Zulkarneyn nedir? Zulkarneyn peygamber mi? Hz. Zulkarneyn (a.s.) ne zaman yaşadı? Hz. Zulkarneyn ’in (a.s.) ozellikleri nelerdir? Hz. Zulkarneyn (a.s.) doğu-batı seferlerini neden yaptı? Zulkarneyn Aleyhisselam kıssasında ne anlatılır? Hz. Zulkarneyn ’in (a.s.) vasiyeti neydi? Tevhîd sancağını maşrıka ve mağribe taşıyan Hz. Zulkarneyn ’in (a.s.) hayatı, mucizeleri ve kıssası.Adı Kur ’an ’da zikredilen peygamberlerden Zulkarneyn Aleyhisselam ’ın kısaca hayatı.
HZ. ZULKARNEYN ’İN (A.S.) KISACA HAYATI - Zulkarneyn Peygamber Kimdir? Zulkarneyn “iki asır sĂ‚hibi” anlamına gelir. Hz. Zulkarneyn ’in (a.s.) peygamber mi yoksa velî mi olduğu ihtilĂ‚flıdır. Hz. Zulkarneyn (a.s.) İbrahim Aleyhisselam zamanında yaşadı. Onunla haccetti ve duasını aldı. Kur ’an ’da doğu ve batıya yaptığı seferleri zikredilir. Yeryuzunun tamamına hakim olan dort kişiden biri olduğu rivayet edilir.
Zulkarneyn Aleyhisselam teyzeoğlu Hızır Aleyhisselam ’a ordusunda kumandanlık vazifesi verdi. KĂ‚firlerle savaştı. Yecuc ve Mecuc kavmine karşı bakır ve demir karışımı bir set yaptı. Allah ’ın dînini, tevhîd akîdesini yaydı; insanlara hakkı ve hakîkati tebliğ etti. Medîne ile Şam arasında “Dûmetu ’l-Cendel” denilen yerde vefat etti. Mekke civarında “Tihame” dağlarına defnedildi.
Kur ’an ’da doğu ve batıya yaptığı seferlerle zikredilen Zulkarneyn Peygamber ’in hayatı.
HZ. ZULKARNEYN ’İN (A.S.) HAYATI - Zulkarneyn Aleyhisselam Kimdir? Zulkarneyn kelimesi “iki asır sĂ‚hibi” mĂ‚nĂ‚sına gelmektedir. DunyĂ‚nın şark ve garbını dolaşması, AllĂ‚h ’ın kendisine nûr ve zulmeti MûsĂ‚hhar kılması (emrine vermesi) gibi sebeplerle O ’na Zulkarneyn lĂ‚kabı verildiği nakledilmektedir.
HZ. ZULKARNEYN (A.S.) PEYGAMBER Mİ? Hazret-i Zulkarneyn ’in Peygamber mi yoksa velî mi olduğu husûsunda ihtilĂ‚f vardır. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de doğuya ve batıya yaptığı seferleri zikredilmiştir. Hazret-i Nûh ’un oğlu YĂ‚fes ’in soyundandır. Asıl ismi İskender ’dir. Ancak Hazret-i Zulkarneyn, Makedonyalı İskender ile karıştırılmamalıdır. TĂ‚rihteki Buyuk İskender, M.O. III. asırda Makedonya ’da dunyĂ‚ya gelmiş, Hindistan ’a kadar gitmiştir. Aristo ’nun talebesidir.
HZ. ZULKARNEYN (A.S.) NE ZAMAN YAŞADI? İskender-i Zulkarneyn -aleyhisselĂ‚m- ise, Hazret-i İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- zamanında yaşamıştır. HattĂ‚ onunla haccetmiş, duĂ‚sını almıştır.
Makedonyalı İskender ’in seferleri, Hazret-i Zulkarneyn ’in seferleri gibi, doğu ve batıdaki fetihler olarak değerlendirilemez. Yine Makedonyalı İskender, tarihî bilgilere gore herhangi bir sed inşĂ‚ etmemiştir. Şunu da soyleyebiliriz ki, Makedonyalı İskender AllĂ‚h ’a îmĂ‚n eden bir kimse değildi. Mağlup ettiği milletlere karşı da şefkat ve adĂ‚letle davranmamıştı. Butun hayĂ‚tı kayda gecirilen bu İskender ile Zulkarneyn -aleyhisselĂ‚m- ’ın hĂ‚lleri arasında en kucuk bir benzerlik mevcud değildir. Buna ilĂ‚veten Makedonyalı İskender ’in “Zulkarneyn” vasfını hĂ‚iz olabilecek bir husûsiyeti de yoktur.
