Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet'in ibadet hususundaki farklılıkları nelerdir? İbadet anlayışları nasıl? İslam ve diğer ilahi dinler arasındaki ibadet farklılıkları...Her dinde inanc esaslarından sonra ibadetler gelmekte ve o dinin inanc esaslarına uygun olarak yerine getirilmektedir. Bu ibadetler genelde mabetlerde yapılırken, bazen de ozel yerler tahsis edilmeden ferdi olarak herhangi bir yerde ifa edilmektedir.
İlahî dinlerdeki ibadeti, genel olarak kulun Rabb ’ine duyduğu saygıdan dolayı, nefsin isteklerine karşı durması, yaratanın buyruğuna uygun davranması şeklinde tarif edebiliriz. Başka bir ifade ile ibadet, kulun inandığı ve bağlandığı yuce varlığa karşı kulluk borcunu yerine getirmesi, ondan yardım talep etmek icin samimi dileklerle kendisine yalvarması ve Rabb ’i ile manevi bir irtibat kurmasıdır. İbadet, halis niyetle yapıldığında kişiyi gunahlardan arındırır ve kendisine sevap kazandırır.
Tarih, insanların her donemde kul olduklarını ifade etmek icin Allah ’a ibadet ettiklerini haber vermektedir. Bugun de insanlık aynı şekilde bu gayreti yerine getirme cabası icindedir. Cunku insanoğlu yaratıldığından beri, kendisinden daha ustun ve yuce bir varlığın tesiri altında olduğunu hissetmiş ve ona karşı bir tazimde bulunma ihtiyacı duymuştur. Zira insan yaratılış itibarı ile kendisinden daha guclu bir varlığa sığınma ve ondan yardım talep etme ihtiyacı icinde yaratılmıştır. ilahî dinler, insanın yaratılıştan getirdiği ibadet etme ihtiyacını en guzel bir şekilde tanzim etmiş ve onu bazı ibadetlerle mukellef kılmıştır.
Son din olan İslÂm ’da insan fıtratının ihtiyacı olan ibadet etme arzusunu en guzel ve mukemmel bir şekilde tanzim etmiş ve ibadeti kulluğun bir gereği saymıştır. Kur ’an ’da bu husus şoyle ifade buyurulur: “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”[1]
Dinlerdeki ibadetler, şekil, kemiyet ve keyfiyet bakımından farklı olsa da gaye ve anlam bakımından birbirine yakındır.
İbadeti ele alırken İslÂm ’daki ibadetle namaz, dua, oruc, zekat ve haccın kastedildiğini goz onune alıp diğer dinlerdeki ibadetleri bu ibadet ceşitleri veya benzerleri acısından mukayese etmeye calışacağız.
I-YAHUDİLİKTE İBADET A-KURBAN İBADETİ Yahudilikte ibadetler genelde kurbana hasredilmiştir ve bu kurban ibadeti ceşitli sebeplere matuf olarak yerine getirilmektedir. Mesela kurban, gunah keffareti ve şukran ifadesi olarak sunulur. Bununla tanrının gazabının yatıştırılacağına inanılır, tanrıya olan saygı izhar edilmiş olur, tanrı Yahve ’ye hediye verilmiş kabul edilir.
Kurban ibadeti, bazen kesilerek ve bazen de yakılarak yerine getirilir. Hayvanın kusursuz olması gerekir. Kurban, genelde sığır, koyun, keci, guvercin, kumru ve bazı yabani hayvanlardan sunulur.
Yahudilikte insanın kurban edilmesinden de soz edilmektedir.[2] İnsanın kurban edilme adeti, onlara muhtemelen cevrelerindeki Sami ve Kenan kulturlerinden gecmiştir. Mesela Ba ’l adındaki putun, taze etleri sevmesi sebebiyle, onun yemesi icin cocukların kurban edildiği bildirilmiştir. Ayrıca Tora ’da (Tevrat) ilk doğan cocukların kurban edilmesine dair emirler bulunmaktadır. Musa şeriati ile cocukların kurban edilmesi yasaklanmış olmasına rağmen[3] bazılarının bu adeti devam ettirdiği gorulmuştur.[4]
Yahudilikte kurbanın Suleyman mabedı, toplanma cadırı ve mezbahlarda yapılması gerekmekteydi. Fakat Hz. Musa ’dan sonraki donemlerde, Kudus ’teki yahudi kutsal mabedinin yıkılmasıyla Kurban ibadeti terkedilmiş, bunun yerini dua almıştır. [5]
B-DUA/NAMAZ İBADETİ Yahudilikte namazın emredilmesi, hukumleri ve yerine getiriliş şekillerinde hicbir acıklık bulunmamaktadır. Bu sebeple yahudilerin kıldığı namaz konusunda acık ve net bir neticeye varmak mumkun değildir. Yahudi Kutsal kitabında namazı emreden acık bir ifade yoktur. Yahudilikte namazdan ziyade dua on plana cıkmış ve duadan bir nevi namaz kastedilmiştir. Dua olarak da daha ziyade Eski Ahit ’in Mezmurlar kitabından belli bolumler okunur. Bu dualar bir nevi ilahî ve şarkı mahiyetindedir.
Bugun yahudilikte gunluk olarak sabah, oğle ve akşam ayini yapılır.
Haftalık olarak sinagog/havralarda cumartesi (Şabat) ibadeti yapılır. Haftalık ibadet on emirden biri kabul edilir. Cumartesi ibadeti, Tanrı Yahova ’nın kainatı altı gunde yaratıp yedinci gun olan cumartesi gunu istirahata cekilmesini temsil eder. Tanrı bugunde yahudilere calışmayı yasaklamıştır. Tanrı, bu yasağı ciğneyenleri cezalandıracağını bildirmiştir.
Aylık olarak yeni ay manasına gelen Roş Hodeş denen bir bayram yapılır. Bu bayramda bir takım dua ve ayinler icra edilir.
Yıllık olarak Roş Ha-şana denen yılbaşı bayramı, pişmanlık ve tevbe gunu olarak kutlanan Yom Kipur bayramı, yahudilerin Mısır ’dan cıkışını temsil eden Pesah bayramı kutlanır. Yine Yahudilikte Sina dağında Hz. Musa ’ya on emrin verilişini simgeleyen Şavuot bayramı, yahudilerin Mısır ’dan cıktıktan sonra coldeki hayatlarını ifade eden Sukot bayramı bulunur. Bunun dışında daha bir cok bayramlar kutlanır. Bu bayramlarda yahudiler kendilerine gore kutsal kitaplarından bolumler okur, dua eder ve ilahiler soylerler.[6]
C-ORUC İBADETİ Tevrat ’ta emredilen oruc, tevbe gunu olarak kutlanan “Yom Kipur” orucudur. Bu oruc, gun batımından diğer gun batımına kadar surer. Muddeti 24 saat kadardır. Bu tur gunduzle sınırlı olmayan oruclara “Buyuk oruc”, sadece gunduz tutulan oruclara ise “kucuk oruc” denir. Buyuk oructa, yemek, icmek, yıkanmak, yağlanmak, ayakkabı giymek ve cinsi ilişkide bulunmak; kucuk oructa ise sadece yeme ve icme yasaktır.
Yahudilik ’te ayrıca hahamlar tarafından belirlenen ve ozel olarak muhtelif zamanlarda tutulan ceşitli oruclar bulunmaktadır.
Yahudi kutsal kitaplarında oruc nefsin alcaltılması, nefse azap edilmesi ve oruclunun hicbir iş yapmaması olarak tanımlanır. Fakat zaman icerisinde oruc ibadeti değişikliklere maruz kalmış; bazı donemlerde oruc, et yememe, icki icmeme veya en az yiyecekle yetinerek bir nevi perhiz yapma şeklinde algılanmıştır.[7]
D-ZEKAT İBADETİ Yahudiliğe gore herkesin sahip olduğu malın onda birini (oşur) zekat olarak vermesi zorunludur. Zirai mahsullerin, sığır ve koyun surulerinin her yıl onda bir oranında zekatı verilmelidir. Zekat, Harun soyundan gelenlere (levililer), yetim, oksuz, garip, dul ve kohen adı verilen din adamlarına verilir.
