Ulu HÂkan Kanuni Sultan Suleyman ’ın cenÂzesi, dort yuz muhÂfızın nezÂretinde İstanbul ’a getirildi. Su­ley­m­ni­ye CÂmii ’nin musall taşına kondu. CenÂze namazı beş yuz muezzinin, tekbirleri birbirlerine aktarmaları ile kılındı. Cemaatin arka ucu FÂtih CÂmii ’ne dayanıyordu. Ve cenaze kabre koyulurken Kanuni'nin hayret ettiren vasiyeti ortaya cıktı!..KÂnûnî ’nin naaşı, kabre indirilirken bir sandık getirilip “Va­si­yeti gereğidir!” denilerek, o da kabre konulmak istendi. ŞeyhulislÂm Ebussuûd Efendi, bu duruma mudÂhale etti. CenÂze ile beraber kıymetli bir şeyin gomulmesinin cÂiz olmadığını bildirdi. Ebussuûd Efendi ’ye bunun, HÂkan ’ın bir gun evvelki va­si­yeti olduğu bildirilince, merakla sandığı actı. Kendisinin HunkÂr ’a verdiği fetvÂlarla karşılaştı. Hayretler icinde donakaldı:

“–Sen kendini kurtardın ulu HÂkan! Biz yarın Âhi­rette ne yapacağız?!.” diyerek huzunlendi ve ağlamaya başladı.

Zira KÂnûnî, hayatı boyunca yapacağı her işin fetvÂsını almış, ondan sonra icr etmişti.

Goruluyor ki, mubÂrek ecdÂdımız, nefsin suflî duygularına rÂm olmayarak rûhî derinlik ve olgunluk icinde vakarlı bir hayat yaşamışlardır. Onlar, insanî cevherlerine kavuşabilmenin vicdan huzuru icinde idiler. İslÂm ’ın mahlûkÂta ve insana bakış ve muÂmele tarzının, ince, hassas ve zarif ornekleri oldular. Ulvî davranışları ile, hÂkimiyeti altında bulundurdukları insanlar ve nesillerine bir saÂdet rehberi oldular.

Rabbimiz; bizlere muazzez ecdÂdın rûhÂniyetinden ve gonul iklîminden bir nasip ihsÂn edip; yirmi birinci asrın bîcÂre ve muzdarip İslÂm Âlemini, mubÂrek bir bayram sevincine gark eylesin!.. Âmîn!..

Kaynak: Abide Şahsiyetleri ve Muesseseleriyle OSMANLI, Osman Nuri Topbaş, Erkam Yayınları, 2013
İslam ve İhsan