
Hz. Salih (a.s.) kimdir? Hz. Salih (a.s.) hangi kavme peygamber olarak gonderildi? Hz. Salih ’in (a.s.) mucizesi nedir? Semud Kavmi nerede yaşadı? Semud Kavmi neden helak oldu? Semud Kavmi nasıl helak oldu? Semûd Kavmi ’nin Peygamberi Hz. Salih ’in (a.s.) hayatı.Semûd Kavmi ’nin Peygamberi Hz. Salih ’in -aleyhisselam- kısaca hayatı.
HZ. SALİH ’İN (A.S.) KISACA HAYATI - Hz. Salih (a.s.) Kısaca Kimdir? Hz. Adem ’in (a.s.) 19. kuşaktan torunudur. Kur ’an-ı Kerim ’de adı 8 defa gecer.
Hz. Salih (a.s.) dağları ve yuksek kayaları oyarak inşa ettikleri gorkemli evlerle unlu Semûd Kavmi ’ne peygamber olarak gonderildi.
Salih Peygamber kavmin icindeydi. TicĂ‚retle meşgul olur, el emeği ile gecinirdi. Hz. Salih (a.s.) gercekten tĂ‚zim ve hurmete lĂ‚yık bir insandı. Kavmi, kendisini durustluğu, iyiliği ve kabiliyeti sebebiyle cok severdi. Gelecekte kendisinden cok şey bekliyorlardı. Hatta O ’nu kendilerine hukumdar yapmak niyetindeydiler. Fakat Allah Hz. Salih ’e (a.s.) peygamberlik verdi.
Kayaların icini oyarak ihtişamlı, sağlam evler yapan Semud Kavmi bodurlendi, puta tapmaya başladı. Salih Peygamber kavmini hidayete davet etti fakat kendisinden bir mucize istedi.
Allah, Semud Kavmi ’ne mucize olarak bir deve gonderdi. Deve kayanın icinden cıkıp Yaradan ’ı tesbih etti. Devenin sutu hic bitmedi ve sutu icenlere şifa oldu. Fakat Semudlular kendilerine denemek icin gonderilen Salih Peygamberin devesini oldurduler.
Salih Peygamber ’in hidayete davet gayretleri sonuc vermedi ve azgın kavim korkunc bir ses ve zelzele ile helak olup gitti.
Hz. Salih (a.s.) kendisine inanan 120 kadar kişi ile Mekke‘ye goc ettiği ve kabrinin Multezem ile Makam-ı İbrĂ‚him arasında olduğu nakledilir. Bir diğer rivayete gore ise Hz. Salih (a.s.) vefat edinceye kadar Filistin ’de Remle yakınlarında yaşadı.
Azgınlık ve taşkınlıkları sebebiyle zelzelelerle kokunden sarsılan Semûd Kavmi ’nin Peygamberi Hz. Salih ’in -aleyhisselam- ayrıntılı hayatı.
HZ. SALİH ’İN (A.S.) HAYATI - Hz. Salih (a.s.) Kimdir? Hazret-i Âdem -aleyhisselĂ‚m- ’ın ondokuzuncu kuşaktan torunudur. SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m-, Semûd kavmine gonderilmiş bir peygamberdir.
Bir rivĂ‚yete gore Nûh, Hûd, SĂ‚lih ve Şuayb -aleyhimusselĂ‚m- ’ın kabirleri, Mekke ’de zemzem ile MakĂ‚m-ı İbrĂ‚hîm arasındadır.
SEMUD KAVMİ Semûd kavmi, helĂ‚k edilişleri dillere destĂ‚n olan bir kavimdir. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’in ceşitli sûrelerinde, îmĂ‚n etmedikleri ve sayısız azgınlıklarla haddi aştıkları icin helĂ‚k edilen bu kavimden ibretle bahsedilmektedir.
SEMUD KAVMİ NEREDE YAŞADI? Bu kavim, Nûh -aleyhisselĂ‚m- ’ın oğlu SĂ‚m ’ın neslinden gelen Semûd ’un kavmidir. Hazret-i Hûd ’un vefĂ‚tından sonra, Semûd ’un torunları Kuzey Arabistan bolgesine, ŞĂ‚m ile HicĂ‚z arasında bulunan Hicr mevkîine yerleşmişlerdi. Daha sonra buradan ayrılıp Âd kavminin bolgesine yerleştiler. Semûd ’un nesli coğalıp bir kavim hĂ‚line geldi. Kendilerine “Âd-ı SĂ‚nî” (İkinci Âd) ismi verildi.
