil ederken, peygamberlerin kendileri bu vahiylerin dışında kalırlar. Onlar sadece vahyi tebliğ ve tefsir ederler.
Mevcut Hıristiyanlikta ise, vahiy ve kelam İsa'nın ete ve kemiğe donuşmuş varlığıdır. İsa'nin bizzat kendisi vahiy ve kelamdır. O, Kur'an ve Tevrat gibi bir vahiy kitabı getirmemiştir. O, tanrısal emirleri, kendi hayatında soz ve davranışlarıyla insanlara tebliğ etmiştir.
Bu sebeple, hıristiyanlarca İsa'nın vaazlarından daha onemlisi, İsa'nın doğumu, hayatı, carmıha gerilmesi, daha sonra da oluler aleminden dirilip tekrar dunyaya geri donmesi ve Tanrı ’nın yanına cıkıp sağına oturmasıdır.
Bu yorumlar, Hiristiyanlığın inanc esaslarının temellerini oluşturur. Bu sebeple, hıristiyanların İsa'ya ve tebliğine bakışlarıyla Muslumanların Hz. Muhammed (s.a.) ve tebliğine bakışları arasında buyuk farklar vardır. Cunku İslÂm dininin esasını Tevhid akidesi oluşturur. Bu akidede Allah ’ın varlığı, birliği, eşinin ve benzerinin bulunmadığı, doğmadığı ve doğrulmadığı, tek yaratıcının ancak o olduğu inancı en temel esastır. Başka bir ifade ile İslÂm inancına gore Allah, kemal sıfatlarla muttasıf, noksan sıfatlardan munezzeh olan yegane Mutlak ve Muteal varlıktır.
Hıristiyanlıkta ise Tanrı inancı, Baba Allah, Oğul İsa ve Kutsal Ruh ’tan oluşan teslis akidesine dayanmaktadır. Bu akidede Allah ’a beşerî sıfatlar yuklenmekte, ancak bir insan olan İsa ’ya ise ilahî vasıflar isnad edilmektedir. Bununla, ilahi dinlerin esasını teşkil eden Tevhid akidesinden tamamen uzaklaşılmış olmaktadır.
Hıristiyanlığın Tanrı inancının ucuncu ruknu olan Kutsal Ruh'un Baba ve Oğul ’la olan ilişkisi, bunların birbirlerine karşı konumları, tarihte ve gunumuzde hıristiyan mezhepleri arasında uzun uzadıya tartışılmış ve farklı şekillerde değerlendirilmiştir. Bu değerlendirilmelerde bir cok celişkili ifadelere rastlanmaktadır.
1-Teslisin Arka Planı Cok tanrılara inanma (politeizm), eski Mısır, Sumer, Asur, Babil, İran, Yunan, Hint ve Cin gibi medeniyetlerde de yaygındı. Teslis inancı, insanların daha ziyade halk kahramanlarını, din buyuklerini ve kendilerine kutsallık atfedilen krallarını tanrılaştırma şeklindeki yaygın kanaatten kaynaklanmıştır.
Bir cok millette kaba şekliyle bulunan teslis inancı, Hz. İsa ’dan bin yıl kadar once tevhid-şirk karışımı bir tarzda karşımıza cıkar. Mesela Hinduizm ’de Brahma-Vişnu-Şiva ’dan oluşan uclu bir tanrı inancı sozkonusudur. Hindu teslisinde Brahma yaratıcı; Vişna koruyucu; Şiva da yıkıcıdır.
Teslis inancı, M. O. 331 ’de kurulup dini bir merkez haline gelen İskenderiyede de gorulmuştur. Orada Sirabis-İzis-Horus uclemesi vardır. Fakat halk, bunlara, ayrı tanrılar halinde tapmıyor, bir tanrının uc durumu olarak kabul ediyordu.
Sumerlerde An-Anlil-Enki şeklinde uclu bir tanrı inancı soz konusu olmuştur. Bu tanrıların, bir cok tanrının başı durumunda olup tanrılar meclisinin (Panteon) liderliğini yaptığına inanılmıştır. An ilahlar meclisinin başı; Anlil An ’ın oğlu olup fırtına ve hava tanrısı; Enki ise ana tanrıca olup yerin tanrısı sayılmıştır.
Babil ve Asur dinlerinde de Şamaş (Guneş), Sin (Ay), İştar (Yıldız) ’dan oluşan uclu bir teslis inancı gorulmuştur.
2-Teslisin Hıristiyanlığa Girişi Peygamberleri Hz. İsa ’nın dunyadan ayrılmasıyla başsız kalan ve ceşitli işkencelere maruz kalan Hıristiyanlığa, cevredeki kulturlerin ve inancların tesir etmesi kolay olmuştur. Ozellikle yeni hıristiyanlar putperest ve şirk cevresinden geldikleri icin teslis inancını benimsemeye yatkın idiler.
Daha sonra Yunan felsefesini iyi bilen Pavlos, bu dine girip meydan kendisine kalınca Hıristiyanlığı tevhidden teslise goturecek tohumları atmaya başlamıştır. Bu durum, halka da uygun gelmiştir. Cunku genel olarak halk, taassubu sebebiyle Yahudilikten; iptidailiği sebebiyle de putperestlikten hoşlanmıyordu. Onlar, atalarından devraldıkları kultur miraslarına da aykırı duşmeyen bu yeni din anlayışında ceşitli arzularını tatmin etme imkanı bulmuş oluyorlardı.
Boylece Pavlos aracılığıyla İskenderiye ekolu ile Hıristiyanlık arasındaki kultur alışverişi tamamlanmıştır. Bugun bir cok bilim adamı, teslis inancının oluşumunda Yunan felsefesinin fazlasıyla etkili olduğunu itiraf ederler.[21]
Bugunku hıristiyanlar, yahudi ve muslumanlar gibi Allah ’ın bir olduğunu iddia ederler. Ancak bu birlik onlara gore, uc tanrısal varlığın cevher/oz ve mahiyet birliğidir. Başka bir deyişle bu uc varlık oz itibarı ile tek bir Tanrı ’yı oluşturur.
“Uclu Birlik" terimi Kutsal Kitab ’ın hicbir yerinde gecmez. Bu terim Hıristiyanlık tarihinde ilk defa 180 yılında Antakyalı rahip Theophilus tarafından kullanılmıştır. Ancak Uclu Birlik kavramı, Matta incilindeki “Peder, 0ğul ve Kutsal Ruhun adına vaftiz edin”[22] ifadesinden cıkarılmıştır.
