Hz. Yakub (a.s.) kimdir? Yakub Peygamber ’in babası kimdir? Hz. Yakub (a.s.) nerede doğdu? Hz. Yakub ’un (a.s.) eşleri ve cocukları kimlerdir? Hz. Yakub (a.s.) ne zaman peygamber oldu? Hz. Yakub (a.s.) hangi kavme gonderildi? Hz. Yakub ’un (a.s.) imtihanı nasıl oldu? Muhabbet ve hasretle kavrularak sabırda abideleşen Hz. Yakub ’un (a.s.) hayatı ve kıssası.Peygamber oğlu ve peygamber babası Hz. Yakub ’un (a.s.) kısaca hayatı.
HZ. YAKUB ’UN (A.S.) KISACA HAYATI - Yakub Peygamber Kimdir? Yakub Aleyhisselam ’ın adı Kur ’an-ı Kerim ’de 16 defa gecer. Kur ’an ’da kendisinden hem Yakub hem de İsrail diye bahsedilmektedir.
Medyen ’de veya Şam ’da doğduğu ve zayıf yapılı, ağır başlı, uzun boylu, guzel yuzlu bir kişi olarak rivĂ‚yet edilir.
Hazret-i İshak ’ın oğlu olan Yakub Aleyhisselam Filistin civarında Kenan diyarında yaşayan İsrailoğulları ’na gonderilen bir peygamberdir. Yusuf Peygamber ’in de babasıdır. İsrailoğulları onun soyundan gelmektedir.
Kur ’an-ı Kerîm ’de Yakub Peygamber ’in guclu bir iradeye, keskin bir zekĂ‚ya sahip, salih, hayırlı, durust ve temiz zurriyetli bir insan olduğundan bahsedilir.
Yakub Aleyhisselam ’ın neslinden bircok peygamber gelmiştir. Hazret-i Musa, Hazret-i Harun, Hazret-i Davud, Hazret-i Suleyman, Hazret-i Zekeriya, Hazret-i Yahya ve Hazret-i İsa Aleyhimusselam neseben Hazret-i Yakub ’a bağlıdırlar.
Hazret-i Yakub ’un 12 cocuğu olmuş, en sevdiği oğlu olan Hazret-i Yusuf kardeşleri tarafından kıskanılmış ve kuyuya atılmıştır.
Yakub Aleyhisselam evlat acısı ile evlat ihaneti ile imtihan edilmiştir. Oğlu Yusuf Aleyhisselam ’ın acısı dolayısıyla gozleri kapanmış, kırk sene sonra ona kavuşmasıyla yeniden acılmıştır.
Yusuf Peygamber ’i kuyudan cıkaran kişiler onu kole olarak satmış ve ardından da zindana duşmek gibi musîbetlere uğramıştır. Fakat sonunda babası Hazret-i Yakub ile birleşmişlerdir.
Yakub Aleyhisselam oğlu Yusuf Aleyhisselam ile buluştuktan sonra ailesi ile Kenan diyarından Mısır ’a hicret etmiştir.
RivĂ‚yete gore, Hazret-i Yakub Mısır ’da oğlu Yusuf Aleyhisselam ’ın yanında 24 sene kaldıktan sonra vefat etmiş ve vasiyeti uzerine naaşı, Şam ’da defnedilmiş bulunan babası İshak Aleyhisselam ’ın yanına gomulmuştur. Başka bir rivĂ‚yete gore 147 yaşında vefat eden Yakub Peygamber vasiyeti gereği Filistin el-Halil ’de Makpela, İbrahim Aleyhisselam ve karısı SĂ‚re, İshak Aleyhisselam ve karısı Rebeka ile kendi karısı Lea ’nın bulunduğu yere defnedilmiştir.
Evladı Hz. Yusuf (a.s.) ile imtihan edilen ve 40 yıl gozyaşı doken Hz. Yakub ’un (a.s.) ayrıntılı hayatı.
HZ. YAKUB ’UN (A.S.) HAYATI - Yakub Aleyhisselam Kimdir? İshĂ‚k -aleyhisselĂ‚m- ’ın oğlu olan Yakub -aleyhisselĂ‚m-, Kenan diyĂ‚rında yaşayan insanlara gonderilen bir peygamberdir. O ’nun Medyen ’de veya Şam ’da doğduğu rivĂ‚yet edilir. Hazret-i Yakub, Iys adlı kardeşiyle ikiz olarak doğmuş ve Iys ’tan sonra dunyĂ‚ya geldiği icin de kendisine “tĂ‚kib eden” mĂ‚nĂ‚sında Yakub denilmiştir.
YAKUB NE DEMEK? Yakub, diğer bir mĂ‚nĂ‚da “saffetullĂ‚h” (AllĂ‚h ’ın sĂ‚f ve temiz kıldığı kulu) demektir. Yakub -aleyhisselĂ‚m- ’ın lĂ‚kabı “İsrĂ‚îl”dir. Bu da, AllĂ‚h ’ın kulu mĂ‚nĂ‚sına gelmektedir.
Yakub -aleyhisselĂ‚m- ’ın neslinden bircok peygamber gelmiştir. Hazret-i MûsĂ‚, Hazret-i HĂ‚rûn, Hazret-i DĂ‚vûd, Hazret-i Suleyman, Hazret-i ZekeriyyĂ‚, Hazret-i YahyĂ‚ ve Hazret-i ÎsĂ‚ -aleyhimusselĂ‚m-, neseben Hazret-i Yakub ’a bağlıdırlar. Cunku babası Hazret-i İshĂ‚k, “zurriyetinden enbiyĂ‚ ve melikler gelmesi” icin duĂ‚ etmiştir.
