
Yavuz Sultan Selim Kimdir? 9. Osmanlı padişahı ve 88. İslam halifesi Yavuz Sultan Selim ’in hayatı, yaptıkları.1. Selim, bilinen adıyla Yavuz Sultan Selim, 9. Osmanlı padişahı ve 88. İslam halifesidir. Aynı zamanda ilk Turk İslam halifesi ve HÂdim ’ul-Harameyn ’uş-Şerifeyn unvanına sahiptir.
KISACA YAVUZ SULTAN SELİM KİMDİR? Yavuz Sultan Selim, 10 Ekim 1470 ’de doğdu. Babası Sultan İkinci Beyazıt, annesi Gulbahar Hatun ’dur. Gulbahar Hatun, Dulkadiroğulları Beyliği ’ndendir. Yavuz Sultan Selim, uzun boylu, geniş omuzlu, kalın kemikli, Omuzlarının arası geniş, yuvarlak başlı, kırmızı yuzlu, uzun bıyıklı ve yiğit bir padişahtı. Sert tabiatlı ve cesurdu. İyi bir eğitim gordu.
Babası Sultan İkinci Bayezid, padişah olduktan sonra, askeri sevk ve devlet idareciliğini oğrenmesi icin, Şehzade Selim ’i Trabzon Sancağına vali olarak tayin etti.
Şehzade Selim, Trabzon ’da devlet işlerinin yanında, ilimle uğraşır ve buyuk Âlim MevlÂna Abdulhalim Efendi ’nin derslerini takip ederdi. Trabzon ’u cok guzel idare eden Şehzade Selim bu arada komşu devletlerle de ilgilendi.
Valiliği sırasında Trabzon halkını rahat bırakmayan Gurculer uzerine uc sefer yaptı. En onemlisi olan Kutayis Seferinde Kars, Erzurum ve Artvin illeri ile bircok yeri fethederek Osmanlı topraklarına kattı (1508). Buralarda yaşayan Gurculerin hepsi Musluman oldular. 25 Nisan 1512 yılında tahta cıktı.
Cok guzel ata biner, devrin en meşhur silahşorlerini alt edecek kadar iyi kılıc kullanırdı. Gureşmekte, ok atmada ve yay cekmede ustaydı. Savaştan hoşlanmakla beraber cok ince bir ruha da sahipti. Mutevazi bir kişiliği olan Yavuz Sultan Selim, her oğun yemekte tek ceşit yemek yerdi ve ağactan tabaklar kullanırdı.
Yavuz Sultan Selim, 22 Eylul 1520 ’de, “Aslan Pencesi” denilen bir cıban yuzunden henuz elli yaşında iken vefat etti.
Hayatının son dakikalarında Yasin-i Şerif okuyordu. Kanûnî Sultan Suleyman, Fatih Camii ’nde babasının cenaze namazını kıldıktan sonra, onu Sultan Selim Camii avlusundaki turbeye defnettirdi. Tarihciler, Yavuz Sultan Selim ’i, sekiz yıla seksen yıllık iş sığdırmış buyuk bir padişah olarak değerlendirdiler.
Erkek cocukları: Kanuni Sultan Suleyman
Kız cocukları: Hatice Sultan, Fatma Sultan, Hafsa Sultan, Sah Sultan
YAVUZ SULTAN SELİM (1. SELİM) DONEMİ (1512 - 1520) "623 senelik muhteşem Osmanlı İmparatorluğu'nun Yavuz Sultan Selim'e ait olan kısmı, sadece sekiz seneciktir. O'nun bu kadar kısa bir zaman icinde elde ettiği muazzam muvaffakiyetleri havsalaya sığdırmak -adeta- imkansızdır.
Tarihi hadiselerin sır ve hikmetlerini araştıran "tarih felsefesi" ile uğraşanlar, Yavuz Sultan Selim Han'ın millî tarihimize bahşettiği maddî ve manevî başarıları îzahtan bugune kadar aciz kalmışlardır.
GECİLEMEZ SANILAN COLU AŞAN SULTAN 2500 kilometrelik bir mesafeyi; dağ, bayır, col ve ormanlar aşarak kat etmiş ve zamanının en kuvvetli devletlerinden biri olan Safeviler'in muazzam ordusunu perîşan etmiştir. Mısır seferinde ise, o gune kadar gecilemez sanılan korkunc "Sîna Colu"nu aşmasının maddî imkanlarla bir îzahı yoktur.
