Baku ’den, Bosna ’dan, Yemen ’den gelenlere, “Bize ne?” diyemeyiz. Cunku onlar, İstanbul ve Canakkale duşecek iken “Bize ne?” dememişlerdir.Nasıl gectiğini bile anlayamadığımız, akıp giden omrumuze emanet olarak sunulmuş; bize ecdad tarafından kanlarıyla sulanarak hediye edilmiş bu guzîde vatan toprakları icin bir mihenk taşıdır Canakkale Zaferi… Şairin dediği gibi:
Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Bu ıssız, golgesiz yolun sonunda,
Gorduğun bu tepeler, Anadolu ’nda,
İstiklÂl uğrunda, nÂmus yolunda,
Can veren Mehmed ’in yattığı yerdir.
Kahramanlar can verir, yurdu yaşatmak icin… Can veren pervaneler misali ucup giderler Cennet-i Âl ’ya… Mujde verenlerin en guzeli CenÂb-ı Hak, şoyle buyurur:
“Allah yolunda oldurulenlere «oluler» demeyin. Bilakis onlar diridirler, lÂkin siz anlayamazsınız.” (el-Bakara, 154)
Canakkale ’ye ve dahî icimize yolculuk yapacağımız bir yazı olsun bu... Zamana “Dur!” diyerek ve o gunlerle rÂbıta kurarak okuyalım…
CANAKKALE ŞEHİDİNİN SON MEKTUBU 2 Haziran 1915 ’te Kolağası (Yuzbaşı) Mehmed Tevfîk, Canakkale Harbi ’nde bir İngiliz mermisi ile yaralanmış ve şehîd olmadan once şu mektubu yazmıştı:
Ovacık yakınlarındaki OrdugÂhtan
20 Mayıs 1331 Carşamba.
“Sebeb-i hayatım, feyz-i refîkım,
Sevgili babacığım ve vÂlideciğim,
Arıburnu ’nda ilk girdiğim muthiş muhÂrebede sağ yanımdan ve pantolonumdan hÂin bir İngiliz kurşunu gecti. Hamd olsun kurtuldum. Fakat, bundan sonra gireceğim muhÂrebelerden kurtulacağıma umîdim olmadığından, bir hÂtıra olmak uzere, şu satırları yazıyorum.
Hamd u senÂlar olsun CenÂb-ı Hakk ’a ki, beni bu rutbeye kadar ulaştırdı. Yine mukadderÂt-ı ilÂhiyye olarak beni asker yaptı. Siz de ebeveynim olmak dolayısıyla, beni vatan ve millete hizmet etmek icin nasıl yetiştirmek lÂzımsa oylece yetiştirdiniz. Sebeb-i feyz-i refîkım ve hayatım oldunuz. Hak TeÂl Hazretleri ’ne nihÂyetsiz hamd ve sizlere sonsuz teşekkurler ederim.
Şimdiye kadar milletin bana verdiği parayı bugun hak etmek zamanıdır. Vatanıma olan mukaddes vazifemi yerine getirmeye calışıyorum. Şehîdlik rutbesine kavuşursam, AllÂh ’ın en sevgili kulu olduğuma kanaat edeceğim. Asker olduğumdan, bu her zaman benim icin pek yakındır.
Sevgili babacığım ve vÂlideciğim!
Gozbebeğim olan hanımım Munevver ’i ve oğlum Nezihciğimi, once CenÂb-ı Hakk ’ın sonra sizin himÂyenize bırakıyorum. Onlar hakkında ne mumkun ise, lutfen yapmaya calışınız. Servetimizin olmadığı mÂlumdur. Mumkun olandan fazla bir şeyi isteyemem. İstersem de boşunadır.
Refîkama (hanımıma) hitÂben yazdığım kapalı mektubu, lutfen kendi eline veriniz! Tabiî ağlayıp uzulecek; tesellî ediniz. Allah TeÂl ’nın takdiri boyle imiş. İsteklerim ve borclarım hakkında refîkamın mektubuna koyduğum deftere ehemmiyet veriniz! Munevver ’in hÂfızasında veyahut kendi defterinde kayıtlı borclar da doğrudur. Munevver ’e yazdığım mektubum daha geniştir. Kendisinden sorunuz.
Sevgili baba ve vÂlideciğim! Belki bilmeyerek size karşı bircok kusurlarda bulunmuşumdur. Beni affediniz! Hakkınızı helÂl ediniz! Rûhumu şÃ‚d ediniz! İşlerimizin duzeltilmesinde refîkama yardımcı olunuz!
Sevgili hemşirem Lutfiyeciğim!
Bilirsiniz ki, sizi cok severdim. Sizin icin gucumun yettiği nisbette ne yapmak lÂzımsa isterdim. Belki size karşı da kusur etmişimdir. Beni affet, mukadderÂt-ı ilÂhiyye boyle imiş. Hakkını helÂl et, rûhumu şÃ‚d et! Yengeniz Munevver hanımla oğlum Nezih ’e sen de yardım et!
Ey akrab ve dostlarım, cumlenize elvedÂ! Cumleniz hakkınızı helÂl ediniz! Benim tarafımdan cumlenize hakkım helÂl olsun!
ElvedÂ, elvedÂ! Cumlenizi CenÂb-ı Hakk ’a tevdî ve emÂnet ediyorum. Ebediyyen AllÂh ’a ısmarladık, sevgili babacığım ve vÂlideciğim...
Oğlunuz Mehmed Tevfîk”
VATAN İCİN VAZGECİLENLER Boyleydi vedÂlar, boyleydi sevdÂlar… Bir mektup ve bircok hisse, alabilene… Vatan sevgisi, anne-baba ve eş, cocuk sevgisi kelimelere dokulemez elbet… Kelimelerin de gucu yetmez buna… Ama o yıllarda yazılan bir mektup, herkesin gonlune huznu yerleştirmeye ve o gunlere alıp goturmeye yetiyor.