Yahudilikte ayrıca sadaka vermek de tavsiye edilmiştir. Hatta bu ahlaki bir emir değil, aynı zamanda dini bir mukellefiyet olarak kabul edilmiştir.
E-HAC İBADETİ Yahudilikte yılda uc defa haccetmek zorunludur. Hac ibadeti, yahudi bayramlarından Pesah ve Şavuot gibi bayramlarda yerine getirilir. Ancak haccın zorunlu olması, Kudus ’teki Suleyman Mabedi ’nin ve orada kurban kesilen mezbahın ayakta kalması şartına bağlanmıştır.
Hac yerleri, başta Kudus ve cevresi olmak uzere Talmut ve Kabala ’da adı gecen yahudi peygamberlerin, kralların din buyuklerinin ve azizlerinin mezarlarıdır. Her hac mevsiminde hacda bir hafta kalınması mecburidir. Hac esnasında dualar edilir, kurbanlar takdim edilir, adaklar yerine getirilir.
Hac sadece erkeklere emredilmiştir. Sağır, dilsiz, kor ve hasta gibi bedeni ozurlulere hac zorunlu değildir.[8]
Yahudi kutsal mabedi Romalılar tarafından yıkıldıktan sonra (M. S. 70) hac ve kurban gibi mabede bağlı ibadetler yerine getirilememiştir. Mabedin yıkımından sonra geriye kalan ve bugun “Ağlama Duvarı” veya “Batı Duvarı”, olarak bilinen bu kalıntı ziyaret edilmekte ve yaşanılan trajedilerin anısına goz yaşı dokulmektedir. Selahattin Eyyubi ’nin Kudus ’u fethetmesi ile yahudiler haccetme hurriyetine kavuşmuşlardır. Daha sonra 1492 ’de İspanya ’dan kovulup Osmanlı Devletine sığınan bir cok yahudi buradan daha rahat haccetme imkanına kavuşmuşlardır.[9]
F-YAHUDİLİKTE MABED Yahudilikte mabed onemli bir yere sahiptir. Mabed, yahudilerin dini merkezi sayılır. Yahudilerin en kutsal ibadet yeri olan Suleyman Mabedi Babil, surgunu esnasında yıkılmış, surgun donuşu yeniden inşa edilmiştir. Ancak ikinci surgun sonrası (M. S. 70) tamamen yıkılmış ve yerine yenisi yapılamamıştır. Yahudiler, hala bu mabedi yeniden yapma hayalleriyle yaşarlar. Bu hayallerini gercekleştirmek icin muslumanların elinde bulunan Mescid-i Aksa ’yı yıkıp yerine kendi mabedlerini inşa etme planları yapmaktadırlar.
Yahudiler ikinci surgun sonrası yıkılan mabed yerine bunu ornek alarak Sınagog adında yeni ibadet yerleri yapmışlardır. Toplu ibadet, dua, dini tedrisat ve ayinler, sinagogda (havrada) yerine getirilmektedir. Bugun İsrail dini bir devlettir. İsrailde hastanelerde, universitelerde, her kurulan mahallede bir mabed inşa edilir.
Yahudilere gore sinagog, tanrının evi olarak gorulur; Ahd-i Atik ’in sembolu olarak kabul edilir.[10]
II-HIRİSTİYANLIKTA AYİN VE İBADET A-AYİNLER (SACRAMENT) Hıristiyan sacramentleri, Hz. İsa tarafından belirlendiğine inanılan, hıristiyanların kurtuluşu ve manen yukselişini ifade ettiği kabul edilen 7 turlu ayinden oluşur. Tum hıristiyanlar, bu sacramentelere inanmak ve uymakla yukumludurler. Yalnız protestanlar bu 7 sacramentten ancak 2 tanesini; vaftiz ve evharistiya ’yı kabul ederler. Bu ayinlerden bir kacı şunlardır:
1-Vaftiz Vaftiz, kilisede kişinin suya batırılması veya uzerine su serpilmesi gibi yollarla yapılır. Hıristiyan olabilmek icin vaftiz olmak ilk şarttır. Yine bir kiliseden diğerine gecmek icin vaftiz olmak gerekir. Vaftiz ayini baba, oğul ve kutsal ruh adına yapılır, vaftizle kişinin İsa ’nın manevi vucuduna iştirak ettiğine inanılır. Vaftizle kişinin asli gunahtan temizlenmiş ve yeniden doğmuş gibi olduğu kabul edilir. Vaftiz olmadan olen kişi, asli gunahtan temizlenmediği icin gunahkar olarak olmuş kabul edilir.
2-Evharistiya (ekmek şarap ayini) Evheristiya ayini Pazar gunu kilisede yapılır. Papaz şaraba batırdığı ekmeği kiliseye gelenlere sunar. Burada şarap, Hz. İsa ’nın kanını, ekmek ise etini temsil eder. Hıristiyanlar şaraba batırılmış ekmeği yemekle Hz. İsa ’nın manevi vucuduna iştirak etmiş, bir nevi onunla butunleşmiş olduklarına inanırlar. Bu uygulama, Hz. İsa ’nın carmıha gerilmeden once havarileri ile yediği son akşam yemeğini temsil eder. Yeni Ahit ’te bildirildiğine gore, Hz. İsa carmıha gerilmeden once ekmeği şaraba batırıp yanında bulunan havarilerine sunmuş, ekmeğin eti, şarabın da kanını temsil ettiğini bildirmiştir.[11]
3-Gunah Cıkarma ve Tevbe Hıristiyanlarda kilise, en buyuk otorite olarak kabul edilir ve gunahları bağışlama ve affetme yetkisine sahiptir. Buna gore papaz İsa tarafından gunahları affetmekle gorevlendirilmiş ve yetkili sayılmıştır. Kişinin, gunahını itiraf etmesi ve papazın da bunu kabul etmesi ile Tanrı tarafından bağışlandığına inanılır. Bu itiraf, bazen toplu halde de yapılır. Gunah işleyenlerin omrunde en az bir defa gunahlarını kilisede papazlara itiraf edip tevbe etmesi gerekir. Onlar, papazlara bu affetme yetkisinin İncillerde İsa Mesih tarafından verildiğine inanırlar.[12]
Bu ayinlerin dışında kuvvetlendirme, nikah, rahip takdisi ve kutsal yağ gibi başka ayinlerde bulunmaktadır. Ancak bunların detayına girmeye gerek gormuyoruz.[13]
B-İBADETLER 1-Dua ve Ayinler Hıristiyanlığın kutsal kitabında Hz. İsa tarafından tavsiye edilmiş herhangi bir ibadet uygulaması bulunmaz, ancak kutsal kitapta İsa aracılığıyla Tanrı ’ya kalben dua edilmesi tavsiye edilir.
Hıristiyanlıkta dua ve ayin 325 yılındaki İznik konsilinde kabul edilmiştir. Katolikliğin merkezi olan Vatikan, zaman zaman dua ve ayin konusunda değişiklikler yaparak bunları hıristiyanlara bildirmiştir. Yine protestanlar da duada kendilerine gore bir takım değişiklikler yapmışlardır.
Ayinler, kilisede cemaatle papazın nezaretinde yapıldığı gibi, dua şeklinde ferdi olarak da icra edilebilir. Hıristiyanlıkta Hz. İsa ’ya nispet edilen ve adına Peter duası denilen dua meşhur olmuştur. Bu duada tanrıya yonelinir, ona şukredilir, kendisinden yardım istenir ve gunahların bağışlanması talep edilir.
Hıristiyanlıkta ibadet gunluk, haftalık ve yıllık olmak uzere uc kısma ayrılır:
- Gunluk İbadet (ayin):
Sabah ve akşam olmak uzere gunde iki defa yapılır. Kilisede toplu halde yapılması, ferdi olarak yerine getirilmesinden daha makbuldur. Yapılan ibadetlerde incillerden bolumler okunur.
- Haftalık İbadet (ayin):
Pazar gunleri sabah ve akşam olmak uzere iki kere kilisede yerine getirilir. Bu ibadet hıristiyanlarca onemlidir. Bu ibadete katılmak Katolik mezhebinde mecburidir, diğerlerinde ise değildir. Pazar gunune verilen onem, İsa ’nın carmıha gerilişinden sonraki diriliş gununu temsil etmesinden kaynaklanır.