RivĂ‚yete gore Zulkarneyn -aleyhisselĂ‚m-, teyzeoğlu Hızır -aleyhisselĂ‚m- ’a ordusunda kumandanlık vazifesi verdi. KĂ‚firlerle savaştı. Ye ’cûc ve Me ’cûc kavmine karşı bakır ve demir karışımı bir set yaptı. AllĂ‚h ’ın dînini, tevhîd akîdesini yaydı; insanlara hakkı ve hakîkati tebliğ etti.
HZ. ZULKARNEYN ’İN (A.S.) KABRİ NEREDE? Medîne-i Munevvere ile Şam arasında “Dûmetu ’l-Cendel” denilen yerde vefĂ‚t etti. Mekke civĂ‚rında “TihĂ‚me” dağlarına defnedildi.
YERYUZUNE HAKİM OLAN 4 KİŞİ Kurtubî ’nin tefsîrinde rivĂ‚yet edildiğine gore yeryuzunun tamamına sĂ‚dece dort kişi hĂ‚kim olabilmiştir. Bunların ikisi mu ’min, ikisi kĂ‚firdir. Mu ’min olanlar, Zulkarneyn ile Suleyman -aleyhimesselĂ‚m-; kĂ‚fir olanlar ise, Nemrûd ve Buhtunnasr ’dır. Hukmunu butun dunyĂ‚ya icrĂ‚ edecek beşinci bir şahıs da bu ummetten olacaktır. O da; “AllĂ‚h, İslĂ‚m ’ı butun dinlere ustun kılacaktır.” (et-Tevbe, 33) Ă‚yeti mûcibince Mehdî -aleyhisselĂ‚m- ’dır. (Kurtubî, Tefsîr, XI, 47-48)
Hazret-i Ali -radıyallĂ‚hu anh-, Zulkarneyn -aleyhisselĂ‚m- ’ın yeryuzunun doğularına ve batılarına ulaşmaya nasıl guc yetirebildiği sorulunca şu cevĂ‚bı vermiştir:
“Bulutlar boyun eğdirilir, lĂ‚zım olan her şey emrine verilir, nûrlar ona acılır da gece ile gunduz kendisi icin musĂ‚vî olurdu.” (İbn-i İshĂ‚k, Sîret, s. 185)
ZULKARNEYN KİMDİR? Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Mekke ’de yaşamış olan eski kavimlerin başından gecen ibretli hĂ‚diseleri anlatırken Yahûdîler ve İranlılar, gecmiş ummetlerin hikĂ‚yelerini kendilerine gore anlatmaya başladılar. Medîne ’de, Âhirzaman Peygamberi ’nin kendi iclerinden cıkacağına inanan Yahûdîler vardı. Bunlar, Mekkeli muşriklere:
“Orada bir peygamber cıkmış, eğer o hakîkî bir peygamberse kendisine AshĂ‚b-ı Kehf, Zulkarneyn ve rûhun mĂ‚hiyeti hakkında mĂ‚lumat sorun! ŞĂ‚yet AshĂ‚b-ı Kehf ile Zulkarneyn icin tam, rûhun mĂ‚hiyeti hakkında da kısmen cevap verirse, hakîkaten peygamberdir; kendisine tĂ‚bî olun! Fakat o, bu uc şeyden haber veremezse, yalancıdır!” dediler.
Mekkeli muşrikler de Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’e gelerek:
“AshĂ‚b-ı Kehf ve doğu ile batıya sefer yapan Zulkarneyn kimdir? Rûhun mĂ‚hiyeti nedir?” diye sordular.