Her nebîye kendine mahsus bir duĂ‚ verilmiştir ki muhakkak kabûl olunur. Her peygamber onu dunyĂ‚da iken yapmış, Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ise, onu kıyĂ‚met gunune bırakmıştır. Onunla, şefĂ‚at-i uzmĂ‚sı gercekleşecektir.[1]
HZ. YAKUB ’UN (A.S.) EŞLERİ Annesi, oğlu Yakub ’u dayısının yanına gonderdi. Dayısının iki kızı vardı. Buyuğunun ismi LĂ‚yĂ‚, kucuğunun ismi Rahîl idi. Ya ’kûb -aleyhisselĂ‚m- dayısına yedi sene hizmet etti ve onun buyuk kızı LĂ‚yĂ‚ ile evlendi. Ardından yedi sene daha dayısının hizmetinde bulunarak kucuk kızı Rahîl ’i de nikĂ‚hladı. Yakub -aleyhisselĂ‚m- ’ın tĂ‚bî bulunduğu şerîatte iki kız kardeşi bir nikĂ‚h altında bulundurmak cĂ‚izdi.
Dayısı, kızlarını Yakub ’a verirken, onlara hizmetci olmak uzere her birine birer cĂ‚riye verdi. Birinin adı Zulfe, diğerinin Belhe idi. Ayrıca iki cĂ‚riye de Yakub ’a hibe etti.
HZ. YAKUB ’UN (A.S.) KAC COCUĞU OLDU? Hazret-i Yakub ’un LĂ‚yĂ‚ ’dan altı, cĂ‚riyelerden dort, Rahîl ’den de iki oğlu oldu. Rahîl ’den uzun bir muddet cocuğu olmamıştı. Rahîl, AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ ’ya ilticĂ‚ etti ve ona Yûsuf bahşedildi. Ardından BunyĂ‚mîn doğdu. Bu doğumun kırkında Rahîl vefĂ‚t etti.
Yakub -aleyhisselĂ‚m- Hazret-i Yûsuf ’un doğduğu sene peygamberlikle vazîfelendirildi. İnsanları tevhîd akîdesine dĂ‚vet etmeye başladı. Kendisine Kenan diyĂ‚rı ahĂ‚lisinden cok kimse îmĂ‚n etmiştir.
AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ Ă‚yet-i kerîmelerde şoyle buyurur:
“...O ’na (İbrĂ‚hîm ’e) İshĂ‚k ve Yakub ’u bahşettik ve her birini peygamber yaptık. Onlara rahmetimizden ihsanlarda bulunduk. Onlar icin dillerde (ve dinlerde) yuksek ve guzel bir nam bıraktık.” (Meryem, 49-50)
(Ey Rasûlum! Dinde, ibĂ‚dette ve AllĂ‚h ’ın emirleri husûsunda) kuvvet ve basîret sĂ‚hibi olan kullarımız İbrĂ‚hîm, İshĂ‚k ve Yakub ’u da yĂ‚d et! Biz onları ozellikle Ă‚hiret yurdunu duşunen ihlĂ‚slı kimseler kıldık. Doğrusu onlar bizim katımızda seckin, sĂ‚lih kimselerdendir.” (SĂ‚d, 45-47)
RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- de bu peygamberlerin fazîleti hakkında şoyle buyurmuştur:
“Kerîm oğlu Kerîm oğlu Kerîm oğlu Kerîm; İbrĂ‚hîm oğlu İshĂ‚k oğlu Yakub oğlu Yûsuf ’tur.” (BuhĂ‚rî, EnbiyĂ‚ 19, Tefsir 12/1)
Yûsuf -aleyhisselĂ‚m-, daha kucuk yaşlarından itibĂ‚ren babasının buyuk bir sevgisine mazhar olmuştu. Her hĂ‚liyle kardeşlerinden farklıydı. Nitekim babası Yakub -aleyhisselĂ‚m-, oğlu Yûsuf ’ta kendisindeki husûsiyetleri gormuştu. Bu sebeple O ’na olan meyli, diğer evlĂ‚dlarından fazla idi. O ’nu cok sever, butun oğullarından azîz tutar ve yanından ayırmazdı.
KARDEŞLERİNİN HASEDİ Yakub -aleyhisselĂ‚m-, oğlu Yûsuf ’un alnındaki nubuvvet nûrunu gormuş, bunun icin O ’na daha fazla ihtimam gostermişti. İşte babalarının bu meyil ve muhabbeti, Yûsuf ’un diğer kardeşlerinin hasedlerine sebep oldu. Gun geldi bu hased bardağı iyice taştı ve kardeşleri Yûsuf icin kotu plĂ‚nlar yaptılar.
Yakub -aleyhisselĂ‚m- ’ın Yûsuf ’a olan aşırı muhabbeti gayretullĂ‚ha dokundu. Bu sebeple AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚, ona bir iptilĂ‚ vermeyi murĂ‚d etti ve Yûsuf ’u babasından ayırdı. ZîrĂ‚ evlĂ‚d, bazı hĂ‚llerde baba icin buyuk bir imtihandır. MeselĂ‚ Nûh -aleyhisselĂ‚m-, kĂ‚firlerin helĂ‚ki icin bedduĂ‚ ettiği hĂ‚lde, muşrik olan oğlunun da suya gark olduğunu gorunce sabredemeyip:
Ey Rabbim! şuphesiz oğlum da Ă‚ilemdendir…” (Hûd, 45) demişti.
Nûh -aleyhisselĂ‚m- ’ın bu niyĂ‚zına CenĂ‚b-ı Hak şu şekilde karşılık verdi:
“Ey Nûh! O kesinlikle senin ehlinden değildir. Cunku o, sĂ‚lih olmayan (kotu, cirkin) bir amelin sĂ‚hibidir…” (Hûd, 46)
SİNSİ PLAN Kardeşleri, Yûsuf hakkında belli bir kanaat birliğine varınca:
“İclerinden biri: «Yûsuf ’u oldurmeyin! Eğer mutlakĂ‚ (birşey) yapacaksanız, onu bir kuyunun dibine atın da (bari) gecen kervanlardan biri onu alsın (gotursun)!» dedi.” (Yûsuf, 10)
Bu teklifi yapan Yehûda idi ve bunu kardeşlerine kabûl ettirmişti. Şu kardeşlerin hĂ‚li ne kadar ibretlidir ki; en merhametli olanı dahî hasedi sebebiyle Yûsuf ’un kuyuya atılmasını tavsiye etti.