Ayrıca Pazar gunleri kilisede Evharistiya (ekmek şarap ayini) yapılır. Bu konuda yukarıda bilgi verilmiştir.
- Yıllık İbadet:
a-Noel/Christmas:
Hz. İsa ’nın doğumunun hatırası icin kutlanan bir bayramdır. Noel Aralık ayının sonunda, Ocak ayının başlarında camlar suslenerek, hindiler kesilerek ve ickiler icilerek kutlanır. Bu bayramda evlere gelerek cocuklara hediye veren Noel baba, eski zamanlarda yaşamış kilise din buyuklerinden aziz Nikolas ’ı temsil eder. Hz. İsa ’nın doğum tÂrihi hakkında kesin bir tarih verilememektedir. Bu nedenledir ki bu gun Katolikler Noel bayramı olarak 24-25 Aralık gununu kutlarken, Ermeni kiliseleri 6 Ocak ’ı kutlarlar. Bir kısım Protestanlar ise bu tarihin kutsal metinlerde kesin olarak gecmediğini one surerek Noel ’i kutlamazlar.
b-Paskalya Yortusu:
Paskalya, Hz. İsa ’nın carmıha gerilmesinden uc gun sonra tekrar dirildiği gunun anısına kutlanan bir bayramdır. Bu bayram genellikle ilkbaharın ortalarında bir Pazar gunu yapılır ve bir hafta kadar surer. Bayramda İsa ’nın cektiği acıları dile getiren incil pasajları okunur.
c-Hac Yortusu:
İsa ’nın uzerinde olduğune inanılan Hac, hıristiyanlar icin bir tapınma nesnesi ve inancların simgesi durumundadır. Bu bayram genellikle Eylul ayının ortalarında kutlanır.
Hıristiyanlıkta Hac ’ın buyuk bir onemi vardır.[14] İsa hac şeklindeki bir ağac uzerinde carmıha gerilmiş, onun kanı Hac ’a surulmuş ve bundan dolayı hac kutsal sayılmış ve hatırası yaşatılmıştır. Hac ’ın koruyuculuğuna ve uğur getirdiğine inanılır. Hac, dindarlığı temsil eder; hac taşıyanlar dindar kabul edilir.kilisenin, mezarların, kurban kesilen yerlerin uzerinde hac bulunur. Torenlerde hac taşınır ve yol kenarlarına hac dikilir.[15]
2-Oruc Hıristiyanlıkta oructan maksat, tefekkur, tevbe ve manevi bir toparlanmadır. Onlara gore oruc kırk gun tutulur ki buna careme (karem) denir. Hıristiyanlıkta oruc esnek bir şekilde tutulur ve bir nevi perhiz manası taşır. Oruc esnasında normal gunluk yiyeceğin ucte ikisi yenebilir. Balık dışında et yenmez. Orucu herkes kendi durumuna gore tatbik eder. Yani bazısı sadece sigara ve ickiyi azaltır, bazısı da kendi işlerini daha guzel yapmakla, bir kısmı başkalarına karşı olan vazifelerine daha itina gostermekle oruc tutmuş sayılır. Diğer bir kısmı da en makbul orucun, muhtaclara yardım etmek olduğunu soylerler.[16]
3-Hac Hıristiyanlıkta hac, İsa ’nın doğduğu, yaşadığı ve hatıralarının bulunduğu yerler ile ilk hıristiyan azizlerinin mezarlarına yapılır. Hz. İsa ’nın doğduğu yer olan Beytlahim, en buyuk hac yerlerinden biridir. En cok ziyaret edilen yerler, İsa ’nın yaşadığı mekanlar ile Kudus ’tur. Daha sonra Petrus ve Pavlus gibi ilk azizlerin mezarlarının bulunduğu Roma hac yeri olarak ziyaret edilmiştir. Bundan sonra Roma ’ya ziyaret hic eksik olmamış, bu nedenle “Butun yollar Roma ’ya cıkar” sozu meşhur olmuştur.[17]
4-Diğer İbadetler Bugun yahudilerde olduğu gibi hıristiyanlarda da farz olan bir zekata acık ve net olarak rastlamak mumkun değildir. Aynı şekilde Hıristiyanlıkta Kurban ibadeti konusunda da yeterli acıklama ve delil bulunmamaktadır.
5-Hıristiyanlıkta Mabed Hıristiyanlığın ilk donemlerinde mabed yoktur. İbadetler, evlerde veya gizli olarak yeraltında yapılırdı. Daha sonraları Hıristiyanlık geniş kitlelere yayılmaya başlayınca kiliseler yapılmaya başlanmıştır.
Hıristiyanlıkta kilise Tanrı ’nın evi kabul edilir ve buyuk onem taşır. Nitekim Hıristiyanlık denildiğinde genellikle akla kilise gelmekte ve bu iki kavram birbirinin yerine kullanılmaktadır.
Kilise ibadet yeri manasına geldiği gibi, aynı zamanda “ruhban” adı verilen hıristiyan din adamlarını temsil eden bir teşkilattır. Kilise İsa ’nın manevi vekili sayılır. Bundan dolayı kilisenin ve kilisede gorev yapan din adamlarının sozleri bağlayıcıdır. Mezheplerin de, katolik, ortodoks ve protestan kilisesi gibi kendilerine ait farklı kiliseleri bulunmaktadır. Sabah, akşam ve Pazar ayinleri genelde kiliselerde yapılır.
İlk zamanlarda resim ve heykelin (ikonların) bulunmadığı kiliseler, Hac, İsa, Meryem figurleri, meleklere ve azizlere ait resimler, hatta Baba ’yla Kutsal Ruh ’a ait hayali cizimlerle suslenmiştir. Bu tur resim ve figurlere Protestan mezhebi karşı cıkmıştır.[18]
İlk başlarda yalnız bir mabed ve yoksullar hareketi olarak ortaya cıkan kilise, daha sonra teşkilatlanarak guclenmiş, kurtuluşun ancak kendisine bağlı olduğunu one surerek farklı duşuncelere şiddetle karşı cıkmıştır. Nitekim kilise, ozellikle Ortacağda farklı duşunenleri yargılamak amacıyla kurduğu engizisyon mahkemeleri ile meşhur olmuştur.
III-YAHUDİLİK VE HIRİSTİYANLIKTAKİ İBADET ANLAYIŞININ İSLÂM ’DAKİ İBADETLERLE DEĞERLENDİRİLMESİ A-İSLÂM ’DA İBADET İbadet, Allah ’a saygı ile boyun eğmek ve emirlerine itaat edip yasaklarından kacınmak demektir. İbadet, saygı ve itaatın en yuksek derecesidir. Boyle bir ibadet, yalnız Yuce Allah ’a yapılır. Cunku bizi yaratan ve ceşitli nimetlerle yaşatan Yuce Allah, bizlerden ancak kendisine kulluk yapmamızı istemektedir. Zira insanın yaratılış gayesi de budur. Nitekim ayet-i kerimede bu durum şoyle ifade edilmiştir: “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”[19]
Mukemmel bir duzen icinde işleyen kainatta hicbir şeyin başıboş olmadığını, her şeyin bir gayeye yonelik olarak vazife yaptığını goruruz. Kainattaki butun varlıklar kendilerine verilen gorevleri hic aksatmadan yerine getirirken, en guzel şekilde yaratılan, yerde ve goklerdeki bir cok varlıkların hizmetine sunulduğu insanoğlunun da kulluk gorevini layıkıyla yerine getirmesi gerekir.
İbadet, Allah ’ın emri olan dini bir vazifedir. Yuce Allah, kulluk ve ibadet edilmeye layık olan yegane ve tek varlıktır. İslÂm ’da ibadet ancak Allah ’ın emrettiği ve Peygamber Efendimizin oğrettiği şekilde yapılır. Bu nedenle ibadette azaltma veya coğaltma gibi herhangi bir değişiklik de yapılamaz.
İbadetin Kısımları
1-Bedeni İbadet: Namaz kılmak ve oruc tutmak gibi bedenle yapılan ibadetlerdir.