SEMUD KAVMİ NEDEN HELAK OLDU? Semûd kavmi de, vaktiyle Âd kavminin sĂ‚hip olduğu nîmetlere sĂ‚hip oldular. Ancak onlar da, Âd kavmi gibi gaflet ve dalĂ‚lete duştuler. Âd kavminin helĂ‚kini, azgınlıkları dolayısıyla gelen azĂ‚b-ı ilĂ‚hîden başka bir sebebe bağlayarak gaflet mahmurluğu icinde:
“Âd kavmi, sağlam binĂ‚lar yapmadıkları icin helĂ‚k oldular. ZîrĂ‚ onlar, evleri kumlar uzerine yapmışlardı. Biz ise sağlam kayalar uzerine yaptık. Gelen fırtınalar­dan herhangi bir zarar gormeyiz…” dediler. Kendilerine koşkler, saraylar inşĂ‚ ettiler. Taşları oydular, onlara yeni şekiller verdiler. Koşklerini ve saraylarını muhtelif şekillerle tezyîn ettiler. Tevhîd inancını unutup AllĂ‚h ’a ortak koştular ve yapmış oldukları putlardan kendilerine tanrılar edindiler.
Kavmin reisi “Cenda” idi. Âd kavminin dûcĂ‚r olduğu Ă‚kıbetten ibret almayan Semûd kavmi, aralarında istişĂ‚re edip Cenda ’dan kendileri icin hicbir kavimde olmayan bir put yap­masını ricĂ‚ ettiler. Cenda memnun oldu. Dağa cıkıp buyuk bir kayayı yonttular. Bu kayaya goz, sığır goğsu ve at ayağı gibi şekiller verip onu altın, gumuş ve ceşitli mucevherlerle donattılar. Sonra da karşısına gecerek secde ettiler.
Bu putun ardından Semûdlular, kendilerine bir puthane yaptılar. Vedd, Cedd, Hed, Şems, Menaf, Menat, LĂ‚t adında putlar edindiler ve bunlara tapmağa başladı­lar.
HZ. SALİH (A.S.) NASIL BİRİYDİ? Bu sırada SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m-, kavmin icindeydi. TicĂ‚retle meşgul olur, el emeği ile gecinirdi. SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m- gercekten tĂ‚zim ve hurmete lĂ‚yık bir insandı. Kavmi, kendisini durustluğu, iyiliği ve kĂ‚biliyeti sebebiyle cok severdi. Gelecekte kendisinden cok şey bekliyorlardı. HattĂ‚ O ’nu kendilerine hukumdar yapmak niyetindeydiler. Fakat AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m- ’a peygamberlik verdi.
HZ. SALİH ’İN (A.S.) TEBLİĞİ SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m- kırk yaşına ulaştığında CebrĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m-, kendisine peygamberliği getirdi. SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m- once cekindi. Ancak Hazret-i CebrĂ‚îl:
“–Ey SĂ‚lih! Haydi kavmini tevhîde dĂ‚vet et!” buyurdu. Ardından:
“–Ey SĂ‚lih! Sen, Nûh ve Hûd zamanında olmayan hĂ‚lleri muşĂ‚hede edecek­sin!” dedi ve semĂ‚ya yukseldi. Bunun uzerine SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m-, once kavmin reîsi olan Cenda ’ya giderek ona tevhîdi teblîğ etti. Cenda, bu dĂ‚vete gĂ‚yet insaflı ve mĂ‚kûl bir şekilde mukĂ‚bele ederek:
“–Bunu, kavmime bildireyim.” dedi. Bundan sonra Cenda, kavmini topladı. Onlara SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m- ’ın pey­gamberliğini ve tevhîdi bildirdi. Kavmi:
“–Ey Cenda, gelip kendisi soylesin!” dediler. Bunun uzerine SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m- gelip teblîğde bulundu. AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ Hazret-i SĂ‚lih ’in kavmini irşĂ‚dını şoyle beyĂ‚n buyurur:
“Semûd kavmine de kardeşleri SĂ‚lih ’i (gonderdik). Dedi ki: «Ey kavmim! AllĂ‚h ’a kulluk edin. Sizin O ’ndan başka ilĂ‚hınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve sizi orada yaşattı. Oyleyse O ’ndan mağfiret isteyin; sonra da O ’na tevbe edin! Cunku Rabbim (kullarına) cok yakındır, (duĂ‚larını) kabûl edendir.»” (Hûd, 61)
ŞuarĂ‚ Sûresi ’nde de mevzuyla alĂ‚kalı şu Ă‚yetler bulunmaktadır:
“Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla sucladı. Kardeşleri SĂ‚lih, onlara şoyle demişti: «(AllĂ‚h ’a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Bilin ki, ben size gonderilmiş guvenilir bir elciyim. Artık AllĂ‚h ’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin! Bu (tebliğime) karşı sizden hicbir ucret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, an­cak Ă‚lemlerin Rabbidir.” (eş-ŞuarĂ‚, 141-145)
Hazret-i SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m- boylece dĂ‚vetini acıktan yapmaya başladıktan sonra kavminin kendisine karşı tavırları bir anda değişti. Kavmi, SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m- ’a karşı cephe almaya başladı.