NihĂ‚yet Yûsuf ’un birĂ‚derleri, yapmış oldukları sinsi plĂ‚nla babalarına geldiler.
“Dediler ki: «Ey babamız! Sana ne oluyor da Yûsuf hakkında bize guvenmiyorsun! Oysa biz O ’nun koruyucularıyız (O ’nun iyiliğini istemekteyiz).»
«Yarın O ’nu bizimle beraber (kıra) gonder de bol bol yesin (icsin); oynasın! Biz O ’nu mutlakĂ‚ muhĂ‚faza ederiz.»” (Yûsuf, 11-12)
BELA AĞIZDAN CIKAN SOZE BAĞLIDIR “Babaları: «Onu goturmeniz beni hakîkaten uzer ve siz farkında olmadan, onu bir kurdun yemesinden korkarım.» dedi.” (Yûsuf, 13)
Yûsuf ’un birĂ‚derleri, babalarına ve kardeşlerine hurmette kusûr eden kimselerdi. Dolayısıyla, kurdukları hîleyi gercekleştirebilmek icin babalarının îkaz ve ihtĂ‚rını geciştiriverdiler:
“Onlar! «VallĂ‚hi biz boylesine guclu bir grup iken onu kurt kapar da yerse, o zaman biz husrĂ‚na uğrayanlardan oluruz (yazıklar olsun bize!)» dediler.” (Yûsuf, 14)
KARDEŞLERİNİN İHANETİ “Derken kardeşleri onu alıp goturunce ve kuyunun dibine bırakma konusunda goruş birliğine vardıklarında, Biz de Yûsuf ’a şoyle vahyettik: «Zamanı gelecek, onların hic hatırlarına gelmediği bir sırada, yaptıkları bu işi kendilerine hatırlatacaksın.»” (Yûsuf, 15)
Âyette gecen «Biz de Yûsuf ’a şoyle vahyettik» ifĂ‚desinden hareketle mufessirlerin bir coğu, Hazret-i Yûsuf -aleyhisselĂ‚m- ’a, daha o zaman peygamberlik verildiğini beyĂ‚n ederler.[2]
Ya ’kûb -aleyhisselĂ‚m-, oğullarının kardeşleri Yûsuf ’u sahrĂ‚ya goturmek uzere ısrar etmeleri ve Yûsuf ’un da buna istekli olması uzerine kazĂ‚ya rızĂ‚ gostererek izin verdi. Kardeşleri, babalarının musterih olması icin gozden kayboluncaya kadar Yûsuf ’u omuzlarında goturduler. Babalarının gozunden kaybolduklarında ise, verdikleri sozu terk ettiler. Yûsuf ’u yere attılar ve dediler ki:
“–Ey yalancı ruyĂ‚ sĂ‚hibi! Hani nerede sana secde ettiğini gorduğun yıldızlar? Haydi gelip de seni bizim elimizden kurtarsınlar!”
Ardından da Yûsuf -aleyhisselĂ‚m- ’ı dovmeye ve eziyet etmeye başladılar. Yûsuf hangi kardeşine ilticĂ‚ etse, daha fazla eziyet goruyor, azarlanıyor ve dovuluyordu. Bu durum karşısında cĂ‚resiz ağlamaya başladı ve:
“–Ey babacığım! Sana verdikleri sozu ve senin onlara verdiğin nasihati ne cabuk unuttular! Yaptıklarını bir gorsen; oğluna edilen eziyetler bir kole evlĂ‚dına dahî revĂ‚ gorulmez!” dedi.
RivĂ‚yete gore Robil, Yûsuf ’u kaldırıp yere carptı. Sonra da goğsune hızlıca oturarak O ’nu oldurmeye teşebbus etti. Kardeşi Levi de boynunu kırmak istedi. Yûsuf, kardeşlerinin en merhametlisi olan Yehûda ’ya yalvardı:
“–Ey Yehûda! AllĂ‚h ’tan kork da beni oldurmek isteyenlere mĂ‚nî ol!” dedi. Yehûda merhamete gelip:
“–O ’nu oldurmeyiniz! Bu hususta bana soz vermemiş miydiniz?” dedi. Onlar da:
“–Evet!” dediler. Bunun uzerine Yehûda:
“–Oldurmekten daha hayırlısını size soyleyeyim mi? Onu kuyuya atın!” dedi.
HZ. YUSUF ’UN (A.S.) KUYUYA ATILMASI Diğerleri de Yehûda ’nın teklifine «Pek iyi!» deyince, el birliği edip O ’nu kuyuya atmak uzere sozleştiler. Bu kuyu, Urdun civĂ‚rında olup, Âd kavminin zĂ‚lim hukumdarlarından ŞeddĂ‚d, onu Urdun ’un îmĂ‚rı sırasında kazdırmıştı. Kuyunun ağzı dar, dibi genişti.
NihĂ‚yet kuyunun başına geldiler. Yûsuf, kardeşlerinin elbiselerine yapışıp ağlıyor, fakat itilip kakılıyordu. Yûsuf ’u kuyunun yarısına kadar sarkıttılar. Bir de hicbir yere tutunamasın diye ellerini bağladılar, gomleğini soydular. Babalarını iknĂ‚ etmek icin de bir koyun kesip kanını gomleğe bulaştırmaya karar verdiler.
