Misyoner kime denir? Misyonerlik nedir? Ne demek? Misyonerlik faaliyetleri nelerdir? Misyonerlik faaliyetleri nerelerde devam ediyor? Gunumuzde misyonerlik faaliyetleri neler? Misyonerlik hakkında bilinmesi gerekenler...A. MİSYONERLİK NEDİR? Latince "Missio" kelimesinden turetilen mission (misyon), sozlukte gorev, yetki, bir kimseye bir işi yapması icin verilen ozel gorev anlamına gelmektedir. Bu gorev ve yetki dinî olabileceği gibi siyasi ve diplomatik de olabilir. Misyon daha ozelde ise, Hıristiyanlığı, hıristiyan olmayan ulkelerde yaymak gayesi ile yapılan tum calışmaların genel bir adıdır. Bu misyon faaliyetlerinde gorev yapanlara da misyoner denilmektedir.[1]
Gunumuzde misyonerlik denilince akla Hıristiyanlık gelmektedir. Cunku misyon kelimesi Yeni Ahid'in (İnciller) diline ait bir kelimedir ve Hıristiyan ilahiyatının ozel bir alanını teşkil etmektedir. Misyon, bu konuda yetki ile donatılmış bir kimsenin gorevlendirilmesini belirtmektedir. Misyon terimi, Hıristiyanlıkla kilise ile ozdeşleşmiş bir terim haline gelmiştir. Hıristiyanlıkta misyon;
1."Baba tarafından Oğulun ve Kutsal Ruhun gonderilmesini" ifade etmektedir. Bu, "ilahi misyon" olarak değerlendirilmektedir.
İkinci olarak misyon, Mesih-İsa tarafından "Havarilere yuklenmiş gorev"i karşılamaktadır. Misyonerler bunu Hz. İsanın "Şimdi gidin butun milletleri şakird edinin. Onları, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh ismiyle vaftiz eyleyin, size emrettiğim her şeyi tutmalarını onlara oğretin"[2] sozunu bir emir kabul etmiştir. Ucuncu olarak, daha cok gunumuzdeki misyonerlikle ilgili olarak kullanılan anlamıdır. Bu da, Kilisenin İncil'i hem kendi uyelerine hem de diğerlerine duyurması, yani Hıristiyan olmayanları Hıristiyanlaştırması"dır. Bu anlayış cercevesinde hıristiyan dunyası idealinde "misyonerlik" eksik olmamış, onceleri yahudilere tebliğ edilmiş ve ilk ceemaat de yahudi-hıristiyanlar olmuştur. Daha sonra hıristiyanlaştırma Grek-Latin dunyasını kaplamış ve o dunya "Batı Medeniyeti" olarak adlandırılmıştır. Gunumuzde misyon, teknik bir terim olarak, icerisinde Musluman dunyasının da bulunduğu Doğu, Uzak Doğu ve Afrika ulkelerinin hıristiyanlaştırılması anlamında kullanılmaktadır.
B. MİSYONERLERİN GAYESİ Tarihte, sahip olduğu fikir, inanc, din veya mezhebi hÂkim kılma veya yayma gayesiyle ceşitli mucadelelere şahit olmaktayız. Bugun de ideolojisini veya inancını dunyaya hÂkim kılma mucadelesi devam etmektedir. Bunların başında dunyanın bir cok bolgesinde yoğun faaliyet gosteren misyoner teşkilatları vardır. Misyonerler, diğer inanc ve fikir mensubu insanları da kendi dinlerine katmaya calışırlar. Bunda başarılı olamasalar da en azından rakip dinin mensuplarının zihnini karıştırmaya veya kendi mensuplarını birlik icinde tutmaya calışırlar.
Hıristiyan misyonerlerinin gayesi, yeni Hıristiyanlar kazanmak, en azından kendi mensuplarını birlik icinde ayakta tutabilmek, Batı Emperyalizmi ’nin ve kulturunun nufuz alanını genişletmektir.
Roma Katolikliği, Avrupa'ya hÂkim olduktan sonra, dunyanın her tarafında yaşayan insanları Hıristiyanlaştırmağa calışmıştır. Bu arzusuna ulaşmak icin once kılıc yo­lunu denemiş ve boylece Haclı Seferleri başlamıştır. Bu seferler, oncelikle İslÂm dunyasına yonelmişti. Bu sırada dunyaya hÂkim olma gayesindeki Hıristiyanlığı durdurabilecek tek din İslÂm, tek kuvvet muslumanlardı. İslÂm, gunden gune ilerlemekte, mensuplarının sayısı da artmakta idi. Ancak Hıristiyan dunyası muslumanların ilerlemesini kılıc zoruyla durdurmayı başaramadı. Cunku muslumanlar, Turklerle guc kazanmış ve Turkler İslÂm'ı dunyaya yaymaya gayret etmişlerdi. Turkler, XVII. Yuzyılın ortalarına doğru Avrupa'nın merkezine kadar ilerlemişlerdi. Musluman Turklerin başarısı, Hıristiyan kilisesini iflÂs ettirmişti. İstanbul alınmış, İslÂm'ın gayesi, hoşgorusu ve akla uygun­luğu insanları buyulemişti. Bu durumda Hıristiyan dunyasının yapacağı tek iş, ceşitli yollarla bu İslÂmî yayılmayı durdurmaktı. Bunun icin ceşitli toplantılar yapılmış, ceşitli teklifler goruşulmuştu. Takip edilecek yollar coktu.
Bunlardan biri de misyonerlikti. Misyonerlik faaliyetinin ana gayesi; yeni propaganda metotlarıyla Hıristiyanlığı yaymak, mensup­larını artırmaktı. Hıristiyanlık dinine sokamadıkları takdirde, onları kendi dinlerinden soğutmak, şupheye duşurmek ve sonraki nesiller yoluyla da tamamen dinden dondurmekti. Bunun icin gizli calışma metotları geliştirilmiş; insanlara ve yaşadıkları yerlerin ozelliklerine gore taktikler bulunmuştu.
Kongrelerin birisinde; İslÂm alemindeki tasavvuf ve tarikat anlayışı, bu anlayışlara olan bağlılık uzerinde durulup tartışılmış; şeyhleri veya ileri gelen muritleri kandırmak, kendilerine alet etmek ve onları yanıltmak; bu gayeye ulaşabilmek icin de eleman yetiştirip bu teşkilÂtlara sokmak suretiyle Muslumanları ikna edebilecek­leri kararına ulaşılmıştı. Bu konuda en tesirli silah, muslumanlardan gozukerek, sinsice onların icine dalarak inancları konusunda şuphe uyandırmak ve boylece dinlerinden uzaklaştırmak en mantıklı ve en tesirli yol olarak gorulmuştur.
Ayrıca Hıristiyan batılı devletlerin kendi emperyalist emellerine ulaşmak icin dini ve dolayısıyla misyonerliği bir arac olarak kullandıkları bilinmektedir. Amac sadece dini değil, asıl onemlisi siyasi, ekonomik cıkarlar ve hedef ulkenin yer altı ve yer ustu zenginliklerinin somurulmesidir. Hıristiyanların bu gayesini Kenya ’nın ilk başbakanı olan Kamau Kenyatta şu sozleriyle ozetler:
“Misyonerler topraklarımıza geldiğinde İncil onların, topraklar Afrikalıların elindeydi. Bize gozlerimizi kapayarak dua etmesini oğrettiler. Neden sonra gozlerimizi actığımızda, İncil bizim, topraklarımızsa onların olmuştu.”[3]
Bu konuyu bir kızılderilinin şu carpıcı sozleri ile bitirmek istiyoruz. Kızılderili diyor ki; “Bilge kişiler (misyonerler), onların dinini kabul edebileceğimizi soyluyordu, ancak bu dini (Hıristiyanlığı) anlamaya calıştığımızda, beyazlar arasında anlamamız gereken cok fazla din olduğunu ve iki beyazın, hangi dinin oğrenilmesi gerektiği konusunda hicbir zaman anlaşamadığını gorduk. Onceleri bu bizi cok rahatsız etti, ta ki beyaz adamın dinini de kanunlarından daha fazla ciddiye almadığını ve bunların ikisini de yabancılarla olan ilişkilerinde işine yarayacağı zaman, yalnızca yardımcılar olarak kullanmak uzere hemen elinin altında tuttuğunu gorene kadar. Bu bizim yaşam bicimimiz değildi. Biz kanunlarımıza uyar, dinimizi de yaşardık.. Aslında yalnızca kendini aldatan beyaz adamı hicbir zaman anlamadık”[4].