Onceki peygamberlerde de olduğu gibi Hazret-i SĂ‚lih ’in davetini ve tevhîd akîdesini pek az kimse kabul etti. Diğerleri ise inkĂ‚rlarına devĂ‚m ettiler:
“«Ey SĂ‚lih! Sen bundan once icimizde umid beslenen birisiydin. (Şimdi) babalarımızın taptıklarına tapmaktan bizi engelliyor musun? Doğrusu, bizi kendisine (kulluğa) cağırdığın şeyden ciddî bir şuphe icindeyiz.» dediler.” (Hûd, 62)
“(SĂ‚lih) dedi ki: «Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden (verilen) apacık bir delil uzerinde isem ve O bana kendinden bir rahmet (peygamberlik) vermişse, buna ne dersiniz? Bu durum karşısında O ’na Ă‚sî olursam, beni AllĂ‚h ’tan (O ’nun azĂ‚bından) kim korur? O zaman siz de bana ziyan vermekten fazla bir şey yapamazsınız!»” (Hûd, 63)
“SĂ‚lih dedi ki: «Ey kavmim! İyilik dururken, nicin kotuluğe koşuyorsunuz? AllĂ‚h ’tan mağfiret dileseniz olmaz mı? Belki size merhamet edilir.»” (en-Neml, 46)
SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m- ’ın bu hikmet ve hakîkat dolu nasîhatlere rağmen kavmi O ’nu, buyulenmiş bir yalancı olarak ithĂ‚m etme bedbahtlığına duştu:
“Dediler ki: «Sen, olsa olsa iyice buyulenmiş birisin!»” (eş-ŞuarĂ‚, 153)
Sonra aralarında şoyle soylendiler:
“«Aramızdan bir beşere mi uyacağız? O takdirde biz apacık bir sapıklık ve cılgınlık etmiş oluruz!» dediler.” (el-Kamer, 24)
Sozlerine devamla:
“Vahiy, aramızda ona mı verildi? Hayır O, yalancı ve şımarığın biridir (dediler).” (el-Kamer, 25)
Semûd kavminin bu cehĂ‚let dolu ithĂ‚mına, CenĂ‚b-ı Hak buyuk bir tehdîdle şoyle cevĂ‚b vermiştir:
“Yarın onlar, yalancı ve şımarığın kim olduğunu bileceklerdir.” (el-Kamer, 26)
“Pek yakında onlar, mutlaka pişman olacaklar!” (el-Mu ’minûn, 40)
SĂ‚lih Peygamber, sabretti, umitsizliğe kapılmadı. Her şeye rağmen gerceğe yuzceviren kavmini putlardan uzaklaştırmaya calıştı. Onlara oğutlerde bulunmaya ve teblîğe devĂ‚m ediyordu:
“(Ey kavmim!) Siz burada bahcelerin, pınarların icinde; ekinlerin salkımların, sarkmış hurmalıkların arasında guven icinde bırakılacağınızı mı (sanırsınız)? (Boyle sanıp) dağlardan ustaca evler yontuyorsunuz. Artık AllĂ‚h ’tan korkun ve bana itaat edin! O haddi aşan (kĂ‚firlerin) emrine uymayın. Onlar ki yeryuzunde fesat cıkarırlar ve (gerek kendilerini gerekse cevrelerinde bulunanları) ıslĂ‚ha gayret gostermezler.” (eş-ŞuarĂ‚, 146-152)
Semûd kavmi, Hazret-i SĂ‚lih ’e engel olamayacaklarını anlayınca, onunla uğraşmaktan vazgectiler. SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m- ’a inanan mu ’minleri yollarından dondurmeye calıştılar. AllĂ‚h ’ın elcisini yapayalnız bırakmak istediler. Mu ’minlere:
“…SĂ‚lih ’in, Rabbi tarafından gonderilmiş bir peygamber olduğunu gercekten biliyor musunuz?..” (el-A ’rĂ‚f, 75) dediler. O, gercek îman mutluluğuna eren insanlar da:
“…Biz, onunla gonderilen her şeye îmĂ‚n ederiz.” (el-A ’rĂ‚f, 75) dediler. Hicbir şupheye yer vermeyen bu kayıtsız şartsız îman karşısında Semûd Kavmi ’nin inkĂ‚rcıları şaşkınlığa duştuler:
“…Sizin inandığınızı biz inkĂ‚r ederiz.” (el-A ’rĂ‚f, 76) diyerek dalĂ‚let bataklığından cıkmamakta direndiler. Bu inkĂ‚rcılar, Hazret-i SĂ‚lih ’i bozgunculukla suclarken halkı da inkĂ‚ra zorladılar. Bir turlu îmĂ‚n etmeyen Semûd kavmi, bir de SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m- ’a bunun icin akıllarınca bĂ‚zı sebepler ileri surduler:
“–Sen bizim mallarımıza sĂ‚hip olmak, onları gasp edip elimizden almak istiyorsun. Bize reîs olma arzusundasın!” dediler. Ardından ibtidĂ‚î bir mantık yuruterek:
“–Bizim putlarımız var. Şimdi biz gorunenleri bırakıp, gorunmeyen AllĂ‚h ’a mı tapalım?!” dediler. Sonra şoyle devĂ‚m ettiler:
“–Gormediğin AllĂ‚h, seni ne şekilde vazîfeli yapar?!”