Nitekim Yûsuf ’un kardeşleri yalandan doktukleri gozyaşlarına ilĂ‚veten:
“Yûsuf ’un gomleğine sahte kan bulaştırarak getirmişlerdi. Babaları Yakub: «Hayır! Nefisleriniz sizi aldatıp bu işe sevk etmiş. Artık bana duşen, (umitvĂ‚r olarak) guzelce sabretmektir. Sizin bu anlattıklarınız karşısında, AllĂ‚h ’tan başka yardım edebilecek hic kimse olamaz!» dedi.” (Yûsuf, 18)
RivĂ‚yete gore, Yûsuf ’un kana bulanmış olan gomleği Yakub -aleyhisselĂ‚m- ’a getirilince, onu yuzune surup ağlamaya başladı ve:
“–Bugune kadar boyle yumuşak huylu bir kurt gormedim! Oğlumu yemiş de sırtındaki gomleği yırtmamış!” dedi. Boylece gozyaşı doken Yakub -aleyhisselĂ‚m- ’a artık sabretmekten başka birşey kalmamıştı. Nitekim hic kimseye hĂ‚linden şikĂ‚yet etmeden sabretti ve:
“«Ben, sıkıntımı, keder ve huznumu sĂ‚dece AllĂ‚h ’a arz ediyorum.» dedi…” (Yûsuf, 86)
YAKUB PEYGAMBER ’İN OĞULLARINI MISIR ’A GONDERMESİ Kıtlık sebebiyle Yakub -aleyhisselĂ‚m- da Yûsuf ’un oz kardeşi olan Bunyamin ’i yanında alıkoyarak, diğer oğullarını erzak almak icin Mısır ’a gonderdi. Âyet-i kerîmelerde bu hĂ‚dise de şoyle anlatılır:
“Yûsuf ’un kardeşleri gelip O ’nun huzûruna girdiler. (Yûsuf) onları hemen tanıdı. Kardeşleri ise onu tanıyamadılar. (Yûsuf) onların yuklerini hazırlayınca dedi ki: «–Sizin baba bir erkek kardeşinizi de getirin! Gormuyor musunuz, size tam olcek veriyorum. Ben misĂ‚firperverlerin en hayırlısıyım. Eğer onu bana getirmezseniz, artık benden bir olcek dahî alamazsınız ve bir daha bana yaklaşmayın!” (Yûsuf, 58-60)
Yûsuf -aleyhisselĂ‚m- ’ın gelmeyen kardeşini de istemesi şu sebepledir: Kıtlık sebebiyle erzak, ihtiyac kadar veriliyordu. Yardım alacak şahsın bizzat bulunması gerekiyordu. Hazret-i Yûsuf ’un kardeşleri, gelemeyen baba ve kardeşleri icin de birer hisse isteyince, Yûsuf -aleyhisselĂ‚m-, ihtiyar babayı mĂ‚zur sayarak, bir defaya mahsus erzak verdi. Fakat bir dahaki sefere obur kardeşin de gelmesini şart koştu. Bu vesîleyle kardeşini gormeyi ve ondan haber almayı da istiyordu. Kardeşleri:
“«–Onu babasından istemeye calışacağız, herhĂ‚lde (bunu) yaparız.» dediler. (Yûsuf) emrindeki genclere:
«–SermĂ‚yelerini yuklerinin icine koyun! Olur ki Ă‚ilelerine donduklerinde bunun farkına varırlar da belki yine (buraya) donerler.» dedi. Bu şekilde babalarına dondukleri zaman dediler ki:
«–Ey babamız! Erzak bize yasaklandı. Kardeşimiz (Bunyamin) ’i bizimle berĂ‚ber gonder de (onun sĂ‚yesinde) zahîre alalım. Biz O ’nu mutlakĂ‚ koruyacağız!» Yakub dedi ki:
«–Daha once kardeşi Yûsuf hakkında size ne kadar guvendiysem, bunun hakkında da size ancak o kadar guvenirim! (Ben onu sĂ‚dece AllĂ‚h ’a emĂ‚net ediyorum.) AllĂ‚h en hayırlı koruyucudur. O, merhametlilerin en merhametlisidir.” (Yûsuf, 61-64)
Yakub -aleyhisselÂm-:
“AllĂ‚h en hayırlı koruyucudur. O, merhametlilerin en merhametlisidir.” deyince, AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ şoyle buyurdu:
“İzzet ve celĂ‚lim hakkı icin, mĂ‚dem ki Sen, Bana bu şekilde tevekkul ediyorsun, Ben de Sen ’i iki evlĂ‚dına birden kavuşturacağım!”
Yakub -aleyhisselĂ‚m- ’ın oğulları, Bunyamin ’i de yanlarına alıp Mısır ’a giderek erzak alabilmek icin babalarına turlu diller dokuyor ve O ’nu rĂ‚zı etmeye calışıyorlardı:
“EşyĂ‚larını actıklarında odemiş oldukları bedelin kendilerine iĂ‚de edildiğini gorduler. Dediler ki:
«–Ey babamız! Daha ne istiyoruz. İşte sermĂ‚yemiz de iĂ‚de edilmiş. (Onunla yine) Ă‚ilemize yiyecek getiririz, kardeşimizi koruruz ve bir deve yuku de fazla (zahîre) alırız. Cunku bu (aldığımız) az bir miktardır.»” (Yûsuf, 65)
NihĂ‚yet Hazret-i Yakub, Bunyamin ’i gondermeye rĂ‚zı oldu.
“Dedi ki:
«–Etrafınız kuşatılıp cĂ‚resiz kalmadıkca onu bana mutlakĂ‚ getireceğinize dĂ‚ir AllĂ‚h adına sağlam bir soz vermediğiniz surece onu sizinle gondermem!»
Ona (istediği şekilde) teminat verdiklerinde dedi ki:
«–Soylediklerimize AllĂ‚h şĂ‚hittir.»