Canakkale ’ye giden her vatansever askerin gonlundeki yiğitlik ve mertliğin yanına yureğinde taşıdığı sarsılmaz îmanı ve merhameti eşlik etmiştir bu satırlara... O engin yureğin sahipleri, yeri geldiğinde duşman askerine bile merhamet etmekten kacınmamışlardır.
Canakkale Harbi yıllarında kaymakam olarak vazife yapan ve vatan icin fedÂ-yı cÂn eden Hasan Bey ’in son anlarında yaşadığı ibretlik hÂdiseler şoyle vukû bulmuştur:
“Bolgedeki savaş olanca şiddetiyle suruyordu. Yine siper ve sungu savaşlarının birinde Mehmetcik, Fransızları puskurtmuştu. Savaş alanı, Fransız askerlerinin yaralıları ve cesetleriyle doluydu. Savaş sırasında sungu savaşı sona erdiğinde, iki taraf da kendi yaralılarını toplamak uzere savaş alanını dolaşırlardı.
Yarbay Hasan Bey de kendisine refakat eden iki askerle birlikte yaralılarını toplamak uzere savaş alanını gezmekteydi. O sırada bir Fransız askerinin yerde kıpırdadığını gordu. Yaralı olduğunu zannederek yardım maksadıyla Fransız askerinin uzerine eğildi ki, olu taklidi yapan hÂin, sakladığı hancerini Yarbay Hasan Bey ’in goğsune sapladı. Hasan Bey, bir anda kanlar icinde yere yığıldı. Yarasından oluk oluk kan akmaktaydı. Yarbayın yanındaki askerler o hÂinin işini bitirdi.
Birden, silkinir gibi oldu ve yanındakilere:
“-Beni ayağa kaldırınız!” dedi.
Bunu duyan ve yerde yaralı, perişan bir hÂlde yatan komutanlarının hÂlini goren iki asker şaşırdılar. Ayağa kaldırıp kaldırmamak hususunda tereddut ederek birbirleri ile bakıştılar. Komutan Yarbay Hasan Bey, bu defa askerlerine daha sert bir ifadeyle:
“-Beni kaldırın!” dedi.
Askerleri onu yavaşca ayağa kaldırdılar. Ustu-başı kan icinde ve ellerini namazda gibi bağlayan Hasan Bey, gozlerini ufuklara dikerek kelime-i şehÂdet getirdi. Yuzunde derin bir tebessum oluşmuştu. Ardından saygılı bir bicimde sozlerine devam etti:
“-Niye zahmet buyurdunuz, y RasûlÂllah?”
Bu ifadeler Yarbay Hasan Bey ’in son sozleri olmuştu.
Tevekkeli boşa soylememiştir, “Canakkale Şehitlerine” şiirini yazan Mehmet Akif Ersoy:
“Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana Âgûşunu acmış duruyor Peygamber.”
NiyÂzımız odur ki, bu kıssalar gonlumuze tefekkuru bir borc kılsın. Duşunelim; “Bastığın yerleri toprak diyerek gecme, tanı” derken Mehmet Akif ne demek istemektedir? Duşunelim, ecdÂdımıza lÂyık evlÂtlar mıyız diye?
Gunumuzun maddî kaygıları, dunyevî sıkıntıları arasında boğulup giderken bir an olsun durup duşunelim; ev almak, okul bitirmek, para kazanmak, mevkî sahibi olmak mıdır hayatın esas gÂyesi? Canakkale rûhu ile donanması gereken bizlerin sun ’î bir hayat yaşamaları ve omurlerini bu şekilde tuketmeleri ne kadar yakışık alır?
Son birkac yılın mevzuu olarak şu hususa da Canakkale vesîlesi ile değinmek gerekir:
“-Suriye ’li kardeşlerimizin vatan topraklarımızda ne işi var, neden devlet kucak acıyor, neden bu kadar yardım yapılıyor? Neden buradalar?” gibi bircok soru soruluyor. Donup bir bakalım Canakkale ’ye…
Turkiye ’nin Canakkale ’de en cok şehid verdiği il Tokat iken; Halep, Tokat ’ın iki bucuk katı şehid vermiş. Şam, Tokat ’ın bir bucuk katı şehid vermiş. Bu sebeple:
“-Bize ne Suriye ’den!” diyemeyiz.
Bu soru ve itirazların cevabı Canakkale ’de saklıdır. Baku ’den, Bosna ’dan, Yemen ’den gelenlere, “Bize ne?” diyemeyiz. Cunku onlar, İstanbul ve Canakkale duşecek iken “Bize ne?” dememişlerdir.
Bu can kardeşlerimizle Ân gelmiş bir yudum suyu, bir lokma ekmeyi paylaşmışız; Ân gelmiş gomulduğumuz bir karış toprağı paylaşmışız. Binlerce yiğit koyun koyuna birlikte yatmaktadır Canakkale ’de…
Canakkale bizim icin bir muhÂsebe ve tefekkur vesîlesi olsun.
Canakkale şehidlerimizi minnetle yÂd ederken, azîz ruhları icin bir FÂtiha-i Şerîfe ve uc İhlÂs-ı Şerîf okuyalım. Ruhları şÃ‚d, mekÂnları Cennet olsun. Rabbimiz, bizi onlarla kevser havuzunda buluştursun. Âmîn.
Kaynak: Merve Gulec, Şebnem Dergisi, Sayı: 169
İslam ve İhsan