“–Eğer doğru soyluyorsan, bize hic kimsenin yapamadığı bir iş yap!”
“Sen de ancak bizim gibi bir insansın. Eğer doğru soyleyenlerden isen, haydi bize bir mûcize getir!” (eş-ŞuarĂ‚, 154)
HZ. SALİH ’İN (A.S.) DEVE MUCİZESİ SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m-, kavminin cehĂ‚let ve gafletine cok uzulmuştu. Bir mud­det onları terk ederek aralarından ayrıldı. Donuşunde CenĂ‚b-ı Hak, kavmine, Hazret-i SĂ‚lih ’in peygamberlik heybetini gosterdi. Kavmi, O ’nun bu heybetinden urktu. SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m-, kavmin reîsi olan Cenda ’nın yanına gitti. Cenda:
“–Doğru soyluyorsan seni imtihĂ‚n edeceğiz!” dedi. “el-KĂ‚tibe” diye bilinen bir kaya vardı. Cenda bu kayayı kasdederek şoyle dedi:
“–Seninle oraya gideceğiz. Senin ilĂ‚hın, o kayadan kırmızı tuylu, doğurmak uzere olan dişi bir deve cıkarsın! Yavrusunun rengi de annesinin renginde ol­sun!” Kavmi de istihzĂ‚ ederek:
“–Sutu, yazın serin, kışın sıcak olsun! Bu sutten icen her hasta şifĂ‚ bulsun, fakir bir kimse ise fakirlikten kurtulsun!” dediler. O devirde bu kavim icin en kıymetli şey, kızıl renkli deveydi. Bu sebeple SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m- ’ın kayadan kızıl tuylu bir deve cıkarmasını istemişlerdi.
Butun Semûd kavmi toplandı. SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m-, namaza durdu; CenĂ‚b-ı Hakk ’a ilticĂ‚ etti. Kaya buyumeye başladı. Sancılı sesler cıkardı. Ve icinden kızıl renkli bir deve;
“AllĂ‚h ’tan başka ilĂ‚h yoktur, SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m- AllĂ‚h ’ın peygamberidir!” diyerek cıktı. Cenda, SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m- ’ı alnından optu. Yuz kişiyle birlikte tevhîd akî­desine girdi. Kavmine de şoyle seslendi:
“–Ey kavmim! Bu korluk kĂ‚fî! Ben kendisinden başka hicbir mĂ‚bûd olma­yan, eşi ve benzeri bulunmayan AllĂ‚h ’a ve O ’nun peygamberi Hazret-i SĂ‚lih ’e îmĂ‚n ettim!” PuthĂ‚nenin reisi ise:
“–Sihir olan bir şeye ne cabuk meylediyorsunuz! Ben size daha buyuğunu gostereceğim!” dedi. Boylece, -Cenda ’nın kardeşi de dĂ‚hil- yeni îmĂ‚n edecek olanların kalblerindeki meyli değiş­tirdi. Cenda ’nın tĂ‚cını, kardeşinin başına koyarak:
“–Bundan sonra reisimiz sensin!” dedi. Cenda ise, evine gitti ve oradaki butun putları kırdı. Kendisine Ă‚it malları da, tevhîd akîdesini kabûl eden mu ’minlere taksîm etti. Sert ve keceleşmiş bir libas giydi. O da tevhîdi tebliğe başladı. SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m- ’ın baş yardımcılarından oldu. ÎmĂ‚nsız putperestler, Cenda ’ya:
“–Yazık sana! Sen de SĂ‚lih ’in sihrine kandın!” diyorlardı. Cenda ise, onların dediklerine aldırmıyor ve SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m- ’ın yanından ayrılmıyordu. AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ Hazret-i SĂ‚lih ’e buyurdu:
“Gercekten onları imtihan etmek icin dişi deveyi gonderen Biz ’iz. Sen onları gozetle ve sabret!” (el-Kamer, 27)
SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m-, ilĂ‚hî vahiyle devesi icin bir olcu koydu:
“Ey kavmim! İşte size mûcize olarak AllĂ‚h ’ın devesi! Onu bırakın. AllĂ‚h ’ın arzında yesin (icsin). Ona herhangi bir kotulukte bulunmayın; sonra sizi yakın bir azĂ‚b yaka­lar.” (Hûd, 64)
“SĂ‚lih dedi ki: «İşte (istediğiniz mûcize) bu dişi devedir; su icme hakkı (bir gun) onundur; belli bir gun de sizindir. Ona kotulukle ilişmeyin, yoksa sizi muazzam bir gunun azĂ‚bı yakalayıverir.»” (eş-ŞuarĂ‚, 155-156)
Deve, yavrusu ile beraber otlar ve AllĂ‚h ’ı tesbîh ederdi. Diğer hayvanlar onun heybetinden korkup kacardı. Deve hĂ‚l diliyle:
“–Kim sut isterse, gelsin alsın!” derdi. Semûdlular da gelir, kaplarını doldurup giderlerdi. Deve, su ictikce tesbîhe devĂ‚m ederdi. Sutunu icen mu ’minler, şifĂ‚ bulur­lardı.