Bunun uzerine Kehf Sûresi nĂ‚zil oldu. Bu sûrede Zulkarneyn -aleyhisselĂ‚m- ’dan bahisle şoyle buyruldu:
“Bir de Sana Zulkarneyn ’den suĂ‚l ediyorlar. De ki: «Size O ’nun haberlerinden bir kısmını nakledeceğim.» Gercekten Biz, O ’nu yeryuzunde iktidar sĂ‚hibi kıldık ve O ’na, ulaşmak istediği her şeyi elde etmenin bir yolunu verdik.” (el-Kehf, 83-84) (Âlûsî, Tefsîr, XVI, 24; VĂ‚hidî, s. 306)
HZ. ZULKARNEYN ’İN (A.S.) OZELLİKLERİ AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ Zulkarneyn -aleyhisselĂ‚m- ’a guc verdi. O da doğuya ve batıya seferlerde bulundu, Sedd-i Zulkarneyn ’i yaptı. Bu sed, bakırla karıştırılmış demirden idi. Bulutlar ve başka vĂ‚sıtalar Zulkarneyn -aleyhisselĂ‚m- ’ın emrinde idi. Kendisine ilim ve kudret verildi. Boylece mustesnĂ‚ bir tasarruf ve hĂ‚kimiyet sĂ‚hibi oldu. O ’na beyaz ve siyah sancak ihsĂ‚n edildi. Gunduz giderken, siyah sancağı arkasına koyunca, ardını karanlık basıyordu. Boylelikle gelen duşman, kendisini bulamıyor ve yolunu kaybediyordu. Karanlıklar icinde kalarak mağlûb oluyordu. Geceleyin ise, beyaz sancağı onune alıyor, kendisi ve askerleri icin gunduz gibi bir aydınlık teşekkul ediyor ve duşmana karşı buyuk zaferler kazanıyordu. Zulkarneyn -aleyhisselĂ‚m-, Ă‚dil, tebaasına karşı merhametli bir hukumdardı. Fethettiği bolgelerdeki insanlara: “Aranızda sucsuz olanlar icin endişeye mahal yok, iyilik yapanlar bunun karşılığını gorur.” diyerek, gosterdiği merhamet, musĂ‚maha ve anlayışla insanların gonlunde taht kurardı. İnsanlığın hayrına olan her şeyi severdi.
Hırsına mağlup bir insan değildi. İnsanlar sed yapması icin kendisine mĂ‚lî yardımda bulunmayı teklif ettiklerinde: “AllĂ‚h ihsanda bulunduğu şeylerle beni sizden mustağnî kılmıştır. Siz bana bizzat calışarak beden kuvvetinizle yardım edin.” demişti. Comert bir kimseydi. Diğer hukumdarlar gibi servet peşinde koşmazdı. İkrĂ‚mı bol, affetmeyi seven, hilm ve şefkat sĂ‚hibi bir hukumdardı. TevĂ‚zû sĂ‚hibi, vakur ve hikmet ehli bir kimseydi. Esas gĂ‚yesi insanlığa hizmet ve mazlumlara adĂ‚let goturmekti. O, servetin, hukumdarların refĂ‚hı icin değil, halka hizmet icin olduğunu duşunurdu. HZ. ZULKARNEYN ’İN (A.S.) TEVHÎDE DAVET SEFERLERİ Zulkarneyn -aleyhisselĂ‚m-, memleketinin sınırlarını genişletip devletini guclendirdi. AllĂ‚h ’ın emir ve nehiylerini dunyĂ‚ya tebliğ etmeye başladı. Mu ’minlerden meydana gelen ordusu ile ilk once batıya yurudu. Her yerde kĂ‚firleri tevhîd akîdesine dĂ‚vet etti. Batının son noktasına kadar ilerledi. Artık karalar bitmiş, engin denizlerin kıyılarına ulaşmıştı. Guneş, sanki kara bir camur pınarına batıyor gibiydi. Orada kĂ‚fir bir kavme rastladı. Onların bir kısmı îmĂ‚n etti. ÎmĂ‚n etmeyenlerle harb ederek hepsini mağlûb etti. Sonunda onlar da tevbe edip topluca tevhîd akîdesini kabûl ettiler. Âyet-i kerîmede bu durum şoyle anlatılır:
“O da (batıya doğru) bir yol tuttu. NihĂ‚yet guneşin battığı yere vardığı zaman guneşi, (sanki) kara bir balcıkta batıyor buldu. Orada bir kavme rastladı. Biz ona dedik ki: «Ey Zulkarneyn! Onları ister cezĂ‚landırırsın, istersen onlar hakkında iyi davranırsın.” (el-Kehf, 85-86)
Kendisine bu şekilde selĂ‚hiyet verilen Hazret-i Zulkarneyn -aleyhisselĂ‚m-, ilĂ‚hî olculere gore hareket ederek:
“O da demişti ki: «Kim haksızlık ederse muhakkak ona azĂ‚b ederiz; sonra Rabbine geri dondurulur, O da onu gorulmemiş bir azĂ‚b ile cezĂ‚landırır. Fakat her kim de îmĂ‚n edip sĂ‚lih ameller yaparsa buna da mukĂ‚fat olarak en guzel Ă‚kıbet vardır ve ona emrimizden kolay, guzel ve yumuşak sozler soyleriz.»” (el-Kehf, 87-88)
Boylece Zulkarneyn -aleyhisselĂ‚m-, insanları dĂ‚imĂ‚ îmĂ‚na dĂ‚vet etti. Kendisine tĂ‚bî olanlar kurtuluşa erdiler, îmĂ‚n etmeyenler, cezĂ‚larını gorduler.
Zulkarneyn -aleyhisselĂ‚m-, batıdan sonra doğuya sefer yaptı. Guneşin doğduğu yere vardı. Âyette şoyle buyrulur:
“Sonra yine bir yol tuttu. Guneşin doğduğu yere varınca, onun, kendilerini sıcaktan koruyacak bir siper nasîb etmediğimiz bir halk uzerine doğduğunu gordu. İşte Zulkarneyn, boyle yuksek bir hukumranlığa sĂ‚hip idi. Onun yanında ne var ne yoksa Biz hepsini ihĂ‚ta etmiştik, biliyorduk.” (el-Kehf, 89-91)
Hazret-i Zulkarneyn ’in, arka arkaya ulkeler fethederek doğu tarafına ilerlediği, nihĂ‚yet medenî yaşayışın sona erdiği, ibtidĂ‚î (cıplak, evsiz barksız) şekilde yaşayan insanların bulunduğu en uzak bir doğuya ulaştığı anlaşılıyor.
Buranın insanları, guneş vurunca mağaralara veya denize girerlerdi. Ancak guneşin şiddetli sıcağı gecince ihtiyaclarını karşılamak uzere mağaralarından dışarı cıkarlar, gecimlerini temin icin calışırlardı. Zulkarneyn -aleyhisselĂ‚m-, onları da hak dîne dĂ‚vet etti.
Daha sonra kuzeye sefer yaptı. Yabancı dille konuşan bir kavim vardı. Tercuman vĂ‚sıtası ile konuşuyorlardı. AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ buyurur:
“Sonra yine bir yol tuttu. NihĂ‚yet iki dağ arasına ulaştığında onların onunde, hemen hicbir soz anlamayan bir kavim buldu.” (el-Kehf, 92-93)
Hazret-i Zulkarneyn ’in karşılaştığı bu insanlar, Zulkarneyn -aleyhisselĂ‚m- ’a Ye ’cûc ve Me ’cûc isimli yaratıkların kendilerini rahatsız ettiklerinden şikĂ‚yet ettiler. O ’ndan kendilerini bu zararlı yaratıklardan koruyacak bir set yapmasını istediler. Bunun uzerine “Sedd-i Zulkarneyn” yapıldı. Bu kavim de, hidĂ‚yet yolunu secip musluman oldu. Âyet-i kerîmelerde şoyle buyrulur:
“«Ey Zulkarneyn!» dediler, «Ye ’cûc ve Me ’cûc bu ulkede bozgunculuk yapıyor. Bizimle onlar arasında sed yapman icin sana bir vergi vermeyi teklif ediyoruz, ne dersin?»
O da şoyle cevap verdi: «Rabbimin bana verdiği imkĂ‚nlar, sizin vereceğinizden daha hayırlıdır. Siz bana beden kuvvetiyle yardımcı olun da sizinle onlar arasında sağlam bir sed yapayım. Demir kutleleri bana getirin.»
Zulkarneyn iki dağın arasını demir kutleleriyle doldurtup dağlarla aynı seviyeye getirince:
«Korukleyin!» dedi. Onu ateş hĂ‚line getirince,
«Bana erimiş bakır getirin de uzerine dokeyim» dedi. Artık o Ye ’cûc ve Me ’cûc ’un ne seddi aşmaya ne de onda delik acmaya gucleri yetmedi. Zulkarneyn şoyle dedi: «Bu, Rabbimden bir rahmettir, bir lutuftur. Rabbimin tĂ‚yin ettiği vakit gelince, bunu yerle bir eder. Rabbimin va‘di mutlakĂ‚ gercekleşir.»” (el-Kehf, 94-98)
Zulkarneyn seddinin yıkılması, kıyĂ‚met alĂ‚metlerindendir. Bu sed, bugunku Cin Seddi ’nden farklıdır. MekĂ‚nı hakkında ihtilĂ‚f vardır. KıyĂ‚mete yakın yıkılacak, Ye ’cûc ve Me ’cûc kavimleri yeryuzune yayılarak fesat cıkaracaklardır.