Hıristiyanlıktaki bu “Uclu Birlik” inancının anlaşılması ve kavranması oldukca zordur. Tarihi rivayetlerde genelde uc tanrısal varlığın uc ayrı şahıstan meydana geldiği ifade edilir, aralarındaki birliğin, "cevher birliği' olduğu one surulur. Bu yonuyle Teslis inancı, bir nevi karnında ikiz bebeği olan hamile anneye benzetilebilir: Gorunuşte tek kişi, gercekte ise uc kişidir.
Son zamanlarda geleneksel teslis inancından bazı ilahiyatcıların uzaklaştığı, Tanrı ’nın birliğine golge duşurduğu kanaatiyle, Uclu Birliği farklı yorumladıkları goze carpmaktadır: Buna gore, Tanrı kendini İsa'da oğul olarak, Kilise'de ise sevgi ve Ruh olarak gostermiştir.
Bu yorum da anlaşılması ve ispat edilmesi oldukca guc bir yorum olup kendi muntesiplerini dahi ikna etmekten uzaktır. Bu yorum bir nevi Hinduizm ve Budizm inancındaki tanrının inkarnasyonu (avatarası) yani Tanrı ’nın insan veya başka varlıklar şeklinde tezahur etmesini hatıra getirmektedir. Nitekim Hıristiyanların buyuk coğunluğu boyle bir yoruma katılmayıp geleneksel tarzdaki teslis inancını surdurmektedirler.
Butun bu yorumlar, Tanrı ’nın birliğine, yuceliğine, yaratıcı kudretine golge duşurmekte ve Tevhid inancını bozmaktadır. Bunun da otesinde Tanrı ’ya oğul isnad etmek suretiyle onu yaratılmışların seviyesine duşurmekte ve onu kemal sıfatlardan arındırıp noksan sıfatlarla malul kılmaktadır. Bu da her şeyin yaratıcısı, gucu her şeye yeten, beşeri sıfatlardan munezzeh, en mutekamil sıfatlarla muttasıf olan Yuce Yaratıcı ’ya yakışmayan bir acziyet ifadesidir.
Biz burada Hıristiyanlığın Tanrı inancını oluşturan teslisin unsurlarını maddeler halinde ayrı ayrı ele alabiliriz.
3-Teslisin Unsurları (Ekanim-İ Selase) a-Allah Baba Baba olarak ifade edilen Tanrı Allah'tır. O, ebedi, her şeye muktedir, her şeyi bilen, evreni ve evrenin icerdiği her şeyi yaratma gucune sahip olan, her yerde hazır ve nazır, hayatı ihsan eden, merhametli ve bağışlayıcıdır. Her şeye ustun olan Rab, Kıyamette tum insanlığın adil yargılayıcısı, ebedi mukafatı veya cezayı veren tek varlıktır. Ancak yaratma işini Oğul İsa'ya havale etmiş, kainat İsa vasıtasıyla yaratılmıştır.
Yine Hıristiyanlığa gore Tanrı, haşir ve hesap gununun hakimi olmakla birlikte, insanları yargılama yetkisini İsa'ya vermiştir, insanları uyandıracak ve yargılayacak olan da İsa'dır.
Fakat İslÂmiyet bu hususta Hıristiyanlıktan butunuyle farklıdır. İslÂm, yaratma işinin Allah dışında bir başka varlık tarafından yapılabileceğini, Allah ’a şirk ve acizlik isnadi sayar ve arada taşeronluk yapılmasını şiddetle reddeder.
Allah'a Baba adını vermeleri geleneği, yahudilerden hıristiyanlara gecmiş bir tabirdir. Davud'un Mezmurlarında Tanrı yahudi kavmine şoyle demiştir: “Sen benim oğlumsun, ben seni bugun doğurdum.”[23]
Hoşea Peygambere ise Tanrı: “Oğlumu (Yahudi Kavmini) Mısır ’dan cağırdım” demiştir. Hıristiyanlara gore İsa, guya bu tabire daha samimi, daha icten bir anlam vererek şakirtlerine Tanrı ’ya Abba (Baba) demelerini oğretmiştir. Onlara gore Abba tıpkı bir ailede cocuğun babasına seslendiği gibi[24] bir sevgi sozcuğudur.
Hıristiyanlıkta İsa, Tanrı'dan doğma tanrı kabul edilmiştir. Yuhanna ’nın I. Mektubunda şoyle denir: “Her Allah ’tan doğan gunah işlemez. Cunku onun tohumu kendisinde kalır ve gunah işleyemez. Zira Allah ’tan doğmuştur.[25] Bu ifadelerde İsa, manevi anlamda Tanrı ’nın evlatlığı (Adoptianizm) değil, onun gercek oğlu olarak nitelendirilmiştir. Hıristiyanlıkta Tanrı, İsa'nın gercek babası sayılmıştır.
Bu konu ilk devirlerde uzun tartışmalara sahne olmuş, bir grup Isa'nın tam bir insan olduğunu, vaftiz esnasında Tanrı ’nin onu sevmesinden dolayı kendisini evlatlık olarak kabul ettiği ileri surulmuştur. Bu goruş muhafazakar hıristiyanlarca sapıklık olarak değerlendirilmiş, İsa ’nın Tanrı'dan doğma Tanrı olduğu kabul edilmistir. Gunumuzde Hıristiyanların % 95'i de Tanrı'nın İsa'nın gercek babası olduğuna inanırlar.
b-Oğul İsa ve Vasıfları Teslisin ikinci temel unsuru Tanrı ’nın tenleşme (vucut bulma) inancıdır. Hıristiyanlıkta Tanrı ’nın yaratılmamış olan ezeli mesajının tenleştiğine (ete kemiğe butunduğune) ve İsa olarak insanlar arasında yaşadığına inanılır. Daha once de ifade edildigi gibi, hıristiyanlara gore İsa bir kitap getirmemiş, Tanrı, vahyini onun varlığı ile gostermiştir. Bu anlayışa gore İsa, Tanrı ’nın vahyinin bizzat kendisidir.
Yuhanna İncili'nde bu husus şoyle dile getirilmiştir: "Başlangıcta Soz vardı. Soz Tanrı'yla birlikteydi ve Soz Tanrı'ydı. Baslangicta O, Tanrı'yla birlikteydi."[26] Hıristiyanlıkla İslÂm arasındaki temel farklılıklardan biri de bu anlayış ve yorum ayrılığıdır. Cunku İslÂm ’da Allah tek yaratıcı guc olup oğul edinme gibi butun beşeri sıfatlardan munezzehtir.