2-Mali İbadetler: Zekat vermek, kurban kesmek gibi mal ve para ile yapılan ibadetlerdir.
3-Hem bedeni hem de mali ibadet: Hac gibi gerek bedenle gerekse malla yapılan ibadetlerdir.
İbadetin Faydaları
İbadetin maddi ve manevi pek cok faydası vardır. Allah Teala bizim ibadetimize muhtac değildir; fakat bizim ibadete ihtiyacımız vardır. İbadet kulu Allah ’a yaklaştıran en yuce vasıtadır. Hayatın en onemli ve değerli zamanları ibadetle gecirilen vakitlerdir.
İbadet ruhumuzu yuceltir, kalbimizi kotu duşuncelerden, organlarımızı gunah kirlerinden arındırır. Davranışlarımızı duzeltmemize yardımcı olur ve ahlaken olgunlaşmamızı sağlar. İbadet imanımızı korur. İbadetsiz iman zayıflamaya ve korelmeye mahkum olur.
İnsan, hayatta ceşitli sıkıntılarla karşılaşabilir, bundan dolayı bazen umitsizliğe ve bunalıma duşebilir. Boyle durumlarda insan Rabb ’ine yonelerek ve ihlasla ibadet ederek icinde bulunduğu kotu durumlardan kurtulur. İnsan butun umitlerinin sonduğu bir durumda Allah ’a yonelerek O ’nun sonsuz rahmetine sığınır ve boylece huzura kavuşur. İbadet aynı zamanda insanın Allah katındaki değerini artırır.
B-NAMAZ VE DUA Kelime-i şehadetten sonra İslÂm ’ın en onemli ruknu olan namaz, gunde 5 defa kadın ve erkek her musluman icin bir vazifedir. Namaz zahiren belli hareketler ve ozel rukunler ile Yuce Allah ’a kulluk etmektir. Ancak onun gercek mahiyeti, yuce yaratıcıya muracaat etmek, onunla diyaloğa girmek, ona yaklaşmak, onunla vasıtasız ve teklifsiz buluşmak ve konuşmak manasına gelir.
İslÂm ’ın başlangıc yıllarında namaz sabah ve akşamleyin kılınan ikişer rekattan ibaretti. Daha sonra mirac gecesinde namaz beş vakit olarak farz kılınmıştır. İslÂm dininde Yuce Yaratıcı ’ya yaklaşmanın yolu, ona yukselmenin ilk basamağı namaz ibadetinden gecmektedir. Bundan dolayı namaz, butun ibadetlerin ozu ve ozeti sayılmıştır. Nitekim Peygamber Efendimiz “Namaz dinin direğidir.”[20] buyurmuş, secdeyi de “kulun Allah ’a en yakın olduğu hal” olarak nitelendirmiştir.[21]
Namaz ibadetini emretmek icin Yuce Allah, Cebraili (a.s.) Peygamber Efendimize gondermemiş, O, mirac gecesi sevgili Peygamberini bizzat huzuruna davet ederek namaz ibadetini emretmiştir. Bu husus, namazın, muslumanların dini ve ruhani hayatı acısından ne kadar onemli ve anlamlı olduğunu gostermektedir. Bu sebeple namaz, kulun Allah ’a ulaşması ve O ’na kavuşması yolunda onemli bir arac olduğu icin Hz. Peygamber “Namaz muminin miracıdır” buyurmuştur.
Namazı terk etmek ve kılmamak buyuk gunahtır. Peygamber Efendimiz Kıyamet gununde hesabı sorulacak ilk amelin namaz olacağını bildirmiştir.[22] Namaz maddi ve manevi temizliğin bir vasıtasıdır. Namaz kılmak icin gerekiyorsa gusul abdesti veya normal abdest almak suretiyle vucud maddi kirlerden arınmış olur. Namaz kılmak icin elbisenin ve namaz kılınacak yerin temiz olması gerekir.
Manevi acıdan ise namaz, gunahlardan arınmanın bir yoludur. Namaz esas itibarıyle muminleri gunah işlemekten korur. Nitekim ayette şoyle buyurulur: “Sana vahyedilen kitabı oku ve namaz kıl. Şuphesiz namaz cirkin ve kotu işlerden uzaklaştırır. Allah ’ı zikretmek en buyuk bir ibadettir. Allah yaptıklarınızı cok iyi bilmektedir.”[23]
Peygamber Efendimiz de namazın manevi kirlerden ve gunahlardan arındırdığını şoyle bir misalle ifade etmiştir: “Hz. Peygamber: Ne dersiniz, birinizin kapısının onunden bir ırmak gecse ve o kimse orada gunde beş kere yıkansa bedeninde hic kir kalır mı? diye sormuş, sahabiler de “Kalmaz ey Allah ’ın Peygamberi” deyince Hz. Peygamber “İşte beş vakit namaz buna benzer. Allah Teala namaz sayesinde gunahları siler”[24] buyurmuştur.
Hadesten taharet ve necasetten taharet gibi namazın zahiri şartlarını yerine getirmek Yuce Allah ’ın istediği manada bir namaz değildir. Namazın ozu kalbin huşu ve huzur icinde olmasıdır. Bundan dolayı Yuce Allah “Beni hatırlamak icin namaz kıl”[25] buyurmuş, namazı gereği gibi kılmayanları, gosterişe kacanları “Namaz kılanlara yazıklar olsun. Onlar namazlarını hakkıyla yerine getirmezler”[26] buyurarak namazın en guzel tarzda ifa edilmesini istemiştir.
İslÂm ’da namazlar 3 gruba ayrılmıştır:
1-Farz namazlar: Gunde beş vakit kılınan namaz, Cuma namazı, cenaze namazı gibi.
2-Vacip namazlar: Vitir namazı, Ramazan ve Bayram namazı gibi.
3-Sunnet namazlar: Vakit namazlarının farzından once veya sonra kılınan namazlarla ayrıca duha, teheccud ve evvabin gibi Hz. Peygamber ’in kıldığı ve tavsiye ettiği namazlardır.
İslÂm ’da Dua
Dua, insanın, Allah ’ın yuceliği karşısında acizliğinin şuuruna varıp Allah ’tan lutuf ve yardım dilemesi, Allah ’a yakararak O ’ndan daima iyilik ve ihsan istemesidir. Dua, insan fıtratının tabii bir ihtiyacıdır. Allah ’a inanan herkes, darda kaldığında yuce yaratıcıya sığınmak ve O ’dan yardım istemek ihtiyacı hisseder.
Kur ’an-ı Kerim ’de dua ile ilgili 200 kadar ayet bulunur. Kur ’an-ı Kerim ’in ilk suresi olan Fatiha bizzat Yuce Allah ’ın oğrettiği bir dua niteliği taşır. Hz. Peygamber ’in bildirdiğine gore dua ibadetin ozudur. Esasında salat/namaz dua manasına gelir. Namazda Allah Teala tazim edilir. Dua da aynı şekilde tazim manası taşır. Dolayısıyla namaz kılan mumin, Allah Teala ’ya en buyuk tazimde bulunmuş ve yakarmış olmaktadır.
İhlas ve samimiyetle yapılan dua insanı Rabb ’ine yakınlaştırır. Yuce Allah kulun ihlasla yaptığı duaya karşılık vermeye hazır olduğunu bildirir ve her vesileyle kendisine dua edilmesini ister. Nitekim bir ayette şoyle buyrulmuştur: “Bana dua edin, duanızı kabul edeyim.”[27] Başka bir ayette ise Yuce Allah şoyle buyurur: “Kullarım sana beni sorduğu vakit de ki: Şuphesiz ben onlara cok yakınım. Dua edenin duasını anında işitir ve ona karşılık veririm.”[28] Diğer bir ayette ise duanın daha da onemli olduğu bildirilmiştir: “De ki: Duanız olmasa Rabb ’im size ne diye değer versin?”[29]
Duanın belirli bir yeri ve zamanı yoktur; kul istediği an Rabb ’ine el acıp butun dertlerini dile getirebilir. Bununla beraber bazı zamanlarda yapılan dualar daha makbuldur. Mesela seher vakitlerinde, ezanla kamet arasında, oruclu iken, mubarek gun ve gecelerde yapılan dualar daha kabule şayandır.