HZ. YAKUB ’UN (A.S.) OĞULLARINA NASİHATİ Sonra da şoyle dedi:
«–Oğullarım! (Şehre) hepiniz bir kapıdan girmeyin; ayrı ayrı kapılardan girin! Ama AllĂ‚h ’tan (gelecek) hicbir şeyi (kazĂ‚yı) uzerinizden gideremem. Hukum AllĂ‚h ’tan başkasının değildir. Ben ancak O ’na guvenip dayandım. Tevekkul edenler de yalnız O ’na guvenip dayanmalıdırlar.»” (Yûsuf, 66-67)
Yakub -aleyhisselĂ‚m- ’ın, oğullarına Mısır ’a değişik kapılardan girmelerini emretmesi, onların gosterişli ve guzel giyimli olmaları, ayrıca daha onceki gelişlerinde Melik ’ten kimsenin gormediği izzet ve ikrĂ‚mı gormeleri sebebiyle idi. Bu sebeple evlĂ‚dlarının kotu niyetli kimselerin kuracakları bir tuzaktan zarar gormelerini istemiyordu. Ayrıca herkesin hayret dolu nazarları onların uzerine dikilmişti. Beraber şehre girmeleri hĂ‚linde başlarına bir kotuluk gelebilirdi.
Yakub -aleyhisselĂ‚m- ’ın bu nasîhatlerini dinleyen oğulları erzak almak uzere tekrar yola cıktılar. Âyet-i kerîmede buyrulur:
“Babalarının kendilerine emrettiği şekilde ayrı ayrı kapılardan girdiklerinde (bu tedbir) AllĂ‚h ’ın kendileri hakkındaki takdîri karşısında hicbir fayda sağlamadı. SĂ‚dece Ya ’kûb ’un icinden gecirdiği bir isteğin yerine getirilmesi oldu. O, şuphesiz bir ilim sĂ‚hibi idi. Cunku kendisine Biz oğretmiştik. (Bunun icindir ki “AllĂ‚h ’tan gelecek takdîri onleyemem” demişti.) Fakat insanların coğu bu hakîkati bilmezler.” (Yûsuf, 68)
BEN SENİN KARDEŞİN YUSUF ’UM “BirĂ‚derleri Yûsuf ’un yanına girince, Yûsuf oz kardeşi (Bunyamin ’i) kendi yanına aldı ve: «–Bilesin ki ben senin kardeşinim, onların gecmişte bize yapmış oldukları şeylere aldırma!» dedi.” (Yûsuf, 69)
RivĂ‚yet edildiğine gore, Hazret-i Yûsuf, kardeşlerine yemek verdi. Onları sofraya ikişer ikişer oturttu. Bunyamin yalnız kalınca ağladı ve dedi ki:
“–Kardeşim Yûsuf sağ olsaydı, o da benimle beraber otururdu.”
Yûsuf -aleyhisselĂ‚m- da onu kendi sofrasına aldı. Yemekten sonra kardeşlerini yine ikişer ikişer evlere misĂ‚fir olarak dağıttı. Bunyamin yine yalnız kalmıştı. Bunun uzerine Hazret-i Yûsuf dedi ki:
“–Bunun ikincisi yok! Oyleyse bu da benimle kalsın!”
Boylece Bunyamin onun yanında geceledi. Hazret-i Yûsuf ona dedi ki:
“–Olen kardeşin yerine beni kardeş olarak kabûl eder misin?”
Bunyamin cevÂben:
“–Senin gibi bir kardeşi kim bulabilir? Fakat Sen, babam Ya ’kûb ile annem Rahîl ’in evlĂ‚dından değilsin.” deyince, Hazret-i Yûsuf ağladı ve kalkıp Bunyamin ’in boynuna sarıldı. Sonra gerceği soyledi:
“–Ben senin kardeşin Yûsuf ’um! Onların bize yapmış oldukları şeylere aldırma!”
Yûsuf -aleyhisselĂ‚m- ’ın Bunyamin ’e: “Onların gecmişte bize yapmış oldukları şeylere aldırma!” demesinde, AllĂ‚h ’ın, hased edenlerin hîlelerini muvaffĂ‚kıyete eriştirmeyeceğine işĂ‚ret vardır. Nitekim kardeşleri, Yûsuf ’a neler yaptılar, ne hasedler ettiler ve nice ezĂ‚lar cektirdiler, fakat emellerine nĂ‚il olamadılar. AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ once iki kardeşi, sonra da babasıyla evlĂ‚dını birbirine kavuşturdu.
Yûsuf -aleyhisselĂ‚m- kardeşi Bunyamin ’i yanında alıkoyabilmek icin AllĂ‚h ’ın emriyle firĂ‚set numûnesi olan guzel bir plĂ‚n hazırladı. Nakledildiğine gore plĂ‚nını kardeşine de anlatıp onun da tasdiğini aldı.
MUKAFAT KAPISINI ACAN CİLE (Babaları Yakub):
«–Hayır, hayır! Korkarım yine nefisleriniz size bir işi cĂ‚zip gosterip (ayağınızı kaydırmıştır). Ne yapayım? Bu hĂ‚le (karşı sukûnet ve umit icinde) guzelce sabretmekten başka yapacak şey yok. Umid ederim ki AllĂ‚h butun kaybettiklerimi bana lutfedecektir. Cunku O alîmdir, hakîmdir.” (Yûsuf, 83)
Yûsuf ’un kardeşleri daha once babalarına yalan soyledikleri icin, bu sefer de soyledikleri doğru soze babaları inanmak istemedi. Onlara:
“–Hayır, sizi nefisleriniz aldatıp boyle buyuk bir işe suruklemiş, yoksa bizim şerîatimizde hırsızın esîr olarak yakalanacağını azîz ne bilirdi?” dedi.
“Onlardan yuz cevirdi de: «Ah Yûsuf ’um ah!» diye sızlandı ve uzuntuden gozlerine ak duştu. Kederini icine gomdu.” (Yûsuf, 84)
HZ. YAKUB (A.S.) NASIL GORMEZ OLDU? Yûsuf ’u kaybettiği gunden beri Yakub -aleyhisselĂ‚m- ’ın, gozune uyku girmedi. O zaman yeryuzunde AllĂ‚h indinde Yakub ’tan şereflisi yoktu. NihĂ‚yet ağlaya ağlaya Yakub ’un gozlerine ak indi. Bunun bir hikmetinin de diğer oğullarını gorup huzun ve kederinin daha fazla ziyĂ‚deleşmemesi icin olduğu soylenir.