Hilafet Muessesesi, O'nunla yeniden izzet kazanmış ve muessir bir hale gelmiş, mukaddes emanetler layık oldukları kudsiyete O'nunla ulaşmıştır. Cihangir dedesi SultÂn FÂtih, bu cengaver torununun madde ve manadaki ustunluğunu cok evvelden keşfetmiş ve O'na "Yavuz" adını vermiştir
Tarih, emsalsiz bir cengaver hakan portresini altın sahifelerine O'nunla resmetmiştir.
O, -butun hayatı boyunca- caresizlik ve aczi kabullenmeyi? her carenin Allah'a (c.c) dayanmak suretiyle bulunabileceğine inanarak caresizlikleri carelendirmiştir.
DOKUZUNCU OSMANLI PADİŞAHI Yavuz SultÂn Selîm Han, dokuzuncu Osmanlı padişahıdır. II. Bayezîd Han'ın oğludur. Daha şehzadeliğinde, kendisine devrin en seckin alimleri tarafından dîn ve fen ilimleri ikmal ettirilmiştir. İdareciliğe Trabzon valiliği ile başlamış, devlet hayatının bu ilk safhasında bile muslumanlara hayranlık ve rahatlık, duşmanlara ise, muheykel endamı ve muthiş iradesi ile korku ve dehşet vermiştir. Daha o esnada Gurculer uzerine uc sefer yapmış, fethettiği yerlerdeki butun Gurculer'in hidayetine vesile olmuştur.
Trabzon'un İran'a yakınlığı sebebiyle Şah İsmail'in ummet hakkındaki menfur emellerini cok iyi biliyordu. Ona karşı koklu ve muessir tedbirler almanın mecburiyetini daha şehzadeliğinde kavramıştı. Fakat Şah İsmail'le mucadelenin -kendisi icin- şehzadelik sıfat ve salahiyetleri ile mumkun olmayacağını duşunerek bir an once Osmanlı tahtına gecmek ihtiyacını hissetmişti. Bu sebeple kardeşleri Şehzade Ahmed ve Şehzade Korkut'u bertaraf ederek 1512'de Osmanlı SultÂnı oldu.
Yavuz, malum ve meşhur celadetine rağmen, aynı zamanda cok hassas ve ince ruhlu bir insandı. Devletin bekası icin bertaraf etmeye mecbur kaldığı kardeşi Korkut'un tabutunun altına girmiş ve:
"Ey kardeşim!
Ne sen boyle yapsa idin, ne de ben boyle yapmak mecburiyetinde kalsaydım!.." diyerek ağlamıştır.
Şehzade Korkut'un Piyale adındaki sadık adamına:
"Seni, buyuk bir fazilet olan sadakatin sebebiyle, afvediyorum! Bu sadakatinin mukafatı olarak da seni istediğin makama tayin edeyim. İstersen vezirim ol!" teklifinde bulundu.
O da teşekkur etti ve sadakatini katmerleyerek;
"SultÂnım, bundan sonra benim vazîfem Şehzade Korkut'un turbedarı olmaktır!.." dedi.
Bu tablo, halktan SultÂna kadar butun bir milletin ahlakî seviyesini gostermeye kafidir!
Yavuz, babasını, yılda iki milyon akce tahsisatla Gumulcine'ye buyuk bir hurmet gostererek yolcu etti. O'nu faytona bindirdi. Kendisi de yanında yuruyerek II Bayezîd Han'ı uğurladı. Vefat edince de, naşını İstanbul'a getirtip, Bayezîd Camisi'nin onune bir turbe yaptırarak oraya defnettirdi.
Yavuz SultÂn Selîm Han, tahta gecer gecmez, sur'atle icraata başladı. O sıralarda Azerbaycan, Irak ve İran'ı eline gecirmiş olan Şah İsmail, Anadolu'yu tehdit eder bir duruma gelmişti. Şiiliği vesile ittihaz ederek devamlı fitne cıkartıyor, Muslumanların ittihadını sarsıyordu!
YAVUZ SULTAN SELİM'İN İRAN SEFERİ Yavuz SultÂn Selîm, topladığı olağanustu dîvanda, Şah İsmail'in tehlikeli faaliyetlerini uzun uzun îzah etti.