C-YAHUDİLİK VE HIRİSTİYANLIKTAKİ NAMAZIN DEĞERLENDİRİLMESİ Kur ’an-ı Kerim, namazın onceki ummetlere, Hz. İbrahim ve onun neslinden gelenlere, Hz. Meryem ’e ve Hz. İsa ’ya emredildiğini haber vermektedir.[30] Nitekim Yuce Allah, yahudilere namazın farz kılındığını şoyle haber vermektedir: “Biz İsrail Oğullarından namazı kılın ve zekatı verin diye soz aldık.”[31]
Başka bir ayette de Hz. İsa ’ya namazın emredildiği bildirilmektedir. “Hz. İsa diyor: Nerede olursam olayım Allah beni mubarek kıldı ve yaşadığım surece bana namaz kılmamı ve zekat vermemi emretti.”[32] Bu uygulamanın bir devamı olarak (Beş vakit namaz farz kılınmadan once) Hz. Peygamber ’ (a.s)ın sabah ve akşam namazı olmak uzere gunde iki vakit namaz kıldığı bilinmektedir.
Yuce Allah, Kur ’an-ı Kerim ’de peygamber efendimizin nubuvvetinden ve namazın farz kılınmasından once, kendilerine namazın emredildiği milletlerin bir zaman sonra namazlarını ihmal ettiklerini ve şehvetlerine uyduklarını şoyle haber vermektedir. “Adem, Nuh, İbrahim ve Yakup ’un (a.s.) nesillerinden sonra onların yerine oyle bir nesil geldi ki namazı kılmadılar, şehvetlerine uydular. Onlar “Ğayya” denilen cehenneme atılacaklardır.”[33]
Yukarıdaki ayetlerden de anlaşıldığı gibi namaz ibadeti hem yahudilere, hem de hıristiyanlara farz kılınmış, ancak onlar bu ibadeti zaman icerisinde terketmiş ve butunuyle değiştirmişlerdir.
Bugunku Yahudilikte namazın emredilmesi, hukumleri ve yerine getiriliş şekillerinde hicbir acıklık bulunmamaktadır. Bu sebeple yahudilerin kıldığı namaz konusunda acık ve net bir neticeye varmak mumkun değildir. Bu gunku Yahudi Kutsal kitabında namazı emreden acık bir ifade yoktur. Yahudilikte namazdan ziyade dua on plana cıkmış ve duadan bir nevi namaz kastedilmiştir. Dua olarak da daha ziyade Eski Ahit ’in Mezmurlar kitabından belli bolumler okunur. Bu dualar bir nevi ilahî ve şarkı mahiyetindedir.
Mevcut İncillerde de Hz. İsa tarafından tavsiye edilmiş herhangi bir ibadet uygulaması bulunmaz, ancak kutsal kitapta İsa aracılığıyla Tanrı ’ya kalben dua edilmesi tavsiye edilir.
Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta, İslÂm ’da olduğu gibi ruhları besleyen ve tatmin eden bir ibadet anlayışı bulunmamaktadır. Onlarda ibadet daha ziyade dua ve belli gunlerin anılmasından ibarettir. Bu nedenle İslÂm ’daki namaz diğer dinlerdeki duadan oldukca farklıdır.
İslÂm ’ın, namaz icin yapılmasını istediği şartların tumu hicbir dinin ibadet anlayışında bulunmaz. Ancak bunların biri veya bir kacı bulunabilir. Vakit kavramı hicbir dinde İslÂm ’daki kadar belirli ve disiplinli değildir. Oysa ki Yuce Allah namazı belirli vakitlerde farz kıldığını haber vermiştir: “Şuphesiz namaz muminler uzerine belirli vakitlerde farz kılınmıştır”[34]. Yine İslÂm ’da niyet oldukca onem taşımaktadır. Namaz icin de niyet farz kılınmıştır. Nitekim bir hadiste Hz. Peygamber “Ameller ancak niyetlere gore değer kazanır”[35] buyurmuştur.
Kul namazda, arada hicbir vasıta olmaksızın doğrudan Rabbi ile başbaşa bulunmakta, O ’na bu şekilde dua ve tazarru etmekte, butun ic duygularını O ’na acmaktadır. Beş vakit namazda Rabb ’inin karşısına cıkan mumin, iki vakit arasında gecen zamanın hesabını Allah ’a hesabını vermektedir. Namazın bu şekilde belli zaman dilimleri dahilinde tekrar edilmesi, mumine ruhi bir disiplin kazandırmakta ve bir sonraki namaz icin ruhen ve bedenen hazırlanmasını gerekli kılmaktadır.
İslÂm ’daki namaz insana has bir takım ozel hususiyetleriyle beraber kainattaki canlı ve cansız butun varlıkların ibadetlerinin bir sentezidir. Dağ gibi ayakta durulur (kıyam), canlılar misali eğilip rukuya varılır, bitkiler gibi yere kapanılır (secde), yıldızlar gibi periyodik hareketler tekrar edilir. İbadette Yuce Allah ’ın kelamı okunur ki bu, insanın Allah ’a yaklaşmasına vesile olur.
Butun bu ozellikleriyle İslÂm ’daki namaz, diğer dinlerle mukayese kabul etmez. Bu yonuyle namaz, son din olan İslÂm ’a has bir ibadettir.
D-ORUC Oruc İslÂm ’ın beş şartından birisi olup yapılması farz olan ibadetler icerisinde yer alır. Oruc, fecrin doğuşundan guneşin batışına kadar gecen sure icinde oruc tutmaya niyet ederek yemekten, icmekten ve cinsi temastan uzak durmaktır.
Şu ayette orucun farz kılındığı bildirilmektedir: “Ey iman edenler! Oruc sizden oncekilere farz kılındığı gibi size de belli gunlerde farz kılındı.”[36] Ramazan ayının butununu oruclu olarak gecirmek her muslumana farzdır. Oruc ibadeti, hicretten bir bucuk yıl sonra Medine ’de farz kılınmıştır. Hz. Peygamber, oruc farz kılındıktan sonra 9 yıl Ramazan aylarında oruc tutmuştur.
Orucun onemi ve faydaları
Oruc ibadetini yerine getiren musluman, yaratanın emrini yerine getirmesinin hazzını tadar, O ’nun verdiği nimetlere gun boyu el surmez, boylece bu nimetleri bulamayanların, yoksul ve ihtiyac sahiplerinin durumlarını bizzat yaşayarak oğrenir. Ciddi bir sabır imtihanından gecen oruclu musluman, bir taraftan Allah rızasını kazanırken, bir taraftan da dunya nimetlerinin paylaşılmasında başkalarının hakkını da gozetme melekesi kazanmış olur.
İnsanları buyuk sıkıntılara sokan aşırılıklar coğu kez mideye bağlı isteklerden ve cinsel arzulardan kaynaklanır. İnsanın insanlığı da bunlara hakim olmasıyla anlaşılır. Oruc, bu konudaki kotu istekleri kırar, değiştirir, duzeltir ve bunların kontrolunu insan iradesinin eline teslim eder.
Orucla nefis mucahedesine alışılır, zorluklar yenilir, ahiret saadetine erişmesi umut edilir. İmam Gazali, bununla ilgili olarak şoyle demiştir: “Oruc Allah duşmanı olan şeytanı kahreder. Cunku şeytanın kullandığı arac şehvettir. Şehvet de cok yemek ve icmekle kuvvetlenir. İşte oruc şeytanın bu aracını zayıflatır”
Oruc zahiren sadece yeme, icme ve cinsel temastan uzak durma olarak telakki edilmemeli, gonulden bağlılık icinde tum organlar bu ibadete katılmalıdır. Mesela goz kulak, dil, el, ayak ve diğer organlar butun kotuluklerden korunmalıdır. Gonul de aynı şekilde kotu duşuncelerden arındırılmalıdır. Bu konu ile ilgili olarak Hz. Peygamber (a.s.) şoyle buyurmuştur: “Kim yalancılığı ve yalan uzere hareket etmeyi terketmezse Allah ’ın onun ac ve susuz kalmasına bir ihtiyacı yoktur.”[37].