HZ. YAKUB (A.S.) KIRK SENE AĞLADI Yakub -aleyhisselĂ‚m- kırk sene ağlamıştır.
(Oğulları, Hazret-i Yakub ’a) şoyle dediler:
«–Omrun gecti gitti, hĂ‚lĂ‚ Yûsuf ’u dilinden duşurmuyorsun. VallĂ‚hi “Yûsuf!” diye diye kederden eriyeceksin veya busbutun olup gideceksin.»
(Hazret-i Yakub): «–Ben, sıkıntımı, keder ve huznumu sĂ‚dece AllĂ‚h ’a arz ediyorum. Hem sizin bilemediğiniz bircok şeyi AllĂ‚h tarafından (vahiy yolu ile) biliyorum.» dedi.” (Yûsuf, 85-86)
Daha sonra Yakub -aleyhisselĂ‚m- oğullarına şoyle dedi:
“–Ey oğullarım! Gidin de Yûsuf ve kardeşini iyice araştırın! AllĂ‚h ’ın rahmetinden umid kesmeyin! Cunku kĂ‚firler topluluğundan başkası AllĂ‚h ’ın rahmetinden umid kesmez!” (Yûsuf, 87)
HZ. YAKUB ’UN (A.S.) MISIR AZİZİ ’NE (OĞLU YUSUF ’A) MEKTUBU İşte bu minvĂ‚l uzere Yakub -aleyhisselĂ‚m- da umîdini yitirmeyerek Mısır Azîzi ’ne, yĂ‚ni Yûsuf ’a oğullarıyla bir mektup gonderdi. Yakub -aleyhisselĂ‚m- o zamanlar oğlu Yûsuf ’un Mısır Azîzi olduğunu bilmiyordu. Mektupta şoyle diyordu:
“BismillĂ‚hirrahmĂ‚nirrahîm!
HalîlullĂ‚h İbrĂ‚hîm oğlu İshĂ‚k ’ın oğlu İsrĂ‚îl Yakub ’tan Mısır Azîzi ’ne:
Biz, başına bircok belĂ‚lar gelmiş bir sulĂ‚leyiz. Ceddim İbrĂ‚hîm, Nemrûd ’un ateşiyle mubtelĂ‚ kılındı; sabretti. AllĂ‚h da onu selĂ‚mete ulaştırdı. Babam da başka iptilĂ‚larla imtihĂ‚n edildi; sabretti. AllĂ‚h ona da mukĂ‚fĂ‚t verdi. Bana gelince, ben de oğlum Yûsuf ’u kaybettim. O ’nun ayrılığından ağlaya ağlaya gozlerim gormez oldu, belim bukuldu. Yanında rehin tuttuğun oğlumla kendimi tesellî ediyordum. Onun hırsızlık ettiğini soylemişsin. Bizim neslimizden olan hırsızlık yapmaz. Biz hırsız doğurmayız. Onu bana iĂ‚de edersen edersin, eğer etmezsen, sana oyle bir bedduĂ‚ ederim ki yedi batın evlĂ‚dına tesir eder!”
HZ. YUSUF ’UN (A.S.) BABASINA YAZDIĞI CEVAP Yûsuf -aleyhisselĂ‚m- bu mektubu alınca ağladı ve O da şu cevĂ‚bı yazdı:
“BismillĂ‚hirrahmĂ‚nirrahîm!
Mısır Azîzi ’nden, İsrĂ‚îl Yakub ’a;
Ey yaşlı kimse! Mektubun geldi. Okudum ve muhtevĂ‚sını anladım. Orada sĂ‚lih babalarından bahsedip her birinin belĂ‚lara dûcĂ‚r olduklarını ve sabrettiklerini yazıyorsun. Onlar nasıl iptilĂ‚lara sabrettilerse, sen de oyle sabret! VesselĂ‚m!”
Yakub -aleyhisselĂ‚m- bu cevĂ‚bı alınca:
“–AllĂ‚h ’a yemîn ederim ki bu bir melik mektubu değil, bir peygamber mektubudur. Ve bunu yazan, olsa olsa Yûsuf ’tur.” diyerek oğullarını mes ’elenin aslını oğrenmeleri icin tekrar Mısır ’a gonderdi. Oğulları da hemen yola cıktılar:
“Onlar Mısır ’a varıp Yûsuf ’un huzûruna girdiklerinde dediler ki:
«–Ey Azîz! Bizi de, coluk cocuğumuzu da kıtlık bastı, biz bu sefer pek az bir meblĂ‚ğ getirebildik. Lutfen bize tahsîsĂ‚tımızı yine tam olcek ver, ayrıca sadaka da ihsĂ‚n eyle. Şuphesiz ki AllĂ‚h tasadduk edenleri fazlasıyla mukĂ‚fatlandırır.»
(Yûsuf) dedi ki:
«–Siz, cĂ‚hilliğiniz doneminde Yûsuf ile kardeşine yaptığınız muĂ‚meleyi elbette biliyorsunuz, değil mi?” (Yûsuf, 88-89)
Tefsîrlerde ifĂ‚de edildiğine gore, Hazret-i Yûsuf ’u kuyuya atan kardeşleri, en kucuk kardeşleri olan Bunyamin ’e de dĂ‚imĂ‚ hakĂ‚ret ve eziyet ederlerdi.
DASİTANİ BİR AF (Kardeşleri):
«–Yoksa sen, gercekten Yûsuf musun?» dediler. O da:
«–(Evet) ben Yûsuf ’um, bu da kardeşim!.. AllĂ‚h bize lutuflarda bulundu. Cunku kim AllĂ‚h ’tan korkar ve (belĂ‚lara katlanıp) sabrederse, şuphesiz AllĂ‚h guzel davrananların mukĂ‚fĂ‚tını zĂ‚yî etmez!» dedi. (Kardeşleri) dediler ki:
«AllĂ‚h ’a and olsun ki hakîkaten AllĂ‚h Sen ’i bize ustun kılmıştır. Gercekten biz ise (size yaptıklarımızda) hatĂ‚ etmişiz.»
