
Şair, yazar ve hafız Ali Ulvi Kurucu ’nun hafızlık yıllarına ait hatıralar.Ali Ulvi Kurucu 3 Mart 1922 yılında babasının imamlık yaptığı Konya ’nın Sakyatan koyunde doğdu. Babası İbrahim Efendi annesi Sare hanımdır. Konya ’nın meşhur Âlimlerinden Hacı Veyis Efendi ’nin torunu, Hacıveyiszade Mustafa Efendi ’nin ise yeğenidir. Bir bucuk yaşındayken annesi vefat eder. Babası teyzesi ile evlenir ve teyzesi ona oz annesi gibi bakar.
18 yaşına kadar kaldığı Konya ’da okul zamanı kimi zaman dayısının kimi zaman da dedesinin evinde kalır. İlkokul cağlarındayken harf inkılabı olmuş ve eğitim oğretim başka bir şekil almıştır. Bir gun dedesi onun okuduğu ilkokulun onunden gecerken oğretmen ve oğrencilerin kızlı erkekli top oynadıklarını gorur ve uzulur. Torununa okulda hangi derslerin okutulduğunu sorar. Kur ’an dersleri olmadığını oğrenince daha da fazla uzulur.
KUR ’AN NURDUR, IŞIKTIR, FEYİZDİR O yanından ayrıldıktan sonra hanımına ağlayarak şoyle der: “Muhsine, bu cocuk pınarın başında susuzluktan olecek… Yazık yahu, ben neslimden, hafız-ı Kur ’an ’lığın bu kadar cabuk kesileceğini tahmin etmezdim. Cok erken oldu. Yahu Muhsine, sinesinde Kur ’an olmayan bir insan kabirde gibi karanlıktadır. Kur ’an nurdur, ışıktır, feyizdir. Kur ’an ’sız bir okul zulmettir, karanlıktır, bu karanlık mektep cocuğa ne verecek?”
Oğlu İbrahim Efendi ’ye de mektepte torunun ahlakına zarar geleceğinden endişelendiğini, onun acıktan okumasını istediğini bir mektupla bildirir. Bir hafta sonra kucuk Ali kendi isteği ile babasının bulunduğu koye gider ve babasından hafızlık dersi almaya başlar. Babası bu surecte; “Oğlum sen inşallah Konya ’nın Kapı Camii ’nde baş hafızlık yapacaksın, mahşer gunu anana babana nurdan taclar giydirilecek” gibi sozlerle surekli onu motive eder. Konya ’daki Hafız Zekai Efendi ’yi ve İstanbul ’daki Hafız Sami Efendi ’yi ona ornek gosterir. Teşvik olsun diye ona şoyle der: “Oğlum Hafız Sami ’nin oyle sesi varmış ki ağlayan cocuk susarmış. Uyuyan bulbuller o okumaya başlayınca uyanır, akşamdan otmeye başlarmış.”
1930 yılında hafızlığın sonlarına doğru yaklaşırken babası onu Konya ’daki meşhur Hafız Zekeriya Efendi ’nin yanına goturur. Zekeriya Efendi “Şuradan oku, buradan oku” diyerek onu kucuk bir imtihan eder. Hepsini okuduğunu gorunce ona uc kere “aferin” der. Akşama onları Pastırmacı Tahsin Efendi ’nin bahcesindeki sohbete davet eder. Akşamki sohbet meclisinde Hafız Cevdet Soydanses muhayyer makamında Kur ’an okur. Hep birlikte uşşak makamında bir ilahi okurlar. O sıralarda on yaşında olan Ali Ulvi kasidelerden bir tanesinin dinlerken duygulanır ve gozleri yaşarır. Babasının teşvik ve yonlendirmeleri, hafızların meclisinde yaşadığı bu unutulmaz anlar, hepsi birbirine eklenince artık onun kalbinde buyuk bir Kur ’an sevdası oluşur.
İnsan bazen bir kitabı ilk defa okuduğunda bir şeyleri fark edemiyor. Bu satırları yazmak icin Eruğrul Duzdağ Bey ’in kaleme aldığı Ali Ulvi Kurucu Hatıratını ikinci kez okuduğumda şunu fark ettim ki onun bu yola girmesi ve sonunda buyuk bir şahsiyet olmasının başlangıcında hafızlardan duyduğu Kur ’an tilaveti ve ilahilerin buyuk etkisi olmuştur. Demek ki guzel sesler ve guzel okuyuşlar insanları etkileyebilmekte ve onları hayırlı bir yola sevk edebilmektedir. Hele ki bir cocuk icin guzel ses, onun masum yureğine atılmış bir kement gibidir. Cocuk belki buyuk manaların farkında değildir ama bu sesler onun ruhunda bir kapı aralar, yureğinde bir kıpırdanmaya sebep olur. Kalp devrimin başlangıcı belki de ona başka bir Âlemin duyuşlarını hissettiren bu seslerdir.