Divan, cetin muzakerelerden sonra, İbn-i Kemal Paşa'nın fetvası ile İran'a sefer kararı aldı.
Yavuz, 20 Nisan 1514'de Uskudar tarafına gecerek ordu-yi humayun ile İran seferine cıktı.
Şah İsmail, yiğitlik muktezası olarak er meydanına davet edildi. O ise, daima kactı. Safevî topraklarına girildi. Şah İsmail, devamlı geriye doğru kacıyordu. Asker, bu uzun yolculuktan usandı. İkmal azaldı. Orduda bircok kimse:
"Şah İsmail kactı. Bu bile zaferdir. Artık geriye donelim. "deyip, isyan cıkarmaya başladı. Hatta bunlar, Yavuz'un cadırına ok atacak kadar ileri gittiler.
YAVUZ SULTAN SELİM'İN İSYANCI ASKERLERE KARŞI YAPTIĞI KONUŞMA Bunun uzerine Yavuz'un, cadırından cıkarak isyancı askerlere karşı îrad ettiği nutuk, harp tarihinin şaheserlerindendir.
Yavuz bu nutukta; « ...henuz hedefe varılmadığını, seferden asla donulmeyeceğini, cihad icin yapılan bu seferden, ancak kadınlarını duşunenlerin donebileceğini, yiğit olanın ardınca gelmesini isteyip, tek başına dahi olsa savaşacağını » gur sesi ile ifade ederek
"İsteyenler, karılarının yanına donup entarilerini giyebilirler! Ben duşmana karşı tek başıma da gidebilirim!." dedi ve atını mahmuzladı.
KEFENİNİ BOYNUNDA TAŞIYAN SULTAN Yavuz, şehzadeliğinden beri kefenini boynunda taşıyan bir cengaverdi. O anda binlerce ok ile şehît olabilirdi. O'nun tevekkul, teslîmiyyet ve her carenin Allah (c.c) olduğunu idrak etmesi, bir anda hadisenin seyrini değiştirdi. Yavuz'un yureğinden boşalan bu nutuk, askerin gonlunu bir cağlayan gibi coşturdu. Caldıran Ovası'na doğru yeniden taze bir azim ve muthiş bir hamle gucu ile varıldı. Şah İsmail perîşan bir şekilde mağlup oldu. Karısını ve tahtını harp meydanında bırakarak kactı.
Selim Han Tebriz'e girdi. Dort halîfeyi zikrederek kendi adına hutbe okuttu. Tebriz'deki ilim ve san'at erbabına cok alaka gosterdi. Onları İstanbul'a davet etti.
O yıl Selîm Han, bolgedeki fetihleri tamamlamak icin kışı, Azerbaycan'daki Karabağ'da gecirdi.
İstanbul'dan Tebrîz'e kadar 2500 kilometrelik bir mesafeyi, bircok ikmal zorlukları ile ve yaya olarak aşıp parlak bir zafer kazanmak, tarihte eşine cok az rastlanan hadiselerdendir.
MUHYİDDİN İBNU'L ARABİ HAZRETLERİNİN KERAMETİ Yavuz, Guneydoğu Anadolu'yu zarîf bir siyasetle harpsiz olarak ulkesine ilhak etti. Şam'a girince, Muhyiddîn İbnu'l Arabî Hazretleri'nin bir kerameti zuhur etti. O sağlığında
"Sîn, şın'a girince benim kabrim bulunacaktır." buyurmuştu.
Nitekim, Selîm Hanın Şam'a girişi ile, Muhyiddîn İbnu'l Arabî Hazretleri'nin kabr-i şerîfi keşfedildi.
Bir gun Yavuz sırdaşı Hasan Can'ı, huzuruna cağırttı. Sohbet esnasında ona:
"-Anlat bakayım Hasan, bu gece nasıl bir ruya gordun?" diye sordu.
Hasan Can, anlatmağa değer bir ru'ya gormediğim soyleyince Yavuz ona:
"-İnsan butun bir gece uyur da hic ru'ya gormez mi? Herhalde bir ru'ya gormuşsundur." diye ısrar etti. Bir şey hatırlayamayan Hasan Can mahcub oldu. Daha sonra bir vesile ile ru'yayı Kaplağası Hasan Ağa'nın gorduğunu oğrendi ve kendisine anlattırdı. Ağa şoyle dedi:
'Bu gece Harem dairesi nur yuzlu kimselerle doldu SultÂnın kapısı onunde de ellerinde birer sancak bulunan dort kişi duruyordu. En ondeki zatın elinde SultÂnımızın sancağı vardı. O zat bana dedi ki:
"-Biz neye geldik, bilir misin?"