(Yûsuf) dedi ki:
«–Bugun size hic başa kakma ve ayıplama yok; AllĂ‚h sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir.” (Yûsuf, 90-92)
Gomleğimi Babamın Gozlerine Surun Yûsuf -aleyhisselĂ‚m- kardeşlerine sabah-akşam ziyĂ‚fet veriyordu. Kardeşleri ise daha once O ’na yaptıklarını hatırlayarak onun bu izzet u ikrĂ‚mı karşısında son derece mahcûb oluyorlardı. Hazret-i Yûsuf ’a bir adam gondererek dediler ki:
“–Sen, bizi sabah-akşam ziyĂ‚fete dĂ‚vet ediyorsun! Fakat biz, sana karşı yaptıklarımızdan dolayı Sen ’den utanıyoruz!”
Yûsuf -aleyhisselĂ‚m- da onlara şoyle cevap verdi:
“–Mısırlılar, şimdiye kadar bana hep ilk gordukleri gozlerle bakıyorlar ve «–Yirmi dirheme satılmış bir koleyi bu mertebeye yukselten AllĂ‚h ’ı tenzîh ederiz!» diyorlardı. Şimdi ise sizin sĂ‚yenizde şeref kazandım. Cunku benim, sizin kardeşiniz ve İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- gibi buyuk bir peygamberin torunu olduğumu anladılar.”
Yûsuf -aleyhisselĂ‚m- bu sozlerini fahretmek icin değil, kardeşlerinin gonlunu almak, onları rahatlatmak ve mahcûbiyetlerini hafifletmek icin soyluyordu. Bu hĂ‚l, O ’nun affedicilik ve kerem sıfatlarının enginliğini ortaya koymaktaydı.
Kardeşlerini boylesine engin bir merhametle affeden Hazret-i Yûsuf -aleyhisselĂ‚m-, babasının gozlerinin şifĂ‚ bulması icin ona gomleğini gonderirken kardeşlerine şoyle dedi:
“Benim şu gomleğimi goturun de babamın yuzune surun! O artık rahatlıkla gormeye başlar. Sonra da butun Ă‚ilenizi bana getirin!” (Yûsuf, 93)
“KĂ‚file (gomleği goturmek uzere Mısır ’dan) ayrılınca, babaları (yanındakilere
«–Eğer bana bunamış demezseniz, inanın ki şimdi Yûsuf ’un kokusunu alıyorum!» dedi. (Onlar da):
«–VallĂ‚hi sen hĂ‚lĂ‚ eski şaşkınlığındasın!» dediler.” (Yûsuf, 94-95)
HZ. YAKUB ’UN (A.S.) GOZLERİNİN ACILMASI (Fakat) mujdeci gelip de gomleği onun yuzune koyar koymaz derhal eskisi gibi gormeye başladı.
(O zaman Yakub):
«–Ben size, sizin bilemeyeceğiniz şeyleri AllĂ‚h tarafından (vahiy ile) muhakkak biliyorum, demedim mi?» dedi.” (Yûsuf, 96)
Gomleği getiren bu mujdeci Yehûda idi. Onun:
“–Kanlı gomleği babama ben goturmuş ve onu kedere boğmuştum. Şimdi de bu gomleği yine ben gotureyim de sevincine sebep olayım!” diyerek Mısır ’dan Kenan iline kadar buyuk bir heyecan icinde, başacık, yalınayak yuruduğu rivĂ‚yet edilir.
Bu gomlek, İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ateşe atılacağı zaman CebrĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m- tarafından cennetten getirilmiş olan gomlekti.
(Oğulları) dediler ki:
«–Ey babamız! (AllĂ‚h ’tan) bizim gunahlarımızın affını dile! Cunku biz gercekten gunahkĂ‚r olduk.»
(Yakub da):
«–Sizin icin bir muddet sonra Rabbimden af dileyeceğim. Hakîkaten cok bağışlayan ve cok merhamet eden ancak O ’dur.» dedi.” (Yûsuf, 97-98)
Yakub -aleyhisselĂ‚m- «Sizin icin bir muddet sonra istiğfĂ‚r edeceğim!» demek sûretiyle, once mazlum tarafından affedilmeleri gerektiğine dikkat cekmiştir. Nitekim onlar icin istiğfĂ‚rı da, Hazret-i Yûsuf -aleyhisselĂ‚m- ile goruştukleri zamana kadar ertelemiştir.
Yakub -aleyhisselĂ‚m- ’ın bu tavrını, duĂ‚ ve istiğfĂ‚rı daha makbul olduğu bir vakte bıraktığı şeklinde îzĂ‚h edenler de bulunmaktadır.
Bir hadîs-i şerîfte şoyle buyrulur:
“Hazret-i Yakub, oğulları icin istiğfĂ‚r etmeyi Cuma gecesine tehir etmiştir.” (Tirmizî, DeavĂ‚t, 114) buyrulmaktadır.
VUSLAT VE GERCEKLEŞEN RUYA Hazret-i Yûsuf ’la beraber hukumdar ve butun halk, Hazret-i Ya ’kûb ve Ă‚ile efrĂ‚dını karşılamaya cıkmışlar, saf tutmuşlardı. Karşı karşıya geldiklerinde Hazret-i Yakub, Hazret-i Yûsuf ve orada bulunanlar atlarından indiler ve iki peygamber birbirini hasretle kucakladı.
AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ şoyle buyurur:
(Hep beraber Mısır ’a gidip) Yûsuf ’un yanına girdikleri zaman O, ana ve babasını kucakladı. (Onları yanına aldı ve):
«–AllĂ‚h ’ın irĂ‚desi ile hepiniz emniyet icinde Mısır ’a girin!» dedi.” (Yûsuf, 99)
Buyuk mukĂ‚fĂ‚tlar, dĂ‚imĂ‚ buyuk sabırların, musîbetlerin ve iptilĂ‚ların arkasından gelir.