ALİ ULVİ KURUCU ’NUN UNUTAMADIĞI MEVLİD Ali Ulvi Bey Hatıratında diyor ki: “1930 ’lu yıllarda Konya ’da bulunan meşhur okuyucuların Nakiboğlu camiinde okudukları bir mevlidi unutamam. Sivaslı Derviş Ahmed ’in okuduğu birkac kaside ve bilhassa Ehl-i Beyt ’e ve Kerbela ’ya dair bir kasidesi hic aklımdan cıkmamıştır. O gunku mevlid hayatımda gorduğum nadir mevlidlerden birisidir.”
Babasının İbrahim Efendi ’nin vazifeli olduğu koyde yaşadığı unutulmaz sahnelerden birisi de jandarmanın surekli koydeki mektebi basmasıdır. Babası hem mescidde imamlık yapmakta hem de koyun cocuklarına bu mektepte okuma yazmayı, dort işlemi vs. oğretmektedir. İşin acı tarafı ise şudur ki harf inkılabına riayet ediliyor mu diyerek baskın yapan jandarmaya koyun muhtarı olan dayısı her gelmesinde ikramlar yapmaktadır. Evine davet eder, yemekler yedirir, giderken de atlarının heybelerine sepet ve bakraclarla yağlar, ballar, yumurtlar konur.
DEMİR HAFIZ Jandarmanın baskısı neticesinde artık İbrahim Efendi koyun cocuklarına Kur ’an oğretememektedir. Bunun uzerine 1930 yılında Konya ’ya taşınırlar. Ali Ulvi 11 yaşına geldiğinde “demir hafız” dedikleri şekilde kuvvetli bir hafız olur. Hafızlığını biraz daha geliştirmek icin Diyanet ’in Hafız Mektebi ’nde Kadiri Şeyhizade Hafız Ali Efendi ’den ders alır. Ali Kemal Belviranlı ve Mustafa Runyun o yıllardaki talebe arkadaşlarından ikisidir. 1931 yılında ezan Turkce haline getirilir ve on sekiz sene boyle okunur.
1931 yılında İstanbul ’un meşhur hocaları olan Abdurrahman Gurses ve Gonenli Mehmed Efendi Konya ’ya gelir ve mukabele okurlar. Henuz bir cocuk olan Ali Ulvi ’nin zihninde bu da unutulmaz bir hatıra olur.
1933 senesinde Hafız Ali Efendi, Muftu Bey ’e; “benim fidanlarım var, bu fidanları buyutmek lazım. Bu fidanlar bugun hafızdır, dilerim yarın Âlim olsunlar. Bunları teşvik etmek lazımdır. Bugun buyuk hafızlar Kapı Camii ’nde ikindiden sonra mukabele okuyorlar. Bunlar da oğleden sonra okusunlar” der. Muftu Bey bu teklife sıcak bakar. Bunun uzerine Ali Ulvi baş hafız olarak Kapı Camii ’nde mukabele okur ve boylece babasının yıllar once kurduğu hayal gercekleşmiş olur.
UMMETİN EN ŞEREFLİLERİ Konya ’nın onemli Âlimlerinden Hacı Veyis Efendi de diğer aile fertleri gibi torunun kapı Camii ’nde mukabele okumasına cok sevinir. Mutluluğunu, sevincini biraz da teşvik olsun icin surekli sesli bir şekilde ifade eder. “Boyle hafız-ı Kur ’anları ben medhetmişim ne cıkar? Onları İslam Peygamberi metheder. Bu ummetin en şereflileri kimlerdir biliyor musunuz? Kur ’an hafızı olanlardır.”
Hafız Ali Efendi bir gun, Ali Ulvi ’nin dersini dinledikten sonra ona şoyle der. “Kapı Camiii ’nde hafızlara baş hafızlık yapabiliyorsun. Ah pederin razı olsa da İstanbul ’da okuyuşunu ilerletebilsen… İstanbul şehrine Cenab-ı Hak her şeyin guzelini vermiş. Manzaranın, denizin, caminin, iklimin, suyun guzeli orada olduğu gibi, insanların guzeli de oradadır, okuyuşun guzeli de, hafızların guzeli de oradadır. Bakınız İstanbul ’dan gelen Abdurrahman Gurses Efendi nasıl guzel okuyor. Uc dort sayfada birkac makam yapıyor, kendisi dinlendiği gibi, dinleyenleri de yormuyor.”
Fakat kaderde İstanbul değil Medine vardır. 1939 yılında babasının kararıyla ailecek Medine ’ye taşınırlar. Hac ve umre dolayısıyla Medine ’ye gelen İstanbul ’un en meşhur hafızları ile tanışmak ve onları dinlemek orada muyesser olur.
Kaynak: Aydın Basar, Altınoluk Dergisi, Sayı: 423
İslam ve İhsan