Orucun beden sağlığı acısından da pek cok faydaları vardır. Oruc tutulurken organizmadaki depolanmış besin maddeleri harcanır, sonra bunların yerine yenileri gelir. Boylece tum vucutta bir yenilenme olur. Karaciğerdeki şeker, deri altındaki yağlar, kas ve dalak hucrelerindeki proteinler harekete gecer. Birikmiş fazlalıklar erir, eskiyenler temizlenir, değişme imkanına kavuşur. Ancak bunların otesinde oruc, ancak Allah ’ın emri olduğu icin ve yalnız onun rızasına nail olmak amacıyla tutulduğu takdirde değer kazanır.
İstatistiklere bakıldığında İslÂm ulkelerinde Ramazan ayındaki suc oranlarında buyuk azalmalar olduğu gorulmektedir. Cunku oruc tutan muslumanlar, artık gunah ve suc işlememeye calışır. Zira oruc, insanları kotuluklerden koruyan bir kalkan vazifesi yapar. Nitekim bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.) şoyle buyurmuştur: “Oruc kotuluklere karşı bir kalkandır. Sakın orucluyken cahillik edip de kotu soz soylemeyin. Birisi size sataşacak olursa ben orucluyum, ben orucluyum deyin.”[38]
Farz olan Ramazan orucunun dışında sunnet ve nafile olarak belirli gunlerde tutulan başka oruclar da vardır. Mesela Recep ve şaban aylarında, Şevval ayında altı gun, haftanın pazartesi ve Perşembe gunleri tutulan oruclar gibi.
E- YAHUDİLİK VE HIRİSTİYANLIKTAKİ ORUCUN İSLÂMDAKİ ORUCLA MUKAYESESİ Kur ’an-ı Kerim, muslumanlara olduğu gibi onceki ummetlere de orucun farz kılındığını haber vermektedir.[39] Fakat zaman icerisinde bu dinler gercek oructan uzaklaşmış; oruca kendi orf ve adetlerini karıştırmışlardır. Mesela Hz. Musa ve İsa ’nın 40 gun oruc tuttukları bilinmekteyse de bugunku Yahudilik ve Hıristiyanlıkta boyle bir oruca rastlanmamaktadır. Her ne kadar Hıristiyanlıkta Paskalya[40] bayramından once 40 gunluk bir perhiz devresi bulunsa da bu mecburi değildir.
Oruc, Yahudilikte nefsi alcaltma ve ona eziyet etme şeklinde yer almış, ayrıca mukim olsun, misafir olsun oruclunun hicbir şey yapamayacağı belirtilmiştir.[41] Yahudilikte oruc, matemin ve tarihi felaketlerin hatırası olarak kabul edilmiş, uğursuz ve karanlık bir cercevede ele alınmıştır. Onlara gore oruc adeta matem alametidir. Yahudiler tarihin en kotu gunlerini orucla yadederler. Mesela Kudus ’un duşman eline gecişi ve mabedin yıkılışı anısına tutulan oruclar buna ornek teşkil eder. Oysa İslÂm ’da oruc, iyimserliğin hakim olduğu, aydınlık, ferahlık ve bereketin indiği, sonunda da bayramla butun muminlerin sevindiği coşkulu bir zaman dilimi olarak kabul edilmiştir.
Hıristiyanlıkta ise oruc, mecburi bir ibadet gorulmemekte, daha ziyade bazı yemekleri ve oğunleri azaltarak bir nevi perhiz şeklinde uygulanmaktadır. Bazıları yumurta ve meyve yemekten kacınırken, bazıları yalnızca kuru ekmek yemekle yetinir. Kimileri de havyani gıdalar yemeyip nebati besinleri yiyerek oruc tutarlar. Oruc, ilk başlarda daha zor bir ibadet olarak yerine getirilirken zaman icerisinde kilise tarafından hafifletilmiş ve azaltılmıştır.
Yine hıristiyan mezheplerine gore orucun suresi ve zamanı değişmektedir. Mesela paskalyadan onceki 40 gunluk orucu ortodoks ve ermeni kiliseleri 50 gun olarak kabul etmektedir. Protestanların coğu ise orucu butunuyle reddederler.[42]
Orucun en belirgin ve mantıklı şekline İslÂm ’da rastlanmaktadır. İslÂm ’daki orucun zamanı, şartları ve hukumleri net ve acıktır. Kilisenin aksine İslÂm ’da hicbir muessesenin ve cemaatin orucun hukumlerini (ve genel İslÂm ’ın prensiplerini), şeklini ve zamanını değiştirme yetkisi yoktur. Oruc kitap ve sunnetle tespit edilmiştir.
İslÂm dışındaki dinler, oruc gunlerinin başlangıc ve bitişlerini belirleyememiş, bağlayıcı hukumler koyarak tam bir ibadet disiplini haline getirmemiştir. Butun bu keyfi durumlar, orucun kıymet ve kuvvetini zayıflatmış, oructan beklenen ahlaki gelişmeyi, olgunluğu ve gerekli istifadeyi sağlayamamıştır.
İslÂm, butun ibadetlerde olduğu gibi oructa da koklu bir yenilik ve tamamlama getirmiştir. İslÂm, orucu belli disiplin ve kurala bağlayarak insanların keyfi tasarruflarından cıkarmış, fıtrata en uygun şekle sokmuş, maddi ve manevi acıdan da fert ve topluma daha faydalı bir ibadet halinde yeniden duzenlemiştir.
İslÂm, butun luzumsuz kayıt ve hukumleri kaldırarak orucu nefse işkence etmek ve ceza vermekten cıkarmış, onu Allah ’a yaklaşma vesilesi olan bir ibadet kılmıştır. İslÂm, akıl ve baliğ olan herkese orucu mecburi kılmış, hasta ve yolcuları bundan haric tutmuştur. İslÂm, oruclu iken gerekirse istirahat etmeyi mubah saymış, gunluk işleri yerine getirmeyi; sanat ve ticaretle uğraşmayı serbest bırakmıştır.
F-ZEKAT İslÂm ’ın beş şartından biri olan zekat, mali bir ibadettir. Zekat malın belli kısmını, belli şartlar dahilinde fakirlere ve ihtiyac sahiplerine vermektir. Zekat yılda bir kere verilir. Vakti gelince geciktirilmeden yerine getirilmesi lazımdır. Zamanında verilmeyip geciktirilmesi gunaha sebebiyet verir.
İslÂm ’a gore zekat, yerine getirilmesi kişinin isteğine bırakılmış bir yardım olmayıp zenginin mecburen yapması gereken bir ibadettir. Zenginin verdiği zekat, fakir icin bir lutuf değil, aksine zekat fakirin en tabii hakkıdır. Bu hususta Yuce Allah şoyle buyurur: “Onların mallarında ihtiyac sahipleri ve yoksulların hakları vardır.”[43]
Zekatın Kur ’an-ı Kerim ’in bir cok ayetinde namazla birlikte zikredilmesi, onun ne kadar onemli olduğunu gostermektedir. İslÂm ’ın, toplumun dertlerini tedavi etmek ve ihtiyaclarını karşılamak uzere getirdiği esaslardan biri olan zekat, bir sosyal yardımlaşma muessesesidir. Zekat ve diğer yardımlaşma şekilleri, zengin ile fakir arasında servet farkından doğabilecek dengesizlikleri gidererek toplumda huzurun temin edilmesini sağlar.
Kelime olarak temizlemek manasına gelen zekat, zenginin malını temizlediği gibi kalbini de cimriliklerden temizler, gunahlardan arınmasına sebep olur, verme duygusunu geliştirir.
Zekat malı bereketlendirir, malın buyumesi ve coğalmasını sağlar. Zekatını verenlerin mallarının arttığı herkes tarafından bilinen bir gercektir. Bunun sebebi herhalde sevindirilen fakir kalplerin makbul olan dualarıdır. Allah yapılan yardımların karşılığını vereceğini şoyle ifade etmiştir: “Siz Allah icin ne verirseniz Allah onun karşılığını verir.”[44]
İslÂm dini, toplumu bir butun olarak kabul eder. Bu butunluk icerisinde zengin fakiri duşunmek, ona yardımda bulunmak, onun dertleriyle dertlenmek mecburiyetindedir. Buna mukabil fakir de zengine dua edecek, musluman yardımseverlerin sayısının artması, bol ve helal kazanc elde etmesi, zarar ve ziyanlardan korunabilmesi icin dua edecektir. Boylece toplumun fertleri birbiri ile tanışmış, kaynaşmış ve kardeşlik bağları kuvvetlenmiş olur.
