Fatih Sultan Mehmet ’in Ayasofya ’da ilk kıldırdığı namazda neler yaşandı? Ayasofya ’da ilk Cuma namazı ve yaşananlar...1453 yılında Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul ’u fethettiğinde tam 916 yıl boyunca kilise olarak kullanılmış olan Ayasofya, tarihi boyunca hic gormediği bir ozenle kılıc hakkı olarak Osmanlı Devleti ’nin en gozde mÂbedi olmuş ve 1934 yılına kadar cÂmi olarak hizmet vermiştir.
Peygamber Efendimiz ’in:
“İstanbul elbette fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne guzel kumandan, onu fetheden asker ne guzel askerdir!”[1] hadîs-i şerîfindeki mujdeye nÂil olan Fatih Sultan Mehmet Han, şehri fethettiğinde kendisine ganimet payı olarak sadece Ayasofya ’yı almış ve kılınan ilk Cuma namazı ile Sultan tarafından vakfedilerek cÂmiye cevrilmiştir.
29 Mayıs 1453 ’te sabaha karşı kutlu fetih gercekleşmiş, şehirde sukûnet sağlanınca Fatih Sultan Mehmet Han şehre girmişti. Hristiyan inancının doğudaki merkezi durumunda olan Ayasofya ’nın bulunduğu mevkie geldiğinde Sultan Hazretleri, Ayasofya ’yı gorunce cok etkilenmiş, hatt kubbelerine kadar cıkarak hem Ayasofya ’yı hem de şehri incelemiş ve hemen yanında bulunan birisine ezan okumasını soyleyerek burada şukur namazı kılmıştı.
Devrin tarihcisi Tursun Bey ’in anlattığına gore, Fatih Sultan Mehmet Han, Ayasofya ’nın ve cevresinin harap hÂlinden dolayı cok uzulmuş ve:
“Orumcek Kisr ’nın penceresinde perdedarlık yapıyor.
Baykuş Efrasyab ’ın kalesinde nevbet vuruyor.” şeklinde bir beyit okumuştur.
Salı gunu fethedilen İstanbul ’da ilk Cuma namazını Ayasofya ’da kılmayı murÂd eden Sultan, orduda bulunan usta ve mîmarlara tÂlimat vermiş, onlar da gecelerini gunduzlerine katarak bu kısa surede tahtadan minare yapmışlardı. CÂmide bulunan, kilise donemine ait tasvirler kapatılmış, heykel ve putlar kaldırılmıştı.
AYASOFYA ’DA İLK CUMA NAMAZI Rivayete gore Sultan FÂtih; emîrleri, mucahitleri, gazileri ile beraber buyuk bir alay ve erkÂnla gelip iceri adımını atar atmaz mÂbedin icinde ilÂhî bir gulgule yukseldi; hÂfızlar okumaya, muezzinler salÂlara, ezanlara başladılar. Cemaat bir ağızdan tekbir alıyor ve kubbe aks-i sadÂlarla uğulduyordu. Nice dem bu lÂhûtî avaz surup gittikten sonra muezzinler, “İnnallÂhe ve melÂiketehû…” (el-AhzÂb, 56) Âyetini yanık seslerle okumaya başlayınca, hutbeyi îrÂd etmek icin Akşemseddin Hazretleri minbere cıkmıştı. Sonrasında Fatih Sultan Mehmet Han, ilk Cuma namazını kıldırmıştı.
Şoyle rivayet edilir:
“Fatih Sultan Mehmet Han imamlığa gectikten sonra namaza başlamak icin tekbir getirmiş, ama hemen sonrasında sağına ve soluna selÂm vererek namazını bozmuştur. Sonra tekrar tekbir getirmiş ve tekrar sağa-sola selÂm vererek namazını bozmuştur. Ucuncusunde de tekrar tekbir getirdikten sonra ellerini bağlamış ve ilk Cuma namazını kıldırmaya başlamıştır. Namaz kılındıktan sonra FÂtih Sultan Mehmet ’e namazı neden iki kere bozduğunu sorduklarında:
«-İstedim ki namaz sırasında bana ve butun cemaate KÂbe gorunsun, yani biz KÂbe ’nin onunde namaz kılalım. Bu niyetle birinci tekbiri getirdim, fakat KÂbe gorunmedi. İkincisinde de tekbir getirdim KÂbe gorunmedi. Fakat ucuncusunde tekbir getirdim ve KÂbe gozumun onunde belirdi.» demiştir.”
Bu durum Akşemseddin Hazretleri ’ne sorulduğunda şoyle anlatmıştır:
“-Padişahımız uc defa tekbir getirdi. Birinci tekbirde baktım ki, Ayasofya ’nın yonu kıbleye bakmıyor. İcimden, «İnşÃ‚allÂh bir yanlış yapmayız.» dedim. İkinci kez tekbir getirdi, tekrar namazı bozdu, namazı bozduğu icin sevindim. Ucuncu tekbirde yine icimden, «İnşÃ‚allÂh namazını bozar.» dedim. Fakat o an bana mÂnevî Âlemde cemaatin en arka safı gosterildi. En arka safta, bir kişilik yerin eksik olduğunu gordum. Bir an baktım ki, Hızır -aleyhisselÂm- o bir kişilik yere doğru saf tutmak icin gelirken terler direğe parmağını soktu ve Ayasofya ’nın yonunu kıbleye doğru cevirdi. Ondan sonra da bir kişilik yerin eksik olduğu o safa gecti ve namaza durdu. Boylece Padişah ucuncu kez tekbir getirdikten sonra KÂbe ’yi tam karşısında gordu, bir daha selÂm vermedi.”
Gercekten boyle bir hÂdise olmuş mudur, yoksa oraya duyulan muhabbet sebebiyle boyle bir menkıbe dilden dile mi duşmuştur, bilinmez. Ancak o mesut gunleri tahayyul etmek bile insana huzur verirken şu anki hÂli yaşamak, gonlumuze ızdıraptan başka bir şey bırakmıyor.
Gonlumuzdeki Ayasofya yarası hicbir zaman kabuk bağlamadı, bağlamayacak... MurÂdımız odur ki, bu guzîde mekÂnda iki rekÂt dahî olsa namaz kılmak, cennetmekÂn ecdÂdın başlarını secdeye koyduğu yere ayakkabı ile basmamak…
Ayasofya ’nın acılması; bu necip milletin, tÂbir-i cÂizse, ustundeki kulleri savurmasının, yeniden dirilmesinin sembolu olacaktır.
USTAD NECİP FAZIL ’IN AYASOFYA HİTABESİ Ustad Necip FÂzıl ’ın şu sozleri, bu umudumuzu taze tutmamıza yetiyor:
“Gencler! Bugun mu, yarın mı, bilemem! Ayasofya acılacak… Hem de oylesine acılacak ki kaybedilen butun mÂnÂlar, zincire vurulmuş mÂsumlar gibi onun icinden fırlayacak! Oylesine acılacak ki, bu millete iyilik ve kotuluk etmişlerin dosyaları da onun mahzenlerinde ele gececek…
Ayasofya acılacak! Butun değer olculerini, tarih hukumlerini, dunyalar arası mahsup sırlarını, her iş ve her şey hakkındaki gercek miyarları cerceveleyici bir kitap gibi acılacak…
Ayasofya ’yı, artık onune gecilmez bu sel acacak… Bekleyin gencler! Biraz daha rahmet yağsın… Sel yakındır.”
FATİH SULTAN MEHMET ’İN AYASOFYA VASİYETİ Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri ’nin Ayasofya vakfiyesi ile ilgili, kırık dokuk cevirebildiğimiz şu yazılı beyÂnı oldukca mÂnidardır:
“Her kim, doğru olmayan bozuk bahaneler, hurÂfe ve gıybetten oteye gecmeyen bÂtıl gerekcelerle bu cÂminin (Ayasofya ’nın) kanun ve kÂidelerinden birini kotu amaclı değiştirirse, caminin değişimi ve iptali icin gayret gosterirse, caminin ortadan kalkmasına veya maksadından ve gayesinden başka maksatlı bir muesseseye cevrilmesine kast ederse, cÂminin temel hayır muesseselerinin birinden taviz verirse ve cÂminin bolumlerinden birine itiraz ederse veya bu mÂnÂda yapılacak değişiklik veya itirazlara yardımcı olur ya da yol gosterirse veya şerefli İslÂm Şerîati ’ne aykırı olarak cÂmide kotu işler yapmaya niyetli ise, mesel şerîate aykırı hukum, emir yazısı yazarsa veya tevliyet hakkı resmî yahut takrir hakkı resmî ve benzeri bir şey isterse, kısaca bÂtıl duşuncelerinden birini işler veya bu tur duşunceleri tamamen gecersiz olan yazılı kayıtlara ve defterlere kaydeder ve bu tur haksız işlemlerini yalanlar yumağı olan hesaplarına katarsa, acıkca buyuk bir haramı işlemiş olur, cezayı gerektiren bir fiili gercekleştirmiş olur.
AllÂh ’ın, meleklerin ve butun insanların lÂneti uzerlerine olsun. Sonsuza kadar Cehennem ’de kalsınlar, onların azapları asl hafifletilmesin, dunyada ve Âhirette onlara hicbir zaman merhamet olunmasın. Kim bunları duyup gordukten sonra değiştirirse, vebÂli ve gunahı bunu değiştirenlerin uzerine olsun!
Hic şuphe yok ki Allah, her şeyi işitir ve her şeyi bilir.”
Dipnot:
[1] Ahmed, bin Hanbel, Musned, IV, 335; HÂkim, Mustedrek, IV, 468/8300.
Kaynak: Merve Gulec, Şebnem Dergisi, Sayı: 183


İslam ve İhsan
AYASOFYA ’NIN MUZE OLARAK KULLANILMASI DİNEN CAİZ Mİ?