Şebnem dergisinin 2021 Temmuz 197. sayısında vefatının 22. sene-i devriyesinde HÂce Mûs Topbaş Efendi kaleme alındı. İşte HÂce Mûs Topbaş Efendi'nin kendi dilinden sohbeti...16 Temmuz 1999 tarihinde irtihÂl-i dÂr-ı bek eden merhum Mûs Topbaş Efendi ’nin vefatının sene-i devriyesi… Bu vesileyle onu kendi dilinden sohbetleriyle yÂd edelim istedik.
MÂrifetullah İlminde Terakkî MÂrifetullah ilminde terakkî, gonul Âleminin parlaklığına, temizliğine bağlıdır. Hak yolu yolcusunda dort haslet olursa, sunûhÂt-ı RabbÂnî gonul Âlemine butun bereketi ve rahmeti ile nuzûl eder. Onlar da şunlardır:
-Kuvvetli ihlÂs sahibi olmak,
-Samimi istikamet ehli olmak,
-Gayretli, sebatkÂr olmak,
-Tam teslim olmak.
Tasavvuf ehli, guzel ahlÂk, sehÂvet, merhamet, nezÂket, tevÂzû gibi guzel sıfatlarla muttasıftırlar. Herkesle gecimli olup basîret ve teennî ile ileriyi gorurler, her hatt-ı hareketleri Kur ’Ân-ı Kerîm ahkÂmına ve sallÂllÂhu aleyhi ve sellem Efendimizin ahlÂk, ÂdÂb ve ef ’Âline uygundur.
Bunlar, Allah TeÂl ve Tekaddes Hazretleri ’ni ve Habîb-i Edîb ’ini canlarından, mal, mulk ve evlÂtlarından daha fazla severler. Eğer bunlara sevgi, muhabbet kÂsesinden icirilmemiş olsa idi, bu yuce bilgi ve makama ulaşamazlardı.
Sozun kısası, mÂrifetullah tÂlipleri, aradıkları gonul hoşluğunu ancak tasavvuf yolu ile elde edebilirler. İstifade edebilmek icin niyetlerin hÂlis olması ve gayretlerin de Allah rızÂsı icin olması lÂzımdır.
İnsan; ancak seyr u sulûk yoluyla ihlÂsı, gayreti olcusunde kemÂle erer ve o zaman Kur ’Ân ahkÂmını lÂyıkı vechile yerine getirebilir. Cunku nefsi olmuştur. Hak ile var olmuştur. Dînî bilgisi, gorgusu tamdır. Edeb ve hay sahibidir. İcinde şuphe, vesvese, kuruntu diye bir şey kalmamıştır. Her an Rabbısını anar olduğu icin gÂfil değildir. ÎkÂnı, ihlÂsı, istikÂmeti kuvvet bulmuştur. Buna rağmen namazı, niyazı, ibadeti, istiğfarı boldur; her meziyet uzerinde toplandığı icin Allah dostu olmuştur.
Bu zumre, Kur ’Ân-ı Kerîm ’in ahlÂk, ÂdÂb ve emirlerinden zerre kadar inhiraf etmekten (sapmaktan) son derece korkarlar. En ince hususları seve seve buyuk bir neşe icinde îf ederler. İslÂm yolunun tam tatbikcileridir. Cunku nefisleriyle mucÂdele etmesini bilirler.
Bazı kimselerin şeyhleri hakkında aşırı sevgileri dolayısıyla mubalağalı konuşmalarını vesîle ittihaz edip de mÂnevî seyr u sulûk yoluna ileri geri, yersiz, luzumsuz sozler sarf etmek cok mÂnÂsız ve husrÂnı mûciptir. Cunku bu Hak yolu, istîdÂdı olup da kabul olunan Hak erlerini yetiştirme ve terbiye etme okuludur.
SallÂllÂhu aleyhi ve sellem Efendimizin ve ashÂb-ı kirÂm hazerÂtının yoludur. Tarîkat, kasıtlı olarak herkese yanlış anlatıldığı gibi, tembel tembel bir kenarda oturup herkese el acmayı, fertlere, cemiyete yuk olmayı değil; calışmayı, yardımlaşmayı, fertlere, cemiyete hizmeti emreder. Cunku AllÂh ’ın rızÂsı, calışmakta ve hizmettedir. Hatt “BÂr (yuk) olma, yÂr ol!” sozu sık sık tekrarlanır.
Murşidler Murşidler, kemÂl ve fazîlet ehlidirler. AhlÂkları cok guzel olup merhamet, şefkat, sehÂvet, tevÂzû, iffet, istikamet, basîret ve daha bircok guzel huylarla muttasıftırlar. Seyr u sulûklarını ikmal etmişlerdir.
Her sulûkunu bitiren irşad makamına oturamaz. İrşad makamı, ancak Allah TeÂl ’nın izzetlediği talihli kullara nasip olur. Daha ince duşunulurse, seyr u sulûk tamam oldu diye duşunulemez. Cunku kulluğun ve derece almanın nihayeti yoktur. “İşim tamam oldu…” diyenler, yarıda, yolda kalmışlar; kendi noksanlarını gorenler yol almışlardır.