İslÂm ’a gore zekat, vasat duzeyde ev, araba ve benzeri asli ihtiyacların dışında malın uzerinden bir yıl gecmesinden sonra % 2.5 (40/1) olarak verilir.[45]
G-YAHUDİLİK VE HIRİSTİYANLIKTAKİ ZEKÂTIN İSLÂMDAKİ ZEKATLA KARŞILAŞTIRILMASI İslÂm ’daki zekatın hem ibadet olarak uhrevî yonu hem de sosyal ve iktisÂdî bir nizam olarak dunyevî yonu vardır. Yahudi ve hıristiyan kutsal kitaplarında İslÂm ’daki zekÂt benzeri mecburî bir ibadet sistemi bulmak mumkun değildir. Ancak ahlÂkî ve ruhî yonelmelerden oteye gecmeyen genel mahiyette bazı tavsiyeler bulunmaktadır. Kimlere hangi maldan, ne kadar verileceğine dair bir acıklama yoktur. Halbuki İslÂm ’da Kur ’an-ı Kerim, Hadis ve Fıkıh kitaplarında zekatın veriliş oranı, kimlere verileceği ve hangi malların zekÂta tabi olduğu acıkca belirtilmiştir.
Bazı araştırmacılar, Yahudilikte zekatın bulunduğunu; malların bir kısmının Beyt-i Mukaddes ’e ve orayı ziyarete gelenlerin masraflarına, bir kısmının Harun soyundan gelenlere (yani Levililer ’e), bir kısmının da dini makam sahiplerine verilmesi gerektiğini soylemişlerdir.
Yuce Allah Kur ’an-ı Kerim ’de namazı dosdoğru kılıp zekatı vereceklerine dair yahudilerden soz aldığını, fakat onların coğunun bunlardan yuz cevirdiklerini haber vermektedir.[46]
Yine yahudiler kendilerine zekat ve sadakanın verilmesini hatırlatanları terslemiş, Allah ’a fakirlik isnat ederek zekatı zorla almak istediğini iddia etmişler, bundan dolayı “Allah fakir, biz ise zenginiz”[47] ve “Allah ’ın eli bağlıdır”[48] diyerek guya Allah ’ın cimri olduğunu one surmuşlerdir.
Kur ’an-ı Kerim, yahudi ve hıristiyanlara bildirilen hukumlerin gerceğini ortaya koymakta ve muslumanlara şu hususu hatırlatmaktadır: “Ey iman ederler! Hahamlar ve rahiplerin coğu, haksız yere insanların mallarını yerler, insanları Allah yolundan uzaklaştırırlar. Ey Resulum! Altın ve gumuşu biriktirerek onları Allah yolunda harcamayanları cok acı veren bir azap ile mujdele”[49]
Yukarıda belirtilen ayetlerde de gorulduğu gibi yahudi ve hıristiyanlara zekat ve sadakanın emredildiği, fakat onların buna uymadığı bildirilmektedir.
Netice olark bugun yahudilerde olduğu gibi hıristiyanlarda da farz olan bir zekata acık olarak rastlamak mumkun değildir.[50]
H-HAC Hac ibadeti, İslÂm ’ın beş temel esasından biridir. Hac belirli vakitte Kabeyi tavaf etmek, Arafat ’ta vakfe yapmak ve ihrama girmekten ibarettir. Hacc ’ın farz oluşu Kur ’an ’da şoyle ifade edilmiştir: “Gucu yetenlerin haccetmesi, Allah ’ın insanlar uzerindeki bir hakkıdır.”[51] Hac ibadeti İslÂm ’da zengin sayılan muslumanlara omurlerinde bir kere olmak uzere farz kılınmıştır. Ancak imkanı musait olan zengin muslumanlar, farz olan haccın dışında nafile olmak uzere diledikleri kadar hac yapabilirler.
Hac, muminin inanc kokleriyle bağlantısını tazelemesi bakımından onem arzeder. Bu sayede İslÂm Peygamberi ’nin tevhid ve adaleti hakim kılma mucadelesi, bu yolda yaşanmış acı ve tatlı hatıralar, adeta bir film şeridi gibi ziyaretcilerin gozunde canlanır. Bu durum, mumine daha yoğun bir dinamizm kazandırır ve daha ust seviyede dinine bağlanma şuuru verir.
Haccın en onemli boyutu ise mahşeri hatırlatmasıdır. Farklı dil, ırk, bolge ve kulturlere, sosyal konum ve ekonomik guce sahip olan muslumanların eşit statude ve aynı renk elbise icerisinde ibadet maksadı ile bir araya gelmesi, bir bakıma ahirette Allah ’ın huzurunda toplanmayı ve hesap vermeyi hatırlatır.
İslÂm ’a gonul vermiş olan musluman yeryuzundeki butun muslumanlarla birlikte olmanın ve kardeşliğin gercek şuuruna vakıf olur. Dunyanın ceşitli bolgelerinden adeta birer temsilci ve gozlemci sıfatıyla her biri Mekke ’ye akın eden muslumanlar, dunyevi farklılığı, hatta bencillik ve ihtirası temsil eden elbiselerini cıkarıp hepsini eşit hale getiren, onları dunya muslumanlığının bir uyesi olma bilincine erdiren ihram elbisesini giyerler. Bundan sonra artık “Ben yokum, biz varız.” şuuru hakim olur. Adeta olmeden once olumu ve ahiret hayatını yaşarlar.
Arafatta vakfe, insanın dunyaya ayak basışını ve Kıyamette Yuce Allah ’ın huzurunda bekleyişini hatırlatır. Hac, mumin gonullerin Allah ’a yonelişini temsil ettiğinden, KÂbe asıl maksat değil, bilakis ilahî sonsuzluğa ve ebedi hayata gecişin başlangıcıdır. KÂbe etrafında gercekleştirilen tavaf, Allah ’ın evi demek olan mubarek beytin etrafında ibadet niyetiyle donmekten ibarettir. Bu donuş, Yuce Allah ’ın emrine teslimiyeti, yeryuzunde tek olan en yuce mabedin korunması, tevhidi ayakta tutmanın farklı bir ifadesi sayılır.
Hac, başta muminlerin bir guc gosterisi mahiyetindedir. Dunyanın dort bir yanından gelen muslumanlar, birbirlerinin yanında olduklarını ve birbirlerini desteklediklerini farklı bir dil ile başkalarına gostermiş olurlar. Hac bu dayanışma ruhunun canlı tutulmasına bir vesiledir. Hac aynı zamanda İslÂm ulkelerinde uretilen bilgi, kultur ve teknolojinin tanıtım ve aktarımının yapılabileceği uluslar arası bir fuar niteliği taşır.
Hac ibadeti, başka bir yonuyle butun muslumanların dertlerini, sıkıntılarını, dile getirebileceği, bu tur problemlere cozum uretebileceği, İslÂm ’ın ve muslumanların yeni projeler geliştirip tatbik edebileceği yıllık kongre mahiyetindedir. Zira dunyanın hicbir dininde, hicbir yerinde aynı anda ve mekanda ibadet niyetiyle milyonlarca insanın toplanabildiği bir başka organizasyon bulmak mumkun değildir.
İ-YAHUDİLİK VE HIRİSTİYANLIKTAKİ HACCIN DEĞERLENDİRİLMESİ İslÂm ’da farz olan hac yeri yalnız Mekk ’e şehridir. Orada haccedilmesi gereken yer de Beytullah ’tır (Kabe). Mekke şehri, ilahî menşeli uc dinde de kabul edilip tanınan Hz. İbrahim ’in hatırasını taşımaktadır. Bunun dışında muslumanlar tarafından mukaddes kabul edilip ziyaret edilen Medine, Kudus[52] gibi yerler de bulunmaktadır. Medine ’de Hz. Peygamber ’in turbesi olan Ravza ’yı Mutahhara ziyaret edilir. Kudus ’te ise muslumanların ilk kıblegÂhı olan ve Hz. Peygamber ’in miraca yukseldiği Mescid-i Aksa ziyaret edilir. Ancak buraları ziyaret etmek haccın rukunlerinden değildir.