Hıristiyanlar, İsa'nın Tanrı ’nın gucu ile kendini Tanrı ’ya adamış bir bakire olan Meryem'den doğduğuna inanırlar. Ancak Meryem'in Tanrı'nın zevcesi olduğu, ya da bir tanrısal "tohum"un Meryem'de dollendiği gibi bir tasavvurları yoktur. Bu doğru bir yaklaşım olmakla birlikte Hıristiyanların Meryem ’i Tanrı doğuran (Theotokos=Tanrı anası) biri olarak kabul etmeleri bir celişki arzetmektedir. Hıristiyanlar icin "İsa Tanrı gucu (Aziz Ruh) sayesinde rahime duşmuş ve Bakire Meryem'den doğmuştur."
İsa'nın Sıfatları
1-Tanrılık Sıfatı Hıristiyanlar İsa'ya Tan ’rının Oğlu deyip İsa'nın ezeli ve yaratılmamış olduğuna inanırlar. Onlara gore "Tanrı tum evreni Mesih İsa'da, Mesih Isa'nın aracılığıyla ve Mesih İsa icin yaratmıştır. İsa Peder (Allah ’ın kendisi) degildir. O'nu Peder gondermiştir. İkisi ayrı kişilerdir. Sonsuza dek bir arada bulunacaklardır.”
Hıristiyanlığın en muhafazakar mezhebi olan Katolik inancına gore İsa gercekten Tanrı'dır. O, ebedi Peder'in ebedi Kelamı ve Oğlu ’dur. Bu husus, Hıristiyan inancının verdiği buyuk bir mujde olarak kabul edilir.
Hıristiyanlığın ilk yıllarından itibaren bir kısım hıristiyan din adamları, Hz. İsa ’nın gercekte tanrı olmadığını, sadece bir peygamber olduğunu iddia etmişlerdir. Daha ilk donemde ortaya cıkan bu tevhidci goruşlerin onculuğunu İskenderiye kilisesi papazı Aryus (M. 250-336) yapmıştır. Aryus ve onun takipcilerinin bu goruşleri resmi kilise tarafından sapıklık olarak nitelendirilmiş, bu goruşleri dile getirenler yakın takibe alınmış; bu nedenle kimileri surgune gonderilmiş, kimileri de one surdukleri fikirlerin bedelini canı ile odemişlerdir. İlk devirlerde başlayan bu tartışmalar, daha sonraki donemlerde de devam etmiştir. [27]
2-İnsanlık Sıfatı Hıristiyanlarca İsa ’ya aynı zamanda insanoglu, sıfatı verilir. Onlara gore İsa Tanrı olduğu gibi, aynı zamanda kamil bir insandır.
Hıristiyanlara gore İsa gorunmez Allah ’ın suretidir. O, her insan gibi elleriyle calışmış, aklıyla duşunmuş, ozgur iradesini kullanmış ve kalbiyle insanları sevmiştir. Onu, bakire Meryem doğurmuştur. 0 insanlardan biri olarak kabul edilmiş ama gunah islemediğine inanılmıştır. Carmıha gerildiği zaman onun insan olduğu acıkca gorulmuştur. Cunku o, fiziki ve ruhi yonden buyuk acı cekmiş, kamcılanmış ve sonunda carmıha gerilip gercekten olmuştur.
Buna mukabil hıristiyanlara gore İsa tam bir insan kişiliğine sahip değildir. İsa, ancak Tanrı'nın Oğlu olan bir insandır. Ne varki ondan, ezelden sonsuza kadar Tanrı'nın Oğlu olan kişi diye soz edilir.[28]
3- Rab Hıristiyanların İsa'ya verdikleri unvan ve sıfatlardan biri de Rab ’dır. Hıristiyanlar, bu yetki ve otoritenin İsa'ya Tanrı tarafından olumden diriltildiği zaman verildiğine inanırlar. Bu unvan, İsa'nın Tanrı ile insanlar arasındaki tek aracı olduğuna işaret eder. Ozellikle Pavlos ’un mektuplarında Rab kelimesi sıkca kullanılır. Hıristiyanlığa gore İsa, Rab sıfatıyla hesap gununde Tanrı'nin sağına oturup yargıc olarak insanları hesaba cekecektir.
4-Mesih (Hıristus) Yahudilikte bu kişinin Yahudileri kurtaracağına inanılır. Hıristiyanlar ise vaad edilen bu kurtarıcı kişinin İsa olduğuna inanırlar. Katolik hıristiyanlara gore Mesih İsa, acı ceken, olen ve insanları kurtarmak icin yeniden dirilmiş olan kurtarıcı mesihtir.
5-Tanrı Kelamı Hıristiyanlığa gore Tanrı kelamı, İsa'nın şahsında ortaya cıkmaktadır. Tanrısal kelamın İsa'da bedene (ete-kemiğe) donuştuğune, yaşamak icin her in­san gibi gayret gosterdiğine; beslendiğine, bir aile icinde bulunduğuna, ancak hic gunah işlemediğine inanılır. Kelam sıfatıyla bizzat İsa ’nın kendisi vahyi temsil eder. Hıristiyanlıkta İsa ’nın kendisinden başka vahiy yoktur.
Yuhanna İncili ’nde İsa ’nın kelam oluşu ile ilgili şoyle denir: “Kelam başlangıcta var idi ve kelam Allah nezdinde idi ve kelam Allah idi. O başlangıcta Allah nezdinde idi. Her şey onunla oldu ve olmuş olanlardan hicbir şey onsuz olmadı. Ve Kelam beden olup inayet ve hakikatle dolu olarak aramızda sakin oldu; biz de onun izzetini Baba ’nın biricik oğlunun izzeti olarak gorduk.”[29]
Hıristiyan papaz iken sonradan musluman olan Abdulahad Davud ise hıristiyanların temel dayanak olarak kabul ettikleri Yuhanna İncili ’nin bu ilk cumlesinin gercekte boyle olmadığını, tahrif neticesinde bu şekle sokulduğunu ifade ederek incilin ilk cumlesinin “Kelam başlangıcta var idi ve kelam Allah nezdinde idi ve kelam Allah idi.” şeklinde olduğunu belirtir.[30]
Kur ’an ’ın bir kısım Âyetlerinde de İsa ’nın Allah ’ın bir kelimesi olduğundan soz edilir.[31] Ancak bu kelime, Hıristiyanlıkta olduğu gibi İsa ’nın Allah ’ın vahyini temsil ettiği manasına gelmez. Kur ’an ’daki bu ifadenin manası, Hz. İsa ’nın, Allah ’ın “ol (kun)” emri ile babasız olarak mucizevî bir şekilde dunyaya gelmesi demektir. Başka bir ifade ile Yuce Allah, Cebrail vasıtasıyla Hz. Meryem ’e bir cocuk dunyaya getireceği haberini gondermiş ve neticede Hz. İsa Allah ’ın bir emri olarak bakire Meryem ’den doğmuştur. İşte Yuce Allah ’ın Hz. Meryem ’e ilettiği ilahi mesaja kelime denmiştir.