SEMUD KAVMİ ’NİN NANKORLUĞU Bu buyuk mûcize karşısında acziyetlerinden kahrolan kĂ‚firler, deveyi katletmeye niyetleniyor, fakat bu katlin ardından ilĂ‚hî azĂ‚bın gelmesinden korkuyorlardı. Bu korkuya rağmen Semûd kavminde iki kadın, surulerinin zarar gorduğu iddiĂ‚sıyla devamlı sûrette bu devenin oldurulmesi icin îmĂ‚n etmeyenleri tahrîk edi­yordu. Bu iki kadından biri Uneyze bint-i Ganem ’di. Yaşlı bir kadındı, fakat gu­zel kızları vardı. İkincisi MuheyyĂ‚ isimli hem zengin, hem de cemĂ‚l sĂ‚hibi bir ka­dındı.
Bu iki kadın da, kĂ‚firlerden bu deveyi oldurmelerini istiyordu. Cunku kendi­lerinin de hayvan suruleri vardı ve SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m- ’ın devesi su ictiği zaman, kendi suruleri su icemiyordu. Hayvanların su icmesi, sırayla olmaktaydı; bir gun deve ve yavrusu, bir gun diğer hayvanlar. MuheyyĂ‚, amcasının oğlu Mısta ’yı cağırdı:
“–Bu deveyi oldurursen, seninle evlenirim! Her şeyim senin olur!” dedi. Mısta, bu teklifi kabûl etti. Kendisine yardımcı biri lĂ‚zımdı. Kıtar isimli bir putperesti buldu. Ona da Uneyze ’nin kızları teklîf edildi. O da icle­rinden birini secerek, bu cirkin işi kabûllendi.
Bu iki kişi, yanlarına birkac bedbaht daha bularak, dokuz kişi oldular. Devenin oldurulmesi icin îmansız putperestler arasında propaganda yapıp onları iknĂ‚ ettiler. AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ buyurur:
“O şehirde dokuz kişilik bir cete vardı ki, bunlar yeryuzunde bozgunculuk ya­pıyorlar, iyilik tarafına hic yanaşmıyorlardı.” (en-Neml, 48)
Bu dokuz kişi pusuya yattı. Mısta ok atıp deveyi yaraladı. Kıtar ve yanındakiler de devenin uzerine atıldılar:
“Derken o kişiler, deveyi ayaklarını kesip duşurerek oldurduler ve Rablerinin emrin­den dışarı cıktılar…” (el-A ’rĂ‚f, 77)
Devenin yavrusu korkup dağa kactı. Bir rivĂ‚yete gore, onu da kesip etlerini yediler. SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m-, bunu haber alınca cok uzuldu. Devenin yanına gitti. Ağladı. Kavminin hidĂ‚yeti icin duĂ‚ ettiğinde ise kavmi O ’na şoyle mukĂ‚belede bulundu:
“…Ey SĂ‚lih! Eğer sen gercekten peygamberlerden isen, bizi tehdîd ettiğin azĂ‚bı getir, dediler.” (el-A ’rĂ‚f, 77)
“SĂ‚lih, o zaman onlardan yuz cevirdi ve şoyle dedi: «Ey kavmim! And olsun ki ben, size Rabbim ’in vahyettiklerini tebliğ ettim ve size oğut verdim; fakat siz oğut verenleri sevmiyorsunuz!” (el-A ’rĂ‚f, 79)
“(Kavmi, SĂ‚lih ’e) şoyle dedi: «Senin ve beraberindekilerin yuzunden uğur­suzluğa uğradık.» SĂ‚lih de onlara: «Sizin başınıza gelen uğursuzluk AllĂ‚h katındandır. Hayır, siz imtihana cekilen bir kavimsiniz.» dedi.” (en-Neml, 47)
Hazret-i SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m-, “Fakat siz oğut verenleri sevmiyorsunuz!” sozuyle kavmine serzenişte bulunmuştu. RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- de Bedir ’de oldurulup kuyulara gomulen Kureyşlilere uc gece sonra şoyle seslenmiştir:
“Ey ehl-i kalîb![1] Rabbinizin size va ’dettiği şeylerin gercek olduğunu gordunuz mu? Şuphesiz ben, Rabbimin bana va‘dettiği şeylerin gercek olduğunu gordum.” Yine onlara şoyle seslendi:
“Peygamberinize karşı tavrınız ne kotu idi. Bir kısım insanlar beni tasdîk ederken siz beni yalanladınız. Bir kısım insanlar beni bağırlarına basarken siz beni yurdumdan cıkardınız. Bir kısım insanlar bana yardım ederken siz benimle savaştınız. Peygamberinize karşı bu tavrınız ne kotu idi!” Hazret-i Omer -radıyallĂ‚hu anh-:
“YĂ‚ RasûlallĂ‚h, curumuş, cîfe olmuş kimselere mi sesleniyorsunuz?” deyince AllĂ‚h Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-:
“Nefsim kudret elinde bulunan AllĂ‚h ’a yemin ederim ki, onlar soylediğim sozleri sizden daha iyi işitiyorlar, fakat cevap verecek durumda değiller.” cevĂ‚bını vermiştir. (Muslim, CenĂ‚iz, 26/932; Ahmed b. Hanbel, Musned, III, 104) Yine RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, Hicr denilen bolgeye uğradığında şoyle buyururdu:
“Mûcize istemeyiniz. SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m- ’ın kavmi, peygamberlerinden mûcize istediler. (İstedikleri mûcize gercekleşti, kayadan deve cıktı.) Deve şu yoldan suya gelir, şu yoldan donerdi. Onlar, Rabblerinin emrine karşı azgınlık ettiler ve o deveyi boğazladılar. Deve bir gun onların suyunu icerdi, onlar da bir gun devenin sutunu icerlerdi. Sonunda onu boğazladılar da onları bir sayha yakalayıverdi. AllĂ‚h da bu sayha ile onları helĂ‚k etti. Sadece Mescid-i HarĂ‚m ’da bulunan bir kişi helĂ‚k olmadı.” AshĂ‚b-ı kirĂ‚m:
“–O olmeyen kişi kimdi, ey AllĂ‚h ’ın Rasûlu?” diye sorduklarında:
“–O Ebû RiğĂ‚l idi, Harem ’den cıkınca kavminin başına gelen musîbet onun da başına geliverdi.” buyurdular. (Ahmed bin Hanbel, Musned, III, 296; VĂ‚kıdî, MegĂ‚zî, III, 1007-1008)
SEMUD KAVMİ NASIL HELAK OLDU? Hazret-i SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m- ’ın kavmini ıslĂ‚h etmek ve onları icinde bulundukları hazin durumdan kurtarmak icin gosterdiği gayretler bir netice vermemiş, Ă‚sî gurûh peygamberlerine karşı inat ve inkĂ‚rlarında ısrĂ‚r etmişlerdi. Bunun tabiî bir neticesi olarak da ilĂ‚hî azĂ‚ba mustahak olmuşlardı. Son olarak kendilerine nihĂ‚î azap gelinceye kadar uc gun daha beklemeleri bildirildi:
“SĂ‚lih dedi ki: «Yurdunuzda uc gun daha yaşayın, (sonra helĂ‚k olacaksı­nız)!» Bu soz, yalan cıkması mumkun olmayan bir tehdîddir.” (Hûd, 65)
RivĂ‚yete gore bu uc gun, Carşamba, Perşembe ve Cuma idi. İlk gun, yuzleri sararacak; ikinci gun kızaracak; ucuncu gun kararacak; dorduncu gun ise helĂ‚k olacaklardı. O gecenin sabĂ‚hında acĂ‚ip hĂ‚ller oldu. Devenin bastığı yerlerden kan fışkırdı. Yapraklar kızardı. Kuyu suyu, kan kırmızı oldu. Bedbahtların yuzleri sapsarı ke­sildi. Deveyi olduren dokuz kişi:
“SĂ‚lih bize sihir yapıyor! O ’nu ve Ă‚ilesini oldurelim!” dediler. Onların bu hîlesi Ă‚yet-i kerîmede şoyle haber verilmektedir:
“AllĂ‚h ’a yemin ederek birbirleriyle şoyle anlaştılar: «Gece O ’na ve Ă‚ilesine baskın yapalım (hepsini oldurelim); sonra da velîsine (ona arka cıkacak olan kimselere): Biz (SĂ‚lih) Ă‚ilesinin yok edilişi sıra­sında orada değildik, inanın ki doğru soyluyoruz, diyelim.»” (en-Neml, 49)
SĂ‚lih peygambere munkirlerin bu hîlesi haber verildi. O da Ă‚ilesini ve mu ’minleri yanına alarak bu şehri terketti. Boylece hicret hĂ‚disesi de gercekleşti.