YE ’CÛC VE ME ’CÛC KAVMİ RivĂ‚yetlere gore, Ye ’cûc ve Me ’cûc, kotu ve belĂ‚lı iki millettir. Yuzleri yassı, gozleri kucuk, kulakları cok buyuk, boyları kısa, sayıları coktur. KıyĂ‚mete yakın yeryuzune yayılacaklardır. Ye ’cûc ve Me ’cûc kavminde Ă‚nî doğumlar olacak, boylece birden bire artacaklardır. Nasıl sinekler teressubĂ‚t uzerinde birden coğalıyorlarsa, onlar da oyle coğalacaklardır. Şu an bulundukları yer Hak TeĂ‚lĂ‚ ’nın ilminde gizlidir.
Vakti geldiği zaman, Sedd-i Zulkarneyn dumduz olacak ve bu kavim yeryuzune yayılacaktır. Ancak Mekke-i Mukerreme, Medîne-i Munevvere ve Kudus-i Şerîf ’e giremeyeceklerdir. Bu mubĂ‚rek beldelerin dışındaki her yere gireceklerdir. Gectikleri yerlerde yiyip icip her şeyi kurutacaklar ve etraflarını fesĂ‚da uğratacaklardır. Cekirgeler gibi olacaklar, haşerĂ‚t gibi zulum yapacaklardır. NihĂ‚yet AllĂ‚h onları helĂ‚k edecektir.
RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurmuşlardır:
“(Ye ’cûc ve Me ’cûc, Zulkarneyn -aleyhisselĂ‚m- ’ın yaptığı seddi) her gun oyarlar. Tam delecekleri sırada başlarında bulunan reis:
«–Bırakın artık, delme işini yarın yaparsınız.» der. (Onlar bırakıp gidince) AllĂ‚h seddi daha sağlam bir şekilde eski hĂ‚line getirir. Boylece gunler gecer, kendilerine takdîr edilen muddet dolar ve onların insanlara MûsĂ‚llat olmalarının murĂ‚d edildiği vakit gelir. O zaman başlarındaki reis:
«–Haydi donun! Yarın inşĂ‚allĂ‚h seddi deleceksiniz.» der -ve ilk defa inşĂ‚allĂ‚h tĂ‚birini kullanır-.”
RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- devamla şoyle buyurdu:
“O gun donup giderler. Ertesi gun geldikleri vakit seddi ne hĂ‚lde bırakmışlarsa oyle bulurlar ve (o gunku calışma sonunda) delerler. Acılan delikten insanların uzerine boşanırlar. (Onlerine cıkan) suları icip kuruturlar. İnsanlar onlardan korkup kacar. Ye ’cûc ve Me ’cûc goğe bir ok atar. Bu ok kana bulanmış olarak kendilerine geri doner. Bunun uzerine şoyle derler:
«−Yeryuzunde olanları ezim ezim ezdik, semĂ‚da olanları da alcaltıp alt ettik.»
AllĂ‚h onları enselerinden yakalayacak bir kurtcuk gonderir. Bu kurt, onları toptan helĂ‚k edip, herbirini parcalanmış hĂ‚lde yere serer. Muhammed ’in nefsini elinde tutan ZĂ‚t ’a yemin ederim ki, yeryuzunde butun hayvanlar onların etinden yiyerek canlanır, sutlenir ve semirir.” (Tirmizî, Tefsîr, 18/6; İbn-i MĂ‚ce, Fiten, 33/4080)
AbdullĂ‚h bin Mes ’ûd -radıyallĂ‚hu anh- anlatıyor:
“MîrĂ‚c gecesinde, RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Hazret-i İbrĂ‚hîm, Hazret-i MûsĂ‚ ve Hazret-i ÎsĂ‚ ile karşılaştı. Aralarında kıyĂ‚meti muzĂ‚kere ettiler. Once Hazret-i İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’dan başlayıp ona kıyĂ‚metten sordular. Onun kıyĂ‚met hakkında herhangi bir bilgisi yoktu. Sonra Hazret-i MûsĂ‚ -aleyhisselĂ‚m- ’a sordular. KıyĂ‚met hakkında onun da bir bilgisi yoktu. Soz Hazret-i ÎsĂ‚ -aleyhisselĂ‚m- ’a geldi. O:
«–KıyĂ‚metin kopmasına yakın zuhûr edecek şeyler (alĂ‚metler) hakkında bana bilgi verildi. Ama kıyĂ‚metin kopma vaktini AllĂ‚h ’tan başka hic kimse bilemez.» dedi. Sonra (kıyĂ‚metin alĂ‚metlerinden biri olarak) Deccal ’in cıkmasını anlattı ve şunları soyledi:
«−Sonra ben inip onu oldureceğim ve bundan sonra halk memleketlerine donecek. Bu defa onların karşısına Ye ’cûc ve Me ’cûc cıkacak ve her tepeden hızla hucum edeceklerdir. Onlar giderken rastladıkları her suyu icip tuketecekler ve uğrayacakları her şeyi bozup alt-ust edecekler. Bunun uzerine halk feryat ederek AllĂ‚h ’tan yardım dileyecek. Ben de Ye ’cûc ve Me ’cûc ’u oldurmesi icin AllĂ‚h ’a duĂ‚ edeceğim ve yer onların kokusu ile cok pis kokacak. Ben yine AllĂ‚h ’a duĂ‚ edeceğim. AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ da bir su gonderecek ve o su, onları taşıyıp denize atacaktır. Daha sonra dağlar ufaltılıp dağıtılacak ve yer, derinin yayılıp genişletildiği gibi yayılıp genişletilecek. İşte soylenen bu hĂ‚l vukû bulunca, kıyĂ‚metin insanlara, tıpkı ne zaman doğum yapacağı bilinemeyen hamile kadının durumu gibi yakın (yĂ‚ni her an başlarına gelmesi muhtemel) olacağı bildirildi.»”
Hadîsin rĂ‚vîlerinden el-AvvĂ‚m, bu hakîkatlerin Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’deki:
“NihĂ‚yet Ye ’cûc ve Me ’cûc (sedleri) acıldığı ve onlar her tepeden akın ettiği zaman...” (el-EnbiyĂ‚, 96) Ă‚yet-i kerîmesiyle de sĂ‚bit olduğunu soylemiştir. (İbn-i MĂ‚ce, Fiten, 33/4081)
RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Ye ’cûc ve Me ’cûc ’un helĂ‚kinden sonra insanların selĂ‚met bulacağını ve ibĂ‚detlerine devam edeceklerini şoyle beyĂ‚n eder:
“Bu Beyt ’e (KĂ‚be ’ye) Ye ’cûc ve Me ’cûc ’den sonra da hac ve umre yapılacaktır.” (BuhĂ‚rî, Hacc, 47)
AllĂ‚h Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- bir diğer hadîs-i şerîflerinde bu zĂ‚lim kavmin cehenneme atılacağını haber vermektedir.
Ebû Saîd -radıyallĂ‚hu anh- ’ın rivĂ‚yetine gore, RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurdular:
“Azîz ve Celîl olan AllĂ‚h kıyĂ‚met gunu:
«–Ey Âdem!» diye seslenir.
Âdem -aleyhisselĂ‚m-:
«–Buyur Rabbim! Emrindeyim, butun hayırlar Sen ’in elindedir!» der.
Âdem -aleyhisselĂ‚m- ’a şoyle bir nidĂ‚ ulaşır:
«–AllĂ‚h sana, cehennem ehlini cıkarmanı emrediyor!»
Âdem -aleyhisselĂ‚m- sorar:
«–Ey Rabbim! Cehennem ehli ne kadardır?»
«–Her binden dokuzyuz doksandokuzu!»
İşte hamilelerin cocuğunu duşurduğu, cocukların ihtiyarladığı, insanların sarhoş olmadıkları hĂ‚lde azĂ‚bın şiddetinden sarhoşa donduklerini goreceğin zaman bu zamandır.”
Bu haber ashĂ‚b-ı kirĂ‚ma cok ağır geldi. Oyle ki yuzlerinin rengi değişti. Efendimiz şoyle devam etti:
“Ye ’cûc ve Me ’cûc ’dan binde dokuzyuz doksandokuz, sizden ise (binde) bir (cehenneme girecektir). Şunu da bilin ki: Siz insanlar arasında, beyaz bir okuzde siyah bir kıl veya siyah bir okuzde beyaz bir kıl kadarsınız.” (BuhĂ‚rî, Tefsir, 22/1; EnbiyĂ‚ 7)
Fahr-i KĂ‚inĂ‚t -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, ummetini butun fitnelere karşı uyarmış, husûsiyle de Ye ’cûc ve Me ’cûc belĂ‚sına karşı îkĂ‚z etmiştir.
Zeyneb bint-i Cahş -radıyallĂ‚hu anhumĂ‚- şoyle anlatıyor:
“RasûlullĂ‚h -aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m-, birgun korkulu bir vaziyette odaya girdi. Şoyle diyordu:
«LĂ‚ ilĂ‚he illĂ‚llĂ‚h, yaklaşan bir belĂ‚dan Arab ’ın vay hĂ‚line! (Baş parmağı ile şehĂ‚det parmağını halka yaparak gosterdi ve Bugun Ye ’cûc ve Me ’cûc ’un seddinden şoyle bir gedik acıldı.» dedi. Ben:
«–Ey AllĂ‚h ’ın Rasûlu, yĂ‚ni icimizde sĂ‚lih kimseler olduğu hĂ‚lde toptan helĂ‚k mi olacağız?» dedim.
«–Evet, fenĂ‚lıklar artarsa oyle olur!» buyurdu.” (BuhĂ‚rî, EnbiyĂ‚ 7; Muslim, Fiten, 1/2880)
Hadîs-i şerîfte, “Yaklaşan bir belĂ‚dan Arab ’ın vay hĂ‚line!” buyrularak “Arab” isminin zikredilip diğer milletlerin isimlerinin zikredilmemesinin hikmeti, o gun icin muslumanların hemen hemen tamĂ‚mını Araplar ’ın teşkîl etmesi gerceğidir. Bu bakımdan buradaki ifĂ‚de, butun toplulukları icine almaktadır. Bir kısım ulemĂ‚ya gore, “yaklaşan belĂ‚” ifĂ‚desiyle de, Hazret-i Osman -radıyallĂ‚hu anh- ’ın oldurulmesiyle beraber ummet icin başlayacak olan fitneler kastedilmektedir. Ve bu fitneler, Ye ’cûc ile Me ’cûc ’un seddinde maddî ve mĂ‚nevî bir gediğin acılmasına sebep olarak kabûl edilmektedir.
HZ. ZULKARNEYN ’İN (A.S.) İBRET VE HİKMET DOLU KISSALARINDAN Zulkarneyn -aleyhisselĂ‚m-, yaptığı seferlerden birinde, olum endişesi ve nefs engelini aşmaya calışan bir kavme uğradı. Oradaki insanların dunyĂ‚ serveti nĂ‚mına altın, gumuş gibi hicbir şeyleri yoktu. Rızıklarını sebzeden te ’mîn ederlerdi. Sebzelerini korumakta cok ihtimam gosterirlerdi. Ayrıca bu kavimde herkes, kendi mezarını kazar, her gun onu temizler ve ibĂ‚detlerini burada yapardı. Zulkarneyn -aleyhisselĂ‚m-, bunların hukumdarlarını cağırttı. Hukumdar:
“–Ben kimseyi istemiyorum. Beni isteyen de yanıma gelir!” dedi. Zulkarneyn -aleyhisselĂ‚m-, bu soz uzerine hukumdarın yanına giderek:
“–Ben seni dĂ‚vet ettim, niye gelmedin?” diye sordu. Hukumdar:
“–Sana bir ihtiyacım yok, olsa gelirdim.” cevĂ‚bını verdi. Bunun uzerine Zulkarneyn -aleyhisselĂ‚m-:
“–Bu hĂ‚liniz nedir? Sizdeki bu hĂ‚li kimsede gormedim!” deyince, Hukumdar:
“–Evet biz, altın ve gumuşe kıymet vermiyoruz. Cunku baktık ki bir kimsenin eline bunlardan bir miktar gecince, bu sefer daha fazlasını isteyerek huzûru bozuluyor... Onun icin dunyĂ‚lık peşinde değiliz.” dedi.
Zulkarneyn -aleyhisselÂm-:
“–Bu mezarlar nedir? Neden bunları kazıyor ve ibĂ‚detlerinizi burada yapıyorsunuz?” diye sordu.