C. GUNUMUZDE MİSYONERLİK FAALİYETLERİ Misyonerlik faaliyetleri 1980 sonrası doğu blokunun cokmesi, kureselleşme, iletişim araclarının artması ve teknolojinin sunduğu yeni imkanlarla bu faaliyetler yeniden hız kazanmıştır. Ozellikle Anadolu, Asya ve Ortadoğu ’ya yonelik faaliyetlerde buyuk artışlar gorulmuştur. Nitekim papa 24 Aralık 2000 ’de yaptığı bir konuşmada “Birinci bin yılda Avrupa ’yı, ikinci bin yılında Afrikayı Hıristiyanlaştırdıklarını, ucuncu bin yılda da sıranın Asya ’ya geldiğini” ifade etmiş[5] ve burada hedef bolgelere ulaşmada onemli bir yere sahip olan Turkiye ’nin de onemi vurgulanmıştır. Bu faaliyetler o kadar hız kazanmış ve misyonerlik konusu gunlerce Turk medyasında tartışılmıştır.[6]
1. İstanbul Merkezli Misyonerlik Faaliyetleri (Ozellikle Protestanlar) Son yıllarda ulkemizde misyonerlik faaliyetleri cok hızlı bir şekilde artmış, adeta bir ağ gibi tum yurt sathında boy gostermeye başlamıştır. Orneğin yoksulluk ve ekonomik krizin en cok hissedildiği İstanbul, Ankara vb. buyuk şehirlerde, Turkiye ’de meydana gelen Marmara depreminin arkasından Adapazarı ve civarında, Merkezi Samsun olmak uzere Doğu Karadeniz ’de[7] Eski Pontus Rum devletini diriltmek gayesi ile Sumela manstırının da bulunduğu Trabzon ve ilcelerinde[8], Anadolu ’da Nevşehir civarındaki Kapadokya bolgesiyle Ege de Efes ve Meryem ana kiliselerinin bulunduğu yerlerde yoğun bir misyonerlik calışmaları yapılmaktadır.
Protestan misyoner faaliyetlerinde ozellikle iki grup dikkati cekmektedir. Bunlardan ilki Ankara merkezli Kurtuluş kilisesidir. Kilisenin pastoru bir Turk ’tur (İhsan Yınal Ozbay) Kilise cevresinde Kore ve Cin asıllı olan ceşitli ABD vatandaşları bulunmaktadır. İkinci faal grupsa İstanbul merkezli Prespiteryan kilisesidir Bunun da pastoru kendisini Turk Dunyasının Prespiteryan Kiliseleri Ruhani Lideri olarak tanımlayan Turgay Ucal adlı bir Turk ’tur. Bu kilise İstanbul ve Doğu Karadeniz bolgesinde aktiftir. Bunlar dil okullarında, kurslarda, uluslar arası eğitim faaliyetlerinde, bir takım paravan şirketlerde ceşitli gorevlerde yer almakta, belli bir sempatizan grup ve cekirdek cemaat edindikten sonra deşifre edilme ve emniyet guclerince takip edilme endişelerinden dolayı yerlerine başkalarını bırakmaktadırlar.[9]
Ayrıca Almanya merkezli Protestan Havariler Kilisesi, Yedinci Gun adventistleri gibi daha bir cok kilise kendisilerine taraftar bulmak amacıyla gerek Turkiyede, gerekse Avrupada faaliyetlerini surdurmektedirler. Bu kiliseler ozellikle Avrupa ’daki Musluman aileleri hedef almakta ve bunlar arasından edindikleri taraftarları misyoner olarak kullanmak suretiyle faaliyetlerini devam ettirmektedirler.[10]
Konuyla ilgili olarak gazetelerde cıkan haberler oldukca ilginctir. Haberler, "Batılı misyonerler İstanbul ’a uşuştu” başlığı ile verilmekte, Avcılar ’dan Gungoren ’e, Zeytinburnu ’ndan Kartal ’a İstanbul ’un dort bir yanında apartman dairelerinin kilise haline getirildiğini ve misyonerlerin adım başı kilise actıklarını ve son bir kac yıl icinde İstanbul ’da on dokuz yeni kilisenin acıldığını bildirmektedir.[11] İstanbul ’da bulunan bu kiliselerin bir kısmı eskiden, coğu da son uc yıl icerisinde acılan kiliseler olduğu ifade edilmektedir.[12]
Son donemlerde yapılan calışmalarla Katoliklerin dışındaki tum Hıristiyanların oluşturdukları bir birlik olan “Dunya Kiliseler Birliği”nin hedefinin "Muslumanlaşan eski Hıristiyanlar" olduğu gundeme getirilmiştir. Soz konusu haberde Başpapaz Aziz Palio'nun Dunya Kiliseler Birliği'ne sunduğu plana gore, Hıristiyanlar'ın yaşadığı, şimdi Muslumanlaştığı iddia edilen hedef bolgeler detaylı bir bicimde ele alındığı, ayrıca Doğu bolgelerinde yoresel dillere cevrilmiş İncillerin dağıtıldığı iddiaları gundeme getirilmiştir.[13]
Şu an iki radyo kanalı ile Hıristiyanlık propagandası yapılmaktadır. Bunlardan biri Orta Dalga (MW) 1170 Khz ’ den yayın yapan Kumru FM ’dir. Bir diğer radyo ise 1993 ’te Mujde Yayıncılık bunyesinde kurulan ve FM kanalı 89,6 ’dan yayın yapmakta olan “Mujde FM” dir.
Ayrıca yurt dışındaki Turklere yonelik faaliyetlerin yapıldığı bir cok kiliselerde bulunmaktadır. Bunlardan bazıları Downs Baptist Church (İngiltere), Mujde Kilisesi ve Mujde Kurumu (Hollanda-Amsterdam), Bruksel Avederanagan İncil Kilisesi (Belcika), Turkce Konuşan Kilise Topluluğu, İsa Mesih İmanlılar Cemaati (Almanya) [14]
2-Misyonerler Irak ’ta Misyoner orgutleri, son yıllarda, İslÂm Dunyası'nın butununu icine alan enlemlerden esinlenerek "10-40 pencere" dedikleri bir formulu uyguluyorlar Onların bu arzuları son Irak savaşı ile ilgili olarak tekrar gundeme gelmiştir. Konuyla ilgili olarak İngiltere ’de yayımlanan The Guardian gazetesinde Matthew Engel, Irak ’ta faaliyet yapabilmek icin guvenlik sinyali bekleyen Hıristiyan misyonerlerinin bulunduğunu, onların bir ellerinde gıda malzemesi gotururken, oteki ellerinde de İncil bulunduracaklarını soylemektedir. Onlar bunu yaparken, Irak'ta Hıristiyanlığın koklerinin, İslÂm oncesine dayandığını da ifade etmektedirler.
