Ordu ve donanmasını goz kamaştıracak bir seviyeye getiren, ic karışıklıkları mÂhirÂne bir şekilde bertaraf eden ve boylece devleti, eski itibarlı mevkiine doğru yukseltmeye başlayan Sultan Abdulazîz, artık butun dun­yanın alÂkasını celbetmişti. Bundan dolayı Sultan, Fransa ve İngiltere ’ye dÂvet edildi.
Bu dÂvet uzerine Sultan Abdulazîz Han, 1867 ’de Dolmabahce Sa­ra­yı onunden SultÂniye yatına binerek yola cıktı. Boylece Osmanlı ta­rihinde yabancı ulkelere seyahat eden ilk p­di­şah oldu. Marsilya ’da Fran­sız toprağına ayak bastı. Buradan Paris ’e kadar halk, bu ihtişamlı Os­man­lı PÂdişÃ‚hı ’nı gormek icin yollara dokulmuştu. Son derece dindar bir p­di­şah olan Sultan Abdulazîz, Avrupalılar ’ın yemeklerinin şer ’an mahzurlu olabileceğini duşunerek beraberinde Bolulu aşcılar goturmuştu. KÂfile oyle goz kamaştırıcı bir ihtişÃ‚ma sahipti ki, Fransız koyluleri, bu aşcıları, devlet adamı paşalar veya hÂnedÂn mensubu şehzÂdeler zannederek yerlere kadar eğilip temennÂlarla selÂmlıyorlardı.

Sultan Abdulazîz, Paris ’te buyuk bir torenle 3. Napolyon tarafından karşılandı. Şerefine verilen yemekte yanına oturan 3. Napolyon ’un:

“–Ekselans Hazretleri! Girit icin en guzel cozum yolu olarak, adanın Yunanistan ’a terkini duşunseniz!..” demesi uzerine Sultan celÂllendi.

O, diplomatik munÂsebetlerde zaaf gosterecek bir p­di­şah değildi. Bundan dolayı, bu kendisini yoklama mÂhiyetindeki suÂle şu cevabı verdi:

“–Ekselans! Osmanlı Devleti, yirmi yedi sene Girit icin kan doktu. Her karış toprağını mubÂrek şehîd kanları ile suladı. Ordumda tek bir asker, donanmamda tek bir sandal kalana kadar ecdÂdımın mîrÂsını korumak mecbûriyetindeyim...”

Beklenmeyen bu şiddet karşısında 3. Napolyon, Sultan ’dan ozur dilemek zorunda kaldı.

Boylece Sultan, İngiltere ve Fransa seyahatinden İstanbul ’a muhteşem ve gÂyet başarılı diplomatik zaferlerle donmuştu. İstanbul ’da halkın coşkun tezÂhurÂtı ile karşılandı. Zira millet, onda yukseliş devri p­di­şahlarının temÂyul ve dirÂyetini goruyor ve yeni zaferlerle devletin, bir kere daha silkinip şahlanacağını umuyordu.

Sultan Abdulazîz Han, ecdÂdın devri ile kendi devri arasındaki kudret ve ihtişam farkını şu sozleri ile ne guzel ifÂde etmiştir:

“Atalarımız Batı ’ya at sırtında futûhÂt icin giderlerdi. Bizler ise, şimdi tren ve vapurla, ancak diplomatik seyahat icin gidebiliyoruz!”

Kaynak: Abide Şahsiyetleri ve Muesseseleriyle OSMANLI, Osman Nuri Topbaş, Erkam Yayınları, 2013
İslam ve İhsan