Hazret-i Yakub -aleyhisselĂ‚m- bu kavuşmanın hemen ardından ellerini kaldırıp AllĂ‚h ’a şukrederek şoyle duĂ‚ etti:
“AllĂ‚h ’ım! Yûsuf icin feryĂ‚dlarımı, onun ayrılığından dolayı sabrımın azlığını ve oğullarımın kardeşlerine yaptıklarını mağfiret eyle!”
Hazret-i Yûsuf da buyuk bir şukur ve hamd hĂ‚lindeydi:
“Anne ve babasını tahtının ustune cıkartıp oturttu ve hepsi O ’na kavuştukları icin secdeye kapandılar.
(Yûsuf) dedi ki:
«–Ey babacığım! İşte bu, daha once (gorduğum) ruyĂ‚nın tahakkukudur. Gercekten Rabbim onu doğru cıkardı. Hakîkaten Rabbim bana (cok şey) lutfetti. Cunku beni zindandan cıkardı ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi colden getirdi. Şuphesiz ki Rabbim, dilediğine lutfedicidir. Şuphesiz ki O, cok iyi bilendir, hikmet sĂ‚hibidir.»” (Yûsuf, 100)
Hazret-i Yûsuf -aleyhisselĂ‚m-, AllĂ‚h ’ın kendisine lutfettiği nîmetlerin kemĂ‚le erdiğini gorunce, bu dunyĂ‚nın karar kılınacak mekĂ‚n olmadığını, burada bulunan her şeyin fĂ‚nî olduğunu ve kemĂ‚lden sonra zevĂ‚lin geleceğini anlamıştı. Kendisine lutfedilen buyuk nîmetleri zikrederek Rabbi ’ne gucu nisbetinde şukur ve niyazda bulunmaya devĂ‚m etti:
“Ey Rabbim! Mulkten bana (nasîbimi) verdin ve bana (ruyĂ‚da gorulen) hĂ‚diselerin tĂ‚birini de oğrettin. Ey gokleri ve yeri yaratan! Sen dunyĂ‚da da Ă‚hirette de benim sĂ‚hibimsin! Benim cĂ‚nımı musluman olarak al ve beni sĂ‚lihler zumresine ilhĂ‚k eyle!” (Yûsuf, 101)
Dikkat edilirse bu Ă‚yet-i kerîmelerde Yûsuf -aleyhisselĂ‚m-, butun mu ’minlere ornek teşkil edecek guzel davranışlar sergilemektedir. Canına kastederek kendisini kuyuya atan kardeşlerinden intikam alabilecek kuvvet ve iktidar sĂ‚hibi olduğu hĂ‚lde onlara gosterdiği Ă‚licenaplık, nezĂ‚ket, olgunluk ve musĂ‚maha, ahlĂ‚kî kemĂ‚lĂ‚tın zirvelerine işĂ‚ret etmektedir. O, kolelikten sultanlığa yukselişini hep AllĂ‚h ’ın lutfuna bağlamış ve nefsine en ufak bir pay dahî cıkarmamıştır. Kardeşleri tarafından şahsına karşı yapılan en kotu hareketi bile te ’vîle gayret etmiş ve hatĂ‚yı şeytana nisbet ederek kusurlarını yuzlerine vurmamıştır. Sonunda CenĂ‚b-ı Hakk ’a yaptığı ilticĂ‚sı da O ’nun AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ ile nasıl bir maiyyet icerisinde bulunduğunu ve dĂ‚imĂ‚ “son nefes” endişesi taşıdığını gostermektedir. Tasavvufun en esaslı dusturlarından biri olan “sĂ‚lihlerle beraber olma” hassĂ‚siyetinin en bĂ‚riz bir misĂ‚lini Yûsuf -aleyhisselĂ‚m- ’ın bu duĂ‚sında gormekteyiz.
HZ. YAKUB ’UN (A.S.) VEFATI VE DEFNEDİLMESİ RivĂ‚yete gore, Hazret-i Yakub -aleyhisselĂ‚m- Mısır ’da oğlu Yûsuf -aleyhisselĂ‚m- ’ın yanında yirmidort sene kaldıktan sonra vefĂ‚t etti. Vasiyeti uzerine nĂ‚şı, Şam ’da defnedilmiş bulunan babası İshĂ‚k -aleyhisselĂ‚m- ’ın yanına gomuldu.
Dipnotlar:
[1] Bkz. BuhĂ‚rî, DeavĂ‚t, 1. [2] AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ YahyĂ‚ ve ÎsĂ‚ -aleyhimesselĂ‚m- ’a vahyi bulûğ cağlarından itibĂ‚ren gondermiştir. Bunun gibi bazı kullarını onceden hazırlayıp dilediği vakit kendilerine nubuvvet kapılarını acmıştır. AllĂ‚h -celle celĂ‚luhû- bazı kullarına da, daha kucuk yaşlarındayken velĂ‚yet kapısını acar. Velîlerden Sehl bin AbdullĂ‚h et-Tusterî bunlardandır. Bu da gosteriyor ki velĂ‚yet ve nubuvvet icin bulûğ cağına veya kırk yaşına gelme şartı yoktur. Ancak enbiyĂ‚nın ekserîsine sunnetullĂ‚h îcĂ‚bı kemĂ‚l devresi olan kırk yaşından sonra nubuvvet verilmiştir. Boylece tebliğ vazifesi umûmiyetle kırk yaşından sonra başlamıştır. [3] CenĂ‚b-ı Hak, zaman ve mekĂ‚ndan munezzehtir. Bu yuzden hĂ‚dîs-i şerîfteki “dunyĂ‚ semĂ‚sına iner” beyĂ‚nı muteşĂ‚bihĂ‚ttan kabûl edilmiş ve insanlara keyfiyeti mechûl bir şekilde mĂ‚nen yaklaşmayı ifĂ‚de sadedinde olduğu bildirilmiştir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş. Nebiler Silsilesi 2, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan