
MÂnevî kuvvetlerle takviye edilerek dun­ya coğrafyasına hukmeden, ta­rihi elinin cizdiği mecrÂdan akıtan dÂhî p­di­şah, buyuk cihangir KÂnûnî Sultan Suleyman Han, şahsiyeti ve icraatı ile tam ve emsalsiz bir ihtişÃ‚mın temsilcisidir. Onun vefatı da Hakk'a yuruyuşu de dua halindedir. İşte Muhteşem Suleyman'ın rahmet-i RahmÂn ’a yuruyuşu...Guc ve tÂkatten kesilmiş olduğu hÂlde iştirÂk ettiği Zigetvar seferi, onun rûhundaki hamle, gayret gucu ve îman cağlayanını gostermeye kÂfîdir.
Devrindeki sayısız sefer ve futûhÂtın coğuna bizzat kendisi iştirÂk ve kumanda etmiş bulunan KÂnûnî, son seferi olan Zigetvar ’a cıkacağı zaman, SadrÂzam Sokullu huzûruna gelerek:
“–Sul­t­nım, ummete sayısız zaferler hediye ettiniz! Yoruldunuz! Omrunuzu Âlem-i İslÂm ’a vakfettiniz! Bu seferin meşakkatine bu yaşta katlanmanız muşkuldur. Bu sebeple siz, İstanbul ’da kalıp idÂreye devam ediniz. Ben ve vezirler, paşalar sefere iştirÂk edelim. Gozunuz arkada kalmasın!..” dedi.
Ulu HÂkan KÂnûnî, Sokullu ’ya dedi ki:
“–İyi dinle Sokullu!.. Bu va­si­yetimi, benden sonra gelecek nesle de aktar! Bir p­di­şah, dÂim askerleri ile birlikte sefere cıkmalıdır. Asker, pÂdişÃ‚hını yanında gorunce şecaati artar! Duşman ise, p­di­şah sefere iştirÂk ettiği icin karşısındaki orduyu cok daha guclu gorur. Kuvve-i mÂneviyyesi bozularak cesareti kırılır. Harbi kazandıran asıl sÂik, mÂnevî kuvvettir! Bizlerin cocuk yaştan beri devlet idÂresinde sayısız tecrubemiz vardır. Seferlerde bu tecrubeye Âcil ihtiyac duyulan durumlar meydana gelebilir. Anlar, dakikalar cok zaman kaderin akışını tÂyin eder. Bu sebeple, yaşlı olmama rağmen sefere iştirÂk edeceğim!..
Sarayda kalıp, baş yastıkta olursem, yarın rûz-i mahşerde fÂtih cedlerimin huzûruna nasıl cıkabilirim?!.”
Sokullu da:
“–Karar PÂdişÃ‚h ’ımındır...” mukÂbelesi ile sukût etti.
PÂdişah, ilerleyen yaşı sebebiyle aylar suren bir yolculuğu, at sırtında nasıl tamamlayabilecekti?!. Bunun icin, at ustunde dik durabilsin ve askerlere dinc gorunebilsin diye sırtına kuşak gibi urgan sardılar.
Sefere başlandı. Mevsim yağışlı idi. Bir ara top arabaları bataklığa saplandı. Hayvanların fizikî gucu, topları bataklıktan kurtarmaya kÂfî gelmedi. Ordu ilerlemişti; o civarda az sayıda asker ve paşalar vardı. Sultan emir verdi:
“–Butun yuksek rutbeli erkÂn, paşalar dÂhil, herkes bataklığa girsin! Top arabalarına omuz versin!.”
Hepsi soyunup bataklığa girdiler. Top arabaları o mÂnevî heyecÂn ile bataklıktan cıkarıldı. Sultan, vak ’a-nuvise (ta­rihciye) donup dedi ki:
“–Yaz! Gelecek nesil ibretle okusun ve tatbik etsin!.. KÂnûnî ’­nin paşaları ve vezirleri bataklığa girdi. Top arabalarına omuz verdi. Bir fÂcia AllÂh ’ın izni ile boylece atlatıldı.”
KÂnûnî, burada kendisinden sonra gelecek nesillere ve tarihe, Allah yolunda cihÂd gayretinin zirvesini teşkîl eden bir numûne-i imtisÂl hediye etmiş oluyordu.
Ayrıca bu seferde KÂnûnî ’nin artık CenÂb-ı Hak ’tan şehÂdet taleb etmesi de aynı rûhî olgunluk sebebiyledir.
Ulu Hakan, ardındaki ihtişamlı sultanlığa son muhrunu vurduğu Zigetvar ’da ellerini acıp Rabbine şoyle niyÂz etmiştir:
“Y Rabbî! Nice muddettir yeryuzunu benim zaferimle doldurdun. VÂsıl olunmadık recÂm, hÂsıl olunmadık duÂm kalmadı. Artık Habîb-i Edîb ’in hurmetine saÂdet-i şehÂdet ve ardından da cemÂlini muşÃ‚hede nîmetlerini bu kemter kuluna nasîb eyle!..”
Bu niyazdan bir muddet sonra Muhteşem Suleyman, sefer esnÂsında vefÂt eden dorduncu Osmanlı sul­t­nı olarak rahmet-i RahmÂn ’a yurudu.
RahmetullÂhi aleyh!..
Kaynak: Abide Şahsiyetleri ve Muesseseleriyle OSMANLI, Osman Nuri Topbaş, Erkam Yayınları, 2013
İslam ve İhsan