Bu dokuz kişilik azgınlar cetesi, planlarını uygulamak icin geceleyin SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m- ’ın evini kuşattılar. Evin icinde kimseyi bulamayınca şaşırıp kaldılar. Bunun uze­rine CebrĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m- da, AllĂ‚h ’ın emri ile onları taşlayarak oldurdu. CenĂ‚b-ı Hak buyurur:
“Onlar boyle bir tuzak kurdular. Biz de, kendileri farkında olmadan, onların plĂ‚nlarını altust ettik!” (en-Neml, 50)
“AllĂ‚h ’ın azabı onları yakalayıverdi. Bunun uzerine şiddetli bir sarsıntı tuttu. Yurtlarında yuz ustu duşup oylece kaldılar.” (el-A ’rĂ‚f, 78)
Ne kadar inkĂ‚rcı ve sapkın varsa hepsi de helĂ‚k oldu. Şehir bir harĂ‚be hĂ‚line dondu.
SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m- ve kendisine îmĂ‚n edenler (tahmînen dort bin kişi) o bel­deyi terk ettiler. Âyet-i kerîmelerde buyrulur:
“Emrimiz gelince, SĂ‚lih ’i ve O ’nunla beraber îmĂ‚n edenleri, katımızdan bir rahmet olarak hem (o gunun azĂ‚bından) hem de o gunun zilletinden kurtardık. Şuphesiz Rabbin kuvvetlidir, (her şeye) gĂ‚lip gelendir.” (Hûd, 66)
“ÎmĂ‚n edip AllĂ‚h ’a karşı gelmekten sakınanları, (azĂ‚b-ı ilĂ‚hîden) kurtardık.” (en-Neml, 53)
Mu ’minler beldeyi terkettikten sonra ikinci gun, munkirlerin yuzleri kıpkır­mızı oldu. Ucuncu gun ise, simsiyah kesildi. AzĂ‚b ne taraftan gelecek diye korku ve dehşet icinde etrĂ‚fa bakıyorlardı. Hak TeĂ‚lĂ‚, CebrĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m- ’a, onların ovunerek yaptıkları ve pek guvendikleri muhkem binĂ‚larının altını ustune getirmesini emretti. ZĂ‚lim kavmin yurtları bir anda yerle bir oldu. Âyet-i kerîmede buyrulur:
“İşte haksızlıkları yuzunden cokmuş evleri! Anlayan bir kavim icin elbette bunda bir ibret vardır.” (en-Neml, 52)
Semûd kavmine, oyle bir sayha geldi ki Fahreddîn RĂ‚zî ’nin kaydettiğine gore, bu sayhanın şiddetinden hepsinin odleri patladı ve helĂ‚k oldular. Onların bu durumları muhtelif Ă‚yetlerde şoyle anlatılmaktadır:
“Nitekim, vukûu kacınılmaz olan korkunc bir ses onları yakalayıverdi. Kendilerini hemen sel supruntusune cevirdik. Artık o zĂ‚limler topluluğu helĂ‚k olsun!” (el-Mu ’minûn, 41)
“Zulmedenleri, o korkunc ses yakaladı ve yurtlarında diz ustu cokekaldılar.” (Hûd, 67)
Semûd kavmi mallarına, zenginliklerine ve sağlam olarak inşĂ‚ ettikleri meskenlerine aldanarak kurtulacaklarını sanmışlardı. Fakat kahr-ı ilĂ‚hî tecellî edince bunlardan hicbir fayda goremediler:
“Onları, sabaha cıkarlarken o korkunc ses yakaladı. (Ve) kazanmakta oldukları şeyler, onlardan hicbir zararı savamadı.” (el-Hicr, 83-84)
Semûd kavmi, kendilerinden once helĂ‚k edilen kavimlerden gerekli ibreti alamadıkları icin kendilerinden sonrakilere ibret numûnesi oldular:
“Bunun uzerine azĂ‚b onları yakaladı. Doğrusu bunda, buyuk bir ders vardır; ama cokları îmĂ‚n etmezler. Şuphesiz Rabbin, işte O, mutlak gĂ‚lib ve engin merhamet sĂ‚hibidir.” (eş-ŞuarĂ‚, 158-159)
Tefsîrlerde bildirildiğine gore bir kısım kavimler sayha ile helĂ‚k edilmişlerdir. SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m- ’ın kavmi Semûd, bunlardan biridir. Nitekim alttan gelen bir sayha ile kahr-ı ilĂ‚hîye dûcĂ‚r olmuşlardır. Diğeri Şuayb -aleyhisselĂ‚m- ’ın kavmidir. Bunlar da, ustten gelen bir sayha ile mahvedilmişlerdir. Bir diğeri ise YĂ‚sîn Sûresi ’nde bildirildiği uzere peygamberlerine îmĂ‚n etmeyen AshĂ‚b-ı Karye ’dir.
Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de kıyĂ‚metin kopuşunun da “Sayhaten vĂ‚hideten: Tek bir sayha” ile vukû bulacağı bildirilmektedir. Dolayısıyla zikri gecen kavimlerin helĂ‚ki bir nevî kıyĂ‚metten bir sahneyi hatırlatmaktadır.
HZ. SALİH ’İN (A.S.) İNANANLARA TAVSİYESİ SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m- kavminin helĂ‚kinden sonra kendisine inananlara şu tavsiyede bulundu:
“Ey kavmim! Şuphe yok ki burası, halkına AllĂ‚h ’ın gazap etmiş olduğu bir yerdir. Buradan hemen goc ediniz ve AllĂ‚h ’ın Haremi ’ne gidip emĂ‚nına kavuşunuz.”
Bunun uzerine azĂ‚b-ı ilĂ‚hîden kurtulan mu ’minler ihrĂ‚ma girdiler, kızıl tuylu develeri yedeklerine alarak yola duştuler. Telbiye getire getire Mekke ’ye kavuştular.
Mu ’minler bir muddet sonra, o harĂ‚be hĂ‚line donuşmuş olan şehre geldiler. Azgınlığın ve inkĂ‚rcılığın kotu Ă‚kıbetini seyrettiler. Mu ’min olduklarından dolayı AllĂ‚h ’a şukrettiler. Hazret-i SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m-, mu ’minlerle birlikte tekrar hicret ettikleri şehre donduler. Hayatlarının sonuna kadar da orada kaldılar.
SEMUD KAVMİ ’NİN HELAK OLUŞ SEBEPLERİ Semud Kavmi ’nin helak olma sebepleri:
Kufurde direndiler ve peygamberleri ile alay ettiler. Kibirlendiler ve azgın nefslerine tĂ‚bî oldular. Kendi goruşlerini, dînin goruşlerinden ustun gorduler. Boylece pey­gamberlerinin dĂ‚vetine kulak asmadılar. Nasîhat dinlemediler. Deveyi katleden dokuz azgın kişiyle beraber oldular. Fesatcı kadınların sozlerine uydular. Kıtar ve Mısta ile birlikte Uneyze ve MuheyyĂ‚ ’nın emri altına girdiler. Fesatcı kadınlara olan bu duşkunlukleri, onları dalĂ‚lete duşurdu. Hayır ehline buğz ediyorlardı. SĂ‚lih AleyhisselĂ‚m ’a: “Sen peygamber olmadan evvel başımıza boyle felĂ‚ketler gelmezdi!” dediler. DunyĂ‚ malına aldandılar. Ahidlerini bozdular. Cunku deve mûcizesini talep etmişler ve îmĂ‚n edeceklerine soz vermişlerdi. EmĂ‚nete hıyĂ‚net ettiler. AllĂ‚h ’ın yuce bir emĂ‚neti olan deveyi, ahidlerine rağmen oldurduler. MĂ‚siyet ehlinin yaptığı gunĂ‚ha rızĂ‚ gosterdiler. Deveyi dokuz kişi oldur­muş, diğerleri de buna mĂ‚nî olmamışlardı. Deve, kimsenin mulkiyetinde değildi. Âdeta bir vakıf malıydı. Sutu, bir sebîl gibiydi. SĂ‚hibi de CenĂ‚b-ı Hak ’tı. Fakat onlar, deveyi oldurerek buyuk bir ihĂ‚­nette bulunmuş oldular. Dokuz kişinin fesĂ‚dı, haddini iyice aşmıştı. Başkalarının mallarını zorla elle­rinden alıyorlar, kul hakkına tecĂ‚vuzde bulunuyorlardı. Şer odakları hĂ‚line gelmiş­lerdi. Dipnot:
[1] Kalîb: Kuyu, cukur.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan
Hz. Salih Peygamberin Hayatı