Murşid-i kÂmiller, Ârif-i billÂh olanlar, halka karşı yaptıkları hizmetten dolayı en ufak bir talepte bulunmaz. Hatt Allah TeÂl ’ya yaptıkları kulluğa karşı da en ufak bir karşılık beklemezler. Karşılık beklemenin, kulun CenÂb-ı Hak indindeki derecesinin duşmesine sebep olacağını bilirler.
CenÂb-ı Hakk ’ı lÂyıkı vechile bilemeyen, korkmadan dÂimî mÂsiyet işleyen kimsenin ne kadar zÂhirî bilgisi olursa olsun, ona Âlim demek muvÂfık olmaz. Cunku bilmiş olsa idi, mÂsiyete cur ’et etmez, kendisini AllÂh ’ın emirleri yolunda, kemÂle erdirmeye gayret ederdi.
Bir insan ne kadar zÂhirî ilme sahip olursa olsun, kalbinde Allah sevgisi ve Allah korkusu kuvvet bulmamış ise, nefsinin yardımıyla yapamayacağı kotuluk yoktur.
En buyuk duşman olan enÂniyet, ancak murşîde teslimiyetle bertaraf olur.
Nice benlik sahipleri, murşidlerine teslîmiyetleri nisbetinde CenÂb-ı Hakk ’ın izniyle ic Âlemleri tasfiye ve tezkiye olmuş, rahata ve huzura kavuşmuşlardır.
Nice ibÂdetleri cok olan sÂlikler vardır ki, teslîmiyetsizlikleri ve o yaptıklarına guvenmeleri dolayısıyla mÂneviyattan lÂyıkı vechile nasip alamamışlar, işi lÂf gurultusune boğarak kalıp ve şekil Âleminde kalmışlardır. Bu noksanlıkları dolayısıyla bir arpa boyu yol alamamışlardır. Bu bakımdan, “Eğer sen senliğinle, yani benlik ve tekebbur ile Hak yoluna girer isen kork! Eğer sen benliğinden sıyrılarak buyuk bir yokluk ve tevÂzû uzere Hak yoluna ayak bastı isen korkma!” buyrulmuştur.
Kalbin Gıdası Kalbin gıdası, Mevl ’nın muhabbet ve mÂrifetine ulaşmaktır. Zîr kalb tabiatının gereği, kendi tasarruf sahibini bulmak ve O ’na candan meyil ve muhabbet eylemek ister.
Kalbin helÂki ise, Mevl ’dan gÂfil olması, mÂsivÂya meyletmesi ve nefsin hevÂsına uyup dunya endişesinin derin deryasına dalmasıdır.
Bedenin dunyada uc şeye ihtiyacı vardır. Yemek, giymek, barınacak yer bulmak. Bedenin bu uc hakkını ve bunların gerektirdiği şeyleri îtidal uzere ve yetecek kadar bedene vermek lÂzımdır. Ta ki, beden korunmuş olsun. Aclık veya mide dolgunluğu ile soğuk veya sıcakta ve diğer işlerinde ifrat ve tefride kacarak helÂk olmasın ve sıhhatte kalsın ve kalp onunla birlikte kemÂl kazanabilsin.
Onun icin irfan isteklisi kişi, ceşitli yemek ve lezzetlerden kacınır, renk renk elbiseler giymekten, suslenmekten yuz cevirir ve dÂim kalbini kotu ahlÂktan, havÂtırdan temiz tutmaya calışıp guzel ahlÂk ile suslenme yoluna gider. Kalbin gıdası olan muhabbet ve mÂrifetten rızkını alıp canı hayat bulur. Zîr bedenin gıdası kendi haddinden fazla olursa, onu helÂk eder. Kalbin gıdası da ne kadar fazla olursa cok daha guzel, cok daha faydalıdır. Cunku Allah TeÂl butun kÂinÂtı insan icin ve insanı da kendisini bilmesi ve sevmesi icin yaratmıştır.
Oyleyse kim nefsini bilmekle Yaratıcısı ’nı bilir ve varlığını, O ’nun muhabbeti yoluna harcarsa, şuphesiz o omrunun tamamını yaratılış gayesi uğruna sarf etmiş ve Allah katında tukenmez bir nîmete nÂil olmuştur. O seckinlerin de seckini olup doğruluk otağına yerleşmiştir.
Asıl KerÂmet Şunu iyi bilmelidir ki, asıl kerÂmet Hak -celle ve alÂ- Hazretleri ’ne garazsız, ivazsız, hic karşılık beklemeden, tam bir ihlÂs ve teslîmiyet uzere hayatımızın sonuna kadar kulluk vazifemizi îf eylemektir.
Hakîkî Âşık, mÂşukundan ne karşılık bekleyebilir? Onun gayreti, himmeti; ister darlık ister genişlik hÂllerinde O ’nu memnun etmek olmalıdır.
YÂ Rabbî! Bizleri, kendini, ulûhiyetini onlara bildirdiğin, tanıttığın sÂlih, muhlis kimselerle hemdem eylediğin gibi, yine onların guzel hÂl ve hareketlerinden nasipdÂr eyle! Âmîn.
Kaynak: ZÂhide TOPCU, Şebnem Dergisi, 2021 - Temmuz, Sayı: 197

İslam ve İhsan