Yahudi ve hıristiyanlar, hac ve mukaddes yerleri ziyarette aşırıya gitmişlerdir. Ziyaret yerlerine verdikleri onem, oraları mukaddes kabul etmeleri, ziyaret esnasında cekilen sıkıntılar, onların duygu ve duşuncelerine hakim olmuştur. Bu durum, onların takdis ve tazimde haddi aşıp şirke duşmelerine sebep olmuştur.
Hz. Peygamber, bu gibi aşırı davranış ve adetlere karşı tepki gostermiş, boyle adetlerin ummetine sirayet etmesinden endişe duymuştur. Bu nedenle kendi kabrinin her turlu şirk ve tapınmadan uzak kalması icin gayret gostermiştir. Boylece o, yahudi ve hıristiyanlardaki mezar ve turbelere tapınma fitnesinden ummetini korumak istemiştir.
Hz. Muhammed (a.s.) yahudi ve hıristiyanların, peygamberlerinin ve azizlerinin mezarlarını mabed yaptıklarını belirterek kendi kabrinin kesinlikle tapınılan bir yer olmamasını emretmiştir. Nitekim vefatından kısa sure once şoyle buyurmuştur:
“Dikkatli olun. Sizden onceki kavimler peygamberlerinin ve Salih kulların kabirlerini mescid edinmişlerdir. Sizler sakın kabirleri mescid edinmeyin. Ben size kesin olarak bunu yasaklıyorum.” Başka bir hadiste ise şoyle denmiştir: “Allah yahudilere lanet etsin. Onlar peygamberlerinin kabirlerini mescid edinmişlerdir.”[53]
J-KURBAN İslÂm ’a gore kurban, ibadet maksadıyla belirli vakitte belirli şartları taşıyan hayvanı usulune uygun bir şekilde Allah rızası icin kesmekten ibarettir. Kurban kesmeyi Yuce Allah her ummete emrettiğini haber vererek şoyle buyurmaktadır: “Biz her ummet icin bir kurban ibadeti emrettik. Bundan dolayı onların, Allah ’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları keserken Allah ’ın adını anmaları (besmele cekmeleri) gerekir.”[54] Peygamber Efendimiz de kurbanın onemini şoyle buyurmuştur: “Kim malî imkanı olduğu halde kurban kesmezse bizim namazgahımıza yaklaşmasın”[55]
Kurban kesmek, İslÂm ’ın yerine getirilmesini tavsiye ettiği bir ibadet olmakla birlikte farz derecesinde olmayan, fakat farza yakın (vacip) bir ibadettir.[56] İslÂm ’da kurban, koyun, keci, sığır, manda ve deveden olur. Bunların her birinin kendine gore bazı şartları vardır. Kurban ibadeti, asli ihtiyacları[57] ve borcundan başka nisap miktarı[58] mala sahip olan muslumanların yerine getirmesi gerekir. Zekat veren muslumanın aynı zamanda Kurban kesmesi de lazımdır. Ancak kurban kesebilmek icin malın uzerinden bir yıl gecmesi gerekmez.
Kurban kesen musluman herşeyden once Yuce Allah ’ın emrine boyun eğmiş ve kulluk bilincinin gereğini yerine getirmiştir.
Kurbanın, toplumda kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutma konusunda onemli bir rol oynadığı acıktır. Ozellikle hic et alma imkanı bulamayan veya cok sınırlı olarak bu imkanı elde edebilen yoksulların bulunduğu cevrelerde kurban ibadetinin cok onemli bir toplumsal vazife gordugu, fakirleri sevindirdiği muşahede edilmektedir.
Kurban, insanın Allah ’a yaklaşmasına vesile olan bir ibadettir. Kurban kelimesinin bizzat kendisi de “yaklaşmak” demektir. Kurban kesen musluman bu vazifeyi yerine getirmekle Hz. İbrahim[59] gibi Allah ’a ve O ’nun emirlerine olan sıkı bağlılığını, gerektiğin de O ’nun rızasını kazanmak icin her fedakarlığa hazır olduğunu gostermiş olur. Bu itibarla butun ibadetlerde olduğu gibi, kurbanda da iyi niyet ve ihlas esas gayedir. Nitekim Kur ’an-ı Kerim ’de şoyle buyurulmuştur: “Kesilen hayvanların ne etleri ne de kanları Allah ’a ulaşmaz. Fakat O ’na sadece sizin takvanız ulaşır.”[60]
K-YAHUDİLİK VE HIRİSTİYANLIKTAKİ KURBANIN İSLÂM ’DAKİ KURBAN İLE MUKAYESESİ İnsanlık tarihi boyunca hemen hemen butun dinlerde kurban ibadeti bulunmaktadır. Fakat her dinde gerek kurbanlıklar gerekse kurban etme şekilleri ve kurbanın amacları bakımından farklılıklar vardır.
İslÂmiyet ’in dışındaki iki buyuk din olan Yahudilik ve Hıristiyanlıkta kurban ibadeti ile ilgili değişik anlayış ve uygulamalar bulunmaktadır.
Yahudilikte insanın kurban edilmesinden de soz edilmektedir.[61] İnsanın kurban edilme adeti, onlara muhtemelen cevrelerindeki Sami ve Kenan kulturlerinden gecmiştir. Mesela Ba ’l adındaki putun, taze etleri sevmesi sebebiyle, onun yemesi icin cocukların kurban edildiği bildirilmiştir. Ayrıca Tora ’da (Tevrat) ilk doğan cocukların kurban edilmesine dair kesin emirler bulunmaktadır. Musa şeriati ile cocukların kurban edilmesi yasaklanmış olmasına rağmen[62] bazılarının bu adeti devam ettirdiği gorulmuştur.[63]
Musa ’dan (a.s.) sonra Kudus ’teki yahudi kutsal mabedinin de yıkılmasıyla Kurban ibadeti terkedilmiş, bunun yerine dua ibadeti getirilmiştir. [64]
İslÂm ’da Yahudiliğin en azından ilk donemlerinde olduğu gibi insanın kurban edilmesi ile ilgili bir emir ve tavsiye bulunmamaktadır. Cunku İslÂm ’da kurban ibadeti, zaman icerisinde hicbir değişikliğe uğramadan gunumuze kadar devam edegelmiştir.
Hıristiyanlıkta Hz. İsa ’nın carmıha gerilmesi kurban kavramına yeni ve farklı bir mana kazandırmıştır. İnsanoğlunun doğuştan getirdiği gunahına karşılık olarak, Baba ’sının İsa ’yı feda ettiğine (kurban ettiğine) inanılmıştır. Hıristiyanlıktaki bu inanc, insan icin insanın kurban edildiği motifini ortaya cıkarmıştır.
Buna karşılık Kur ’an-ı Kerim, Hz. İbrahim ve oğlu İsmail ’in Allah ’ın emrine can u gonulden teslim olduklarını haber vermiştir. Onlar, Allah ’ın huzurunda başarılı bir imtihan vermiş, buna karşılık Yuce Allah ilahî bir lutuf olarak kendilerine kurban edilecek bir hayvan bahşetmiş ve onlar Allah ’ın emrine uygun olarak o hayvanı kurban etmişlerdir. İslÂm dinindeki kurban geleneği Hz. İbrahim ’in bu kıssasına dayanır.
L- İSLÂM ’DA MABED (MESCİD-CAMİ) Mescid ıstılah olarak, muslumanların topluca namaz ibadetini ifa etmeleri icin tahsis edilen mekana denir. Toplayan ve biraraya getiren manasına gelen Cami kelimesi, ilk donemlerde yalnız Cuma namazı kılınan buyuk mescidler icin kullanılmıştır. Bu tur buyuk mescidlere “Mescidu ’l-cami” yani buyuk kalabalıkları toplayan mesc