İslÂm ’da Hz. İsa ancak beşer icinden gonderilmiş bir peygamberdir. O, Tanrı, Rab ve Tanrı ’nın oğlu gibi kendisine uluhiyet izafe edilen bir takım vasıflardan butunuyle uzaktır. Bu manada Hz. İsa ile diğer peygamberler arasında hicbir fark yoktur. İslÂm inancında Hz. İsa tek kurtarıcı olmayıp mahşer gununde insanları hesaba cekme yetkisine de sahip değildir. İslÂm ’da diğer peygamberler gibi Hz. İsa ’nın da Yuce Allah ’ın izni ile şefaat etmesi umulur.
Yine İslÂm ’da Hz. İsa carmıha gerilmemiştir. Yahudiler ona benzeyen birini (Muhtemelen Yahuda İskaryot ’u) carmıha germişlerdir. O, Allah tarafından goklere yukseltmiştir. Onun kıyamete yakın gokten inerek Hz. Muhammed ’in şeriatına tabi olacağı bildirilmiştir.[32]
c-Kutsal Ruh Hıristiyan inancına gore bazen Tanrı ve bazen tanrısal varlık olduğuna inanılan ve İsa'dan sudur ettiği soylenen bu varlığın, Tanrısal bir guc olduğu soylenir ve ona "Kutsal Ruh" adı verilir.
Hıristiyanlıkta, Tanrı ve İsa ile birlikte, uluhiyetin ucuncu varlığı olarak Kutsal Ruh ’a inanılır. Kutsal Ruh, uclu birliğin (Teslis'in) bir unsurudur. Bu uclu birlik uluhiyeti oluşturur. Uclu birliğin gizemi, yani Tanrı'nın uc sahısta tezahur etmesi akıl ve mantık acısından izah edilememiştir. Bu konuda yapılan izahlar hem tatmin etmekten uzaktır hem de kendi icerisinde bir cok celişki bulunmaktadır.
381 yılında İstanbul ’da toplanan konsilde (hıristiyan din adamlarının oluştuduğu danışma meclisinde) Baba ve oğul gibi Kutsal Ruh ’un da tanrı olduğuna karar verilmiştir. Hıristiyanlığın en temel akidesini oluşturan teslise Kutsal Ruh ’un da tanrı olarak dahil edilmesi, Hz. İsa ’dan yaklaşık 4 asır sonra olmuştur. Hz. İsa ’nın da 325 yılındaki İznik konsilinde Tanrı olarak kabul edilmesi goz onunde bulundurulursa, teslis inancının Hıritiyanlığa sonradan dahil edildiği acık bir şekilde ortaya cıkmaktadır.
Kutsal Ruh, Baba ’nın butun irade ve kudretini kendinde taşır. Baba, Oğul ve Kutsal Ruh tek bir cevherde toplanmış uc ayrı şahıstır ve hepsi de ebedidir. Hıristiyanlara gore Kutsal Ruh ’un Baba ’dan ve Oğul ’dan nasıl cıktığı, asıl itibarı ile tek bir cevherden meydana geldiği halde nasıl uc ayrı şahsiyet olarak tezahur ettiği ve ebedi olduğu izah edilememektedir. Yukarıda gorulduğu gibi yapılan izahlar da tatmin etmekten uzaktır.
Kutsal Ruh, Allah gibi her yerdedir. İnsanlara iyi duşunceler ilham eder. Kutsal Ruh ancak vaftiz ile insana girer. Onun ruhunda yaşar, onu yuceltir. Konsillerde uyelere doğruyu gosteren Kutsal Ruh ’tur. Baba butun işlerini o mukaddes ruh ile yapar ve kudretini daima onunla gosterir. Kutsal Ruh, Hıristiyan din adamlarına (azizlere) ve iyi kimselere peygamberlerin ve havarilerin seslerini ilham eder. O, kiliseyi Allah ’ın nimeti ile doldurur ve kiliseyi hatalardan korur.
Kutsal Ruh'un yukarıda sayılan gorevleri, 1962 ’de (Roma ’da) İkinci Vatikan Konsilinde de aynen kabul edilmiştir. Sonuc olarak Hıristiyanlıkta Baba Allah yaratıcı, Oğul İsa kurtarıcı ve Kutsal Ruh da takdis edicidir (insanları yuceltici ve onlara iyi duşunceler ilham edicidir.)[33]
Hıristiyanlarca, teslis inancı tevhid gibi gosterilmeye calışılmakta; ancak onlara gore bir olan uc, uc olan da bir kabul edilmektedir. Birin uc, ucun de bir olması, izah edilmesi imkansızdır. Bunu hicbir hıristiyan din adamı da ikna edici bir şekilde izah edememektedir.
Hıristiyanlığın Kutsal Ruh inancı, İslÂm ’ın Kutsal Ruh goruşunden tamamen farklıdır. İslÂm ’a gore Kutsal Ruh, vahiy meleği olan Cebrail'in diğer bir adıdır. Mesela Hz. Meryem ’e İsa'yı mujdeleyen varlığın adı Hıristiyanlığa gore (teslis inancının ucuncu unsuru olan) Kutsal Ruh iken, İslÂm ’da buyuk meleklerden biri olan Cebrail ’dir (a.s.) Hıristiyanlığa gore Kutsal Ruh ’un yaratılmadığına, onun teslisin unsurlarından biri olduğuna inanılırken, İslÂm ’a gore Cebrail'in bir melek olarak yaratıldığına, Allah ’ın mahluku olduğuna ve peygamberlere vahiy getirmekle vazifelendirildiğine inanılır.
C-YAHUDİLİK VE HIRİSTİYANLIKTAKİ TANRI İNANCININ İSLÂM AKAİDİ ACISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ 1-Tevhid Akidesinin Diğer Dinlerdeki Tanrı Tasavvurları ile Mukayesesi Burada İslÂm inancının ozunu oluşturan Tevhid akidesini hulasa ederek gerektiği yerlerde Yahudilik ve Hıristiyanlıktaki yanlış Tanrı telakkilerini ortaya koymaya calışacağız.
Bilindiği gibi diğer ilahî dinlerde de (Yahudilik ve Hıristiyanlıkta da) Allah inancı mevcuttur. Ancak bu dinlerin Tanrı inancı İslam ’ın Tevhit merkezli evrensel bir İlah anlayışı ile mukayese edildiğinde ceşitli yanlışlıklar arzetmektedir. Bu yanlışlıklar yuzunden soz konusu dinlerin Tanrı inancıyla İslam ’ın Tevhid akidesi tam olarak bağdaşmaz.
İslÂm akidesinin esasını, azîz ve Âlim, Âdil ve kadîr, Âlemlerin Rabb ’i olan Allah inancı oluşturur. Allah, gokleri ve yeri, hayatı ve olumu yaratan, ezelî ve ebedî yegane ilahtır. Canlılara rızık veren, kainattaki kucuk veya buyuk her hali ve işi bilen ancak O ’dur. Kullarının yardımcısı, yetimlerin koruyucusu, yoldan cıkanların murşidi, felakete uğrayanların kurtarıcısı ve kendine yonelenlerin affedicisi ve merhamet edicisidir. O doğmamış ve doğurulmamıştır. Tektir, eşi ve benzeri yoktur.
Allah varlığını, bilgisini ve gucunu, yarattığı harikalarla, onlara verdiği yeteneklerle gosterir. İnsan yapısı O'nu doğrudan doğruya, beş duyu ile kavramaya yeterli değildir. Nitekim Hz. Musa O'nu gozleriyle gormekte ısrar edince, Allah ’ın karşı dağdaki bir anlık tezahurune dayanamayıp bayılmıştır.
İslÂm akidesi, Yuce Allah ’ın yarattığı mahluklara donuşebileceği, onlarda muşahhaslaşabileceği, gorulebileceği yonundeki tum goruş ve tasavvurları şiddetle reddeder. Bilindiği gibi Hıristiyanlıkta Tanrı yaratılmış olan İsa ’da kelam şeklinde tezahur etmiş ve Rabb ’e ortak kabul edilmiştir. Başka bir ifade ile Hıristiyanlıkta Tanrı, insan seviyesine duşurulurken, insan da Tanrı derecesine yukseltilmiştir.
Yahudilikte de Tanrı ’ya oturması, kalkması, kızması, gureşmesi ve intikam alması gibi beşeri sıfatlar isnad edilmektedir ki İslÂm akidesi bunu hicbir şekilde kabul etmemektedir. İslÂm ’a gore Allah Teala butun beşerî sıfatlardan munezzeh olup yarattığı hicbir varlığa benzetilemez.
Beşeri dinlerden Hinduizm ’de avatara inancı mevcuttur. Bu inanca gore Tanrı, insan veya başka bir varlık şeline girerek yeryuzune iner. Hindu tanrılarından Vişnu ’nun bu şekilde 10 veya 22 defa yere indiği soylenir.
İslÂm ’da melek, cin veya başka bir varlığın Allah ’ın yaratıcılığına yardımcı olması, Allah ’ın takdir ve icraatına mudahale etmesi gibi bir inanc kesinlikle yoktur. Yuce Allah bu konuda şoyle buyurmuştur: “De ki Allah ’ın dışında tanrı saydığınız şeyleri cağırın. O sahte tanrılar ne goklerde ve ne de yerde zerre ağırlığınca bile bir şeye sahip değildirler. O tanrıların, goklerin ve yerin yaratılması ve idaresinde hicbir ortaklığı yoktur. Allah ’ın onlardan hicbir yardımcıya ihtiyacı yoktur.”[34]
Başka bir Âyette ise şoyle buyrulur: "Ben onları, ne goklerin ve yerin ve ne de kendilerinin yaratılmasında hazır bulundurmadım; yoldan saptırıcıları (kendime) yardımcı tutmuş da değilim."[35]
Âyetlerde de gorulduğu gibi İslÂm, Hıristiyan­lık inancındaki kainatı Hz. İsa'nın yarattığı goruşunu kesinlikle reddeder. Kaldi ki ancak bir insan ve peygamber olan Hz. İsa ’nın kainati yaratması imkansızdır.
İslÂm, cok-tanrıya inananların (politeistlerin) tasavvur ettiği gibi herhangi bir fizikî gorunumle muşahhaslaşan Tanrı'nın bir veya daha cok zevce edinebileceği, onlardan oğulları ve kızları olabileceği, yani kendi varlığından her ne suretle meydana gelirse gel­sin, daha alt derecede Tanrılar veya tanrısal varlıklar oluşabileceği goruşlerini de kesinlikle kabul etmez.
İslam, hulûl, inkarnasyon, avatara vs. gibi tarihin veya gunumuzun bu yondeki tum tasavvurlarını reddeder. Hulul, inkarnasyon ve avatara tanrının insan veya başka bir varlık şekline burunmesi anlamına gelen muteradif kelimelerdir. İslÂm, bu tur tasavvurları şirk ve politeizm olarak değerlendirir. Melekler gibi varlıklara uluhiyet isnadını da kabul etmez.
Yine İslÂm, Allah ’ın insanlarla veya başka varlıklarla alaka kurabilmek veya yarattığı varlıkları başka varlıkların şerrinden koruyabilmek icin mahlukatı icinde kendini gizlemesini, her hangi bir varlık şeklinde gorunmesini (avatarasını-inkarnasyonunu) kabul etmez. Bunu, Tanrı'ya yapılan acizlik ve zayıflık is­nadı olarak değerlendirir.
Allah ’ın sıfatları yarattıklarında da tezahur eder, ancak o sıfat ve ozellik Allah ’ın ken­disi veya kendisinin bir cuz ’u değildir. Bu sebeple İslÂm ’da Hinduizm ve Hıristiyanlıktaki gibi kısmî de olsa avatara (veya inkarnasyon) tasavvurları bulunmaz. Yuce Allah, kelamı ve kullî iradesiyle istediğini yaratır. Bu sebeple İslÂm, ezelî ve ebedî tanrısal oğul ve diğer tanrısal varlık tasavvurlarını kabul etmez.
Orneğin Kur'an lafız ve mana olarak Allah Kelamı ’dır. Ama bu kelam, ne Allah ’ın kendisi ne de O ’nun bir cuz ’udur. Nasıl ki tabiatta cereyan eden olaylar O'nun Sani (yaratıcı) sıfatının tezahuru ise aynı şekilde sozu de kelam sıfatının gorunumu mahiyetindedir. Fakat bu kelam, Allah değildir. Dolayısıyla İslÂm ’da hıristi­yanların ileri surduğu gibi Logos'un (tanrı kelamının) Tanrı ’nın kendisi ya da O ’nun bir cuz ’u olduğu goruşu de ka­bul edilmez.
İslÂm, Hinduizm veya benzeri sistemlerdeki Tanrı ’nın (işvara'nın) cok uzaklarda olduğu, mahlukatı duyabilmesi icin ara tanrısal varlıklara veya kutsal kişilere ihtiyacı olduğu gibi bir inancı reddeder. İslÂm ’a gore, Allah insana veya diğer varlıklara kendilerinden daha yakındır. Yuce Allah bu gerceği şoyle dile getirir: “Muhakkak ki insanı biz yarattık ve nefsinin insana fısıldadıklarını cok iyi biliriz. Zira biz ona şah damarından daha yakınız.”[36]
Yuce Allah, her hangi bir ağactan duşen kuru yapraktan dahi haberdardır. Allah ’ın varlıkları duyabilmesi icin hicbir aracıya ihtiyacı yoktur. Zira Allah ’ın dışındaki tum varlıklar, O ’nun yuce kudretiyle yaratılmıştır. Tum varlıklar, her an O ’na muhtac durumdadır. Ancak Yuce Allah ’ın hicbir şeye ihtiyacı yoktur.
Allah, Hıristiyanlıkta olduğu gibi farklı cevhe­rlerin sentezinden oluşmuş tek varlık halinde tasavvur edilse dahi, bu ve benzeri tasavvurlar İslÂm ’da kabul edilmez. Nitekim, eski İran dini olan Parsizm'de ortaya cıkan ve Tanrı'dan ezelde sudur ettiğine inanılan kotuluk tanrısı (Ehriman) ve iyilik tanrısı (Angramainyu) dualizmini de İslÂm kabul etmez.
İslÂm, din adamlarının Tanrı adına hukum verme­lerini, onların ictihatlarının ilmi goruş değil de ilahi vahiy gibi algılanmasını reddeder. Hıristiyanlıktaki papaların yanılmazlığı (la yuhti) inancını Allah ’a eş koşmak olarak kabul eder. Nitekim Kur'an ’da şoyle buyrulur: "Onlar, bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler."[37] İslÂm, Allah adına kural koymayı, hukum­ vermeyi Allah ’tan başka Tanrı ’lar edinmek ve onlara tapmak olarak telakki eder.
Bu ayeti duyduklarında şaşkınlıkla karşılayan sahabelere Hz. Peygamber şoyle cevap vermiştir: “Allah ’ın helal kıldığına haram, haram kıldığına helal demişlerdir. işte bu onlara ibadet etmek demektir.”[38]
Allah ’ın varlığı, ancak kendisinin bildirdiği kadarıyla bilinebilir, onun bildirmediği hususlar, hic bir mahlukatın kavrayamayacağı bir sır olarak kalır. Cunku beşerin aklı Allah ’ı butun mahiyetiyle kavrayabilecek bir guc, kapasite ve istidada sahip degildir. Bilindiği uzere beşer aklı, sınırlı olup sınırsız olan Yuce Allah ’ı hakkıyla kavramaktan acizdir. Biz kulları, O ’nu ancak yine kendisinin bildirdiği sıfatları kadarıyla tanıyabiliriz.
Burada İslam ’ın uluhiyet anlayışının iyice kavranabilmesi icin itikadi acıdan Allah ’ın sıfatlarını ele alarak acıklamaya calışacağız. Bu esnada diğer dinlerdeki yanlış uluhiyet tasavvurarına dikkat cekerek itikadî acıdan derğerlendirmesini yapacağız.
Yuce Allah ’ın sıfatları genellikle Zatî ve Subutî sıfatlar olmak uzere iki kısma ayrılmaktadır. Zatî sıfatlar, Allah ’ın zatı ile alakalı olup O ’nun dışındaki hicbir beşerî varlığa izafe edilmeyen sıfatlardır. Subutî sıfatlar ise daha ziyade mahlukata da muteallık yonleri bulunan sıfatlardır. Ancak yine de Yuce Allah ’ın subutî sifatları ile mahlukatın sıfatları arasındaki benzerlik, mutlak benzerlik değildir. Bu benzerlik, insanların bu sıfatlarla Allah ’ı daha iyi kavramalarına yardımcı olur.
Mesela Allah ’ın gormesi ile insanların gormesi aynı değildir. İnsanın gorebilmesi icin goz organına ihtiyacı vardır. Aynı zamanda insan herşeyi gorebilme imkanına da sahip değildir. Yuce Allah ise goz organına ihtiyac duymadığı gibi gormesi insanınki gibi sınırlı da değildir.[39]
2-Allah ’ın Zatî Sıfatları a-Vucud (Varlığının Zaruri Olması)
Allah ’ın var olması ve varlığının hicbir şeye muhtac olmaması demektir. Allah vacibu ’l-vucuddur, yani varlığı zorunlu olup yokluğu duşunulemez. Cenab-ı Hakk ’ın dışındaki varlıklar ise mumkinu ’l-vucud ’dur, yani olmaları zorunlu değildir, olmasalar da olur. Yuce Allah bu hususta şoyle buyurur:
“Allah ’tan başka hicbir ilah yoktur. O, Hayy (diri) ve Kayyum ’dur (butun mahlukatın idaresi kendisine aittir). Kendisine ne uyku gelir ne uyuklama. Goklerde ve yerdekilerin hepsi O ’na aittir.”[40]
Kainatta akılları hayret ve acze duşuren bir nizam ve ahengin bulunduğu aşikardır. Bu nizam ve ahenk, kainat yaratılalı beri son derece hassas hesapların ilahî dengesi icerisinde hic şaşmadan devam etmektedir.
Malum olduğu uzere dunyanın ekseninde 23.5 derecelik bir eğim bulunmaktadır. Şayet bu eğim olmasaydı, mevsimler oluşmazdı. Aynı şekilde guneşle dunyamız arasındaki mesafe biraz fazla olsaydı, her yer buz haline gelir, ya da mesafe biraz yakın olsaydı, her şey yanar kul olurdu. İşte bu nizam ve ahengin bozulmadan devam etmesi, Allah ’ın varlığını ve birliğini gosteren en kuvvetli delillerden biridir. Allah ’ın varlığı ve birliğine delalet eden benzer misalleri saymakla bitiremeyiz. Yuce Allah bu nizama şoyle dikkat cekiyor:
“O Allah yedi semayı birbiri uzerinde tabaka tabaka yarattı, Rahman ’ın bu yaratmasında bir uygunsuzluk goremezsin. Gozunu cevir de bir bak. Bir nizamsızlık goruyor musun? Sonra gozunu iki kere daha cevir ve bak. Goz aradığı nizamsızlığı bulamadan hor ve hakir sana doner.”[41]
b-Kıdem (Ezeli Olması)
Yuce Allah ’ın evvelinin olmaması demektir. Evvel, ahir, başlangıc, sonuc gibi kelimeler, zaman ifade eden sozlerdir. Halbuki zamanı da yaratan Yuce Allah ’tır. O, zaman ve mekandan munezzehtir.
Allah Teala “O Allah evveldir, ahirdir, zahirdir, batındır...”[42] buyurur. Ancak buradaki evvel ve ahir kelimeleri, Allah ’a zaman izafe etmez. Bunların manası, mahlukata nispetle evvel ve ahir olarak nitelendirilmektedir. Zira bu sıfatlar, daha mahlukat yaratılmadan once Allah Teala ’nın mevcud olması, mahlukat yok olduktan sonra da varlığının devam etmesi demektir.
Hıristiyanlıkta Baba Tanrı ile birlikte Tanrı Kelamı olarak vasıflandırılan Oğul İsa da ezeli bir varlık olarak kabul edilir. Nitekim Yuhanna İncilinde şoyle denir: “Kelam başlangıcta var idi ve kelam Allah nezdinde idi ve Kelam Allah idi, o başlangıcta Allah nezdinde idi, her şey onunla oldu ve olmuş olanlardan hicbir şey onsuz olmadı...”[43]
Yukarıdaki ifadelerde de gorulduğu gibi Hırisitiyanlıkta iki ezeli varlığın bulunduğu iddia edilir. Hıristiyanlar, bir taraftan İsa ’nın Allah ’ın oğlu olduğunu savunurlar. Buna gore İsa Tanrı tarafından yaratılmış bir varlıktır. Diğer taraftan İsa ’nın Tanrı ’nın ezelî bir kelamı olduğunu one surerler. Buna gore de İsa ’nın yaratılmamış bir varlık olması (oğul olmaması) gerekir. Bu iki durum, Hıristiyanlıktaki Tanrı inancının kendi icinde celişkili olduğunu acıkca ortaya koymaktadır.
c-Beka (Ebedî Olması)
Allah Teala ’nın sonunun olmaması, ebedî olması demektir. Allah tarafından yaratılan canlı-cansız her varlığın belirli bir eceli/sonu vardır. Allah ’ın dışında eceli gelen her varlık, yok olacaktır.
Bu hususta Yuce Allah şoyle buyurur: “Allah ’tan başka hicbir ilah yoktur. O ’nun zatından başka herşey yok olacaktır. Hukum O ’na aittir ve sonunda O ’na donduruleceksiniz.” Başka bir ayette de şoyle buyrulur: “Yeryuzunde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabb ’inin zatı baki kalacaktır.”[44]
d-Vahdaniyyet (Bir Olması)
Yuce Allah ’ın zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir tek olması; eşi, ortağı ve benzerinin bulunmaması demektir. Allah hakkında vahdaniyyetin zıddı olan cokluk ve şirk duşunulemez.
İslÂm inancına gore Allah birdir ve tektir. Bu bir oluş, sadece sayı acısından değil, O ’nun zatında, sıfatlarında, fiillerinde, yucelik ve şerefte, hukum ve otoritede eşi ve benzeri olmayışı acısındandır. Allah ’tan başka hicbir yaratıcı yoktur ve kulluk ancak Allah ’a yapılır.
Kur ’an-ı Kerim baştan sona dikkatli bir şekilde gozden gecerilirse Allah ’ın, kullarından talep ettiği en muhim hususun vahdaniyet prensibi olduğu gorulur. Yuce Allah, teslis ve şirk gibi vahdaniyyet ilkesini zedeleyici her turlu inancı kesinlikle reddeder. Kur ’an-ı Kerim ’de Allah ’ın birliğinden, eşi ve benzeri bulunmadığından bahseden pek cok ayet vardır:
“De ki: O Allah ’tır, bir tektir, hicbir şeye muhtac değildir. Doğurmamış ve doğurulmamıştır. Hicbir şey O ’na denk olamaz.”[45]
“Allah hicbir evlat edinmemiştir. O ’nunla birlikte hicbir tanrı da yoktur. Oyle olsaydı bu durumda her tanrı kendi yarattığını alır goturur, kimi kiminin uzerinde yucelik iddia ederdi. Allah, inkarcıların isnadlarından munezzehtir.”[46]
Evrenin yaratılışındaki ahenk ve duzen, tabiat kanunlarının en kucuk sapma dahi gostermeden surup gitmesi, yaratıcının bir ve tek olduğunun en buyuk delilidir. Şayet kainatı idare eden kudret tek ve bir olmasaydı, iradeler arasındaki farklılıklar sebebiyle evrendeki eşsiz duzen ve sistem birbirine karışır, adeta bir kaos olur ve neticede hayat imkansız hale gelirdi.
Nitekim Kur ’an ’da şoyle buyurulur: “Eğer goklerde ve yerde Allah ’tan başka tanrılar olsaydı, gokler ve yerin duzeni bozulurdu.”[47] Yerle goklerin duzeni bozulmadığına gore Yaratıcı olan Allah tektir, onun eşi ve benzeri yoktur.
Daha once de Yahudiler, surgunde kaybolmuş olan Tevrat ’ı tekrar derleyip topladığı icin Uzeyir ’e (İbranicede Ezra) aşırı bir tazimde bulunmuş ve onu Allah ’ın oğlu olarak kabul etmişlerdir. Bu husus, Kur ’an-ı Kerim ’de acık bir şekilde şoyle ifade edilmiştir:
“Yahudiler Uzeyir Allah ’ın oğludur dediler. Hıristiyanlar da Mesih Allah ’ın oğludur dediler. Bu, onların ağızlarında geveledikleri sozleridir (gercekle alakası yoktur). Bu soz, kafirlerin sozlerine benzemektedir. Allah onları kahretsin. Nasıl da haktan yuzceviriyorlar. Yahudiler Allah ’ı bırakip hahamlarını; Hıristiyanlar da rahiplerini ve Meryem oglu Mesihi rab edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilaha kulluk etmeleri emrolundu. O ’dan başka hicbir ilah yoktur. Allah, onların ortak koştukları şeylerden munezzehhtir.”[48]
Yahudiler Tevrat ’ın hukumleriyle amel etmeyi bırakınca Yuce Allah Tevrat ’ı ihtiva eden Tabut ’u (Ahid Sandığını) ortadan kaldırmış ve boylece Tabut duşmanların eline gecmiştir. Neticede Tevrat ’ın yazılı metni yahudilerin ellerinden gittiği gibi hafızalarındaki Âyetler de zaman icerisinde busbutun silinmiştir.
Tevrat ’ın ortadan kalkmasına uzulen Uzeyir ’in (Ezra), Tevrat ’ın kendisine verilmesi icin cok yalvardığı rivayet edilmiştir. Nihayet Allah ’a ibadet ederken Allah tarafından icine bir nur dolduğu ve Tevrat ’ın olduğu gibi kalbine doğduğu ileri surulmuştur. Uzeyir Allah ’ın Tevrat ’ı kendisine verdiğini kavmine duyurmuş ve Kutsal kitabı kavmine oğretmiştir. Bundan dolayı, İsrail Oğulları “Uzeyir Allah ’ın oğlu olmasaydı Tevrat kendisine verilmezdi” diyerek kendisine Allah ’ın oğlu yakıştırmasında bulunmuşlardır.[49]
İsrail Oğulları ’ndan alınmış olan bu rivayetin Tevrat ’a sahihlik kazandırmak icin yahudilerin uydurması olduğu anlaşılmaktadır. Gercek şudur ki yahudilerin kutsal kitaplarını taşıyan sandık, birkac kez duşmanların eline gecmiş, kutsal kitap saldırıya uğramiş, bizzat Hz. Musa ’ya verilen vahiy nushaları kaybolmuştur.
Yahudi din adamları hafızalarında kalan Âyetleri parca parca yazmışlardır. Babil esaretinde iyi bir yazıcı olan Ezra bu şifahi ve kısmen yazılı rivayetleri bir araya toplayip yahudi kutsal kitabını bir butun halinde ortaya cıkarmıştır. Bu hizmetinden dolayı Ezra İsrail Oğullarının takdir ve saygısını kazanmış, bu saygı zamanla o kadar aşırı bir noktaya varmış ki bir kısım yahudiler Ezra ’ya ikinci Musa demişler ve hatta daha da ileri giderek onu Allah ’ın oğlu saymışlardır.[50] Kur ’an-ı Kerim yahudilerin bu yanlış inanclarını kesinlikle reddetmektedir.[51]
İncillerde Cenab-ı Hak hakkında “peder” sozunun kullanıldığı gorulur. Bunun hakiki olarak değil, mecazi olarak kullanıldığı ve MÂlik, HÂfız manasına geldiği kabul edilir. Cunku, incillerde Cenab-ı Hakk ’ın yalnız Hazreti İsa ’nın değil, insanların da Pederi olduğu yazılıdır.[52]
Eğer oğulluk Hazreti İsa hakkında hakiki manada ise, insanlar hakkında da hakiki manada olmalıdır. O halde, insanların dahi Allah ’ın oğulları olmaları lazım gelir. Bunun Hazreti İsa ’ya has kılınmasında bir mana bulunamaz. Eğer oğulluk, insanlar hakkında mecazi manada ise ise, Hazreti İsa hakkında da mecazi olması gerekir. Dolayısıyla Yuce Allah, hic kimsenin pederi olmadığı gibi, hic kimse de O ’nun oğlu değildir. Netice itibarı ile hıristiyanların baba-oğul ilişkisinde acık bir celişkiye duştukleri gorulur.[53]
Hıristiyan propagandacıların (misyonerlerin) iddialarının tersine incillerde Hazreti İsa ’nın peygamberden başka bir şey olmadığı acıkca ifade edilir.[54]
Hıristiyanlığın dayandığı Eski Ahit ’te titiz bir şekilde uzerinde durulan Tevhid inancı, Hint ve Yunan kulturunun etkisiyle tevhide aykırı bir şekle girmiştir. Yukarıda da ifade edildiği gibi teslisin Hıristiyanlığa girmesi hayli sonra olmuştur.
Başlangıcta saf bir tevhid akidesine sahip olan Hıristiyanlığ ’a sonradan girmiş bulunan teslis inancının incillerde sağlam bir deliline rastlanmamaktadır. Aksine muharref incillerde bile Tanrı ’nın tek olduğu bir cok yerde vurgulanmıştır. Nitekim İsa şoyle demiştir: “Dinle ey İsrail! Allah ’ınız Rab bir olan Rab ’dir.”[55]
325 yılında toplanan İznik konsilinde henuz teslis yoktu. Orada sadece Baba ve Oğul ’un tanrı olduğu ve onların aynı cevherden meydana geldiği iddia edilerek ikili bir tanrı telakisi kabul edildi. Daha sonra 533 yılında toplanan Kostantinopolis konsilinde teslis inancı benimsendi.
Bugun yapılan itirazlar karşısında teslisin yorumu yapılarak “Tanrı tektir ve guc ondadır, İsa ise onun sadece oğludur, Ruhul-kudus de gucudur.” gibi ifadeler, Hıristiyanlık inancını teslisten kurtarmaya yetmemektedir. Ayrıca her turlu noksanlıklardan ve beşeri sıfatlardan munezzeh olan Allah ’a oğul isnadı, Yuce Allah tarafından şiddetle reddedilmiştir.
Yuce Allah bu konuda şoyle buyurmuştur: “Allah oğul edindi dediler. Haşa! O, bundan munezzehtir. O, zengindir (hicbir şeye ihtiyacı yoktur). Goklerde ve yerde olanların hepsi O ’nundur. Onun oğlu olduğu hakkında hicbir deliliniz yoktur. Allah ’a karşı ilim ile ispat edemeyeceğiniz şey mi isnad ediyorsunuz. De ki elbette Allah hakkında yalan uyduranlar iflah olmazlar.”[56]
Yuce Allah bir cok Âyette Hz. İsa ’yı Allah ’ın oğlu olarak kabul edenlerin mumin olmadığını, hıristiyanların bu iddialarıyla Allah ’a ortak koştuklarını haber v