KÂnûnî Sultan Suleyman ile Yahy Efendi arasında gecen şu hÂdise, onların birbirlerine olan yakınlıklarını ne guzel sergiliyor...
Bir gun KÂnûnî, Boğaz gezisi yaparken kayığını Şeyh Yahy Efendi dergÂhının tarafında kıyıya yanaştırıp Hazret-i Pîr ’i de yanına dÂvet etmişti. Yahy Efendi ise, bu dÂvete yalnız icÂbet etmeyip beraberinde nur yuzlu bir zÂt olduğu hÂlde Sul­tÂn ’ın yanına geldi.

Boğazda seyir hÂlinde olan kayıkta KÂnûnî ile Yahy Efendi birbirleriyle tatlı bir sohbete başladılar. Fakat misÂfir zÂt, bu sohbete katılmamıştı ve surekli PÂdişÃ‚h ’ın parmağındaki pek kıymetli yuzuğe bakıyordu. Durumu fark eden KÂnûnî, yuzuğunu cıkarıp o zÂta verdi. Ancak o zÂt, yuzuğu aldığı gibi denize fırlattı. Sultan, buna icerlediyse de, Yahy Efendi ’nin hurmetine bir şey demedi.

Gezi nihÂyete erip kıyıya yanaştıklarında ise o zÂt, eğilip denizden bir avuc su aldı ve kendisine hayret nazarlarıyla bakan KÂnûnî ’ye uzattı. Kendisine uzatılan bu elde biraz evvel denize fırlatılmış bulunan yuzuğunu goren KÂnûnî, gayr-i ihtiyÂrî bir şekilde yuzuğunu aldı. Bir şeyler diyecekti ki, o nur yuzlu zÂt, hızla yanlarından uzaklaşıp bir anda gozden kayboldu. Sultan iyice şaşırmıştı. Bu hÂli goren Yahy Efendi, mutebessim bir şekilde îzÂh etti:

–Sul­t­nım! Bu zÂt, gormeyi epeydir arzuladığınız Hızır -aley­his­selÂm- ’dı. dedi.

Bu hÂl, cihanşumûl bir pÂdişÃ‚ha, dun­ya sultanlığının Âhi­ret sultanlığı yanındaki «hic»liğini ifÂde ediyordu.

Kaynak: Abide Şahsiyetleri ve Muesseseleriyle OSMANLI, Osman Nuri Topbaş, Erkam Yayınları, 2013
İslam ve İhsan