Ben de:
"-Buyurun!" dedim.
Bunun uzerine:
"-Şu gorduğun mubarek kişiler, Rasûlullah -Sallallahu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz'in ashabıdır. Hepimizi Rasul-i Ekrem Efendimiz gonderip SultÂn Selim Han'a selam soyledi ve buyurdu ki: « Harameyn'in (Mekke-i Mukerreme ve Medîne-i Munevvere'nin) hizmeti kendisine verildi, kalkıp gelsin!..»
Bu gorduğun dort kimsenin birisi Ebû Bekr-i Sîddîk, diğeri Omer-u'l-Faruk, bir diğeri de Osman-ı Zinnureyn'dir. Ben de, Alî bin Ebî Talibim. Bunu hemen varıp Selîm Han'a mujdele!.."
dedi ve aniden hep birlikte gaib oldular."
HASAN AĞA'NIN RUYASI Hasan Can, Hasan Ağa'nın ruyasını SultÂna aynen nakletti. Padişahın mubarek yuzu kızardı ve gozlerinden sevinc yaşları boşanarak;
"Ey Hasan Can! Sana demez miyiz ki, biz, bir tarafa me'mûr olunmadıkca hareket etmeyiz. Ecdadımızdan her biri evliyalıktan nasîbini almışlardır. Her birinin nice kerametleri vardır..." dedi.
Meğer ki SultÂn da o gece aynı ruyayı gormuş.
YAVUZ SULTAN SELİM'İN MISIR SEFERİ 1516'da Mısır seferine cıktı. Yavuz, Memlukler'den daha once İran'a yardım etmeyeceklerine dair ahid almıştı. Onlar, bu ahdi nakzettiklerinden uzerlerine yurudu. Memluk ordusu ile Mercidabık Ovası'nda karşılaştı. Onları, kesin bir şekilde mağlup etti.
Ancak, bu zaferin ikmali icin Mısır'a ulaşması stratejik bir zaruretti. Bunun icinse korkunc Sîna Colu'nu gecmek gerekiyordu. O, bu guc işi, hicbir zayiat vermeden, herhangi bir ikmal gucluğu cekmeden on uc gunde başardı. Buyuk bir askerî deha sayılan Napolyon bile, Yavuz'dan uc yuz yıl sonra bu işi başaramamış ve Fransız askerleri susuzluktan cıldırarak birbirlerini vurmuşlardır. Birinci Cihan Harbi'nde, yeni tekniğin verdiği imkanlarla bile bu colun, ancak on bir gunde gecilebilmiş olması duşunulurse, Yavuz'un yaptığı işin azameti daha iyi anlaşılır.
Paşalar ve askerde bu colun nasıl gecilebileceğine dair buyuk tereddutler vardı. Bu amansız col, sanki gunduz Cehennem, gece ise, bir buz diyarı idi. Artı 50 ile, eksi 20 arasında değişen bir iklîme sahipti. O sanki kumdan bir denizdi.
YAVUZ SULTAN SELİM'İN SİNA COLU'NU GECMESİNİN SIRRI Lakin Yavuz'un azmi ve kat'î kararı ile cole girildi. Bir muddet sonra Yavuz, atından indi, yurumeye başladı. Askerî erkan, hayret ve dehşet icinde idi: «Atların bile kanının kaynadığı, zor yuruduğu bu colde SultÂn, niye atından indi, yurumeye başladı?» diye fısıltılar başladı. Bu dehşet icinde askerî erkan da, atlarından inip, onlar da yurumeye başladılar. Paşalar, Yavuz'un can-ciğer arkadaşı Hasan Can'a:
"Ne olur Hunkara sor. Bu acep ne iştir?" dediler.
Hasan Can, Yavuz'a merakla, bu halin neyin nesi olduğunu sorunca, Yavuz:
"Hasan gormuyor musun; onumuzde Allah Resulu Fahr-i Kainat (s.a.v.) Efendimiz yuruyor?!." dedi.
On uc gunde bu korkunc col, bir bulutun altında, Allah Resûlu (s.a.v. )'ın ruhaniyetleri ile gecildi. Mısır fethedildi.
Yavuz, 22 Ocak 1517'de Memlukleri, Ridaniye'de tekrar mağlup etti ve bu suretle Mısır kat'î olarak fethedilmiş oldu.
KOCA SULTAN'IN FAZİLETİ Koca SultÂn, Memluk SultÂnının cenazesini bizzat omuzlarında taşımak faziletini gosterdi.
Mısır'a girmekle iş bitmedi. Memluk askerleri, dehşet sacan sokak muharebeleri ile mukavemet ediyorlardı. Memluk fedaileri, kendilerine Yavuz'u hedef secmiş bulunuyorlardı. «Yavuz'u oldurur isek, harbi kazanırız » inancı icinde idiler. Bunu duyan Sinan Paşa, durumu Yavuz'a arz etti. Yavuz'un elbiselerini giydi. Fedaileri kendi uzerine cekti. Yavuz, arkadan yetişip, fedaileri bertaraf edinceye kadar Sinan Paşa şehît oldu.
MISIR'IN FETHİNE DENK ŞEHİT Yavuz, Mısır'a girerken, cok mahzun idi:
"Mısır'ı aldık, lakin Sinan Paşa'yı kaybettik!.." diyordu. Bu sozleri ile, alim bir mucahidin kaybını, bir Mısır fethine denk goruyordu. Yahya Kemal, bu hicranı şu şekilde ifade eder:
"On Mısr'a bir Sinan bedel olmazdı ey kaza
Kudretlu padişahı bu hal etti telh-kam"
(Ey kaza!
Sinan Paşa gibi alim bir devlet adamına on tane Mısır ulkesi bile bedel olamazdı,
işte bu durum -Sinan Paşa'nın feda edilmesi-, kudretli padişahı cok uzmuştur)
Tarihin her devrinde, dev şahsiyetler, boyle seckin kadrolarla devleşmişlerdir.
Yavuz SultÂn Selîm Han, 15 Şubat 1517'de parlak bir merasimle Memlukler'in sarayına girdi. Devrin vak'anuvisi, halkın, Yavuz'u Kahire'de karşılayışını şu şekilde anlatır.
"Halk, Yavuz'un ihtişamını seyretmek icin sokakları ve pencereleri doldurmuş idi. Yavuz'u cok değişik zannediyorlar, giyiminin ve kavuğunun etrafındakilerden farklı olacağını duşunuyorlardı. Yavuz ise, onde değil, cengaverlerinin ortasında idi. Elbiseleri ve kavuğu, yanındakilerden farklı değildi. Ve onune bakarak mutevazı bir şekilde yuruyordu. "
YAVUZ SULTAN SELİM'İN SARIĞININ SIRRI 20 Şubat Cum'a gunu, Melik Mueyyed Camisi'nde okunan hutbede hatibin kendisinden
"Hakimu'l-Harameyni'ş-Şerîfeyn.." diye bahsetmesi uzerine yaşlı gozlerle itiraz etti. Hatîbin ifadesini:
"Hadimu'l-Harameyni'ş-Şerîfeyn.." olarak duzeltmesini istedi. Bunun uzerine halıyı kaldırıp toprağa secde ile Rabbine şukretti. Hadimu'l-Harameyni'ş-Şerîfeyn'liğini ifade etmek icin de, sarığının uzerine supurge biciminde bir sorguc taktı."
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 1996 - Kasım, Sayı: 129, Sayfa: 032
YAVUZ SULTAN SELİM NASIL OLDU? YAVUZ SULTAN SELİM ’İN İHLAS VE TAKVASI YAVUZ SULTAN SELİM ’İN SARIĞININ SIRRI YAVUZ SULTAN SELÎM ’İN OLUM ANI VE SON SOZLERİ YAVUZ SULTAN SELİM CAMİSİ VE KULLİYESİ YAVUZ SULTAN SELİM ’İN NEFS MUHASEBESİ YAVUZ SULTAN SELİM ’İN SİNA COLUNU GECMESİNDEKİ SIR AVUZ SULTAN SELİM ’İN KARARINA İTİRAZ EDEN ŞEYHULİSLAM YAVUZ SULTAN SELİM ’İN EN YAKIN DOSTU HASAN CAN YAVUZ SULTAN SELİM ’İN CAMURLU KAFTANI İslam ve İhsan