Sozkonusu habere gore işgal altındaki Irak'ta misyoner faaliyetlerini yurutme gorevi iki Amerikalı din orgutune bırakılmıştır. Bunlardan biri, George W. Bush ile ozel bağları bulunduğu bilinen 'Southern Baptist Kilisesi', diğeri de Bush'un İncil uzerine yemin ederek başkanlığı devraldığı torende dua eden Franklin Graham[15] adlı papazın "Samaritan's Purse" adlı orgutudur. Bu iki orgute mensup misyonerlerin, savaş biter bitmez Irak'a gecmek uzere şimdiden Urdun'de toplanmış oldukları belirtilmektedir. Southern Baptist Kilisesi, aylar onceden Irak'taki misyonerlik faaliyetleri icin bağış kampanyası başlatmış; savaş surerken kampanyaya daha da hız vermiştir. Gunde en az on bin kişiyi doyuracak, yirmi bin kişiye icme suyu sağlayacak, dort bin aileyi barındıracak, yuz bin kişiye tıbbi yardım yapacak hazırlığı olduğu ve bu kiliseye mensup sekiz yuz misyonerin Irak'ta gorev alacakları bildirilmektedir.[16]
3. Bazı Misyonerlik Siteleri Misyonerlerin basın yayın organlarında ve ozellikle de internet sitelerinde oldukca yoğun faaliyet icerisinde oldukları gorulmektedir. Değişik kilise ve cemaatlerin kendilerine ait siteleri bulunmaktadır. Ornek olarak şu adreslere bakılabilir;
kilisem.cjb.net (Uskudar son buyruk kilisesi) turkkilisesi.com incil.com. kutsalkitap.org, mujde.org isamesih.org .. besistaskilisesi.org (Beşiktaş Turk Protestan Kilisesi) twpc93.com (İstanbul Presbiteryen Kilisesi) agapeturk.com/ (Koca Mustafapaşa Agape Kilisesi) Lighthouseic.org (Turkce hıristiyanlık sitesi) girişkapısı.net (Turkce hıristiyanlık sitesi) golgota.org (Turkce hıristiyanlık sitesi) funet.fi/pub/doc/bible/html/turkish/ greatcom.org/laws/turkish/ zirveyayincilik.com turkprotestan.org radyokumru.com turkhristiyanlar.com bbie.org/turkish/index.html Bunların dışında Yeni Yaşam Yayınları, Haberci Basın Yayın Dağıtım Ltd., Lutuf Yayıncılık, Kitabı Mukaddes Şirketi, Mujde Yayıncılık, Sevgi Yay., Kaya Yay., Kucak Yay. vb misyonerlik faaliyetleri bağlamında faaliyetlerini surduren bir cok yayınevleri de bulunmaktadır.
D. MİSYONERLERİN YETİŞTİRİLMESİ Misyonerlerin ana gayesi; Hıristiyanlığı yaymak ve yeni Hıristiyanlar kazanmaktır. Bundan dolayı bu işi yapacak kimselerin kultur seviyelerinin yuksek ve hitabetlerinin mukemmel olması, gittikleri veya icinde bulundukları toplumda kendilerini kabul ettirecek şahsiyet ve kabiliyette bulunmaları, siyaseti, calışma metotlarını cok iyi bilmeleri ve uygulamaları gerekmektedir. Bu gayelerine ulaşmak icin misyoner teşkilÂtlar, misyonerlerin yetiştirilmesine son derece dikkat ederler. Bunları şoyle ozetlemek mumkundur:
1.Okullardan, ailelerinin izniyle en zeki ve en calışkan cocuklar secilir ve misyonerlik hizmetlerine gore yetiştirilir. Misyonerlik icin secilen şahıs, misyonerlik yapacağı ulkenin okullarında ozel eğitim altına alınır. Hıristiyanlık iyice oğretilir. Hıristiyan heyecanı verilir. Misyonerlik hizmeti icin, dunyanın en ucra koşelerine seve seve gidecek şekilde vazife şuuru ve sevgisi aşılanır.
2.Misyonerlere mumkun olduğu kadar meslekî eğitim de verilir. Doktorluk, misyonerlik faaliyeti icin cok onemli bir vasıtadır. Hastane hizmetleri, hemşirelik, misyonerlik icin en onemli ve tesirli vazifelerden­dir.
İslÂm ulkelerinde faaliyet gosterecek misyonerlere Arapca, İslÂmî bilgiler ve İslÂm felsefesi oğretilir. Bunun yanında onlar, muslumanlarca Hıristiyanlığa yoneltilecek tenkitler hususlarında cok iyi hazırlanır. Onlara ne gibi itirazların yapılabileceği ve o itirazlara nasıl cevap verecekleri oğretilir. Ayrıca İslÂm'a veya Muslumanlara hangi hu­suslarda tenkit yoneltebilecekleri veya genclerin zihinlerini hangi nokta­larda celebilecekleri hususları da oğretilir. Misyonerin birden fazla dil oğrenmesi teşvik edilir. İslÂm ulkelerindeki zeki, fakir ve yardıma muhtac oğrenciler tesbit edilir. Bu oğrenciler, dil oğretme, maddî yardım, gezi imkÂnı gibi değişik yollarla elde edilmeye calışılır. E. MİSYONERLERİN CALIŞMA METOTLARI Misyonerler, Hıristiyanlığı yaymak icin gittikleri ulkenin once dinî, ictimaî ve kulturel durumunu inceleyip oğrenirler. Sonra da o ulkenin maddi ve manevi değerlerini ve kulturunu yozlaştırmaya ve yıkmaya calışırlar. İslÂm ulkelerindeki faaliyetlerinde genc neslin dinden ve millî değerlerden uzak yetişmesine calışırlar. Bundan sonra hicbir değer tanımayan kişilere, bunalım devrelerinde kurtarıcı din olarak Hıristiyanlığı sunarlar. Israrla gayelerinin dunya sulhunu, kardeşliği, sevgi ve hoşgoruyu gercekleştirmek olduğu uzerinde dururlar. Hıristiyanlığın kolay, İslÂmdaki namaz, oruc gibi ibadetlerin zor olduğunu ileri surerler; haftada bir kiliseye gitmekle dinî vecibelerden kurtulmanın mumkun olabileceğini telkin ederler. Hıristiyanlığın sevgi ve kolaylık; İslÂm'ın zahmet ve şiddet dini olduğunu one surerler. İnsanların kiliseye giderek, papaza gunah itirafında bulunarak sorumluluktan kurtulup rahatlayacağını soylerler. Ote yandan insan­ların ruhî durumlarına hitap etmeye calışıp kurtuluşu hedef alırlar. Onla­ra gore İsa'nın gelmesi yakındır. İsa gelecek ve inanan Hıristiyanları kurtaracaktır. Bunun icin herkesin bir an once Hıristiyan olması gerektiğini vurgularlar. Harp, yangın deprem vb. zamanları kendilerine bir fırsat bilip yardıma muhtac olan bu insanlara destek vererek onların sempatisini kazanmaya calışırlar. Her misyonere, malî yonden buyuk bir destek sağlanır. O da bulunduğu ulkedeki işsiz, fakir ve kimsesizlere malî destek sağlayarak Hıristiyanlık propagandası yapar. Misyonerler, bağlı oldukları teşkilatla irtibatını daima devam et­tirirler. Kendisinin yalnız başına başaramadığı veya yetersiz kaldığı yerde teşkilat onun yardımına koşar. Actıkları universite, kolej ve benzeri okullarda tefsir, hadis, fıkıh gibi İslÂmi ilimlerle gidecekleri bolgelerin kulturlerini oğretirler. Buralarda yetiştirdikleri oryantalistleri ilmî inceleme adı altında hedef ulkelere gondererek oradaki muslumanların zihnini bulandırmaya, kafasına bazı yanlış fikirler sok­maya calışırlar. Dunyadaki siyasî ve iktisadi gelişmeleri cok iyi takip edip musluman ulkelerdeki bazı hadiseleri gayelerine gore yonlendirmek isterler. Musluman ulkeleri birbirine duşurup aralarında bir takım problemler cıkararak onların elindeki tabiî imkanları somurmeye calışırlar. Sapık tarikatlÂra ve gruplara adam yerleştirerek veya bazı aşırılıkları destekleye­rek, onları şu veya bu sebeple tahrik ederek, bazı gayelerini gercekleştirmeyi duşunurler. İlmî, edebî eserlerde, filimlerde ve ozellikle de cizgi filimlerle dizi filimlerde konunun icine ustalıkla Hıristiyanlığa ısındırıcı, onu hoş gosterici sahneler yerleştirerek kafa ve gonullere girmeye calışırlar. Boylelikle Haclı Seferlerinde gercekleştiremediklerini, modern, ileri bir hayat goruntusu altında (muzikten tiyatro ve sinemaya; spordan siyÂsete kadar) ceşitli vesilelerle gercekleştirmeye calışırlar. Telefon rehberlerindeki isimlere mektup, broşur ve kitap gonderirler. Doğrudan misyonerlik yapmak yerine hedef ulkelerde dil kursları sosyal yardımlaşma kurumları , turizm buro ve acentaları acarak faaliyetlerini yurutmeye calışırlar. F. SON DONEMLERDE MİSYONERLERİN FARKLI SOYLEMLERİ Kilise modern donemlere gelindiğinde artık eskiden yuruttuğu misyon faaliyetlerinin başarısz olmaya başladığını gordu. Bir yandan batıda bir cok insan kiliseden uzaklaşırken diğer yandan İslÂm hızla yayılma surecine girdi. Ayrıca Avrupanın bir cok yerinde muslumanlarla Hıristiyanlar ic ice yaşamaya başladı bu vb. nedenlerle kilise artık yeni bir takım metodların uygulanması gerektiği inancına vardı. Bunun en acık gostergesi 1958-1963 yılları arasında yapılan İkinci Vatikan Konsilidir. Bu konsilin ana teması diğer din mensupları ile iyi gecinmeye calışmak, diyalog vb. yeni goruntuler adı altında misyon faaliyetine devam etmektir. Son donemlerde gorulen bu farklılıklar diyalog, evangelizm, mahallikilisee verilen misyon izni, inkulturasyon metodu vb.dir.
1. Diyalog Yuzyılın başından itibaren dunyada meydana gelen siyasi ve ekonomik değişim ve gelişmelerden Hıristiyan kiliseleri, ozellikle de Katolik kilisesi etkilenmiştir. Bu nedenle Katolik kilisesi kiliseler arasındaki anlaşmazlıkları gidermek ve bazı konularda işbirliği yapmak icin bir konsil toplamaya karar vermiş ve bu konsil 1962-65 tarihlerinde Vatikanda toplanarak ceşitli faaliyetler yapmıştır.
Gunumuz dunyasındaki gelişmeler icin bu ceşit teşebbusler normaldir. Cunku insanlar bugun eskiye oranla birbirleriyle daha yakın siyasi, ticari, askeri ve dini munasebetler icerisinde bulunmaktadırlar. Bu munasebetlerin yurutulmesi, ancak karşılıklı iyi niyet, samimiyet ve hoşgoru esasına dayanmalıdır. Zira dunyanın pek cok yerinde muslumanlarla Hıristiyanlar ic ice yaşamaktadırlar. Katolik, ortodoks ve protestan mezhebine bağlı Hıristiyanların kendi aralarındaki bir cok anlaşmazlığa rağmen birden bire ortaya cıkarak yoğun bir şekilde diyalog adı altında muslumanlara yaklaşmaları şuphe ve ihtiyatla karşılanmıştır. Bu şupheleri şoylece ozetleyebiliriz:
Bu diyalog faaliyetlerinde Hıristiyanlar muslumanları bir realite olarak kabul etmekle birlikte, İslÂm ’ı hak dinler arasında gormekten cekinmişlerdir. İslÂmdaki doğruları, Hıristiyan vahyinin kısmi yansımaları (!) olarak kabul etmişler, muslumanların ise potansiyel Hıristiyanlar olarak gorulduğu ifade edilmiş, nihai hedefinse onlara İsa-Mesih ’in mesajını ulaştırmak olduğu vurgulanmıştır. Cunku kilise, kurtuluş icin mutlaka gereklidir ve İsa-Mesih ise kurtuluşun tek ve yegÂne vasıtasıdır.
İslÂm ’ın Hz. İsa, Yahya, Meryem ve Hıristiyanlığa gosterdiği hoşgoru, sevgi, saygı ve imanı henuz onlar İslÂm ’a, onun kitabı ve peygamberine gosterememişlerdir. Zira, Hıristiyanlar Hz. Muhammed (sav) ‘in peygamberliğini zaten kabul etmezler. Hatta daha da ileri giderek hakaret boyutuna varan ifadeler kullanırlar. Ozellikle ortacağlarda kaleme alınan coğu eserlerde carpıtılmış bir Hz. Muhammed (sav) tasviri ve İslÂm imajı vardır. Bir kısım ehli insaf Hristiyanların dışında coğuna gore haşa İslÂm putperest bir dindir, Hz. Muhammed (sav) sahte bir peygamber, şeytanın elcisi, deccaldir. Bu yuzden İslÂm şeytani ilhamlardan kaynaklanan sahte ve tehlikeli bir dindir.
Yukarıdaki gerekcelerden hareketle Hıristiyan teologlar (din bilginleri) acıkca bu dinin ortadan kaldırılması icin mucadele edilmesi gerektiğini soylemişlerdir.[17] Ustelik bunlar sıradan insanlar da değillerdi. Orneğin; Martin Luther koyu bir İslÂm ve Turk duşmanı olarak bilinirdi[18], yine İtalyanların buyuk edebiyatcı olarak kabul ettikleri Dante “Ve Divine Comedia” (İlahi Komedya) adlı eserinde Hz. Muhammed (sav) ’i cehennemde gostermekten cekinmemiştir[19].
Buna karşı normal, hatta okuma yazması dahi olmayan sıradan herhangi bir muslumana, mesela dağdaki bir cobana, Hz Musa ve Hz. İsa (as) kimdir diye sorsanız size vereceği cevap onların buyuk peygamberler olduğu, Allah ’ın salih kullarından olup saygı gosterilmesi gereken buyuk şahsiyetler olduğunu soyleyecektir. Eğer siz onlara –Hıristiyanların Hz. Muhammed (sav) ’e yaptığı gibi-hakaret etmeye kalkışacak olsanız sizi dinsizlikle itham edecek ve gucu nisbetinde size tepkisini gosterecektir. Bu da bir muslumanın sozu edilen diyaloğu fiilen gercekleştirmiş olduğunun en onemli bir delilidir.
Her ne kadar 1962 yılında yapılan II. Vatikan Konsili ile “Diyalog” adıyla İslÂm da dahil diğer dinlere karşı daha ılımlı yaklaşılması tavsiye edilmişse de bu şupheyle karşılanmış ve misyonerliğin yeni bir taktiği olarak gorulmuştur. Nitekim 11 Eylul hadisesinden sonra ABD yonetimine yakınlığıyla bilinen Rahip Jerry Falwell, CBS televizyonunda yayımlanan bir programda Hz. Muhammed (sav)‘i – Saddam Huseyin ve Usame b. Ladin gibi- gozunu kırpmadan insanları olduren haşa bir terorist olarak sunması, muslumanları yalnız rahatsız etmekle kalmamış, aynı zamanda diyalog girişimlerinin ardındaki gercek niyetlere ilişkin haklı kuşkulara sevk etmiştir.[20]
Yine cok yakın bir tarihte gazete haberlerine konu olan bir olayda, Filipinler Devlet Başkanı Arroyo'nun ABD başkanı Bush'a yazdığı bir mektupta, İslÂm dunyasına yonelik saldırıların gercek yuzununun İslÂmı ’ın ilerleyişini durdurmak, yer altı ve yerustu zenginliklerini ele gecirmek olduğunu anlatıyor ve bu tur mucadelelerde bir cok Hıristiyan grupların gerek birbirleriyle ve gerekse ABD yonetimiyle nasıl işbirliği yaptığından bahsediyordu. Arkasında da bu calışmalarda butun hıristişyanların başkanın arkasında olduğunu vurguluyordu.[21]
Tum bunlar kiliselerin İslÂm ’a bakış acıları ve misyonerlik faaliyetlerinde yeterli bir yumuşama ve eğilim bulunmadığı, muslumanlara daha sempatik gorunerek bir metod değişikliği yaptıkları izlenimini vermektedir. Nitekim j. B. Taylor “Musulumanlar arasındaki misyonerlik calışmaları diyaloğun onemini ortaya koymuştur. Burada soz konusu olan diyalog misyonerliğe bir alternatif değil, bizzat şartlara uygun misyonerliktir.” diyerek hedefe acıklık kazandırmakta, en azından diyalog cağrısında bulunanlardan bir kısmının gercek duşuncesini yansıtmaktadır.[22] Ayrıca Papa II. John Paul bu diyalogun kilisenin asli vazifelerinden biri olduğunu, diyaloğun misyon vazifesi ile tezat teşkil etmediğini yayınladığı bir cok mektupta acıkca soylemiştir.[23]
Yine diyaloğun başlamasından itibaren daha sonraki yıllarda muslumanlara yapılan zulumler ve duşmanca tavırların devam etmesi diyalogla ilgili şupheleri destekler mahiyettedir. Mesela son yıllarda Bosna ve Kosovada muslumanlara yapılan toplu katliamlar ve surgunler karşısında Hıristiyan dunyanın sessiz kalması, diyalog faaliyetlerinin inandırıcı olmadığını gostermiştir. Yine Yunanistan ’da musluman Turklere karşı yıldırma politikası izlenmiş ve yunan kulturunu muslumanlara benimsetmek icin zor kullanılmış, bu olaylarla bizzat rahip ve metropolitler baş rol oynamışlardır.[24] Ayrıca diyalog konusunda kilisenin gorevlendirdiği kimselerin aktif misyonerlik uzmanı oluşları, diyaloğun yeni bir misyonerlik metodu olabileceği şuphesini de gundeme getirmektedir.
Butun bunlara rağmen kokunde insani ve ahlaki değerler taşıdığı hissedilen, karşılıklı saygıya dayanan samimi bir diyaloğun, savaşsız, barışcıl ve daha guvenli bir dunya icin faydalı olabileceği gozden uzak tutulmamalıdır.
2. Misyonerliğin Diğer Bir Adı: Evangelizm Misyonerlik kavramı, Hıristiyan olmayanların zihinlerinde ozellikle de muslumanlar arasında olumsuz bir anlam cağrıştırmaktadır. (Haclı seferleri, somurge faaliyetleri vb. ’nin bu olumsuzluk imajının oluşmasında etkisi buyuktur.) Kilise bu imajı yıkmak icin, bunun yerine daha olumlu anlamlar icerdiği duşuncesiyle “evangelizasyon” terimini kullanmaya başlamıştır.
Evangelizasyon terimi, tanıklık, ilan etme, iyi/ mujdeli haberi tum insanlığa sunmayı ifade etmektedir. Bu nedenle Katolik kilisesi yayımladığı dokumanlarında bu terimin kullanılması tavsiye etmektedir. Bu terimi kullananlar kendilerini genelde “Mesih İnanlıları” olarak tanımlarlar. Bunun dışında ne Katolik, ne Ortodoks ne de tam olarak Protestan olduklarını soylerler. Coğu zaman kendilerinin Yehova Şahitleri ’yle de karıştırıldığını, gercekte ise onlarla da hic bir bağlarının olmadığını soylerler. Mesih İnanlıları olarak kendilerinin yeni bir tarikat veya akım olmayıp koklerinin gercekte Hristiyanlığın ilk gunlerine dek uzandığını iddia ederler. Aslında tum bunlar kendilerini kamufle etmekten başka bir şey değildir.
Evangelizasyon kelimesinin gorunurde misyonerlikten farkı; insanları zorla değil de kendi isteği ile Hıristiyan yapma eğiliminde olması, sadece duyurmayı istemesi, bu faaliyeti bir kilise adına değil, Tanrının egemenliğini yeryuzunde gercekleştirme gayesi ile yaptığını iddia etmesi, İsa ’nın mesajını ve yaşamını tum insanlığa duyurmayı hedef alması vb. farkları icerir[25]. Ancak misyonerlik faaliyetleri bağlamında yapılan calışmalarda kullanılan terminolojinin değişmesine rağmen temel zihniyetin değişmediği bir gercektir. Bunlar sadece kılık değiştirmeye yonelik olup, bilincli yapılan ve misyonerliğin bir gereği olarak gercekleştirilen değişikliklerdir.
3. Mahalli Kiliselere Misyon İzninin Verilmesi Kilisenin modern donemlerdeki misyonerlik faaliyetleri ile ilgili olarak yaptığı bir diğer değişiklik “kilisenin dışında kurtuluş yoktur” tezini biraz daha yumuşatır gozukmeye calışmasıdır. Kilise onceden kendisinin dışında bir kurtuluşun olmadığını, tek gerceğin kendisine ait olduğunu soyleyerek diğerlerini dışlamaktaydı. Kilise ozellikle II. Vatikan konsili ile bu fikrinden vazgecerek hem farklı mezheplerdeki Hıristiyanlarla, hem de Hıristiyan olmayanlarla bu misyon faaliyetini birlikte yurutmeye ve tum dunya ile bir diyaloga girmeye karar verdi.
Bir diğer değişiklik de mahalli kiliselerin de kendi başlarına misyonerlik faaliyetlerinde bulunabiliceği duşuncesiydi. Daha onceden ancak evrensel kilise bu faaliyeti yurutur ve mahalli olanları denetlerdi. Bu da misyonerlik faaliyetlerinin birinci dunya ulkelerinin (gelişmiş Hıristiyan devletlerin) emperyalist arzu ve istekleri doğrultusunda yurutulduğu izlenimini vermekteydi. Bu nedenle de başarı şansı cok duşuktu. Bundan hareketle son donemlerde mahalli kiliseler guclendirildi. Boylelikle musluman olan ulkelerdeki misyonerlik faaliyetleri batılı emperyalist guclerin bir dayatması ile değil, bizzat o ulkelerde varolan mahalli kilisenin inisiyatifi ile yapıldığı izlenimini verecekti.[26] Ayrıca kilise gorevlileri ve temsilcileri de o yore halkından secilecekti. Neticede bu yontem sayesinde Hristiyan mesajı insanlara daha kolay ulaşacaktı. Nitekim son gunlerde Turkiye ve diğer musluman ulkelerde yapılan misyonerlik faaliyetlerini incelediğimizde mahalli/yerel kiliselerin ne kadar etkin olduğunu gormekteyiz.
Yukarıda ulkemize yonelik faaliyetlerde Protestan misyonerlerden iki gruba dikkat cekmiştik. Bunlardan ilki Ankara merkezli Kurtuluş kilisesi diğeri ise İstanbul merkezli Prespiteryan kilisesi idi Bu iki kilisenin ortak ozelliği kilise temsilcilerinin ikisinin de Turk olması idi. Soz konusu bu kişiler zaman zaman Turk medyasında konuyla ilgili tartışmalara katılmakta ve musluman Turk kamuoyuna şoyle bir mesaj vermeyi amaclamaktadırlar: “Bakın biz de bir zamanlar sizin gibi Muslumandık. Ancak Hıristiyanlığı inceledik ve onun Muslumanlıktan daha iyi bir din olduğunu oğrendik. Hıristiyan eğitimi alarak kilise yetkilisi olduk. Dolayısı ile bizim temsil ettiğimiz kiliseler egemen batılı gucler tarafından değil, bizzat daha once Musluman olduğu halde dininden memnun olmayıp bir arayış neticesinde (guya) doğru din ve kurtuluş yolu olan Hıristiyanlığı bulan samimi ve gercek Hıristiyanlar tarafından yonetilmektedir.” denmek istenmektedir. Ayrıca Turkiye ’ye yonelik faaliyetlerde daha cok Guney Kore kokenli misyonerler kullanılmaktadır. Bununla da amac, misyonerliğin batı somurge ve emperyalizminin bir aracı olmadığı izlenimini vermektir.
4- İnkulturasyon (Yada İki Yuzluluk) Metodu Kilisenin misyon faaliyeti cercevesinde benimsediği metodlardan biri de inkulturasyon metodudur. Buna gecmeden once bu tavra temel teşkil edeceği duşuncesiyle Hıristiyanlığın kurucusu olan Pavlos ’tan bahsetmek istiyoruz.. Misyonerlerin sinsi davranması ve her kılığa girerek Hıristiyanlığı yaymaya calışması Pavlos ’un şu sozlerine dayanır. Pavlos, Korintoslara gonderdiği birinci mektubunda şoyle der:
“Ben ozgurum, kimsenin kolesi değilim. Ama daha cok adam kazanayım diye herkesin kolesi oldum. Yahudileri kazanayım diye onlara Yahudi gibi davrandım Kendim Kutsal Yasa ’nın (Musa şeriatının) denetimi altında olmadığım halde, yasa altındakileri kazanmak icin onlara yasa altındaymışım gibi davrandım... Şeriatı olmayanlara da şeriatı olmayan gibi davrandım. Zayıfları kazanayım diye zayıflarla zayıf oldum. Her ne surette olursa olsun bazılarını kurtarayım diye herkese her şey oldum...”[27] Mesela Pavlos, katı bir “sunnet olma karşıtı” olmasına rağmen, oğrencisi Timoteyus ’u sunnet ettirmekten kacınmamış, Musa şeriatıne inanmadığını soylemesine rağmen arınma torenlerine katılmakta bir sakınca gormemiştir.[28]
Gorulduğu gibi Pavlos karşısındakileri inandırabilmek icin adeta her şeyi caiz gorduğunu, amacına ulaşmak icin her yolu mubah saydığını, belki daha masum bir ifadeyle “takiyye” yaptığını ifade etmektedir. Bu da misyonerlerin metotlarında bazı ahlaki sorunların olduğunu acıkca gostermektedir. Sonucta muhatabını Hıristiyan yap da nasıl yaparsan yap mantığı gorulmektedir. Bu ozunde hicbir ahlaki değer ve kaygı taşımayan hatta dinlerin hedeflediği “insanı ahlaklı yapma” prensibiyle de celişen gayri ahlaki bir davranıştır. Pavlos ’un bu sozleri ve ikili rolu daha sonraki Hıristiyan misyonerleri icin ornek kabul edilmiş ve sozleri bayraklaştırılmıştır Nitekim Pavlos ’un bu metodolojisi kendisisinden yuzyıllar sonra yaşayan Makyavelli ’nin “amaca ulaşmak icin her yol mubahtır” diye ozetlediği “Makyavelist” duşunceyle ortuşmektedir. Butun bu duşunceler buyuk İslÂm mutasavvufı ve duşunuru MevlÂna ’nın şu sozunu akla getiriyor: “Ya olduğun gibi gorun, ya da gorunduğun gibi ol!” İşte iki duşunce arasındaki derin ahlaki anlayış farkı ve insana bakış acısı.
Yukarıda anlattığımız Pavlos ’un metodu sonraki donemlerde daha da sistematik hale getirilmiş ve bu Katoliklerce “İnkulturasyon” yani kulturlenme; protestanlarca “şartlara uydurma”[29] terimleri ile ifade edilmiştir.[30] Bu terim farklı din ve kulturlere mensup olan ve Hıristiyanlığa karşı olumsuz bir bakış acısına sahip olan toplumları Hıristiyanlığa ısındırmak icin, Hıristiyanlığın mesajını o toplumların kendi dini ve milli değerlerine gore yorumlayarak anlatmalarını ifade eden bir terimdir.[31] Bununla bir nevi kilisenin politik ve emperyalist bir arzu icinde olmadığını gostermek, dolayısı ile Hıristiyan mesajını Yunan-Roma ve Batı kulturunden soyutlayarak yerli halkın diliyle vermeye calışmaktadır. Bu son donemlerde oldukca cok fazla kullanılan bir metoddur. Nitekim musluman toplumlarda kendileri asla Kur ’an-ı Kerimi, Hz. Muhammed (sav) ’i kabul etmedikleri halde toplum onunde, medyada vb. konuşurken sanki kabul ediyorlarmış gibi bir izlenim vermeye calışmaları bunun en bariz gostergelerinden birisidir.
Misyonerler daha başlangıcta, hedef ulkenin ozelliklerine, o yerin insanlarının Hıristiyanlığın hangi konularını bilip hangilerine itiraz edebileceklerine gore yetiştirilirler. Bazan Muslumanların inanclarına hoş gorulu davranır, İsa'ya Tanrı'nın Oğlu demekten kacınırlar. Hatta once İslÂmî bilgilerle Muslumanlara yaklaşırlar.
Uzman bir misyoner olan E. Bethmann ’ın başarılı olabilmeleri icin misyonerlere şoyle bir tavsiyede bulunmuşur: “Muslumanların dininden ve dini kurumlarından konuşurken dikkat et. Muhammed ’den yalancı peygamber olarak bahsetmek bir Hıristiyanın İsa icin “fahişenin oğlu” demesi gibi bir şeydir. Sen Muhammed İslÂm peygamberidir demekle hicbir şey kabul etmiş olmazsın. Ayrıca İsa ’dan Allah ’ın oğlu diye bahsetme. Cunku muslumanın nazarında bu bir kufurdur. Bundan kacınmalı ki buna inanmayan kimseler nefret etmesinler. Onlarla daha sonra diyaloğa girilerek yakınlık sağlanınca istediğin propagandayı yap.”[32]
Yine ABD merkezli bir misyoner kuruluşuda calışan Charles D. Egal şunları soyler: “Muslumanlara karşı onların din dilini kullanarak yaklaşın. Dua ve vaazlarda Kur ’an ’dan ve İslÂm kulturunden, Hıristiyan inancıyla uyum icinde olan, ya da Hıristiyanlık acısından sorun olmayacak ifadeleri ve ornekleri kullanın...Yine Kur ’an ’ın da kendisinden cokca bahsettiği Hz. İsa, Meryem vb. konular muslumanlara yaklaşmada iyi birer ornek olabilir. Ancak bunu yaparken kesinlikle muhataba Kur ’an ’ın bir vahiy olduğu ya da olabileceği izlenimini verdirmeyin... Yine Muslumanların Cuma ibadetine paralel olarak Cuma vaazları duzenleyebilir, ev kiliselerinin liderleri (rahip veya pastorler) imam şeklinde sunulabilir, ev kilisesine girerken ayakkabılar cıkarılabilir, aynı şekilde muslumanların uyguladıkları doğum ve olum torenleri, bayramlar vb. adetler Hıristiyan inancı bağlamında gozden gecirilip bunlara iştirak edilebilir. Domuz eti yemekten, şarap icmekten kacınılabilir. Ayrıca bu misyon faaliyetinde mumkun mertebe yerli halktan olan kişileri secmek ve kullanmak o toplumda İncil ’in daha kolay yayılmasını sağlayacaktır.”[33] Zira dışardan yonlendirilen misyon calışmaları ne kadar etkili olursa olsun hitap ettiği kitle tarafından daima şuphe ve endişe ile karşılanacaktır.
Misyonerlerin faaliyetleri ile ilgili bu bolumumuzu şu anekdotla bitirelim. 18 Temmuz 1998 ’de Anklikan Kilisesinin duzenlediği 14. Lambeth Asamblesinde Afrikalı misyoner rahipler şu oneriyi getirirler: Uluslar arası finans ve bankacılık kuruluşlarının somurgeci politikaları sayesinde Afrika ulkelerinin dış borclarının odenmesi mumkun olmayacak boyutlara ulaştığını, bu nedenle yeni bir misyon stratejisi olarak bu ulkelerin borclarının silinmesini teklif ederler. Cunku onlara gore Hıristiyan finans kuruluşlarının yuksek faizle yoksul Afrika ulkelerini somurmelerine karşın, İslÂm ’ın faizi yasak kılması ve emrettiği zekat, sadaka vb. muesseseler sayesinde fakirlere yardım etmesi yoksul Afrikalıları İslÂm ’a cekmekte olduğunu soylerler.[34] Bunu itiraf eden rahipler borcların silinmesine onculuk ederek bir yandan insanların İslÂm ’a gecmesini engellemeye calışırken, diğer yandan da onları Hıristiyanlığa ısındırmaya calışmaktadırlar.
G. MİSYONERLİK FAALİYETLERİ KARŞISINDA YAPILMASI GEREKENLER Burada misyonerlik faaliyetleri karşısında yapılması gerekenlerden bahsetmek istiyoruz. Oncelikle insanımızı dinî ve millî kulturle beslemek; aklen ve ruhen tat­min etmek, ozellikle genclerimizi, her yaşta ve her cağda dini ders, seminer ve konferanslarla eğiterek İslÂm'ı ve millî kulturumuzu iyi bir şekilde oğretmek ve benimsetmek gerekir. Her yaştaki insanın seviyesine gore kitap ve broşurler bastırmak ve herkesin oku­masını sağlamak, hatta mumkunse bunları ucretsiz dağıtmak gerekir.
Ancak bunları yaparken de tum Hristiyanları potansiyel bir suclu olarak gormekten de kacınmak gerekir. Başka insanların dini değerlerine saygı duyan, onlara hakaret etmeyen, onlar hakkında sinsi planları olmayan, sadece kendi dininin gereklerini yerine getirmeye calışan sade vatandaşların da bu haklarının korunması gerekir. Bunu yaparken olcumuz Kur'Ân-ı Kerim'in, "Dinde zorlama yoktur.”[35] “Habibim onlara soyle, sizin dininiz size, benim dinim bana"[36] gibi Âyet-i kerimelerin ruhuna uygun davranmak gerekir.
Ayrıca misyonerlik calışmalarının mahiyetini ve dayandıkları prensipleri cok iyi bilen ihtisas sahibi din ve bilim adamlarının yetiştirilmesine ağırlık vermek gerekir. Bunun yanında bu akımların yanlışlığını ve gercek yuzunu ortaya koyan bilimsel araştırmalara da destek olunmalıdır. Belki de en onemlisi ve pratik olanı vaiz, imam-hatip, muftu gibi din gorevlileri aracılığı ile zaman zaman halkı bu konuda bilgilendirmek ve uyar­mak gerektiği duşuncesindeyiz. Ozellikle ilkokullardaki din derslerinin yetersiz ve ehil olmayan başka derslerin oğretmenleri tarafından değil, bizzat 4. ve 5. sınıflardan itibaren branş oğretmenleri tarafından verilmesinin hayati bir onem taşıdığını vurgulamak isteriz.
Belki de her şeyden onemlisi kendi kulturumuz icinde yetişmiş, İslÂm ’ı yaşayan guzel ornek sahibi model şahsiyetleri tanımak ve tanıtmak ve insanlarımızı bunlarla buluşturmanın yollarını aramak gerekir.
Son olarak şu hususun altını kalın cizgilerle cizmek gerekir. O da Hz Muhammed (sav) ’in “Komşusu acken kendisi tok yatan bizden değildir” hadisi şerifini asla ve asla akıldan cıkarmamak gerekir. Ozellikle buyuk kentlerde gecim sıkıntısı ceken fakir-fukara, garip gurabalara, caresiz, yoksul ve yetim insanlarımıza mutlaka ulaşmak ve ellerinden tutmak gerekir. Sadece misyonerliğin değil satanizm gibi değişik fikir ve ideolojilerin hedef kitlesi olan, sigara, icki gibi uyuşturucu bataklığına saplanan tum insanlarımıza ve ozellikle genclerimize sahip cıkmak, Musluman olmamızın bize yuklediği en oncelikli vazifemizdir. Oncelikle İslÂm kulturunde cok onemli bir sosyal dayanışma muesseseleri olan zekat, sadaka, infak, vakıf gibi değerlerimizi yeniden ihya etmek gerekir. Ayrıca yaşlı batı nufusu karşısında ulke nufusumuzun coğunun genc olduğunu goz onune alırsak, geleceğin inşası acısından potansiyel bir guc olan gencliğimizin maddeten ve manen eğitiminin ne kadar hayati bir oneme sahip olduğu acıkca gorulecektir.
SONUC ve DİNLER ARASINDA İSLÂM ’IN USTUNLUKLERİ İslÂm dini, kendini hak din olarak gormekle birlikte, başka inanc mensuplarına da hayat hakkı tanımaktadır. Allah'ın Resulunun Mekke'de cizdiği inanc stratejisi her zaman İslÂm dunyasında diğer din mensuplarına karşı kullanılmıştır. Bu strateji iki temele dayanmaktadır. Birisi "Dinde zorlama yoktur"[37] ayetidir. Diğeri "Sizin dininiz size, benimki de bana"[38] ayetidir. İslÂm dini, bu ayet­ler istikametinde dini musamahanın ve dolayısıyla vicdan hurriyetinin bekcisi durumundadır.
Bugun bir bucuk milyarlık İslÂm dunyasında muslumanların sayısı, değişen dunya şartlarında İslÂm dininin istikrarını ha­ber vermektedir. Modern cağda, sanayi ve dev şehirleşme ortamında bile İslÂm, bu yeni durumlara goğus gererek ayakta kalmasını bilmiştir. Cunku İslÂm'ın teorik yapışı yani onun akide hayatı, hicbir zaman sanayileşmeye ve ilerlemeye karsı koymamakta; bilakis değişen dunya şartlarına, kendi ozune bağlı olarak yeni cozumler getirmektedir. Bunun icin de muslumanların sayısı, değişen dunya şartları karsısında azalma yerine coğal­maktadır.
Oysa bugun Hıristiyanlığın nufus artışını Latin Amerika dengel­emektedir. Batı dunyası azalan nufus oranı ile birlikte, Hıristiyanlık da nufus yonunden azaltmaktadır.
Dunya dinlerine, teorik yonden baktığımızda da birtakım carpıcı durumlarla karşı karşıya geliyoruz. Bir dinin teorik vechesi her şeyden once onun amentusunu oluşturmaktadır. Dinlerin itikadı yonune genelde inanılır ve mu'min olunur. Ancak bu itikadi vechenin mantıki yonu de bu inancın sağlam temellere oturmasıyla onem kazanır. Bugun, Yahudilik, Hıristiyanlık monoteist/tek tanrıcı dinler icinde olmasına rağmen; Yahudilik milli din huviyetinden henuz kurtulmuş değildir. Tanrı Yahve, sa­dece yahudinin Tanrısıdır.
Hıristiyanlığın amentusunu/kredosunu teşkil eden esaslar ise, hala batı entellektuellerinin vicdanında mantıksal temellere otur­muş gorunmuyor. Trinite (teslis) problemi, batının dini kriz icindeki yerini tayinde onemli rol oynamaktadır. Bu uğurda yapılan cok ağır felsefi yo­rumlar, Batı entellektuelini daha da karamsarlığa goturuyor ve onların ya dinsiz olmalarını veya dine karsı ilgisiz kalmalarını sağlayarak duru­mu daha da berbat bir hale sokuyor.[39]
Teolojik yonden konuya yaklaşıp İslÂm'ın teorik yapısını ele aldığımızda İslÂm akidesinin akli yapı­sını derhal fark ederiz. Metafizik bir sahada rasyonalizmden bahsetmek tezad teşkil eder gorunebilir. Ancak metafiziğin de mantıksal temellere oturması soz konusudur. İslÂm'ın, Allah anlayışının, peygamber duşuncesinin, ahiret telakkisinin Kur'an'da mantıksal temellerle izah edildiğini goruyoruz.
Bu baslık altında İslÂm dininin dikkat cekici bazı yonlerini ele ala­cağız. İslÂm dininin, diğer dinlerle mukayesesi yapıldığında oncelikli olarak şu ozellikler dikkatimizi cekmektedir.:
l- İslÂm dini, bugunku yasayan dinlerin buyuk coğunluğuna naza­ran cok yeni bir dindir. Yani XV asırlık bir mazisi vardır. M. O. XIII. yuzyılda doğan Yahudilikle ve iki bin yıllık mazisi olan Hıristiyanlıkla mukayese edildiğinde, İslÂm dini oldukca yeni bir din sayılır. İslÂm dini­nin yeni bir din oluşu, onun hakkındaki bilgilerin daha sağlam ve daha guvenilir temellere dayandığını gosterir.
2- Son peygamber olan Hz. Muhammed (s.a.) hakkında yeterli bilgi ve malzeme elimizde mevcuttur. Onun butun hayatı baştan aşağı tespit edilmiştir. O, bizim gibi bir insan olan ancak kendisine vahiy gelen bir peygamberdir. Onun hayatı yazılı ve şifa­hi olarak hafızalara nakşedilmiştir. Hz. Muhammed'in hayatının boylece tespit edilmesi, onun getirdiği mesaja olan guveni artırmaktadır. Yahudilik veya Hıristiyanlık hakkındaki bilgilerin eksikliği, var olan bilgilerin de cok sonraları tespit edilmesi, Hz. Musa ve Hz. İsa'nın hayatı hakkında kuşkular meydana getirmektedir. Eksik bilgilerden kaynaklanan soz konusu şupheler de dikkate alındığında Hz. Peygamber ’in tarih sahnesinde cok berrak, acık ve secik bir hayatı olduğu gorulmektedir.
3- Hz. Peygamber hakkında bircok bilgilere sahip olan tarih, onun getirdiği mesajlar hakkında da gercek bilgilere sahiptir. Kur'an-ı Kerim, ilk nazil olduğu andan itibaren ezberlenmeye başlanmış ve yazıya gecirilmiştir. Bu cift metod, onun gunumuze kadar eksiksiz gelmesini sağlamıştır. Boyle bir koruma metoduna hicbir kutsal kitap sahip ola­mamıştır. Bunun icin de, bugun ellerde ne Hz. Musa'nın tebliğ ettiği Tevrat'ın ilk nushası ne de Hz. İsa'nın tebliğ ettiği İncilin ilk nushası yoktur. Bu yonden İslÂm'ın kutsal kitabı olan Kur'an-ı Kerîm, daima buyuk bir ustunluğe sahip olmuştur.
4- İslÂm dini, sunduğu mesajlarda daima insan unsurunu goz onunde tutmuştur. Bunun icin de mesajlarında hayali değil, gercek hayatla uyuşan emirler vermiştir. Bu emir ve nehiyler, mesajları getiren peygamberin hayatında bizzat tatbik edilmiştir. O peygamber, aynı zamanda bir beşerdir, beşer fıtratının gereklerini yerine getirmiş, o da bir beşer olarak evlenmiş, cocuk sahibi ol­muş, ticaret yapmıştır. Bu ozellikleriyle o, toplumun her seviyesindeki insanlara model bir şahsiyet olmuştur.
İslÂm, insan tabiatını tahrip etmeyen her turlu eski kulture dokunmamış, bilakis onu himaye etmiş ve geliştirmiştir. Buna mukabil insan tabiatını tahrip .eden her şeye karşı cıkmıştır. Bunun icin İslÂm yerel kulturlere yeni bir bakış acışı getirmiştir.
Burada esas alınan olcu, insanın mutluluğu ve dolayısıyla cemiyetin mutluluğudur. Bundan dolayı İslÂm'ın getirdiği mesajlar utopik/hayali mesajlar değil, tatbiki kabil ve beşer tabiatına uygun mesajlardır. Yine bunun icin İslÂm dini, ne dunya hayatının cekiciliğine aldanmayı ne de dunyadan el etek cekmeyi tavsiye etmez. İslÂm bir olcu dinidir. Ne dunyayı terk eder ne de dunyaya dort elle sarılıp ahireti inkar eder. İkisi arasında beşer tabiatına uygun bir denge kurmayı hedef alır.
5- İslÂm dini hayatı butu­nuyle kavrar. Cunku İslÂm, sırf ibadetlere, bazı ahlaki dustur ve bircok mucize uzerine bina edilmiş bir din değildir. İslÂm, bir taraftan esas itiba­riyle bir din iken, diğer taraftan kendine hakim bir kultur ve kendine ye­ten bir medeniyettir. İslÂm'ın dışındaki bircok dinde bu ozellikleri bulmak mumkun değildir.
Yahudiliğin kurmaya calıştığı bencil ve sadece yahudi toplumuna hitap eden sistemi anlamak oldukca zordur.
Hıristiyanlık teorik tabanı ve aslı itibariyle dunyevi bir sistem değil; tamamen uhrevî hayata donuk bir sistemdir. Onun, prensip itibariyle dunyevi sistemlerle alakası yoktur. Mesela Hıristiyanlıkta bir hukuk sisteminden bahsetmek mumkun değildir. Bugun Hıristiyan dunyanın kullandığı hukukun kaynağını Hıristiyanlık değil Roma Hukuku oluşturmuştur. Bugunku tatbikat ise tamamen tersi olmuş; kilise babalarının etkisiyle Hıristiyanlık dunyevileştirilmiş, kilise bir cok toprak ve arazi sahibi olmuştur.
Budizm ise dunyaya sırtını donmuş, bunun icin de sadece mistik bir din olarak yaşamaya de­vam etmek zorunda kalmıştır.
Bu dinî sistemlerin yanında İslÂm'ın dunya-ahiret dengesi icindeki yeri oldukca dikkat cekicidir. Zira İslÂm, tamamen yeni bir dunya kurmayı he­def alır. Onun dunyasında din ile devlet birleşmiştir. Din hayatın tum alanlarına yon verir. Mesela, iman, ibadet ve ahlakla beraber insanın ticaret, aile, evlenme, yeme-icme gibi muamelelerini de tanzim eder. Buradaki hedef, dunyadan gerektiği kadar is­tifade eden, orada meşru yoldan ihtiyaclarını temin eden ve fakat uhrevi hayatını asla ihmal etmeyen bir toplum kurmaktır. Ancak onun kurmak istediği toplum modeli, hayali ve utopik bir duşunce değildir. Zira, İslÂm ’ın oluşturmayı hedeflediği boyle bir toplumun misallerini Hz. Peygamber (ki bu donem asr-ı saadet olarak meşhur olmuştur), Raşid Halifeler ve daha sonraki donemlerde gormek mumkundur.
Boyle bir toplumda hak ve hukuka riayet vardır. Mazlum korunmaktadır. Beşeri tum ilişkilerde sadece "Allah korkusunun" hakim olduğu gorulmektedir. Medeniyetini sırf "Allah korkusu" uzerine kuran bir başka din ve medeniyet bulmak herhalde mumkun değildir.
6- Yaşayan dunya dinleri arasında İslÂm'ın dikkat cekici diğer bir yonu de onun her turlu fikir hareketlerine goğus gerecek sağlam bir duşunce yapısına sahip olmasıdır. İslÂm dini, Allah'a karşı ve onun gonderdiği mesajların doğruluğuna karşı inkar bayrağını acanları, mantıki yollarla daima imana cağırmak­tadır. Onların delillerini en aklî şekilde yıkmayı hedeflemekte ve onları akıl ve kalp gozlerinden yakalayarak duşunmeye sevk etmektedir.
Allah ’a inanmayanlardan tutun da Ahireti inkar edenlere kadar, Kur'an-ı Kerim'de her turlu inkarcılığa ve fikri hareketlere cevaplar verilmiştir. Duşunmeyi yasak etmeyen, bilakis insanları du­şunmeye davet eden İslÂm dini, surekli dinamik tuttuğu bu duşunce yapısıyla, diğer inanc sistemlerine karşı her an ustunluğunu muhafaza etmiştir.
7- Dinler arasında İslÂm'ın yerini belirgin şekilde gosteren diğer bir hadise de İslÂm'ın iti'kadi mezhepler ve tarikatlerle parcalanmış olma­masıdır. Yahudilikle Ozellikle Hıristiyanlıkla mukayese edildiğinde İslÂm'ın bu konudaki mevkii oldukca onem taşır. Hıristİyanlıkta gerek itikadî gerekse pratik yunden ortaya cıkan her mezhep bir kilise etrafında toplanarak ana Hıristiyan yapıdan kopmuş ve kendi kilisesini kurmuştur. İslÂm'da İse Sunni İslÂm'ın karşısında belli başlı dikkat ceken mezhep Şii mezhepler­dir. Cok erken donemde siyasi bir boyutla ortaya cıkan Şia hareketi gunumuze dek siyasi karakterini onde tutarak dini bir hareket olarak kendini gostermiştir. Ehl-i Sunnet'le Şia arasında bazı farklar vardır. Fakat yine de İslÂm dininin mezheplerle bolunmesi olayı soz konusu değildir. Nitekim her iki mezhebin bağlıları birbirini dindışı olmakla suclamamışlardır. Bu yonden İslÂm dunyası dini bir butunluğe sahiptir. Bu da dinler arasında ona cok onemli bir mevkii vermektedir.[40]
İSLÂM HIZLA YAYILMAYA DEVAM EDİYOR Butun dunyada İslÂm'a ilginin muazzam artt&#305