Hukumdar:
“–DunyĂ‚lık peşinde koşmamak icin bunu boyle yaptık. Mezarları gorup de oraya gireceğimizi hatırlayınca, her şeyden vazgeceriz.” dedi.
Zulkarneyn -aleyhisselÂm-:
“–Nicin sebzeden başka yiyeceğiniz yoktur? Hayvan yetiştirseniz; sutunden, etinden istifĂ‚de etseniz olmaz mı?” dedi.
Hukumdar:
“–Mîdelerimizin hayvanlara mezar olmasını istemiyoruz. Bitkilerle gecimimizi sağlıyoruz. ZĂ‚ten boğazdan aşağı gectikten sonra hicbirinin tadını alamayız!” diye cevap verdi.[1]
ZULKARNEYN ALEYHİSSELAM KISSASI

Hazret-i Zulkarneyn -aleyhisselĂ‚m- ’ın diğer bir ibretli kıssası da şoyledir:
Birisi Zulkarneyn -aleyhisselĂ‚m- ’a:
“–Bana îmĂ‚nımı ve yakînimi[2] kuvvetlendirecek bir şey oğret!” dedi.
O da:
“–Gazap edip kimseye kızma! ZîrĂ‚ şeytanın insana en cok hulûl edeceği Ă‚n gazap Ă‚nıdır. Sakın acele etme! Acele ettiğin zaman, nasîbini zĂ‚yî edersin. Yakın ve uzağa karşı mulĂ‚yim ol! İnatcı, inkĂ‚rcı ve zĂ‚lim olma!” diye cevap verdi.
ZULKARNEYN PEYGAMBERİN VASİYETİ Zulkarneyn -aleyhisselĂ‚m- olmeden evvel şoyle vasiyet etmiştir:
“–Beni yıkayın, kefenleyin! Sonra bir tabuta koyun! Yalnız kollarım dışarıya sarkık kalsın! HizmetkĂ‚rlarım arkamdan gelsin! Hazînelerimi de katırlara yukleyin! Halk, benim son derece ihtişamlı bir saltanat ve dunyĂ‚ mulkune rağmen eli boş gittiğimi, hizmetkĂ‚rlarımın da, hazînelerimin de bu dunyĂ‚da kalarak benimle beraber gelmediğini gorsun! Bu yalancı ve fĂ‚nî dunyĂ‚ya aldanmasın!..”
Soyledikleri aynen yapıldı. Âlimler bu vasiyeti şoyle tefsîr ettiler:
“Arkamdan gelen ordular ile doğu ve batıya hĂ‚kim oldum. Maiyyetimde bircok hizmetci ve sayısız asker vardı. Hicbiri emrimden dışarıya cıkmadı. DunyĂ‚, baştanbaşa benim idĂ‚rem altında idi. Sayısız hazînelere sĂ‚hip oldum. Fakat dunyĂ‚ nîmetleri kalıcı değildir. İşte gorduğunuz gibi mezarıma eli boş gidiyorum! İşte dunyĂ‚ malı dunyĂ‚da kaldı. Sizler Ă‚hirette faydalı olan işleri yapın!..”
Nitekim RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz de Hazret-i Zulkarneyn -aleyhisselĂ‚m- ’ın vasiyetiyle işĂ‚ret ettiği hakîkati şoyle beyan buyurmuşlardır:
“Oluyu (kabre kadar) uc şey tĂ‚kip eder: Coluk-cocuğu, malı ve ameli. Bunlardan ikisi doner, biri kalır. Coluk-cocuğu ve malı doner, ameli (kendisiyle) kalır.” (BuhĂ‚rî, Rikak 42; Muslim, Zuhd 5)
ZULKARNEYN PEYGAMBERİN İNFAKI Hazret-i Zulkarneyn, zırh yapıp satar, elinin emeği ile gecinirdi. İhtiyacından fazlasını da infĂ‚k ederdi.
Dipnotlar:
[1] Hakikatte AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ ’nın helĂ‚l kıldığı hayvanların etinden yemenin hicbir mahzuru yoktur. Burada bahsedilen, o kavmin kendisine mahsus bir tercihidir.
[2] Ya­kîn: Şup­he­den kur­tul­muş, doğ­ru, sağ­lam, kuvvetli ve ke­sin bil­gi; mut­lak ka­na­at ve tam bir it­mi ’nĂ‚n.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 2, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan
Hazret-i Zulkarneyn Peygamber'in Hayatı